11 Ocak 2016

,

Harr

Örgütler, küçük burjuva nüfusa ve nüfuza ram oldukça, doğası gereği küçük burjuvazinin bilfiil, verili hâliyle “devrimci” olduğu vehmine kapılıyorlar. Teori, ideoloji ve politika, bu düzlem dâhilinde, o sınıfa göre yeniden kurgulanıyor. Tüm Marksist külliyattan bu düzlemi gerekçelendirecek cümleler cımbızlanıyor.

Bu noktada örgütler, temelde küçük burjuvayı “devrimci” olduğuna ikna etme yarışında öne geçmek için uğraşıp duruyorlar. Dolayısıyla, “devrimi küçük burjuva yapar” ana ilke hâline geliyor. Onun vicdanını kim rahatlatıyorsa, aklını kim toparlıyorsa, varlığını kim allayıp pulluyorsa, yarışta o öne geçiyor.

Bugün örgütlerin yapıp ettiği, birbirlerine ajitasyon-propaganda yapmaktan ibaret. Sabit, mutlak, verili bir özdeğer olarak “küçük burjuva” diye bir şey var ve herkes, onu ikna/fethetmeye çalışıyor, yanılsama buradan kaynaklanıyor. İşgal ve fetih süreci, küçük burjuvanın dümen suyuna girmekle sonuçlanıyor. Temelde devrimden kaçan küçük burjuva, kolektif mücadeleyi devrimden uzaklaştırıyor. Herkes, kendisi nasıl ikna edildiyse başkalarını öyle ikna etmeye çalışıyor.

Küçük burjuva, mevcut gerilimler coğrafyasında, sınıflar mücadelesinde, huzuru ve rahatı arıyor. Bu da sınıflar mücadelesinden ve onun somut tüm tezahürlerinden ari, münezzeh ve soyut bir âlem kurgulamakla sonuçlanıyor. Kürd, Ermeni, Alevi veya Kadın’ın yanına biraz da “tüm gerilim ve çelişkilerin üzerindeyim, huzur bende” demek için ilişiliyor. Tüm bu dinamiklerin iç ve dış gerilimleri ve çatışmaları soyut âlemde dışsallaştırılıyor, gerçeğe değmeyen bir yere hapsediliyor. Bunlar, tek tek, kendisine kapatılıyor, böylelikle, dış dünyanın karışık, çok katmanlı, çelişik niteliği düzlenme imkânı bulunuyor. Metafizik, diyalektikle küçük burjuva dolayımıyla mücadele ediyor.

* * *

Güney Afrikalı devrimci Steve Biko, esasında bu soyut âleme, beyazların kurguladığı, siyahları mahkûm ve esir etmek istediği tuzağa itiraz ediyor. Küçük burjuvalarsa Biko’nun kitabını Türkçeye kendince çapak gördükleri yönleri ayıklayarak, sırf ticari kaygılarla tercüme ediyorlar. Biko, ağızda dolanan, dişleri kıran demir bir leblebi...

Biko, proleter ve mazlum olan bir halkın içinden, gene ona ses ediyor. Küçük burjuvaları verili hâlleriyle “devrimci” oldukları masallarıyla avutmaya çalışmıyor. “Materyalizm insanın kendisine masal anlatmaması” [Althusser] ise eğer, Biko, maruz kaldığı sömürü ve zulmün maddesiyle düşünüyor. Eylem düşünüyor, düşünce eyliyor.

Düşüncenin ve eylemin harrı, asıl küçük burjuvayı yakıyor. O, yanmamak için ateşten yanaymış gibi yapıyor, ömrünü buna göre programlıyor. Harr olmayınca her şey basit, kuru bir değiş tokuşa indirgeniyor. Verili, mutlak hâliyle “devrimci” olduğuna ikna edilen küçük burjuva, eleştiriyle karşılaştığında, hemen “bedel” sözcüğüne sarılıyor. O, “bedel” sözcüğündeki pazar ilişkilerini hiç anlamıyor. Özünde pazar, kendisini onun aracılığıyla koruyor, yaşatıyor.

Pazar ilişkileri, burjuvanın yüzlerce yıldır kurduğu özneliği talep ediyor. Bu öznelik, bir Müslüman, “kadın çalışsın ama onun kapitalizmin kölesi olmasına karşıyız” demesini genele yayarak, güncel politikanın hizmetine koşarak, “İslam ve Müslümanlar, kadının çalışmasına karşı” yaygarasını kopartıyor. Küçük burjuva, kendisine kudret ve kıymet verdiğini düşündüğü pazardan hiç çıkmak istemiyor.

* * *

Hz. Ali, Yemen’den kumaş yüklü bir kervanla geliyor. Bazı sahabelerin o kumaşlardan kendilerine elbise diktirdiğini görüp kızıyor. Sahabeler, O’nu Hz. Muhammed’e şikâyet ediyorlar. Hz. Muhammed de bu eleştirileri savuşturmak için Gadir-i Hum’da “Ben kimin mevlâsı isem Ali de onun mevlâsıdır” diyor.

Politik-yönetsel ilişkilere kilitlenen bir kesim, buradan başka bir anlam çıkartıyor. Sünniler bu kesime, “abartmayın, hikâyenin aslı bu, buradan size pay çıkmaz” diyorlar. Şiiler ise “iyi ama biz esasında, sembolik düzeyde Hz. Ali’nin o sahabelere dönük eleştirisinin sürekliliğine bakıyoruz, onu temsil ediyoruz” demiyorlar. Sünnilerle aynı koltuğa oynayan, iktidar yarışına kilitlenen bir odak hâline geliyorlar.

Burjuva siyaset bağlamında sol ve sağın da bu hikâyedeki Sünni ve Şii yarılmasına benzer bir yönü barındırdığını görmek gerekiyor. Yüksek siyaset, yüce koltuk, makam üzerinden düşünenler, alttaki ayrışmaları, çelişkileri görmüyorlar. Bunlar cedelsiz, tersiz, çelişkisiz bir dizi “komünizm” masalı ile mazlumları-fukarayı yönetebileceklerini zannediyorlar.

Bir alt-Şiilik varsa, o da kumaşları kendi tekeline alıp onu çıkarına kullanan özel kesime yönelik itirazın maddîleşmiş hâli olmalı. Bir alt-Sünnilik varsa, o da özel birey olarak Peygamber’in özel aile fertlerinden başka kimsenin Müslüman olamayacağına dair önkabule yönelik itirazın maddîleşmiş hâli olmalı.

Yukarı çıkmak için yanıp tutuşan, alttakinin de mücadeleyle yükselmesine kesinkes karşı çıkan küçük burjuvanın topraktaki kan ve terle rabıta kurması mümkün değil. Onun fukara-mazlum halkın bağrında büyüyen öfkeli şiddete ve şiddetli öfkeye örgütlenmesi imkânsız.

Eren Balkır
11 Ocak 2016

0 Yorum: