CHP’nin seçim reklâmlarına yansıyan gelecek tasavvuru,
egemenlere ait. Bu tasavvurda yoksula, halka, ezilene yer yok. Burjuva partilerinin önerdiği planlar, İstanbul’un deprem öcüsü üzerinden, Miami gibi bir yer
hâline dönüştürülmesini öngörüyorlar.
Çitlerle, yüksek güvenlikli duvarlarla çevrili, özel mahallelerde, zenginlerin
işlerini rahatça görebildikleri bir
kurgudan söz ediliyor. Bir CHP vekili, “60.000 altı maaşı olan, bu
şehirden defolup gitsin” anlamına gelecek sözler sarf ediyor. Bu tasavvurda yoksullara, özellikle Kürt yoksullarına
yer bulunmuyor. Kürt yoksullarının iradesi olması gereken DEM ise başka salonlara kaçıyor. Orada başka
pazarlıkların içine girmeyi içine sindiriyor.
O
salonlarda kent için uzlaştıkları partinin eski vekili Barış Yarkadaş, “İstanbul’un
nüfusu 1 milyon olsun” diyor. Bu fikir, “nüfus çok fazla, azaltmak lazım” diyen
Rahmi Koç’la uyumlu. Rahmi Koç’un ise ecdadı kabul ettiği, yolundan yürüdüğü Rockefeller
gibi düşündüğüne hiç şüphe yok:
“John D. Rockefeller gibi bir dizi güçlü beyaz adam, ‘ayrıksı doğurganlık’
meselesine kafayı taktı. Yoksul ülkelerdeki yüksek doğum oranına dikkat kesilen bu isimler, dünyanın ileride açlığın ve asi esmer kitlelerin istilasına
uğrayacağını düşünüyorlardı.”[1]
Esmer
kitleler ve nüfus artışı, kâr oranları ile ilgili meseleler. Öjeni, bu düzlemde
gündeme geliyor. 1914’te Madenci Grevi’ni askeri birlikleriyle basıp madencileri
çocuklarıyla birlikte kıyımdan geçiren aynı Rockefeller[2], öjeni ve nüfus
çalışması yürütüyor. Ama kimse, bu tür isimlerin bugün LGBT derneklerine neden
para akıttıklarını sorgulamıyor. Sol, o paraların aktığı yere örgütlenirken,
artık nüfus, kirli kitle, esmer çocuklar, ya katl ya da sürgün ediliyorlar. Tabii
bu süreç, hem feminizm, hem lubun hem de vegan partisi olan partinin üyesi Murat
Çepni’yi zerre ilgilendirmiyor.
Çepni, AKP’nin DEM’i Kürdistan’a hapsetme planından
bahsedermiş gibi yapıyor, ama bu planın
dayandığı sınıfsal-ekonomik gerçekliği sorgulamıyor, bu gerçeği kitlelere açıklama gereği
duymuyor, buna karşı o kitleleri devrimci manada örgütlemiyor. Sessiz sedasız, yoksul halk düşmanı CHP kitlesine
örgütleniyor. Bu kitlenin seçim zaferi sonrası yoksul halkı aşağılayan
açıklamaları, yoksulların tasfiyesiyle ilişkili.
David
Harvey, “Ne vakit aşırı nüfus teorisi elitlerin hâkim olduğu bir toplumda ciddi
bir destek bulsa, ayrımsız tüm elit olmayan insanlar, belirli bir politik,
ekonomik ve toplumsal baskıya maruz kalıyorlar” diyor.[3] Çepni gibi solcuları o
baskılar, ancak çözüm süreci denilen gemideki pazarlık dâhilinde, bir tür koz
olarak ilgilendirebiliyor. Onlar, baskıların sebep ve sonuçlarına hiç bakmıyorlar.
Çepni’nin
aynı ideolojik bağlam içerisinde durduğu, düşündüğü bir isim olarak Ece
Temelkuran, asimilasyon, işgal ve sömürgecilik pratiği dâhilinde, Kürt delikanlılarını
İzmirli kızlara çöpçatmayı, “devrimci barış projesi” olarak yutturuyor. Birgün
gazetesinin yayın yönetmeni olan bu liberalin adı, bir ara Ertuğrul Kürkçü ile İlerici
Enternasyonal[4] çalışmasında anılmıştı:
“En
kötü hâliyle bu anlayışı dillendirenlerin amacı, güneyin yoksul ülkelerini elli
yıldan fazla bir zamandır daha da yoksullaştırmış olan kurumlara soldan destek
bulmaktır. Bu kurumlar, ABD’nin öncülük ettiği kapitalist hegemonyanın
sürdürülmesi dışında başka bir amaca ve gerekçeye sahip değildirler. […] bu
yeni enternasyonal, emperyalist sömürüyü ona ‘ilericilik’ cilâsı vurarak devam
ettirme girişiminden başka bir şey değil.”
Bu
enternasyonalse CHP’nin bağlı olduğu İngiliz İşçi Partisi ve Amerikan Demokrat
Partisi’nin kapitalist-emperyalist projesiyle tanımlıydı. Kirli, ağır, bulaşık
olanın arındırılması, bu tür burjuva çalışmalarının ana amacı. Popülizm
eleştirileri, bu amaca matuf. İmamoğlu, bu liberal düzlemde yaldızlanıyor. Çepni
ve hareketinin bu liberalizmde boncuk bulması, asıl sorunumuz. Clinton’a batıda
“Libya’nın, Suriye’nin, Filistin’in katilisin sen” diye bağırılıyor. Burada onunla
birlikte kıkırdayanlar, yayın yönetmeni olabiliyorlar. Solun ahvali bu.
Sol,
ülke gerçeğindeki emperyalizme bağımlı dönüşümleri idrak etmekten çok uzak.
Çünkü o, AKP’ye karşı emperyalizmden medet umuyor. Batılı değerler üzerinden emperyalist
güçlere bağlanıyor.
“Tavşana
kaç, tazıya tut” denildiği koşullarda 6 Şubat
depremleri ardından TV’ye Süleyman Soylu çıktı ve “biz, aslında İstanbul
depremine hazırlanmıştık. Bu ihtimal üzerine hazırladığımız plan uyarınca şehri
boşaltacak, insanları Malatya, Adıyaman ve Kahramanmaraş’a yerleştirecektik”
dedi.
Rahmi Koç’un “şehir çok kalabalık, nüfus çok fazla”
emri gereği, kentin Kürt illerine boşaltılması planlanmış demek ki. Şehirdeki
enflasyonun, kiraların, ulaşım ücretlerinin yüksekliği, servetin zenginlerin
kasasına akıtılması, yoksul kitlelerin bilinçli olarak tasfiye edilmesiyle
ilgili. Parası olanlar, bu sürece açıktan veya örtük olarak onay veriyorlar.
“Defolup gitsinler” diyorlar. Sessiz sedasız, işletmeler, Ağrı, Adıyaman gibi
illere kaydırılıyor. Geçim nispeten oralarda ucuz diye insanlar, bu ters göçe
ses etmiyorlar. Partileri de dilsiz.
Seksenlerde devlet, hem işgücü hem de askeri strateji
gereği, Kürt illerini Batı’ya sürdü. Şimdi aynı devlet, aynı kitleyi gerisin
geri Kürt illerine sürüyorsa bir bildiği vardır. Bunun için gerekli
ideolojik-politik aynı zamanda ekonomik zemini illaki inşa etmiştir. Bunu
sorgulamak, gerekeni yapmak DEM’e düşer.
Geçmişte aynı ordu, Dersim’i boşalttığı vakit 14-15
yaşındaki kız çocuklarını subaylara metres yapmıştı. Bunun tersi yönde yürütülecek
işlemi Ece Temelkuran öneriyor. Ona kimse ses çıkartmıyor.
Murat Çepni ve örgütü, o şehri arıtmak, arındırmak,
nezihleştirmek için köpürtülen lubunizme, feminizme ve veganizme parti
olacağına, o kovulan yoksul Kürd’e parti olabilmeli. Ne var ki Çepni,
ezilenin-sömürülenin iradesine hiç inanmadığı, ona karşı olduğu için bu
dönüşümü, dönüşümün sınıfsal-ekonomik boyutlarını göremez, sorgulayamaz,
gerekli devrimci adımları atamaz. Onun gibilerin yazdıkları Duvar gibi
gazetelerde Efrin işgali sonrası “Kıbrıs işgalinin adayı nasıl ilerlettiği,
lüks kafelerde latte içilebildiği”ne dair yazılar yayımlanır ve Efrin’in de
böyle olabileceği üzerinde durulur.[5] Neticede “gerici Esad rejimi”
yıkılmıştır. Emperyalizm, sınıf üstü ve sınır ötesi bir güç olarak, “sosyalizm
için gerekli yol”u açmıştır. Çepni, o yola yoldaş olduğu sürece ne seçim
sürecini ne kitlelerin yönelimini ne de yeni dönemin getireceklerini anlayabilir.
O, o mazbatayı, tazı ve tavşana emir verenleri hiç anlayamadığı ve anlatamadığı
için almıştır.
Eren Balkır
14 Nisan 2024
Dipnotlar:
[1] Jacob Levich, “Bill Gates ve Aşırı Nüfus Efsanesi”, 12 Nisan 2019, İştiraki.
[2]
“Ludlow Massacre”, Zinn Education Project, Zinn.
[3]
David Harvey, Spaces of Capital: Towards a Critical Geography, 2012,
Routledge, s. 63.
[4]
Louis Allday, “İlerici Enternasyonal”, 20 Mayıs 2020, İştiraki.
[5] Bir değerlendirme için bkz.: Eren Balkır, “Tayvan”, 17 Mart 2018, İştiraki.
0 Yorum:
Yorum Gönder