Seksenlerde
sola, sosyalistlere “iktidar, her şeyi bozar” cümlesi ezberletildi. Sovyet
eleştirileri, bu cümle üzerine inşa edildi. Emperyalizmin Sovyet karşıtı
mücadelesi dâhilinde verdiği tavsiyelerde, “iktidar Marksizmi bozmuştur,
ütopyadan ve akıldan uzaklaştırmış, yozlaştırmıştır” denildi.[1] Bugün o
eleştirilerin yetiştirdiği isimler, misal Aydemir Güler, burjuvaziye diyor ki
“iktidar seni bozdu. Sen devrimciydin ama iktidarı alınca bozuldun.”[2] Güler,
iktidar mücadelesi verme niyeti olmayan bir derneğin eski Troçkist başkanıdır.
Aslında bu “bozulma”, “doğallıktan uzaklaşma, doğal seyirden kopma” eleştirisi, birey eksenli bir eleştiri. Bireyi eksen alan, bireyin gelişimine bakan, sadece bireye seslenen bu eleştiri, iktidarı bireyi aşan şeylerle ilgilendiği için eleştiriyor. Bu ilginin yol açtığı fazlalıkları temizlemek için uğraşıyor. Basit manada liberal, “birey-devlet” karşıtlığından bakıyor dünyaya.
Seksenlerdeki saldırı, solu doksanlarda
anarşizme ve sendikacılığa mahkûm ediyor. Bu iki ideoloji, Marksizm-Leninizmi
birey adına tasfiye ediyor. TKP, bu dönemin ürünü.[3]
Bir
burjuva solcusu olarak TKP’li Aydemir Güler, “görkemli” burjuva devrimlerini
göklere çıkartıyor, onun yere indiğinde, yerin kirine bulaştığında bozulduğunu
söylüyor. Ama ne hikmetse, sosyal demokrasi ve Kürt milliyetçiliğinin karşısına
ne idüğü belirsiz, boş, metafizik bir kavram olarak “siyasal iktidar” kavramını
çıkartıyor. İktidarın her şeyi bozduğunu söyleyen kişi, demek ki iktidarı
istemiyor. Demek ki halktan söz eden, halkla kurulu bağları; “işçi” diyen
işçinin iradesini; “devrim” diye bağıran, devrimin imkânlarını ortadan
kaldırmak için uğraşıyor.
Kürt’e
karşı sosyal demokrasiye ve elindeki devlet gücüne sarılan TKP, işçi sınıfı
konusunda sosyal demokrat bir siyaset öneriyor. İşçi sınıfına, “kapitalizmi regüle
etme, burjuvaziye çeki düzen verme, sömürücü sınıfları dizginleme” görevi
veriyor. Demek ki TKP, sosyal demokrasiden koptuğunu zannettiği komünist
harekete mensup bir örgüt değil. Hâlen daha o sosyal demokrasi ve ikinci
enternasyonal bağlamında düşünüyor.[4]
Esasen
sınıf-devrim-iktidar arası ilişkilerin maddi seyrine bakmak gerekiyor.
Muarrızlarını boşa düşürmek, değersizleştirmek, bir sıfır öne geçmek için
“siyasal iktidar” istemenin, metafiziğe ve yüceye kendi varlığını
yerleştirmenin bir anlamı bulunmuyor. O iktidarın teorik ve politik zeminini
oluşturmadan yol alınamaz.
Sınıfın
ve devrimin illaki burjuvaziden bayrağı aldığını, ona muhtaç olduğunu, burjuva
solcuları söylüyor. “Kökler”e vurgu yapanlar, burjuvazinin sömürdüğü ve
zulmettiği kitlelere, “köklerden kopmayın, olaylara karışmayın” diyor. Bu lafı,
sınıfı ve devrimi bugünde burjuvaziye kul-köle etmek için ediyorlar. Devrimin
ve Marksizmin burjuva devrimlerine yönelik eleştiri üzerine inşa edildiğini
görmüyorlar. Pürüzsüz, kopuşsuz, burjuva devriminden sosyalist devrime geçiş
kapısı olduğunu söylüyorlar. Marksizmi reddediyorlar. TKP, her pratiğiyle
Leninizmi inkâr ve reddediyor.
Sanki
burjuvaziden önce sınıfsal başkaldırılar olmamış, sanki burjuva devriminden
önce devrim olmamış gibi davranıyorlar. Tarihi ve toplumu burjuvaziden
başlatıyorlar, sonra da herkesi burjuvazinin ilerleyişine kilitlemeye, ona mecbur etmeye çalışıyorlar. Yapıp ettikleri, burjuvaya hepimizi muhtaç kılmak, burjuvaziye
bağlamak, burjuvazinin gölgesinden çıkmamıza mani olmak. Burjuva solcuları,
burjuvaziyi aşan, aşacak olan devrimi ve sosyalizmi bu sebeple gasp ediyorlar.
Kendi çıkarlarına uygun olarak içeriklendirip, tanımlıyorlar. Mutlak ölçü,
kerteriz ve eksen kabul ettikleri burjuva devrimlerinin sahiplerine
çalışıyorlar. Ölçü, kerteriz ve eksen, esasen burjuva düzeninin imal ettiği
bireysel öznellikleri.
Bu
anlamda, ilerici ve aceleci burjuva solcuları olarak kimi sosyalistler, burjuvazi
dışı, burjuvaziye aşkın, burjuvaziyi yok edecek devrim ve iktidar oluşmasın
diye varlar. Onlar, burjuvaziye bekçilik ve kâhyalık ediyorlar. Bekçilik, dışa;
kâhyalık içe dönük olarak ifa ediliyor.
Kongre
öncesi alınan, kongrede onaylanacak olan siyasi kararların içeriğine dair laflar eden
Aydemir Güler, partisinin burjuvaziye zarar vermeyeceği konusunda efendilerine söz
veriyor. Nöbet yerini terk eden burjuvaziye diyor ki “ben, senin yerine nöbet
yazdığım işçi sınıfının sana zarar vermesine mani olacağım.”
Aydemir
Güler, “Marksizm Türkiyeli olsun” derken, yoldaşı Kemal Okuyan, “yerli Marksizm
diye bir şey yok” diyor.[5] Aslında her ikisi de Marksizmi dışlıyor. Marksizmi
bugünden ve buradan kovuyor. “Burada yeri yok” diyor. Zaten parti, Leninizmi
doğu despotizminin ve gericiliğinin ürünü olarak gören fikriyat tarafından
yönetiliyor. Yerelde mümkün olmayan Marksizm, siyaseten de hükmünü yitiriyor.
Marksist bir siyaset, TKP’nin kitabında yazmıyor. Onun “Rusya’da kapitalizmin
gelişimini olumlamak, ona sahip çıkmak için Kapital’i Rusçaya çeviren
liberaller”den bir farkı yok. Partinin görevi, burjuva ilerleyişe ve
burjuvazinin ilerlemesine destek sunmak, kenar süsü olmak.
TKP,
Sol Parti, HKP gibi yapılar, Türkiye’deki burjuva iktidarının basit aparatları
olarak varlar. Bunlardaki ilerlemecilik, hep burjuvaziye işaret ediyor. Nesnel
olana vurgu, nesnelin gücüne yönelik tapınç, işçinin-köylünün iradesini silmek
için var. En fazla, burjuvazinin eksik bıraktığı işler için istihdam edilmeyi arzuluyorlar.
Çünkü
bu tür yapılar, işçi-köylü cumhuriyetine, işçi-köylü iradesine, işçi-köylü
iktidarına hiç inanmış olan ya da bunlara karşı olan küçük burjuvaların
sığınağı. Burjuvaziye yönelik hasedin, proletaryaya yönelik nefretin
tanımladığı, var ettiği küçük burjuva, bu tür örgütlerde dil buluyor. İki
işçiyi örgütlemiş, iki köylüden oy almış olmaları, bu gerçeği değiştirmiyor.
Kolaycı yaklaşımları, kısa devrecilikleri hep burjuvaziye işaret ediyor.
Marx,
işçi sınıfına “belki de elli yıl devrim olmayacak, iç savaşa hazırlanın, ondan
öğrenin” diyor.[6] Marx, devrimin görkemli ve yüce burjuva öznelerin değil,
maddi gerçeklerin eseri olduğunu söylüyor. Partili mücadelenin kolektif, nesnel
niteliğiyle, meşakkatli yapısına vurgu yapıyor. Bir kişinin iki dudağıyla
tarihi değiştirdiğini zannedenler, burjuva siyasetine öykünen nitelikleriyle,
proletaryaya alan tanımıyorlar. Proletarya, işin meşakkatine örgütlenmeyi ifade
ediyor. Kolay yolları, kolay çözümleri çöpe atıyor. Burjuva solcuları kolay
yolu bulmuşlar, “nasıl olsa kapitalizm ve/veya emperyalizm gelişecek” diyorlar.
Kısa vadeli çözümler, kısa devreci müdahaleler, hep göklerdeki burjuvaziye
edilmiş dualar. Medet, himmet ve inayet, ondan bekleniyor. Bu da ilerlemeciliği
ve ilericilik takıntısını koşulluyor. Hep ilerleyen burjuvazi olduğu için,
kitleler ona kul edilmek isteniyor.
Bu
anlamda, Perinçek’in bir TV kanalında AKP’li bir yazara “yüzyıl başında
devrimler oldu. İlerleme yaşandı. Ulus-devletler doğdu. Bu ilerlemeye karşı
gelemezsiniz” demesinin bir anlamı bulunmuyor. HKP-İP-TKP gibi yapılar, o
ulus-devletin doğuşunu millete ve sınıfa “sosyalist gelişme” diye yutturmaya
çalışıyorlar. Devrimlerin zaten yapıldığını, sosyalizmin, eksik fazla, inşa
edildiğini örtük olarak söylüyorlar. “Tek mesele, 1950 öncesinin asrı saadetine
dönmektir” diyorlar. Yalan söylüyorlar. Nâzım’ın “çek defteri, kasa” dediği
şeyi meşru ve yüce kabul ediyorlar. O çek defterinin ve kasanın sahiplerine çalışıyorlar.
İlerlemeci
Perinçek, “emperyalizm ilerliyor, ilerletiyor. Coğrafyayı dönüştürüyor. Artık
ulus-devletler gericidir” diyen bir HDP’liye cevap üretemez. Her iki tarafta da
burjuva ideolojisi olarak ilerlemecilik konuşur. TKP, kapitalizmden; HDP
emperyalizmden yana saf tutar. Her ikisi de kolaycı bir yaklaşımla, yoldaş
olduğu nesnel-kolektif gücün kazandığı mevzilere bakar, bu mevzileri ilerici
kabul eder. İngilizlerin emriyle başörtüsü çıkartılmışsa bu, TKP ve İP için
ilerici bir mevzidir. İngilizlerin bu emri vermesinin sınıfsal-politik
gerekçeleri sorgulanmaz. İşçinin-köylünün kolektif-nesnel gücünden bakmayanlar,
İngiliz’in veya Amerika’nın gücüne biat ederler.
“İşçinin-köylünün
kolektif-nesnel gücü”, tabii ki soyuttur. Somut mücadelede kurulan somut
ilişkilerle somutlaşır. Bu, kolay olan değil, meşakkatli olandır. Marksist
devrimciler, meşakkatli olana yönelmelidirler. Kitlelerin o meşakkatte oluşan kudretine
bakmalıdırlar.
Bu
açıdan, “çoğunluğunu emekçilerin oluşturduğu toplum” ifadesi üzerinden bu
ülkedeki iktidara destek sunmak, sorunludur. Milli mücadele döneminde o emekçi
halka sallanan emperyalist sopa kırılmalıydı, kırılmasa da savuşturulmuştur.[7]
Ama o konjonktürde doğru ve yerinde olan politik müdahaleyi tüm zamana ve
mekâna teşmil ettiğinizde, Dersim’e yönelik operasyona asker olursunuz.
Operasyonun başlangıç tarihi, 1928’dir. Hâlen daha bu ülkeye Sovyet dostu,
sosyalist diye sahip çıkmak sorunludur. Ama TKP, “isyan” dediği devlet operasyonuna
yönelik baskıyı ve zulmü sahiplenir. Üstelik Alevîliğin “toplumsallığı geri
formasyonlara bağladığını”, gerici olduğunu söyler. Zulmü meşru görür.[8]
Dersim
operasyonuna sahip çıkan, 1908 ve 1923’ün imal ettiği solculuk-ilericilik, kum
havuzunda debelenip durur. “Bağımsızlıkçılık, laisizm ve kamuculuk”, sola
iktidarı getirmez. Onu sadece muktedirlerin bekçisi ve kâhyası kılar. O
bekçilerin ve kâhyaların iktidarı, gene burjuvaziye ve emperyalizme hizmet
edecektir.
Aydemir
Güler’in “yersizlik-yurtsuzluk”tan kopuş” vurgusu, TİP’le ilgilidir. Kongre,
TİP ve TKH’ye yöneliktir. Siyasi Rapor’un sonunda işçilere, emekçilere değil de
komünistlere çağrı yapılmasının nedeni budur.
“Kopuş”
ifadesi, TKP’nin bu zamana kadar bu yersizlik-yurtsuzluk”la bağlantılı
olduğunun ikrarıdır. TKP, AKP’yi yöneten devletin yerli-milli vurgusuna
bağlanmıştır. Kongre, bu kararı sıfır itirazla onaylayacaktır. AKP’nin
yerli-millisi gibi TKP’nin “Türkiye meşrudur, onu reddeden, gayrimeşrudur, yok
edilmelidir” tespiti, burjuvazi ve devletin bekası içindir. AB fonları alan,
dağıtan isimlerin yönettiği TKP, işçi-köylüye hizmet edemez.
TKP,
sola “iktidar her şeyi bozar” lafının ezberletildiği seksenlerin ideolojik
ikliminin ürünüdür. Gorbaçov’un glasnostunun ve perestroykasının imalatıdır.
Gorbaçov, “iktidarın her şeyi bozduğu inancında” olan, Prag Baharı’ndaki şiddetin
zararlı olduğunu söyleyen fikriyatla büyümüş olan bir haindir.
Gorbaçov’un
tasfiye operasyonuna bireyci ve liberal bir yerden destek sunan TKP kurucuları,
o günlerde, kapitalizmin ilerleyişine kul edilmiş olan partinin “ideolojik
önderliği güçlendirilsin”, şirketleşme eğilimi içerisindeki yapıların “karar
mekanizmalarındaki işlevleri artırılsın”, Avrupa ve ABD emperyalizminin emriyle
“toplum hukuksal-ideolojik-siyasal açıdan canlandırılsın”, McDonalds
kuyruklarına insan yetiştirilsin, kapitalizmin emri uyarınca “bireyin özgürce
gelişimi hızlandırılsın” ve “teknoloji yenilensin” gibi talepler dillendirmiştir.[9]
Bugün de TKP’nin ideolojik-politik hattını bu talepler belirlemektedir. O,
Gorbaçovculuğun bakiyesidir.
TKP’nin
“sosyalizm” dediği, burjuva kazanımların korunması ve kalıcılaştırılmasından, buna
paralel olarak, iktidar sebebiyle kendisine yakışmayan şeyler yapan
burjuvazinin çapaklarının temizlenmesi ve regüle edilmesinden başka bir anlama
sahip değildir. Bu talepler, “işçi iktidarını ve üretim araçlarının
kamulaştırılmasını” içermez. Burjuva solcularında işçi-köylü iktidarına inanç,
işçi-köylü mücadelesine bağlılık, işçi-köylü iradesine örgütlenme niyeti
yoktur.
Eren Balkır
12
Eylül 2024
Dipnotlar:
[1] Eren Balkır, “Tavsiye, Tasfiye, Tesviye”, 26 Şubat 2020, İştiraki.
[2]
Aydemir Güler, “Keşke Demokrasicilikte Kalınsaydı”, 7 Eylül 2024, Sol.
[3]
Eren Balkır, “Kolektif Devrimci Huruç”, 16 Ağustos 2024, İştiraki.
[4]
Türkiye Komünist Partisi 14. Kongre Siyasi Raporu, 12 Eylül 2024, TKP.
[5]
Kemal Okuyan Söyleşisi, “There is No Such Thing as ‘Local Marxism’”, 16 Mayıs
2018, ICP.
[6]
Karl Marx, “Komünist Birlik Merkezî Otorite Toplantısı”, 15 Eylül 1850, İştiraki.
[7]
Trol HKP’li, bize verdiği cevapta, “ülke işgal altında değil ki gerilla
mücadele olsun!” diyor. Ülkede ekonomi, iç-dış siyaset, kültür ve sosyoloji bağlamında, fiilen varolan işgal gerçekliğini görmüyor. Bu nedenle partisi, “dolara iyi
gelen İmamoğlu’nun başkan olmasını” istiyor. Bu Hikmet Kıvılcımlı’yı Anlamadan
Sevenler Derneği, kurucu İngiliz çizgisine halel gelmesin diye Amerika
karşıtıymış gibi görünen, İzmir’de Amerikan askerinin başına çuval geçirme
müsameresi sergileyen İP’le aynı yerde duruyor.
[8]
Türkiye Komünist Partisi 14. Kongre Siyasi Raporu, 12 Eylül 2024, TKP.
[9]
Cemal Hekimoğlu, “Türkiye’den Dünyaya Haziran Konferansı”, Ağustos 1988, Gelenek.
0 Yorum:
Yorum Gönder