Lütfen
kısaca kendinizi takdim edebilir misiniz? Çin üzerine çalışma yürütmeye ne
zaman başladınız? Bu ülkeyle ilgilenmenize ne neden oldu?
Londra’da
yaşıyorum. Bir yazar olarak uzun zamandır sosyalist ülkelerle ve dünya genelinde
verilen emperyalizm karşıtı mücadeleyle ilgileniyorum. 2019’da çıkan ilk
kitabım, Sovyetler Birliği’nin çöküşü ardındaki sebeplerle ilgiliydi. 2020’de
Soğuk Savaşa Hayır kampanyasına katıldım, 2021’de de Sosyalist Çin’in Dostları
platformuna dâhil oldum.
Çin’le
ilgili çalışma yürütmemin iki sebebi var. İlki, Marksist bir kişi olarak gerçek
dünyada sosyalizmin nasıl inşa edildiği meselesini anlamak istemem. İkinci sebepse,
emperyalizm ve savaş karşıtı bir kişi olarak, Çin’in barışçıl ve çok kutuplu
bir dünyanın gelişiminde oynayacağı rolü anlamak istemem.
Çin’i
inceledikçe, Batı’da bu ülkenin yeterince anlaşılmadığını gördüm. Son yıllarda
medya, Çin karşıtı propagandayı giderek yoğunlaştırdı. Bu propaganda, ABD
öncülüğünde yürütülen Yeni Soğuk Savaş’ın parçası.
Birçok
insan, Çin’in dünyayı ele geçirmeyi amaçlayan otoriter bir distopya olduğunu
düşünüyor. Birçokları, Şincan’da insan haklarına yönelik saldırılarla ilgili
olarak medyanın attığı yalanlara inanıyor.
Çin’i
sol bile yanlış anlıyor: birçok insan söylenenlere inanıyor, çünkü Çin, piyasa
mekanizmalarını kullanıyor, çünkü ülkede birçok zengin var. Buradan da ülkenin
sosyalist olamayacağına kanaat getiriliyor.
Peki
ama Çin’in başarılarını nasıl açıklayacağız? Çin, yaşam standartlarını yukarı
çekti. Yenilenebilir enerji sahasında dünya lideri hâline geldi. Yoksul ve geri
kalmış bir ülkeyken bilimin ve teknolojinin dinamosuna dönüştü. Çin, bugün çok
kutuplu dünyaya geçiş sürecine öncülük ediyor. Ülkedeki ortalama yaşam süresi
ABD’deki sürenin üzerine çıktı. Bu, bugüne dek hiçbir kapitalist ülkenin
başaramadığı, tarihsel ve eşi benzeri görülmemiş bir ilerleme. Peki ama sol,
hangi akla hizmet, tüm bu başarıları sosyalizme değil kapitalizme atfediyor?
The
East is Still Red – Chinese Socialism in the 21st Century [“Doğu
Hâlâ Kızıl: 21. Yüzyılda Çin Sosyalizmi”] isimli kitabınız kısa süre önce
yayımlandı. Kitabınızı kısaca tanıtabilir misiniz? Kitap hangi bağlamda
yazıldı?
Çin’i
kuşatma ve kontrol altına alma amacıyla yürütülen emperyalist harekâtın parçası
olarak Batı’da kamuoyuna Çin konusunda olumsuz bir izlenim sunmayı amaçlayan
geniş kapsamlı bir propaganda faaliyeti yürütülüyor. Bu noktada çok satanlar
listesine giren, Çin’le ilgili bazı kitaplardan bahsedilebilir: Hidden Hand:
Exposing How the Chinese Communist Party is Reshaping the World [“Gizli El:
Çin Komünist Partisi’nin Dünyaya Nasıl Yeni Şekil Veriyor”], Every Breath
You Take: China’s New Tyranny [“Aldığınız Her Nefes: Çin’de Yeni İstibdat”],
Stealth War: How China Took Over While America’s Elite Slept [“Gizli
Savaş: Çin Amerikalı Elitler Uyurken Dünyayı Nasıl Ele Geçirdi?”] vs.
Tüm
bu kitapların yazılmasındaki niyet, insanlara Çin’in otoriter, distopik,
yayılmacı, baskıcı, saldırgan ve gerici bir ülke olarak takdim etmektir. Bu
çalışmalarda kullanılan dil, aynı zamanda ırkçılıkla maluldür ve esas olarak
dünya hâkimiyeti peşinde koşan Fu Mançu türü megalomanyak karakterlere dair
eski klişeleri temel almaktadır.
Batı’da
Çin karşıtı ırkçılık, uzun bir geçmişe sahip. Tıpkı Afrika’nın
sömürgeleştirilmesi ve milyonlarca Afrikalının köleleştirilmesi sürecinin meşru
kılınması konusunda başvurulan bir araç olarak Afrika karşıtı fikirlerin
yayılmasında olduğu gibi, Çin karşıtı fikirler de afyon savaşlarını, eşit
koşulları öngörmeyen anlaşmaları, Hong Kong’da ırk ayrımcısı bir sistemin
dayatılması gibi olguları meşrulaştırmanın bir aracı olarak yayılmaktadır. Batı
medyası, Çin karşıtı duyguları birer tohum gibi zihinlere ekerken, esasında
sömürgecilik tarihinin o bereketli toprağını işlemektedir.
Doğu
Hâlâ Kızıl kitabını yazma amacım, Çin karşıtı dile karşı koymak, Çin’le
ilgili yalanları açığa vurmak, Çin’e dair gerçekleri anlatmak ve propaganda
savaşına itiraz etmekti.
Psikolojide
yanıltıcı gerçeklik etkisi diye bir olgudan bahsedilir. Buna göre insanlar,
yalan yanlış bilgilere sürekli maruz kaldıktan sonra bu yanlış bilgilerin doğru
olduğuna inanmaya başlarlar. Batı medyasının Çin’e yönelik yaklaşımı, bu
etkinin açığa çıktığı bir alandır. Yalanlar ve iftiralar o kadar çok
tekrarlanıyor ki bir süre sonra gerçeklerin sahip olduğu güce kavuşuyorlar.
Gazeteciler
ve siyasetçiler, Çin’in “kültürel soykırım” uyguladığını, dini özgürlükleri
ortadan kaldırdığını, azınlıkların dillerini kullanmasına mani olduğunu,
Afrika, Asya ve Latin Amerika’da ülkeleri borç tuzaklarına sürüklediğini,
balonlarla ve elektrikli cihazlarla bizimle ilgili bilgi topladığını, Güney Çin
Denizi’ne asker yığdığını, işlerimizi elimizden aldığını vs. söyleyip
duruyorlar.
Bu
türden iftiralar, Çin’e karşı yürütülen yeni soğuk savaş, hatta potansiyel bir
sıcak savaş konusunda halkların desteğini almak için kullanılıyor. Dolayısıyla
ben, kitabımda insanlara sunulan yanlışların doğrusunu ortaya koymak ve Çin’in
başarılarını aktarmak istedim.
Çin,
tarihte görülmüş en kapsamlı yoksullukla mücadele programını uygulamaya koydu.
Yenilenebilir enerji, biyolojik çeşitliliğin korunması, ormanlaştırma ve
elektrikli cihazlar konusunda uzak ara dünya lideri. Çin, Kovid pandemisini
milyonlarca insanın hayatını korumak suretiyle, birçok büyük devlete nazaran
daha etkili bir biçimde ele aldı. Bugün Çin, barış ve çok kutupluluk ile ilgili
adımlar konusunda uluslararası ilişkiler alanında alabildiğine pozitif bir rol
oynuyor. Batılı insanlar bu gerçekleri bilmek zorunda.
Son
olarak kitap üzerinden ben, Batı solunda 21. yüzyıl Çini’nin sınıfsal niteliği
konusunda süren tartışmaya katkı sunmak istedim. Birçok insan, bugün 1978’de
başlayan piyasa reformları ile birlikte Çin’in kapitalist bir ülke hâline
geldiğini düşünüyor. Kanaatimce solcuların böylesi bir konum alıyor olmasının
bir anlamı yok. Ben, Çin’in başta kapitalist yönetici sınıf olsaydı yoksulluğu
ortadan kaldırma, altyapıyı geliştirme, yenilenebilir enerji, yaşam
standartlarının yükseltilmesi, bilim ve teknoloji gibi alanlarda bu kadar
başarılı olabileceğine inanmıyorum. Devlet, ekonomiye komuta etmiyor olsaydı,
ekonominin dizginlerini elinde bulundurmasaydı, bunlar yaşanamazdı. Kapitalist
ülkeler Çin’in başardığı neyi başarmış? Hangi kapitalist ülke yoksulluğa son
vermiş, evsizliğe çözüm bulmuş, teknolojik açıda en geri ülkelerden birini
bilim ve teknolojinin dinamosu hâline getirebilmiş?
Yeni
kitabınızın yayımlandığı günden beri ne tür geri bildirimler aldınız?
Bugüne
kadarki geri bildirimler genelde olumluydu. İnsanlar, bana kitap sayesinde Çin
karşıtı propagandanın yalanlarını açığa vurmak için gerekli bilgiye
kavuştuklarını, kitabın Çin’in 21. Yüzyılda uyguladığı politik ekonomiyi anlama
çabalarına katkıda bulunduğunu söylüyorlar.
Kitap,
Çin Sosyal Bilimler Akademisi Üniversitesi profesörü Çeng Enfu’nun takdir ve
övgüsüyle karşılandı. Enfu, “dünya genelinde akademisyenler Çin konusunda
birçok çalışma kaleme almış olsa da bu kitaptaki canlı tarifler ve nesnel
analiz, Çin’i doğru bir biçimde incelemek için gerekli bakış açısını sunuyor”
tespitinde bulundu.
Renmin
Üniversitesi’nden Profesör Roland Boer ise “kitabın kısa süre içerisinde Çin’le
ilgili gerçekleri öğrenmek isteyen herkes için vazgeçilmez bir kaynak hâline
geleceğini” söyledi. Kitap, Çen Veyhua, Vicay Praşad, Profesör Ken Hammond, Ben
Norton, Profesör Razika Desai, Margaret Kimberley, Andrew Murray gibi
yazarlardan da övgüler aldı.
Umarım
kitap, Çin’le dayanışma ilişkilerinin kurulmasında başarılı olur, Çin’le batılı
halklar arasında bağlar kurulmasına katkıda bulunur.
“Çin
Modernizasyonu” kavramını nasıl anlıyorsunuz? Bu kavram, bugünün dünyasında ne
tür bir değere sahip?
Çin,
tüm dünyaya modernizasyon konusunda yürünebilecek birçok farklı yol olduğunu
gösterdi. ABD, İngiltere gibi gelişmiş ülkeler, başarılarının liberal demokrasi
dedikleri, kendilerine ait olan ideolojiden kaynaklandığını iddia etme
eğilimindeler. Baskın olan dil, bugün her yerde şunu söylüyor: “Modernleşmeniz
için sizin serbest piyasalara, buna ek olarak, çok partili parlamenter sisteme
sahip olmanız gerekiyor.” Bu sunulan oldukça etkileyici ve süslü örtünün altına
baktığınızda ise hakikatin alabildiğine çirkin olduğu görülüyor.
Kapitalist
modernizasyonun idrak edilmesi gereken üç özelliği var.
1.
Kapitalist modernizasyon, sömürgecilik, kölelik ve soykırım üzerine inşa
edildi. Amerika kıtasının ve Avustralya’nın fethi, Atlas Okyanusu’nu aşan köle
ticareti, Hindistan’ın sömürgeleştirilmesi, Afrika’nın gasp edilmesi, afyon
savaşları, Hong Kong’un çalışması bu bağlamda ele alınmalı. Batı’nın sanayileşmesi
ve modernleşmesi için köle ticaretinin ve sömürgeciliğin sunduğu kârlara
ihtiyaç vardı.
2.
Kapitalist modernizasyon, derinlemesine eşitsiz işleyen bir süreçtir. Bugün
bile onun sunduğu kazanımlardan herkes eşit bir şekilde yararlanamıyor. Örneğin,
ABD’de milyonlarca insan sağlık hizmeti alamıyor, yarım milyon insan evsiz,
Afrikalı Amerikalıların ortalama yaşam süresi beyazların süresinden altı yıl
daha kısa, ayrıca ABD Eğitim Bakanlığı’na göre yetişkinlerin yarısından
fazlasında okuma becerisi altıncı sınıf düzeyinde.
3.
Kapitalist modernizasyon, çevreyi felâketlere yol açacak ölçüde tahrip etti.
Dünya nüfusunun yüzde dördünün yaşadığı ABD, tek başına, tarih boyunca toplam
karbondioksit salınımının yüzde 25’inden sorumlu.
Modernizasyona
uzanan yol, küresel güneydeki ülkelere kapalı. Bu yola girme imkânı bulsalar
bile onların ilgili yolu yürümeleri istenen bir şey değil.
Çin’se
farklı bir yol yürüyor. Dünya genelinde hâkimiyet değil, işbirliği temelli
ilişkiler kuruyor. Ürünlerini herkesle paylaştığı refah sürecine katkıda
bulunuyor. Çevresel sürdürülebilirliğe, insanla arasındaki simbiyotik ilişkiye
vurgu yapıyor. Çin, sosyalist, barışçıl ve yeşil bir modernizasyon için gerekli
yolu açıyor, başka ülkeler için örnek oluyor. Bu, dünyaya sunulabilecek muazzam
bir hizmet.
Çin’in
modern bir sosyalist ülke inşa etme çabalarının içerdiği özellikleri nasıl
değerlendiriyorsunuz?
İlk
ana hedefe, aşırı yoksulluğu ortadan kaldırma hedefine ulaşıldı. Bu önemli
tarihsel başarı, ilerleme için gerekli sıçrama tahtasını temin ediyor. Çin,
müreffeh, güçlü, demokratik, kültürel açıdan gelişmiş, uyumlu ve güzel bir
sosyalist ülke inşa etmekle ilgili belirlediği ikinci hedefe doğru önemli
adımlar attı.
GSYİH
içinde kişi başına düşen değer, artmaya devam ediyor, öte yandan, ortalama
yaşam süresi de uzuyor. Son dönemde köyleri canlandırma çabası ve modern
altyapının zenginleştirilmesi ile birlikte bölgeler ve gruplar arası eşitsizlik
de azaldı.
Sermayenin
düzensiz bir biçimde genişlemesine mani olmak ve herkesin büyüme sürecinden
istifade etmesini sağlamak amacıyla ortak refahı artırma politikaları devreye
sokuluyor. Herkesin yüksek kalitede eğitim ve sağlık hizmetlerine erişme
hakkını güvence altına almak için önemli adımlar atılıyor. Göçmen işçilerin
yaşam standartlarına ve haklarına özel dikkat gösteriliyor. Tüm süreçleri
kuşatan halk demokrasisi, sürekli iyileştiriliyor. Tüm ülke, sera gazı
salınımlarını azaltıp biyolojik çeşitliliği koruyacak kapsamlı ve sonuç alıcı
bir plan için çalışma yürütüyor.
Modern
bir sosyalist ülke hâline gelme süreci, bir yanıyla bilim ve teknolojiye hâkim
olunmasının bir sonucu. Yarı iletkenler, bu konuda önemli bir örnek. ABD,
Çin’in yarı iletken teknolojisi konusunda Batı’yı yakalamasına mani olamadığı
için ümitsizliğe kapılıyor. Bu konuda attığı adımlar boşa düşüyor. Yaptırımlar
ve ihracat kısıtlamaları, sadece Çin’in kararlılığını ve direncini artırıyor,
aynı zamanda ABD’nin kendi çip endüstrisine önemli bir zarar veriyor.
Bu
yıl, Çin’in önerdiği Bir Kuşak Bir Yol İnisiyatifi’nin onuncu yıldönümü. Sizce
bu inisiyatif, dünyaya ne tür katkılar sundu? Batıda bazı insanlar, neden
Çin’in bu projesine saldırıyor?
İnisiyatifin
duyurulması üzerinden on yıl geçti. Bu çalışma dâhilinde Orta Asya, Güneydoğu
Asya, Ortadoğu, Afrika, Latin Amerika ve Karayipler’e trilyonlarca dolarlık
yatırım yapıldı. Çok sayıda yol, demiryolu, köprü, fabrika ve liman, bunun
yanında, telekomünikasyon ve enerji altyapısı inşa edildi. Ülkelerin dörtte üçü,
bu inisiyatifle ilgili anlaşmalara imza attı. Bu ülkeler arasında neredeyse tüm
Afrika ülkeleri var.
Küresel
güneydeki ülkeler için inisiyatif modernizasyon, sömürgecilik döneminde
kendilerine dayatılan, yeni sömürgeciliğin ve emperyalizmin daimi kıldığı
yetersiz kalkınma sürecinin zincirlerini kırma konusunda tarihsel bir fırsatı
ifade ediyor.
Daha
da önemlisi, Bir Kuşak Bir Yol İnisiyatifi, çevresel sürdürülebilirlik
meselesine odaklanan bir çalışma olarak, daha da çevre dostu bir nitelik
kazanıyor. Bu sayede gelişmekte olan ülkeler, enerji sistemlerini geliştirme ve
devasa miktarda fosil yakıt tüketmenin sonucunda yoğun salınımların görüldüğü
aşamanın üzerinden atlama imkânına kavuşacak.
2022’de
“Çin’in Batılı ülkelerinden daha demokrat olduğu”nu söylemiştiniz. Bu yorumu
neden yaptınız? Çin’in yönetim tarzı ile Batı’nın yönetim tarzı arasındaki fark
nedir? Batı sistemindeki, özellikle ABD’de hüküm süren sistemdeki sorun nedir?
“Çin,
Batılı ülkelerinden daha demokrat” ifadesi, Batı’da itirazlarla karşılaşıyor. İnsanlara
son otuz-kırk yıllık dönemde liberal demokrasi denilen şeyin bir tür evrensel ve
mutlak bir hakikat olduğu öğretildi. Bu düşünceye göre, dünya siyasetinde “demokrasilerle”
(özellikle Avrupa, Kuzey Amerika ve Okyanusya’daki demokrasilerle) Çin, Kuzey
Kore, Vietnam, Laos, Küba, İran, Rusya, Venezuela, birçok Asya, Afrika ve Latin
Amerika ülkesindeki “otoriter rejimler” arasında bir ayrışma söz konusu.
Kapitalist
demokrasinin yegâne veya en iyi yönetim tarzı olduğu iddiası, kapitalizmin
insanlığın politika ve ekonomi sahasında yüzleştiği nihai durum olduğunu
söyleyen genel ideolojik çizgiye ait bir iddia. Bu iddiayı ana kural olarak
kabul edersek, kapitalist sınıfın toplumda her zaman yönetici sınıf olması,
yönetimin sermayeye sahip olan ve onu kullanan küçük bir grubun çıkarlarına
tabi olması gerektiği ve kapitalist üretim ilişkilerinin doğal ve doğru olduğu
fikrine onay vermiş oluruz.
Oysa
gerçekte kapitalist demokrasi, bir dizi ciddi kusurla malul. İnsanlar, kendi
toplumlarının nasıl yönetileceği konusunda söz söyleme veya yönetime katılma
imkânına sahip değil, ayrıca hükümetler de o insanların çıkarlarını temsil
etmiyor.
Kapitalist
demokrasi konusunda Xi Jipping şunu söylüyor:
“Eğer insanlar, oy vakti
uykudan uyanıp sonrasında yeniden uykuya dalıyorsa, seçim süreçlerinde büyük
sloganları dinleyip sonrasında söz söyleme imkânı bulamıyorsa, propaganda
sürecinde insanların yanında olanlar seçim sonrası onları terk ediyorsa bu
gerçek demokrasi değildir.”
Bu
cümle, ABD ve İngiltere’de “demokratik” sürecin işleyiş tarzını gayet iyi
özetliyor. Xi Jipping haklı, bu gerçek demokrasi değil. Esasında burada Çin
devlet başkanı, Marx’ın 150 yılı aşkın bir zaman önce dile getirdiği şu
tespitini aktarıyor:
“Birkaç yılda bir
ezilenlere, kendilerini mecliste ezen sınıfın hangi temsilcilerinin temsil
edeceğine ve onlara baskı uygulayacağına karar verme imkânı sunuluyor.”
Batı’da
gerçek manada demokratik bir sistem olsaydı, evsizlik, aşırı yoksulluk, eğitim
ve sağlık hizmetlerine erişimdeki eşitsizlik, sistemsel ırkçılık, harap olmuş
altyapı ve derin köklere sahip politik yolsuzluklar gibi sorunlara çözümler
bulunurdu. Demokratik bir sistem olsaydı, yeşil enerji sistemlerinin inşasına
öncelik verilir, yeşil yeni mutabakat uygulamaya konulur, halkın barış ve
emperyalist saldırıların son bulması taleplerine kulak verilirdi.
Batı’da
zenginlikle güç arasındaki bağ çok güçlü. Çin’de ise yönetimin pratiği her daim
kitlelerin ihtiyaçlarına ayarlı. Birinci öncelikli husus, sıradan insanların
iyi bir hayat yaşama taleplerini karşılamak, bu yönde gündeme gelen
ihtiyaçlarını gidermek.
Gelişmekte
olan bir ülke olmasına, kişi başına düşen gelirin ABD’deki gelirin dörtte biri
olmasına rağmen Çin’deki ortalama yaşam süresi ABD’deki süreyi geçmiş durumda.
Çin’deki okuryazarlık düzeyi ve ortalama eğitim düzeyi ABD’deki düzeyden
yüksek. Çin, aşırı yoksulluktan kurtuldu. Evsizlik sorununu çözdü. Yenilenebilir
enerji konusunda dünya lideri hâline geldi. Pandemi meselesiyle yüzleşme
konusunda birçok önemli kapitalist ülkeden daha fazla başarılı oldu.
Halk
kongreleri ve politik istişare konferansları üzerine kurulu sistem, Batı’daki
demokratik sistemlerden daha demokratik ve kapsayıcı. Çin’de herkesi kuşatan
halk demokrasisi, demokratik hakların her daim toplumun her kesimine verilmesi
fikrini temel alıyor ve sürekli halk katılımının düzeyini yukarı çekmek için
uğraşıyor.
ABD,
Çin’e karşı yeni soğuk savaşı başlattı. Bunun neticesinde muhtelif alanlarda
birçok tedbir alındı. Bu hamleler ve Vaşington’un soğuk savaş ürünü fikriyatı,
ABD’nin çıkarlarına nasıl zarar veriyor? ABD, dünyayı ne tür bir karışıklığa
sürüklüyor?
Sosyalist
dünyanın ve çok kutupluluk fikrinin öne çıktığı, Çin’in merkezde durduğu süreçle
yüzleşen Batı, kırkların sonundan itibaren Çin, Sovyetler ve başka ülkelere
karşı kullanılan eski Soğuk Savaş taktiklerine tekrar başvurdu.
Bu
yaklaşımın tehlikeli ve kendine zarar veren niteliğine vurgu yapmak gerekiyor.
Zira
soğuk savaşlar sıcak savaşa dönüşebilir. ABD, sadece Çin’e karşı ekonomik,
diplomatik ve propaganda düzeyinde saldırmıyor, ayrıca Çin’i kuşatma pratiği
için gerekli altyapıyı inşa ediyor. İngiltere, ABD ve Avustralya’nın
oluşturduğu AUKUS Paktı bu bağlamda kuruluyor. Güney Çin Denizi’nde Seyrüsefer Özgürlüğü
iddiaları bu düzlemde gündeme geliyor. Tek Çin İlkesi temelsiz bırakılmaya
çalışılıyor. Tayvan’a silâh tedariki artırılıyor. Güney Kore, Japonya, Okinava
ve Avustralya’ya binlerce asker yerleştiriliyor. Tüm bu adımlar, Çin’e ABD
öncülüğünde başlatılıp yürütülecek savaşa hazırlık kapsamında atılıyor.
Bırakın
sıcak savaşı, soğuk savaş bile insanlık için bir felâket. Aynı gezegeni
paylaşıyoruz, aynı doğal kaynaklardan istifade ediyoruz, aynı sorunlarla
boğuşuyoruz. Ülkeler arası bağların arttığı ve güçlendiği bir dünyada bu
sorunlar, gerilimlerin tırmandığı, diplomatik düşmanlıkların hüküm sürdüğü,
askeri tehdidin sürekli gündemde tutulduğu bir bağlamda çözüme kavuşturulamaz.
Örneğin,
ileride yaşanacak bir pandemiye mani olmak istiyorsak, dünyanın aşı geliştirme,
kontrol tedbirleri, erken uyarı sistemleri, gelişmiş epidemiyolojik araştırma vs.
konusunda kuracağı işbirliği imkânlarını artırmak zorundayız.
Aynı
durum, iklim değişikliği için de geçerli. Gezegenin büyük bir kısmını yaşanamaz
kılan çevre sorunları tüm dünyanın sorunları. Denize kıyısı bulunan büyük
şehirleriyle Çin için deniz seviyesindeki yükselme büyük ve ciddi bir tehdit. Aynı
tehlike, ABD’nin New York ve Miami gibi kentleri için de geçerli.
Çin,
her seferinde ABD, Kanada, İngiltere, Avustralya ve Avrupa ile barışçıl
işbirliği kurmak istediğini dile getiriyor. Çok kutuplu gerçekliğe uyum
sağlaması durumunda Batı, masada bu talepten başka bir şeyle karşılaşmayacaktır.
Batı, Çin’in yükselişini, sömürgecilik ve emperyalizm döneminin sona erdiğini, bir
ülkenin “dünyanın polisi” olduğu fikrinin modern dünyada yeri olmadığını kabul
etmelidir.
Yeni
soğuk savaş, Batı’daki kapitalistlerin de hayrına değil. Çin’le bağlarını
kesmek zorunda kalan yarı iletken şirketleri, bu tespitin doğruluğunun
kanıtıdır. Neticede söz konusu şirketler, en büyük pazarlarını kaybetmişlerdir.
Bunun nedeni, ABD’li stratejistlerin Çin’in yükselişine mani olabilecekleri,
böylelikle kendi hegemonyalarını muhafaza edebilecekleri zehabına kapılmış olmalarıdır.
Batı’da
Çin’i yanlış değerlendiren aydın sayısı sanki giderek artıyor gibi. Bu konuyla
ilgili ne düşünüyorsunuz?
Birkaç
yıl önce İngiltere ve Çin arasındaki ilişkiler “altın çağ”ındaydı. ABD ve Çin,
iki tarafa da fayda sağlayan ekonomik ilişkiler kurup bu ilişkileri
güçlendirmişlerdi. Ama altı yedi yıldır Batı’da Çin’e dost olmak tartışmalı bir
konu.
Yeni
soğuk savaşla ve devreye sokulan yeni Makkarticilikle birlikte Çin’le dostane
ilişkiler kurmak hem çok zor hem de tehlikeli. Neticede bazı Batılı aydınlar,
duygularını gizliyorlar ve bu saçma ideolojik konsensüse teslim oluyorlar.
Ama
öte yandan, namuslu ve dürüst insanlar da var. Bunlar, barış ve dostluk talep
ediyorlar, ortak sorunlar ve güçlükler karşısında insanlığın hayatta kalmasının
güvence altına alınmasını istiyorlar. Bu tür seslerin daha fazla işitilmesini
sağlamak gerekiyor.
Siz
ve bazı Batılı yoldaşlarınız, birkaç yıldır Çin konusunda nesnel bir görüşün
oluşması için uğraşıyorsunuz. Örneğin siz, aynı zamanda Sosyalist Çin’in
Dostları platformunun yayın yönetmenlerinden birisisiniz. Tüm o çabalarınızdan
sonra Batı’daki sıradan insanların Batı medyasında çıkan Çin’le alakalı
haberler üzerinden yanlış yönlendirildiklerini anlamaya başladıklarını
düşünüyor musunuz?
Sosyalist
Çin’in Dostları, 2021 yılında, Çin karşıtı propaganda kampanyasına cevap olarak
kuruldu. Çin’le ilgili gerçekleri anlatmak, dostluğu ve anlayışı teşvik etmek
için elimizden geleni yapıyoruz. Ana akım medya bize zerre destek sunmuyor olsa
da internet sitemiz, sosyal medyamız ve internetteki etkinliklerimiz epey ilgi
görüyor. Önyargılarını geride bırakıp, Çin’in gerçekliğini öğrenen, İngilizce konuşan
dünyada kıymetli bir hizmet sunduğumuzu düşünüyoruz.
Bir
keresinde “propaganda savaşlarının da savaş propagandası hâline gelebileceğini”
söylemiştiniz. Bu tespitinizi biraz açabilir misiniz?
Çin
karşıtı propaganda neden yürütülüyor, Çin hükümetine ve ÇKP’ye karşı onca
iftira neden atılıyor? Batı’nın yönetici sınıfları, yeni soğuk savaş döneminde Batı’daki
sıradan insanların Çin’den nefret etmesini, ondan korkmasını istiyor. İnsanlar,
Çin’den nefret edip ondan korkarlarsa hükümetlerinin Çin karşıtı politikalarını,
hatta Çin’e yönelik savaşı desteklemek isteyeceklerini düşünüyorlar.
Batı,
uzun zamandır propaganda savaşlarını savaş propagandasının bir aracı olarak
kullanıyor. Bunun en bilinen örneği, Irak’a yöneltilen, kitle imha silâhlarına
sahip olma suçlamasıydı. Bu yalan, milyonlarca insanın ölümüne sebep olan
savaşa halkın destek sunmasını sağlamak için kullanıldı. 2011 yılında propaganda
araçları, insanlara Kaddafi’nin Libya’daki güçlerinin Bingazi halkını katletmeyi
planladığını, Libya ordusunun bir tür silâh olarak tecavüz yöntemini
kullandığını vs. söyledi. Bu yalanlara, NATO’nun rejim değişikliği için
yürüttüğü savaşa yönelik halk desteğini güvence altına almak için başvuruldu. Neticede
Libya bombalandı ve ülke taş devrine döndü.
Dolayısıyla,
bugün Batı’da savaş karşıtlarının, Çin Halk Cumhuriyeti’yle ilgili yalanlara ve
ona yönelik iftiralara karşı çıkmaları gerekiyor.
0 Yorum:
Yorum Gönder