“Irk ayrımcılığının ömrü uzasın diye onu öldürmeleri
gerekiyordu.”
[Nelson Mandela]
Steve
Biko, 18 Aralık 1946’da Güney Afrika’nın King William kasabasında dünyaya
geldi. Kasaba, ülkenin en büyük topluluklarından olan Xhosa halkına ev
sahipliği yapan Doğu Cape şehrindeydi. Biko, Nelson Mandela ve Başpiskopos
Desmond Tutu gibi bu halka mensuptu.
Süreç
içerisinde edindiği bu miras, onu sömürgecilik karşıtlığı çizgisine taşıdı.
Doğu Cape, 1779’da Xhosa halkı ile yerleşimciler arasında başlamış olan ve yüz
yıldır devam eden Sınır Savaşları’nın sürdüğü yerdi. Dokuz ayrı savaşın
verildiği bölge, sürekli zulme tanıklık etti.
Nihayetinde
yerli halkın sırtına ciddi bir yük bindiren savaşlar, Xhosa halkına ait
toprakların ilhak edilmesi ve Britanya’nın sömürgeci idaresinin tesisi ile sona
erdi. Buna karşın Xhosa halkının sömürgecilik karşıtı mücadele geleneği, Doğu
Cape’in direniş tarihine ve ileride oluşacak direniş hareketinin ruhuna
kazındı. “Xhosa’nın peygamberi” olarak tarif edilen Biko gibi isimler, hareketi
özcü ve mesihçi bir anlama kavuşturdular.
Biko’nun
hayat hikâyesini kaleme alan Xolela Mangcu, Biko’nun siyasetine dair muazzam
bir özet sunuyor ve onun halkın bilincinde yeniden yer etmesini sağlayacak
süreci başlattığını söylüyor.[1] Mangcu da aynı sorunu ele alıyor: “Steve Biko
tam da Güney Afrika gibi bir üründür. O, Doğu Cape’teki Xhosa halkı içinde
geçirdiği çocukluğun geride bıraktığı çok etnisiteli siyasi mirasın bir
sonucudur.”
Biko
küçük yaşta babasını kaybeder. Onu kendisinin üç kardeşiyle büyüdüğü, beyaz
ailelere ait evlerde hizmetçi olarak çalışan annesi büyütür. Annesinin maruz
kaldığı ırkçılık, onu derinden yaralamış, politik ideolojisini etkilemiştir.
1963’te
ağabeyinin okuduğu Lovedale Enstitüsü’ne kaydolur. Ağabeyi, Panafrika
Kongresi’nin askerî kanadının üyesi olması şüphesiyle tutuklanıp hapse atılır.
Polis, Steve Biko’yu da sorgular. Onun da ifade ettiği biçimiyle bu türden
tutuklamalar ve baskılar, siyahların politik manada sinmesine neden olmakta,
sonuçta siyahlar, politik ve ekonomik isteklerini dillendiremez hâle
gelmektedirler.[2]
Bu
anlamda Biko, siyahların akıllarına ve dillerine vurulmuş zincirleri kırmayı
gündemine alan siyah bilinci geliştirmek ister. Polis sorguları ardından Biko
tutuklanmaz, ama okuldan atılır. Eğitimine bir süre sonra Roma Katolik yatılı
okulunda devam eder. Okuldaki rahip ve rahibeler, onun ileride siyahî teoloji
ile ilgili görüşleri için gerekli zemini hazırlar.
Okuldan
mezun olduktan sonra tıp okumasını sağlayacak bir burs kazanır. Bu bursla Natal
Üniversitesi’ne giden Biko, öğrenci hareketine katılır. Bu süreçte Biko, bir
yandan da ağabeyinin tutukluluğuna ilişkin dersler çıkartır.
Devletin
siyahlara yönelik muhalefetin yoğunluğunun azaldığını gören Biko, siyahların
mücadeleye katılımını esas olarak beyazların hâkim oldukları Ulusal Güney
Afrikalı Öğrenciler Birliği türünden yapıların azalttığını tespit eder. Bu
örgütlerin yüze çaldıkları makyajın değişmesi mümkün değildir, çünkü ırk
ayrımcılığının hüküm sürdüğü Güney Afrika’da üniversiteye ağırlıklı olarak
beyazlar gidebilmektedir. Bu sebeple siyahları ve beyazları içeren bu türden
örgütler, esasında çelişkili bir biçimde, ırklararasında baskın olan
eşitsizliği beslemektedirler. Bu noktada Biko, “bize asıl beyazlar zulmediyor,
ama bir yandan da o zulme karşı muhalefeti de temelde onlar yapıyor” sonucuna
ulaşır.
Aslında
Biko’nun siyahları ve beyazları birlikte içeren örgütlere yönelik eleştirisi,
bu tür örgütlerin siyah azınlığın değil, liberal beyaz çoğunluğun çıkarlarını
temsil ettiğine dair tespitine dayanmaktadır. Bu türden örgütlerde ırksal
imtiyazların mevcut yapısal formlarını temsil eden ve muhaliflere emirler
yağdıran kişiler, gerçekte Biko’nun oluşturmak istediği bilinçle çelişmektedir.
Siyahların politik mücadelelerini ileriye taşımaları için önce o mücadelenin
dizginlerini ellerine almaları gerekmektedir.
Bu
tespiti uyarınca Biko, dünya genelinde politik ve toplumsal hareketlerin
zirvede olduğu 1968 yılında Güney Afrikalı Öğrenciler Örgütü’nü (SASO) kurar.
Bu örgüt, ırk ayrımcılığına karşı mücadelelerini yönetme hakkını siyahlara
verecektir.
SASO,
siyahlararası dayanışmanın sahip olduğu erdemleri yücelten ve politika
sahasının merkezine siyah olmanın onurunu yerleştiren Siyah Bilinci
Hareketi’nin ilk somutlaşmış hâli olarak görülebilir. Artık siyah öğrencilerin
çilelerini, dertlerini anlatmaları için beyaz sözcülere ihtiyaçları yoktur,
ayrıca siyahlar, eşitlik taleplerinin örgütler eliyle susturulmasını
kabullenmek durumunda da değildirler.
Bu
süreçte siyahlar kendi aralarında ilişki kurmaya başlarlar, böylece siyah
bilinci ile psikolojik kurtuluş eşanlamlı ifadeler olarak görülür. Bu noktada
Biko, Marcus Garvey’nin “Afrika’ya Dönüş” denilen Afrika’nın birliği
hareketiyle ilişki kurar. Garvey’nin umudu, siyahların kendilerini zihinsel
kölelikten kurtulmaları yönündedir. Başkaları bedenlerini özgür kılabilir, ama
asıl önemli olan, zihnin özgür olmasıdır. Bu, Bob Marley’nin Redemption Song
şarkısıyla popüler hâle gelmiş politik idealdir.[3]
Siyahların
bedenlerini özgürleştirebilmeleri için önce zihinlerini özgürleştirmeleri
gerekir. Bu noktada belirtmek gerekir ki Biko, tümden ayrışmayı
savunmamaktadır. Bilâkis o, Güney Afrika’daki sömürgecilik karşıtı hareketlerin
başarısının etnisite sınırlarını aşabilme becerisine bağlı olduğunu
düşünmektedir.
Ne
var ki tüm hareketleri esas olarak içinde oluştukları koşullar ve ele aldıkları
politik meseleler biçimlendirmektedir. SASO’nun düzene bağlı liberal beyaz
örgütlerden uzaklaşma kararı, esasen siyahların beyazlardan aşağı ve düşük
seviyede görüldüğü ortama verilmiş zaruri bir cevap niteliğindedir. SASO’nun
ırk politikası ve Siyah Bilinci Hareketi, bir bütün olarak zamanla mevcut
sınırları aşarak, siyahî ve yerli aktivistleri bünyesine katar.
Biko’nun
arkadaşları Malusi ve Thoko Mpumlwana’nın aktardığına göre, “Siyah bilinci
hareketinin amacı, beyaz olmayan insanları siyahların olduğu düşünülen bir
sosyo-politik blok içerisinde bir araya getirmekti.”[4] Bu sayede hareket,
sadece siyahların örgütlenmesine katkı sunmakla kalmayacak, ayrıca beyaz
olmayan ezilenlerin en geniş koalisyonunu oluşturacaktı. Zira adil olmayan
maddi koşulların çilesini sadece Afrikalılar çekmiyordu. Hareketin oluşturduğu
siyah dayanışma hareketi kendisini Panafrika Kongresi’nden ve Afrika Ulusal
Kongresi’nden ayrıştırdı.
SASO
büyüdükçe eğitimli üniversiteli gençlerin dışına taşıp siyahları bütünüyle
kucaklamaya başladı. Bu süreci besleyen pratik bakış açısına sıradan
Afrikalıların ihtiyaçlarına odaklanan, benzer örgütlerin düştüğü, toplumla bağı
olmayan soğuk tavırla ilgili tuzaktan uzak duran bir dil eşlik etti. Bu girilen
yolun sonunda, 1972’de Siyah Halkın Kongresi meydana getirildi. Beyazları
dışlayan bu örgüt, siyah bilincini ana felsefesi olarak benimsedi.
Siyah
bilinci, siyah olmanın erdemlerini tüm tarihsel ve kültürel yönleriyle yücelten
bir yaklaşım içine girdi. Bu amaç doğrultusunda hareket, siyah toplumunun
yüzlerce yıllık zulmün, köleliğin ve teslimiyetin kalıntılarından kurtulması
gerektiğini söyledi. Bu türden bir psikolojik kurtuluş süreci, ancak siyahlar
eliyle işletilebilirdi.
Böylelikle
Siyah Bilinç Hareketi, farklı ırklara mensup insanları kucaklayan mücadeleye
dair büyük umutlar besleyen Nelson Mandela’nın uzlaşmacı çizgisinden uzaklaştı.
Biko’nun siyahların toplumsal ve ekonomik açıdan güçlendirilmelerini ve
bağımsızlığını esas alan Siyah Toplulukları Programı’na katılması ile hareketin
ulaştığı kitle de genişledi.
Bu
program kapsamında sağlık merkezleri kuruldu, çeşitli yayınlar basıldı, politik
tutsakların ailelerine destek verildi, okullar ve kreşler inşa edildi. Tüm bu
adımlarda amaç, siyahların hem maddi refahını hem de özgüvenlerini artırmaktı.
Bu çalışmalara kısmen yön verense bireyin zihinsel kurtuluşunun koşullar
değiştirilmeden mümkün olmadığına dair kanaatti.
Biko’nun
kurduğu Siyah Bilinci Hareketi bünyesinde üç örgüt bir araya geldi: SASO
politik yönü tayin eden radikal öğrenci örgütüydü; Siyah Halkın Kongresi (BPC)
insanları bir araya getiren ana yapıydı; Siyah Toplulukları Programı ise
insanlara sosyal yardım sunan kuruluştu.
Bu
bütünlükçü yaklaşım, Biko’nun topluma ve sistemsel değişim ihtiyacına dair
anlayışını yansıtmaktaydı. Özgürlük gibi bir niyet varsa sistemin değişmesi
gerekliydi. Avrupalı bir gazeteciyle eşitlikçi topluma dair görüşleri konusunda
yaptığı söyleşide Biko, Siyah Halkın Kongresi’nin yürüdüğü yolun anlamlı bir
değişimle ilgili olduğunu, bu anlamda ekonomide yürünen yolun ve ekonomi
politikalarının yeniden oluşturulması gerektiğini, servetin yeniden
dağıtılmasının şart olduğunu söyledi.[5]
Kendi
yoldaşlarına ise şu uyarıyı yapıyordu:
“Eğer sadece yönetim
kademelerindeki yüzleri değiştirmekle yetinirsek, siyahlar yoksul olmaya gene
devam edecek, siz de bir avuç siyahın burjuvalaştığına tanık olacaksınız.”
Siyah
Bilinci hareketinin yol açtığı etki, ırk ayrımcısı müesses nizamın sinirlerini
bozdu. Bunun üzerine yetmişlerin ilk yarısında hareketin üyelerine yönelik
saldırılar gerçekleştirildi. Hareketin liderleri tutuklandı. İlk başta Biko,
doğduğu kasabadan çıkamaz hâle geldi. Yetmişlerin ortasında ise Siyah Halkın
Kongresi ile çalışmalar yürütmesine yasak getirildi. Bu süreçte hareket, nüfuz
alanını iyice genişletti. Siyahlar arasında militanlık düzeyinin iyiden iyiye
artması ile birlikte süreç başka bir yöne evrildi. 1976’daki Soweto
Ayaklanması, bu sürecin en somut ve en net ifadesiydi.
Gösterilerin
ilk kıvılcımını 1974 tarihli Afrikanca Eğitim Kararnamesi çaktı. Buna göre
okullarda Afrikanca eğitim zorunlu hâle getirildi. Bu karara yönelik isyan,
Siyah Bilinci Hareketi’ne bağlı gençlerin bilinçlenmesiyle ve kararlılığıyla
alakalı bir gelişmeydi. Gençler, kendi tarihlerini ve kimliklerini talep
ediyorlardı.
Biko’nun
ölümü, devletin artan saldırılarının ardından geldi. Ölene dek politik örgütlü
kimliğini terk etmeyen Biko, kurtuluş hareketinin hız kazandığını görüyordu.
1976’taki Terörizm Kanunu uyarınca tutuklanıp hapse atıldı. Kısa bir süre sonra
çıksa da tekrar hapse girdi. 18 Ağustos 1977’de bir yoldaşıyla seyahat ederken
polisin yola kurduğu barikatın önünde durduruldu. Polis Biko’yu tanımadı.
Biko’nun arkadaşı Peter Jones, kimliğini göstermeyi reddetti. Arkadaşının
başının dertte olduğunu gören Biko, arkadaşının önüne geçip polise kendi
kimliğini gösterdi. Bunun üzerine polis, Biko ve Jones’u iki ayrı karakola
götürdü. Jones, gösterdiği cesaret karşısında dayak ve işkenceyle yüzleşirken,
Biko’nun ödeyeceği bedel daha ağır olacaktı.
Karakolda
çırılçıplak soyulup fena hâlde dayak yiyen Biko, 6 Eylül’de beyin kanaması
geçirdi. Durumunun kötüleşmesine rağmen günlerce hapiste tutuldu. Epey bir
zaman sonra elleri kelepçeli ve çıplak bir hâlde yüz kilometre ötedeki
hastaneye götürüldü. 12 Eylül 1977’de Pretoria’daki hücresinde vefat etti.
Irk
ayrımcısı hükümet, Biko’nun başına gelenlerle ilgili haberleri gizlemek için
uğraştı. Devletin elinde acımasızca katledilmesi, tüm dünyada yankı buldu ve
özgürlük mücadelesinin ateşini harladı.
Özgürlük
için dövüşerek ölenler, gerçekte ölü değil şehittirler. Bu, ölümü
romantikleştirmek değil, ölenlerin hayatlarını yüceltmek demektir. Sonuçta
devletler, kişileri öldürebilirler ama onların fikirlerinin başkalarının
hayatları üzerinde bıraktıkları etkiyi yok edemezler.
Sonrasında
Biko’nun temsil ettiği Siyah Bilinci Hareketi, yoluna devam etti ve Güney
Afrika’da ırk ayrımcılığına yaslanan yapıyı yıktı. Bu, Stephen Bantu Biko’nun
sonsuza dek hatırlanmasını sağlayacak, sömürgeciliğe ve ırkçılığa karşı alınmış
bir zaferdi.
Biko,
Siyah Halkın Kongresi’ni, Afrika Ulusal Kongresi’ni ve Panafrika Kongresi’ni
birleştirmeyi umut ediyordu. Bu umut, yazılarının toplandığı İstediğimi
Yazıyorum isimli çalışmada karşımıza en fazla çıkan şeydi.
Onun
inancına göre birleşik bir cephe kurulduğu takdirde, ırk ayrımcılığına karşı en
sağlam ve en güçlü itiraz gerçekleştirilebilecekti. Mandela’nın iddiasına göre
o dönem Afrika Ulusal Kongresi’nin lideri olan Oliver Tambo ile bir toplantı
ayarlanmıştı ve o toplantıda Biko’nun önerisi ele alınacaktı. Ama o günlerde
Biko katledildi.
Bu
üç yapının ırk ayrımcılığına karşı bir araya gelme ihtimali ırk ayrımcısı
hükümeti alarma geçirdi. Mandela tam da bu sebeple, “ırk ayrımcılığının
yaşaması için Biko ölmeliydi” dedi. Biko, tek başına ırk ayrımcısı devlete denk
bir güce sahipti. Dolayısıyla onun öldürülmesiyle, şehit olmasıyla, söz konusu
eylemi gerçekleştirmiş olan devlet, politik yıkıma doğru sürüklendi.
Hişam Zekai
[Kaynak:
The Palgrave Encyclopedia of Imperialism & Anti-imperialism, Yayına
Hazırlayanlar: Immanuel Ness ve Zak Cope, Cilt I, Palgrave Macmillan, 2016, s.
25-28.]
Dipnotlar:
[1] X. Mangcu, Biko: A Life, 2004 (Londra: I.B. Tauris & Co. Ltd.),
s. II.
[2]
Steve Biko, “Our Strategy for Liberation”, Yayına Hz.: A. Stubbs, I Write
What I Like: Steve Biko. A Selection of his Writings içinde (Oxford:
Heinemann), s. 143.
[3]
Marcus Garvey, 1 October Speech by Marcus Garvey, Yayına Hz.: R.
A. Hill, The Marcus Garvey and Universal Negro Improvement Association
Papers, Cilt III, Kasım 1927-Ağustos 1940 (Berkeley and Los Angeles,
CA: University of California Press), 1990, s. 791.
[4]
Steve Biko, a.g.e., s. xxvi.
[5]
Steve Biko, a.g.e., s. 149.