Bu yaşananlar, yeni bir Kerbela değil. Şehit liderimiz ve yoldaşlarının kırk yıl önce planladığı ve uğruna çalıştığı şey bu değildi.
Bize, hiç tereddüt etmeden
bağlı kaldığı, kökleri derinde olan, Direniş adını verdiğimiz o büyük ağaç
kaldı.
Lübnan’da yaşananlardan gizli ya da açık gurur duyanlar, Gazze’de işlenen apaçık suça sessiz kalıp destek verenlerle aynı kişilerdir.
Tüm bu insanlar halkı,
direnişin çöktüğüne, davasını kaybettiğine ve kitleler halinde boyun eğip
teslim olunması gerektiğine inandırmaya çalışıyor.
O,
dünyanın yüzüstü bıraktığı Hz. Hüseyin’in konumunda değil. Bilâkis, elde
etmenin bedelinin çok ağır olduğunu bile bile, bir hakkı savunmak için ayağa
kalkan ve savaşan Hüseyin’in ta kendisidir.
Hazreti
Hüseyin’in hikâyesi, yaklaşık on dört asırdır yeryüzünün dört bir yanındaki
devrimcilerin destanlarında yaşıyorsa, bizim Hüseyin’imizin katline ortak
olanlar, infaz edenler ve sevinenler şunu unutmamalıdırlar: Seyyid Hasan,
haksızlık karşısında her devrimci için ebedi bir sembol hâline gelmiştir.
O,
Kudüs’ü ve Filistin’i savunmak için şehit düşmüştür. Tüm nefrete, çarpıtmalara,
kine, hayal kırıklıklarına ve cehalete rağmen, hayatının son anına kadar
Amerika ve İsrail’e karşı savaşmanın, özgür yaşamak isteyen herkes için kutsal
bir görev olduğuna inanmıştır.
Bugün
direnişin tüm destekçilerini keder ve öfke sarmış durumda. Seyyid Hasan’ın
şehadeti, onlarca yıldır baskı altında yaşayan pek çok kişinin öfkesini açığa
çıkardı. Bu öfke, ne sloganlarla ne de gözdağı kampanyalarıyla bastırılabilir.
Şu anda en yararlı olan şey, suçlunun kimliğini ve adresini kanıtlamaya gerek
duymayan herkesin devrimci uyanıklığıdır.
Bugün
bizlerin, direnişin mensuplarının, evlatlarının ve gelecek nesillerinin önünde
duran en önemli görev şudur: Direnişi korumak, onu her türlü zarardan esirgemek
ve onun fikrini ve tarihsel değerini savunmak için en büyük bedeli ödemeye
hazır olmak.
Bu
acımasız dünyada, Batı tarzı uzlaşma, mutabakat ve sözde gerçekçilik adı
altında pazarlık edilebilecek makul hiçbir şey yoktur.
İçinden
geçtiğimiz günler zorlu olsa da insanlar yakında şunu anlayacaklardır: Düşmanı
bekleyen şey, Binyamin Netanyahu gibi bir manyağı sembol hâline getiren bir
efsaneye dayanan vahşeti nedeniyle, umduğunun tam tersi sonuçlar olacaktır.
Zor
günlerden geçiyoruz, fakat düşmanın inandığı ve teşvik ettiği gibi, sahada
direniş kırılmadı. Kanaat önderleri, siyasetçiler, akademisyenler ya da
aydınlar olarak gördüğümüz ve artık suça tam ortak olan sessizlikleri ışığında
varlıkları anlamsızlaşan zayıf insanlar ordusu, bu gerçeği değiştiremez.
Tarafsızlık,
artık kendini büyük yangından uzak tutmak değildir. Uzlaşma, artık nefes almak
için bir şans değil ve boyun eğmek artık alçaklık ve zayıflık pelerininde
saklanmak isteyenlerin sığınağı olamaz... İnsanların tek yapması gereken,
savaşın değil, sadece bu roundun sonunu beklemektir!
0 Yorum:
Yorum Gönder