Fikrî
alanda bir boşluk oluşmuş ve bu boşluğu “Yeni Ateizm”in aydınları dolduruyor.
Bunlardan biri Sam Harris, diğeri de Christopher Hitchens. İslam karşıtı kesime
mensup sağcıları ikna etmek zor değil. Asıl zor olan, liberalleri ikna etmek.
Harris gibiler, bu işi üstlenmiş gibi görünüyor.
Bu
çaba dâhilinde Müslümanlar, insan olmayan, akıldışı hareketleri bulunan bir
öteki olarak takdim ediliyor. Dolayısıyla, onların en ağır boyunduruğa mahkûm
edilmesi isteniyor. Harris, Irak Savaşı esnasında takipçilerine şunları
söyleyebiliyor:
“Müslümanların öngördüğü
tek gelecek, tüm kâfirlerin Müslümanlaştırıldığı, politik olarak boyun
eğdirildiği veya öldürüldüğü bir gelecek. Uygar insanlar ise Irak halkının
hayatını geliştirmek için, onca bedeli ödeyerek, çaba sarfediyorlar.
Müslümanların ABD ve Britanya’nın dış politikasına yönelik öfkesi, özünde
teolojik endişelerden kaynaklı bir öfke.”
Temelde
Harris, bizim devletimizin öldürdüğü kadınlara, erkeklere ve çocuklara
üzülmememiz gerektiğini söylüyor. Onlar aslında bizleri, bilhassa ürkek ve
zayıf liberalleri, en küçük fırsatı bulsalar, memnuniyetle öldürebilecek, vahşi
Müslümanlar. Bu savaşlardan rahatsız olduğumuz, yabancı halklara yönelik zulmü
eleştirdiğimizde Harris, o yapılanları bir tür özgecilik olarak tarif ediyor. O
insanlar, barbarlığa meyilli, akıldışı inançlara sahip kişiler çünkü.
Harris,
yalana batmış, tuhaf laflar ediyor. Bu halkların uzun zamandır sömürgeciliğin
ve emperyalizmin kurbanı olduğunu görmüyor. Aime Cesaire’ın tespitiyle:
“Sömürgecilerin fethi,
yerli halka yönelik küçümsemeye dayanır ve bu küçümseme üzerinden
meşrulaştırılır. Sömürgeci, vicdanını biraz olsun rahatlatmak için ötekini bir
tür hayvan olarak görür.”
Eskiden
bu sömürü, Hristiyanlığın yayılması üzerinden meşrulaştırılıyordu, bugünse
“liberal” değerlerin şiddete başvurarak yayılması temelinde meşrulaştırılıyor.
Harris, en barbar siyasetleri, işkenceyi, ırkların gözetlenip takip edilmesi,
hatta nükleer savaşı savunmasına karşın, hâlâ daha liberalizme ait ilkeleri
cesurca savunduğunu iddia edebiliyor. Yeni Ateizm kampının diğer bir şövalyesi
Bill Maher ise “liberallerin liberalizmin ilkelerini savunmaları gerektiğini”
söylüyor. Aslında o da Harris’in yeni sömürgeciliğe dayalı söylemini besliyor
ve destekliyor.
Esasında
burada “liberal” sözcüğü, radikal mânâda yeniden tarif ediliyor. Bu noktada
Noam Chomsky, Bertrand Russell ve Karl Marx gibi solcu ateist isimlerle
emperyalizme hürmet eden Harris, Hitchens ve Maher gibi isimleri karşılaştırmak
önem arz ediyor.
Ateizmi
sosyalist görüşlerinin bir parçası olarak gündeme getiren aydınlar, yoksullara
ve her türlü haktan mahrum olanlara boyun eğdirme sürecinde rol oynayan dinî
kurumlara tepki geliştiriyorlar. Yeni Ateistler ise mazlumların dinî
inançlarına işaret ederek zulmü meşrulaştırmaya çalışıyorlar. Hâsılı,
“kitlelerin afyonu” sözünün yerini “vahşileri öldürün!” sözü alıyor.
Binlerce
Iraklının öldürüldüğü ve sakat bırakıldığı Felluce Savaşı sonrası Hitchens,
kana susamış biri olarak şunları yazabiliyor:
“Ölü sayısı yeterince yüksek değil. […] Savaştan çok sayıda
cihadcı kurtuldu.”
Devamında
Harris, Müslüman halkların otokratik idareler altında yönetilmesi gerektiğinden
bahsediyor ve onlar için en uygun yönetim tarzının “yumuşak diktatörlük”
olduğunu söylüyor. Bu lafların Russell gibi liberal ateistlerin özgürlükçü
söyleminden çok uzak olduğu açık.
Rıza
Aslan’ın daha doğru bir ifadeyle tanımlayıp “anti-teizm” olarak nitelediği Yeni
Ateizm, tüm iddialarına karşın, dine ait metafizik iddialara yönelik boş ve
tutarsız bir saldırı gerçekleştiriyor. Özünde bu, entelektüellerin öncülük
ettiği bir “düşünce” hareketi değil.
Entelektüel
sorgu sürecinin dayattığı standart bir şarta uygun olarak, tarih boyunca
âlimlerin ve teologların argümanlarıyla uğraşmak istemeyen veya aslında
uğraşamayan Yeni Ateizm, bostan korkuluklarını ateşe veren kasıntılı adamların
kendi yaptıklarını kutlayıp durdukları bir literatür ortaya koyuyor. Bu
hareketin saçmalıklarıyla ilgili olarak Bentley Hart şunları söylüyor:
“Bunlar şüpheci değiller,
ateizmi gayet ucuza satın almışlar, o kaba kibirleriyle kendilerini büyük birer
stratejist zannediyorlar. Oysa bunlar, silahsız köylülerin evlerini tanklarıyla
ezen askerlere veya geneleve giriş ücreti cebinde olduğu için kendisini büyük
bir âşık zanneden adamlara benziyorlar.”
Yeni
Ateizm, ne teolojiden ne de felsefeden haberdar. Sadece bir tür siyaseti ve
ideolojiyi pratiğe döküyorlar. Bu siyasetin ve ideolojinin özgün bir yanı da
yok.
Hem
önemli bilimsel başarıların hem de kitle katliamlarının altına imza atmış bir
inanç olarak, ilerleme ve insanın mükemmelleşmesine inanan Aydınlanma’nın en
aşırı versiyonları, tüm bu yazarların eserlerinde başköşede duruyor.
Harris,
birkaç yüzyıldır insanın sömürgeci pratiğinden dem vuruyor ve bu pratiğin ancak
dinî engellerden kurtulmak suretiyle ortaya konulabildiğini söylüyor. Hitchens
ise Amerika’daki yerlilerin imhasını onaylayan laflar ediyor ve bu imha
sayesinde “insanlığın daha da yüceldiğini, fırsatların ve yeniliğin çağına kapı
aralandığını” iddia ediyor. Kendilerini Aydınlanma’nın özgün hâli olarak takdim
eden bu insanlar, yirminci yüzyılın totaliterlerine has görüşleri dile
getirmekten başka bir şey yapmıyorlar. Sadece ilerleme standardı üzerinden,
şiddeti New York Times’ın çok satanlar listesine girebilecek şekilde
yeniden ambalajlıyorlar.
Örneğin
Chris Hedges, “ister seküler isterse dinî forma sahip olsun, ahlâkî ilerlemeye
dönük bu inanç büyülü bir düşünme biçimidir” diyor. Bu büyülü düşünme biçimi,
ilerlemenin önünde engel görülen başka halkların tanımlanıp imha edilmesini
savunuyor. Bu düşünme biçimi, çoğunlukla sömürgeciliğin ideolojik düzlemde
meşrulaştırılmasına hizmet ediyor, zira ona göre önemli olan, yerli hakların
Aydınlanma’nın fayda sağlayıcı yönlerinin dayatılması suretiyle
“yükseltilmesi”. Buradan da aynı düşünme biçimi, gerektiğinde tüm halkların,
kaynakların yağmalanması için imha edilmesi gerektiğine işaret edebiliyor.
Bu,
ilerleme fikrinin somut bir tezahüründen başka bir şey değil ve bu tezahür
sapkın ve aşırıcı bir içeriğe sahip. Tarihin en karanlık kesitlerinde ortaya
çıkan bu fikir, söz konusu yeni hareketin aydınlanmış bilgeleri tarafından
dillendiriliyor. Harris gibi kişiler için bugün Müslümanlar temelde tarihe
aykırı varlıklar:
“İslam’da karşımıza tutsak
edilmiş bir tarihi olan bir tür uygarlık çıkıyor. Bu tutsaklığın kapıları
kırılıyor ve on dördüncü yüzyılda Hristiyanlık tüm dünyaya akma imkânı
buluyor.”
Bu
tür ifadeler, Müslüman halklara yönelik olarak ayrım göstermeksizin
gerçekleştirilen iğrenç saldırıları coşkuyla onaylıyor. Yeni Ateizmin mayası
zehirli, sömürgecilik yanlısı bir tür bağnazlıkla karılmış.
Bu
kesimlerin kendilerini “rasyonalistler” ve “şüpheciler” soyundan geldiklerini
iddia etmeleri tuhaf. Yeni Ateistler ve takipçileri, konu İslam ve Müslümanlar
olduğunda, en köktenci Hristiyanların savundukları söylemleri ve politikaları
taklit ediyorlar. Harris gibi isimlerin “İslam’a karşı savaş”ın zorunlu
olduğuna dair iddiaları, sağcı Hristiyanların gerici, obskürantist düşlerine
benziyor. Bunlarda şovenizm de gayet yaygın bir husus. Sağcı Hristiyanlar da
Yeni Ateistler de “uygarlık” götürme iddiaları üzerinden Müslüman ülkelerin
fethedilmesini destekliyor, ölenlerin dinine bakarak kitlesel katliamları ve
cinayetleri meşrulaştırıyor.
Arada
sadece görünüşte bir farklılık var. Hristiyan köktenciler, emperyalist fetih
girişimlerine dinî sebeplerle sevinirlerken, Yeni Ateistler ve takipçileri,
uygarlık seviyeleri düşük halkların imhasını “değerler” temelinde onaylıyorlar.
Bu noktada Yeni Ateistler, şüpheci veya ateist gibi yeni ya da tarafsız
kategorilere değil, Hristiyan köktencilere ait argümanlara göre hareket
ediyorlar.
Yeni
Ateizm, Tanrı’yı öldürüp yerine liberal “değerler” ve bilimciliğin amorf bir
karışımını koyuyor. Nietzsche’nin ifadesiyle, liberal hümanizm esasen İsa
yerine bireyi koyan bir tür Hristiyanlıktan başka bir şey değil. Yeni Ateizm,
aynı düşünceyi köktenci bir dille ifade ediyor. Bu görüş dâhilinde Tanrı’ya
ibadetin yerini kendine tapmak, kendinin maddi kazanımlarına ibadet etmek
alıyor.
Bu
sebeplere bağlı olarak Yeni Ateizmin yeni bir şey inşa etmediğini söylemek
mümkün. Aksine, o tarih boyunca kendisini bazen ortaya koyan kendini övmeye,
güce ve dogmatizme dönük ilkel insanî güdülerin yeni bir ifade biçiminden başka
bir şey değil. Bazen din, bu tür güdülerin dışavurulmasına yönelik bir araç
olarak araçsallaştırılmıştır, ama insanın doğası gereği hata yapan bir varlık
olduğu gerçeğini kabul eden din, ayrıca teoride her zaman bu ilkel güdüleri
ıslah etmiştir. Harris ve Hitchens’ın ideolojileri ise bu tarz duyguların
vahşice ortalığa serilmesini ve onların tüm dizginlerini kırmasını istiyor.
Bazıları
işkenceyi ve toplu katliamı savunuyor, öfkelenmek yerine yaşananlara üzülmekle
yetiniyor. Ama hepsi de işkenceyi ve katliamı, pragmatizm ve kültürel şovenizm
gibi sebeplere bağlı olarak, savunuyor. Bu aşamada ahlâkî aydınlanmanın yeni
biçimlerine başvrulmuyor, aksine ahlâk fetih ve kendini koruma ile ilgili
içgüdüler temelinde çöpe atılıyor. Yeni Ateist aydınlar, pratikte “yeni
barbarlar” olarak tanımlanmalı. Bunlar, bin yıllık ahlâkî ve fikrî ürünü, yavan
bir bilimcilik ve ahlâkdışı pragmatizm adına devre dışı bırakıp insanın en
ilkel zihin durumuna geri dönüyorlar.
Emperyal
savaşlar bağlamında, sakin bir dönemde ancak merak edilip incelenebilecek olan
bu ideoloji, yaygınlaşıyor. Harris gibi isimlerin Müslümanların aşağılık
varlıklar olduğuna ve onlara şiddet uygulanmasının meşru görülmesi gerektiğine
dair felsefî argümanları, savaşın yaşandığı bir dönemde işe yarıyor. Irak
Savaşı ve Ebu Gureyb’de tutsakların işkenceden geçirilip öldürülmesi, CIA’in
ölüm listesi, ayrıca Guantanamo, ancak bu türden saray aydınlarının sadakatle
yürüttükleri hizmet olmaksızın mümkün olamazdı.
Dolayısıyla
somut hiçbir felsefî veya teolojik argüman dile getiremeyen Yeni Ateistler,
daha kolay olan bir işe soyunuyorlar ve gücü, şiddeti meşrulaştırmaya
çalışıyorlar. Bu sebeple söz konusu hareketin ne olduğunun idrak edilmesi şart:
o, toplumlarının hâkim kesimlerine mensup imtiyazlı, eğitimli beyaz erkekler
arasında görülen, özgürlüklere düşman olan öfkenin ve şovenizmin ifadesi. Başka
bir ifadeyle, Yeni Ateizm, hâlen daha kendilerini “liberal” olarak niteleyen
insanların dogmatik ve üstünlükçü ideolojisi.
Bugün
işe yaramasına rağmen muhtemelen Yeni Ateizm, öylesine yavan bir ideoloji ki
mevcut “avantaj”ını zamanla yitirecek ve önerdiği politik yol hükmünü
yitirecek. Üzerindeki yaldız sökülüp atıldığında onun boş, anti-entelektüel bir
hareket olduğu görülecek. En iyi hâliyle bu hareket, pop kültürüne ait bir
olgu, savaş zamanında yurttaşların vicdanını rahatlatma yolu.
Yeni
Ateistlerle ateizmin entelektüel açıdan önem arz eden isimlerini kıyaslamanın
mânâsı yok. Bunlar, zalimin suratına hakkı haykırmak yerine, iktidarın en
berbat ve en korkunç işlerini meşrulaştırıyorlar ve gücün yanında
hizalanıyorlar. Bu hareket öyle kibirli ki esasen kendi kendisinin kökünü
kazıyor. Umalım ki akla ve ahlâka sahip ateist çoğunluk, bu özgürlük düşmanı
kesimlerin elindeki bayrağı alır.
Murtaza Hüseyin
15 Nisan 2015
Kaynak