Suudi Arabistan, Cumartesi günü 47 insanı “terörist”
olarak suçlayıp idam ettikten sonra, manşetlerde kendisine yer bulmasına
karşın, uluslararası medya esas olarak krallığın dış ilişkilerine odaklandı.
Geçen ay Suudi Arabistan anti-terör koalisyonu
kurduğunu duyurmasıyla dünyanın gündemine gelmişti. Uluslararası toplum telaşla
sürecin detaylarına yoğunlaştı, bir yığın yorumcu Suudilerin uluslararası
alanda oynaması muhtemel rolüne dair fikirler dile getirdi. Ama analizler
temelde uluslararası düzeye odaklanırken, ülke içerisinde yaşanan dram kimsenin
dikkatini çekmedi ve ülke sınırlarının dışında bir karşılık bulmadı.
Kasım sonunda medya Suudi gazetelerinden sızan, “El-
Kaide ve Avamiye’den en az 50 terörist”in idamının beklemede olduğuna dair
bilgilerin üzerine atladı. Bir dizi insan hakları örgütü bu konuya dikkatleri
çekti ve Suudilerin kendilerine has bir “terörizm” tanımı ile hareket
ettiklerine işaret ederek kaygılarını dile getirdi. 2008’de terörizm
davalarının görülmesi maksadıyla kurulmuş olan Özel Yetkili Ceza Mahkemesi
kurulduğu günden beri çok sayıda insan hakları savunucusunu yargılayıp suçlu
buldu. Bu Ekim ayı içerisinde bu mahkeme insan hakları örgütünün bir dizi
kurucu üyesine 8 ilâ 10 yıl hapis cezası verdi. Bu insanların tek suçu
iktidardaki aileye karşı düşüncelerini ifade etmiş olmaları idi.
İdam kararı verilen mahkûmlar arasında politik
eylemciler ve şiddete başvurmamış hükümet muhalifleri var. Tutuklandıkları
dönemde reşit olmayan çocukların da aralarında bulunduğu altı Şii eylemci idam
edilecek “teröristler” listesine alındı. Krallığın ülke içerisindeki
faaliyetlerinin uluslararası toplumun gündeminden çıktığı bir dönemde idamını
bekleyenlerin tepesinde sallanan kılıç kendisini daha da fazla hissettirmeye
başladı.
Avamiye mensubu “teröristlerin” belki de en ünlüsü
Şeyh Nimr Bakır an-Nimr. Önde gelen Şii din adamlarından olan Nimr ülkenin
doğusunda yaşayan, barışçıl bir muhalefet çizgisi izleyen bir isim. Öne
çıkmasını sağlayansa 2011-12’deki gösterilerde muhalefetin başını çekmiş
olması.
Şeyh Nimr Cumartesi günü idam edilen 47 kişiden biri.
Suudi yetkilileri Şeyh Nimr’i Temmuz 2012’de zorla
tutuklamış “mezhep savaşını tetiklemek ve isyanı desteklemek”le suçlamıştı.
Oysa aslolarak onun barış yanlısı, coşkulu vaazlarının muhtevasından
rahatsızlardı. 15 Ekim 2014’te askerî mahkeme ona ölüm cezası verdi. BM insan
hakları uzmanları tutuklamayı ve Nimr’e verilen cezayı devlete sundukları
tebligatlarla eleştirdiler. Bu tebligatlarda uzmanlar Şeyh Nimr’e işkence
edildiğinden, yargılamanın usule aykırı olduğundan, onun adil
yargılanmadığından ve yaralarının iyileştirilmesi için gerekli tıbbi özenin
gösterilmemiş olduğundan bahsettiler.
Bu dönemde Suudi medyası ve hükümeti Şeyh Nimr’i Şii
terörizminin bir simgesi olarak takdim etti. Savunma Bakanı Prens Muhammed bin
Selman’ın danışmanları Kasım ayı içerisinde “Nimr ailesinin şiddete
başvurduğunu, güvenlik güçlerine ve devlet binalarına saldırdığını, sivilleri
terörize ettiğini” söyledi. Londra’dan yayın yapan, Suudi destekli Şarku’l
Avsat isimli gazetede de benzer iddialarda bulundu. Gazetede çıkan “Nimr ve
Şuveyl: Aynı Ölçekte İki Öğretinin Mensubu İki Terörist Teorisyen” başlıklı bir
makale Şeyh Nimr’in ve El-Kalide üyesi Faris Şuveyl’in “bir madalyonun iki
yüzü” olduğunu ve ikisinin de terörist düşüncenin farklı yanlarını temsil
ettiğini söylüyordu.
Şeyh Nimr’in vaazlarının muhtevası ise farklı bir
hikâye anlatıyor. Konuşmalarında Nimr devletin zulmü karşısında şiddete
başvurmama çağrısı yapıyor. Direnişle ilgili görüşünü aktardığı bir vaazında
Şeyh Nimr şunu söylüyor: “Sözün yol açacağı gürültü kurşunların sesinden daha
güçlüdür.” Devamında da şiddetin olumlu sonuçlar doğurmayacağına dair bir
izahat sunuyor. Bir başka vaazında ise göstericileri barışçıl eylemler yapmaya
teşvik ediyor ve “gösteride elinde silâh olan birini gördüğümüzde ‘biz bunu kabul
edemeyiz, evine git sana ihtiyacımız yok’ diyeceğiz.” diyor. Uluslararası Af
Örgütü’nün Şeyh Nimr’in yaptığı konuşmalara dair eleştirisi de muhalefetinin
barış yanlısı niteliğini teyit ediyor. O konuşmalarda kimse şiddeti kışkırtan
tek bir kelime bulamıyor.
Şeyh Nimr’in İran’ın ajanı olduğuna dair iddia da
devletin yürüttüğü karalama kampanyasında önemli bir rol oynuyor. Aynı Şarku’l
Avsat gazetesi makalesi, Nimr’in “kışkırtıcı konuşmalarının kaynağının
İran’ın Kum kenti” olduğunu iddia ediyor. Oysa Nimr’in ağzından dökülen sözler
tam aksini söylüyor. Birçok konuşmasında Şeyh Nimr, Suudi Arabistan’daki
Şiilerin sadece kendi adlarına konuştuklarını uzun uzun anlatıyor. Bir vaazında
“Ne İran’la ne de başka bir ülkeyle bağlantılarımız var. Biz kendi
değerlerimize bağlıyız ve onları medyanız saptırmaya devam etse bile savunmayı
sürdüreceğiz” diyor.
“Teröristler” arasında üç de Şii gösterici var. Bunlar
reşit olmamalarına karşın benzer iddialarla tutuklanmışlar: Ali Nimr, Abdullah
Zahir ve Hüseyin Marhun. Güvenlik güçleri Şeyh Nimr’in yeğeni Ali Nimr’i Şubat
2012’de Doğu’daki gösterilere katıldığı için tutuklamış. Suudi yetkililer ona
gözaltında işkence etmiş ve bir “terörist hücresi”ne katıldığı suçlaması da
dâhil bir dizi suçlamayı zorla kabul ettirmiş. Ulusal güvenlik mahkemesi
sonrasında bu itirafı ona idam cezası vermek için kullanmış. 8 Ekim 2015’te
Avrupa Parlamentosu Suudi Arabistan’a Ali’den özür dileyip onun idamını
durdurması yönünde bir karar almış. Burada hükümetin ulusal güvenlik
mahkemesini barışçıl muhaliflere zulmetmek için kullanılması eleştirilmiş.
17 Aralık 2015’te uluslararası toplum Suudilerin
kurduğu yeni koalisyona odaklandığı sırada Abdullah Zahir’in ailesi geç
kalmadan bu mahkeme sürecine müdahale etmesi için çağrıda bulunmuş. Abdullah’ın
babası Guardian’a açıklama yaparak yardım için yalvarmış ve “oğlum
sırf bir protesto yürüyüşüne katıldı diye ölmeyi hak etmiyor” demiş.
Medya yeniden Suudilerin uluslararası ilişkilerine
odaklanmış durumda. Ülke içerisine bakan kimse yok. Reşit olmayan çocukları ve
reformcuları terörist olarak damgalamakla Suudiler kendi yurttaşlarına verdiği
insanlık dışı cezaları meşrulaştırma imkânı buluyor. 21 Aralık’ta terörizm
mahkemesi blog yazarı Zuheyr Kutbi’yi ne idüğü belirsiz suçlardan ötürü dört
yıl hapse mahkûm etti, kendisine beş yıl seyahat yasağı getirdi ve 26.600 dolar
para cezası verdi. Kutbi ayrıca 15 yıl yazı da yazamayacak. Suçlamalar birikip
idamların sayısı arttıkça Suudi Arabistan’ın daha fazla “terörist” idam edeceği
ihtimali de artıyor. Uluslararası toplumun unutmaması gereken asıl tehdit işte
bu.
Ellen Duthoy
4 Ocak 2016
Kaynak
0 Yorum:
Yorum Gönder