Pages

14 Eylül 2024

Bireyin Değil Halkın Komünist Partisi


Seksenlerde sola, sosyalistlere “iktidar, her şeyi bozar” cümlesi ezberletildi. Sovyet eleştirileri, bu cümle üzerine inşa edildi. Emperyalizmin Sovyet karşıtı mücadelesi dâhilinde verdiği tavsiyelerde, “iktidar Marksizmi bozmuştur, ütopyadan ve akıldan uzaklaştırmış, yozlaştırmıştır” denildi.[1] Bugün o eleştirilerin yetiştirdiği isimler, misal Aydemir Güler, burjuvaziye diyor ki “iktidar seni bozdu. Sen devrimciydin ama iktidarı alınca bozuldun.”[2] Güler, iktidar mücadelesi verme niyeti olmayan bir derneğin eski Troçkist başkanıdır.

Aslında bu “bozulma”, “doğallıktan uzaklaşma, doğal seyirden kopma” eleştirisi, birey eksenli bir eleştiri. Bireyi eksen alan, bireyin gelişimine bakan, sadece bireye seslenen bu eleştiri, iktidarı bireyi aşan şeylerle ilgilendiği için eleştiriyor. Bu ilginin yol açtığı fazlalıkları temizlemek için uğraşıyor. Basit manada liberal, “birey-devlet” karşıtlığından bakıyor dünyaya. 

Seksenlerdeki saldırı, solu doksanlarda anarşizme ve sendikacılığa mahkûm ediyor. Bu iki ideoloji, Marksizm-Leninizmi birey adına tasfiye ediyor. TKP, bu dönemin ürünü.[3]

Bir burjuva solcusu olarak TKP’li Aydemir Güler, “görkemli” burjuva devrimlerini göklere çıkartıyor, onun yere indiğinde, yerin kirine bulaştığında bozulduğunu söylüyor. Ama ne hikmetse, sosyal demokrasi ve Kürt milliyetçiliğinin karşısına ne idüğü belirsiz, boş, metafizik bir kavram olarak “siyasal iktidar” kavramını çıkartıyor. İktidarın her şeyi bozduğunu söyleyen kişi, demek ki iktidarı istemiyor. Demek ki halktan söz eden, halkla kurulu bağları; “işçi” diyen işçinin iradesini; “devrim” diye bağıran, devrimin imkânlarını ortadan kaldırmak için uğraşıyor.

Kürt’e karşı sosyal demokrasiye ve elindeki devlet gücüne sarılan TKP, işçi sınıfı konusunda sosyal demokrat bir siyaset öneriyor. İşçi sınıfına, “kapitalizmi regüle etme, burjuvaziye çeki düzen verme, sömürücü sınıfları dizginleme” görevi veriyor. Demek ki TKP, sosyal demokrasiden koptuğunu zannettiği komünist harekete mensup bir örgüt değil. Hâlen daha o sosyal demokrasi ve ikinci enternasyonal bağlamında düşünüyor.[4]

Esasen sınıf-devrim-iktidar arası ilişkilerin maddi seyrine bakmak gerekiyor. Muarrızlarını boşa düşürmek, değersizleştirmek, bir sıfır öne geçmek için “siyasal iktidar” istemenin, metafiziğe ve yüceye kendi varlığını yerleştirmenin bir anlamı bulunmuyor. O iktidarın teorik ve politik zeminini oluşturmadan yol alınamaz.

Sınıfın ve devrimin illaki burjuvaziden bayrağı aldığını, ona muhtaç olduğunu, burjuva solcuları söylüyor. “Kökler”e vurgu yapanlar, burjuvazinin sömürdüğü ve zulmettiği kitlelere, “köklerden kopmayın, olaylara karışmayın” diyor. Bu lafı, sınıfı ve devrimi bugünde burjuvaziye kul-köle etmek için ediyorlar. Devrimin ve Marksizmin burjuva devrimlerine yönelik eleştiri üzerine inşa edildiğini görmüyorlar. Pürüzsüz, kopuşsuz, burjuva devriminden sosyalist devrime geçiş kapısı olduğunu söylüyorlar. Marksizmi reddediyorlar. TKP, her pratiğiyle Leninizmi inkâr ve reddediyor.

Sanki burjuvaziden önce sınıfsal başkaldırılar olmamış, sanki burjuva devriminden önce devrim olmamış gibi davranıyorlar. Tarihi ve toplumu burjuvaziden başlatıyorlar, sonra da herkesi burjuvazinin ilerleyişine kilitlemeye, ona mecbur etmeye çalışıyorlar. Yapıp ettikleri, burjuvaya hepimizi muhtaç kılmak, burjuvaziye bağlamak, burjuvazinin gölgesinden çıkmamıza mani olmak. Burjuva solcuları, burjuvaziyi aşan, aşacak olan devrimi ve sosyalizmi bu sebeple gasp ediyorlar. Kendi çıkarlarına uygun olarak içeriklendirip, tanımlıyorlar. Mutlak ölçü, kerteriz ve eksen kabul ettikleri burjuva devrimlerinin sahiplerine çalışıyorlar. Ölçü, kerteriz ve eksen, esasen burjuva düzeninin imal ettiği bireysel öznellikleri.

Bu anlamda, ilerici ve aceleci burjuva solcuları olarak kimi sosyalistler, burjuvazi dışı, burjuvaziye aşkın, burjuvaziyi yok edecek devrim ve iktidar oluşmasın diye varlar. Onlar, burjuvaziye bekçilik ve kâhyalık ediyorlar. Bekçilik, dışa; kâhyalık içe dönük olarak ifa ediliyor.

Kongre öncesi alınan, kongrede onaylanacak olan siyasi kararların içeriğine dair laflar eden Aydemir Güler, partisinin burjuvaziye zarar vermeyeceği konusunda efendilerine söz veriyor. Nöbet yerini terk eden burjuvaziye diyor ki “ben, senin yerine nöbet yazdığım işçi sınıfının sana zarar vermesine mani olacağım.”

Aydemir Güler, “Marksizm Türkiyeli olsun” derken, yoldaşı Kemal Okuyan, “yerli Marksizm diye bir şey yok” diyor.[5] Aslında her ikisi de Marksizmi dışlıyor. Marksizmi bugünden ve buradan kovuyor. “Burada yeri yok” diyor. Zaten parti, Leninizmi doğu despotizminin ve gericiliğinin ürünü olarak gören fikriyat tarafından yönetiliyor. Yerelde mümkün olmayan Marksizm, siyaseten de hükmünü yitiriyor. Marksist bir siyaset, TKP’nin kitabında yazmıyor. Onun “Rusya’da kapitalizmin gelişimini olumlamak, ona sahip çıkmak için Kapital’i Rusçaya çeviren liberaller”den bir farkı yok. Partinin görevi, burjuva ilerleyişe ve burjuvazinin ilerlemesine destek sunmak, kenar süsü olmak.

TKP, Sol Parti, HKP gibi yapılar, Türkiye’deki burjuva iktidarının basit aparatları olarak varlar. Bunlardaki ilerlemecilik, hep burjuvaziye işaret ediyor. Nesnel olana vurgu, nesnelin gücüne yönelik tapınç, işçinin-köylünün iradesini silmek için var. En fazla, burjuvazinin eksik bıraktığı işler için istihdam edilmeyi arzuluyorlar.

Çünkü bu tür yapılar, işçi-köylü cumhuriyetine, işçi-köylü iradesine, işçi-köylü iktidarına hiç inanmış olan ya da bunlara karşı olan küçük burjuvaların sığınağı. Burjuvaziye yönelik hasedin, proletaryaya yönelik nefretin tanımladığı, var ettiği küçük burjuva, bu tür örgütlerde dil buluyor. İki işçiyi örgütlemiş, iki köylüden oy almış olmaları, bu gerçeği değiştirmiyor. Kolaycı yaklaşımları, kısa devrecilikleri hep burjuvaziye işaret ediyor.

Marx, işçi sınıfına “belki de elli yıl devrim olmayacak, iç savaşa hazırlanın, ondan öğrenin” diyor.[6] Marx, devrimin görkemli ve yüce burjuva öznelerin değil, maddi gerçeklerin eseri olduğunu söylüyor. Partili mücadelenin kolektif, nesnel niteliğiyle, meşakkatli yapısına vurgu yapıyor. Bir kişinin iki dudağıyla tarihi değiştirdiğini zannedenler, burjuva siyasetine öykünen nitelikleriyle, proletaryaya alan tanımıyorlar. Proletarya, işin meşakkatine örgütlenmeyi ifade ediyor. Kolay yolları, kolay çözümleri çöpe atıyor. Burjuva solcuları kolay yolu bulmuşlar, “nasıl olsa kapitalizm ve/veya emperyalizm gelişecek” diyorlar. Kısa vadeli çözümler, kısa devreci müdahaleler, hep göklerdeki burjuvaziye edilmiş dualar. Medet, himmet ve inayet, ondan bekleniyor. Bu da ilerlemeciliği ve ilericilik takıntısını koşulluyor. Hep ilerleyen burjuvazi olduğu için, kitleler ona kul edilmek isteniyor.

Bu anlamda, Perinçek’in bir TV kanalında AKP’li bir yazara “yüzyıl başında devrimler oldu. İlerleme yaşandı. Ulus-devletler doğdu. Bu ilerlemeye karşı gelemezsiniz” demesinin bir anlamı bulunmuyor. HKP-İP-TKP gibi yapılar, o ulus-devletin doğuşunu millete ve sınıfa “sosyalist gelişme” diye yutturmaya çalışıyorlar. Devrimlerin zaten yapıldığını, sosyalizmin, eksik fazla, inşa edildiğini örtük olarak söylüyorlar. “Tek mesele, 1950 öncesinin asrı saadetine dönmektir” diyorlar. Yalan söylüyorlar. Nâzım’ın “çek defteri, kasa” dediği şeyi meşru ve yüce kabul ediyorlar. O çek defterinin ve kasanın sahiplerine çalışıyorlar.

İlerlemeci Perinçek, “emperyalizm ilerliyor, ilerletiyor. Coğrafyayı dönüştürüyor. Artık ulus-devletler gericidir” diyen bir HDP’liye cevap üretemez. Her iki tarafta da burjuva ideolojisi olarak ilerlemecilik konuşur. TKP, kapitalizmden; HDP emperyalizmden yana saf tutar. Her ikisi de kolaycı bir yaklaşımla, yoldaş olduğu nesnel-kolektif gücün kazandığı mevzilere bakar, bu mevzileri ilerici kabul eder. İngilizlerin emriyle başörtüsü çıkartılmışsa bu, TKP ve İP için ilerici bir mevzidir. İngilizlerin bu emri vermesinin sınıfsal-politik gerekçeleri sorgulanmaz. İşçinin-köylünün kolektif-nesnel gücünden bakmayanlar, İngiliz’in veya Amerika’nın gücüne biat ederler.

“İşçinin-köylünün kolektif-nesnel gücü”, tabii ki soyuttur. Somut mücadelede kurulan somut ilişkilerle somutlaşır. Bu, kolay olan değil, meşakkatli olandır. Marksist devrimciler, meşakkatli olana yönelmelidirler. Kitlelerin o meşakkatte oluşan kudretine bakmalıdırlar.

Bu açıdan, “çoğunluğunu emekçilerin oluşturduğu toplum” ifadesi üzerinden bu ülkedeki iktidara destek sunmak, sorunludur. Milli mücadele döneminde o emekçi halka sallanan emperyalist sopa kırılmalıydı, kırılmasa da savuşturulmuştur.[7] Ama o konjonktürde doğru ve yerinde olan politik müdahaleyi tüm zamana ve mekâna teşmil ettiğinizde, Dersim’e yönelik operasyona asker olursunuz. Operasyonun başlangıç tarihi, 1928’dir. Hâlen daha bu ülkeye Sovyet dostu, sosyalist diye sahip çıkmak sorunludur. Ama TKP, “isyan” dediği devlet operasyonuna yönelik baskıyı ve zulmü sahiplenir. Üstelik Alevîliğin “toplumsallığı geri formasyonlara bağladığını”, gerici olduğunu söyler. Zulmü meşru görür.[8]

Dersim operasyonuna sahip çıkan, 1908 ve 1923’ün imal ettiği solculuk-ilericilik, kum havuzunda debelenip durur. “Bağımsızlıkçılık, laisizm ve kamuculuk”, sola iktidarı getirmez. Onu sadece muktedirlerin bekçisi ve kâhyası kılar. O bekçilerin ve kâhyaların iktidarı, gene burjuvaziye ve emperyalizme hizmet edecektir.

Aydemir Güler’in “yersizlik-yurtsuzluk”tan kopuş” vurgusu, TİP’le ilgilidir. Kongre, TİP ve TKH’ye yöneliktir. Siyasi Rapor’un sonunda işçilere, emekçilere değil de komünistlere çağrı yapılmasının nedeni budur.

“Kopuş” ifadesi, TKP’nin bu zamana kadar bu yersizlik-yurtsuzluk”la bağlantılı olduğunun ikrarıdır. TKP, AKP’yi yöneten devletin yerli-milli vurgusuna bağlanmıştır. Kongre, bu kararı sıfır itirazla onaylayacaktır. AKP’nin yerli-millisi gibi TKP’nin “Türkiye meşrudur, onu reddeden, gayrimeşrudur, yok edilmelidir” tespiti, burjuvazi ve devletin bekası içindir. AB fonları alan, dağıtan isimlerin yönettiği TKP, işçi-köylüye hizmet edemez.

TKP, sola “iktidar her şeyi bozar” lafının ezberletildiği seksenlerin ideolojik ikliminin ürünüdür. Gorbaçov’un glasnostunun ve perestroykasının imalatıdır. Gorbaçov, “iktidarın her şeyi bozduğu inancında” olan, Prag Baharı’ndaki şiddetin zararlı olduğunu söyleyen fikriyatla büyümüş olan bir haindir.

Gorbaçov’un tasfiye operasyonuna bireyci ve liberal bir yerden destek sunan TKP kurucuları, o günlerde, kapitalizmin ilerleyişine kul edilmiş olan partinin “ideolojik önderliği güçlendirilsin”, şirketleşme eğilimi içerisindeki yapıların “karar mekanizmalarındaki işlevleri artırılsın”, Avrupa ve ABD emperyalizminin emriyle “toplum hukuksal-ideolojik-siyasal açıdan canlandırılsın”, McDonalds kuyruklarına insan yetiştirilsin, kapitalizmin emri uyarınca “bireyin özgürce gelişimi hızlandırılsın” ve “teknoloji yenilensin” gibi talepler dillendirmiştir.[9] Bugün de TKP’nin ideolojik-politik hattını bu talepler belirlemektedir. O, Gorbaçovculuğun bakiyesidir.

TKP’nin “sosyalizm” dediği, burjuva kazanımların korunması ve kalıcılaştırılmasından, buna paralel olarak, iktidar sebebiyle kendisine yakışmayan şeyler yapan burjuvazinin çapaklarının temizlenmesi ve regüle edilmesinden başka bir anlama sahip değildir. Bu talepler, “işçi iktidarını ve üretim araçlarının kamulaştırılmasını” içermez. Burjuva solcularında işçi-köylü iktidarına inanç, işçi-köylü mücadelesine bağlılık, işçi-köylü iradesine örgütlenme niyeti yoktur.

Eren Balkır
12 Eylül 2024

Dipnotlar:
[1] Eren Balkır, “Tavsiye, Tasfiye, Tesviye”, 26 Şubat 2020, İştiraki.

[2] Aydemir Güler, “Keşke Demokrasicilikte Kalınsaydı”, 7 Eylül 2024, Sol.

[3] Eren Balkır, “Kolektif Devrimci Huruç”, 16 Ağustos 2024, İştiraki.

[4] Türkiye Komünist Partisi 14. Kongre Siyasi Raporu, 12 Eylül 2024, TKP.

[5] Kemal Okuyan Söyleşisi, “There is No Such Thing as ‘Local Marxism’”, 16 Mayıs 2018, ICP.

[6] Karl Marx, “Komünist Birlik Merkezî Otorite Toplantısı”, 15 Eylül 1850, İştiraki.

[7] Trol HKP’li, bize verdiği cevapta, “ülke işgal altında değil ki gerilla mücadele olsun!” diyor. Ülkede ekonomi, iç-dış siyaset, kültür ve sosyoloji bağlamında, fiilen varolan işgal gerçekliğini görmüyor. Bu nedenle partisi, “dolara iyi gelen İmamoğlu’nun başkan olmasını” istiyor. Bu Hikmet Kıvılcımlı’yı Anlamadan Sevenler Derneği, kurucu İngiliz çizgisine halel gelmesin diye Amerika karşıtıymış gibi görünen, İzmir’de Amerikan askerinin başına çuval geçirme müsameresi sergileyen İP’le aynı yerde duruyor.

[8] Türkiye Komünist Partisi 14. Kongre Siyasi Raporu, 12 Eylül 2024, TKP.

[9] Cemal Hekimoğlu, “Türkiye’den Dünyaya Haziran Konferansı”, Ağustos 1988, Gelenek.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder