16 Kasım 2024

,

Alarm



İzmir’de beş çocuk annesi bir kadın, çocuklarına bakabilmek için plastik ve hurda topluyor. Evden çıkarken kapı kolunu yanına aldığı iddia ediliyor çünkü kendisi evde yokken çocuklarının evde güvende olması için bunu yapıyor. Bir gün alışveriş yapmak için evden ayrıldığında devrilen soba çocukları zehirleyerek onların yaşamını yitirmesine neden oluyor.

12-13 yıl önce de Adana’da bir anne, odun kömür alamadığından iki çocuğunu ısıtmak için fön makinesini çalıştırıp onlara veriyor, diğer odada intihar ediyor. Aynı yıl Van’da yolu karla kapalı bir köyden çocuğunu hastaneye sırtındaki çuvalla götüren baba, evladı Muharrem bebeğin ölü bedenini taşıyordu.

Aynı yıllarda Esenyurt’ta işçilerin kaldığı çadırda çıkan yangın işçilerin yaşamını yitirmesine neden olmuştu. Sonraki yıllarda Aladağ’da ve Diyarbakır’da yurtlarda çıkan yangından dolayı kız çocukları yaşamını yitirdi. Bu yıl Gayrettepe’de bir gece kulübünün tadilatı sırasında çıkan yangında onlarca işçi yaşamını yitirdi.

Maden ocağında çalışan Afgan bir işçi yakılarak katledildi. İliç’te işçilerin üstüne milyonlarca metreküp toprak döküldü. Soma’da, Ermenek’te, Amasra’da, Şırnak’ta yüzlerce maden işçisi katledildi. Yine bu yıl İzmir’de elektrik kaçağı yüzünden sokak ortasında insanlar can verdi. Asansör halatı koptu, işçiler ve öğrenciler can verdi.

Son yıllarda yoksulluk kaynaklı intiharların sayısı arttı. Doğal olmayan ölme biçimleri kapitalist sömürünün doğası gereği gerçekleşen “olağan” durumlara tekabül eder. Kapitalizmde ölme biçimleri sınıfsaldır.

Yoksullar için en zor mevsim kıştır. İstanbul başta olmak üzere büyükşehirlerde kâğıt, plastik, hurda toplayan insanların ve kadınların sayısı artıyor. Küçük bir motosiklete bağlanmış kasayla ve çekçek denen arabalarla insanlar atık topluyor. Sıfır atık, bol sıfırlı yoksulluk. Sokağı sınıfsal izlenime alıp motokuryelerden kâğıt toplayıcılarına kadar birçok yazıda yeni sömürü alanlarını yazarak aktarmaya çalıştık, önceki yazılarda da dile getirdik.

Nesnel koşullarla sorunu açıklamak artık bir geleneğe dönüştü. Aile hekimleri greve gidiyor, bir aile hekimine en büyük eksikliğin sendikal alanda ve meslek odalarının hareket biçiminde dediğinizde size “Onlar n’apsın, demokrasi sorunu var” diyor. Yabancılaşma ve çarpık bilinç bu aşamada rol oynuyor.

Sorun nerede? Soruna bağlı çelişki her zaman içtedir. Nesnel koşullar, az ya da çok her zaman vardır fakat içteki çelişki çözülmek zorundadır. Bu bağlamda şu soruları sormak yerindedir:

- Son yaşanan İzmir’deki olay için kadın hareketleri sokağa inmiş midir?

- Sendikalar sokağa inmiş midir?

- Sol çevreler sokağa inmiş midir?

- Atık toplayıcılarına yönelik solun bir emek merkezli programı var mıdır?

- Sömürülen kadın emeğine yönelik kadın hareketlerinin bir çalışması var mıdır?

- Yoksulluğu halk sağlığı sorunu olarak görüp buna yönelik çalışması olan bir tabipler birliği var mıdır?

Bu soruların yanıtı “Hayır!” ise içteki çelişki çözülmedikçe mevcut koşulların değişmesi beklenemez. Bir bütün olarak sol, atık toplayıcıları özelinde emekçi halk sınıflarına uzaktır. Sırt hamalını sınıfsız sömürüsüz düzen yolunda bilinçlendirip onu bedel ödemeye ikna eden solun geldiği yer, bugün tam olarak ideolojik-politik iflastır.

Beyazlaşmış ve arınmış “mağdur” bireye siyaset ören solun emekçi halk sınıflarına vereceği bir şey yoktur. Onlar için sistemle çelişki, kimlik ve birey düzeyindedir. Kürtler yoktur Kürt vardır, Türkler yoktur “ırkçılık” vardır, Müslüman yoktur “gerici” vardır, Aleviler yoktur Alevi vardır, yoksul kadınlar yoktur kadın vardır, işçiler yoktur işçi vardır, ezilenler ve sömürülenler yoktur ezilen ve sömürülen birey vardır. Biri birlikte değil 1’de görme vardır. Nâzım Usta’nın 1+1=1 denklemi bugünün solunda yoktur. Bire politika örenler birliğe uzaktır. Solun zihninde mandacılık ve uzlaşmacılık vardır.

Şimdi bir emekçinin yerinde tepkisini dile getirmenin tam zamanıdır: “Deniz hakkında derviş masalları ‘uyduran’ bu toplum sizden neden nefret ediyor!” Bu tepki, bütün yapısal krizlerin çözümünü de içinde barındırıyor. “Sınıf mücadelelerinde böyle duraklama ve gerileme dönemleri yaşanır, bu durum geçicidir” deniyor, ezberden konuşuluyor.

Sınıf mücadelesi varsa gerileme ve duraklama vardır, ortada bir sınıf mücadelesi yok, olan parçalı dinamizm de kendiliğindenciliğin eseri. Sol, Erzurum’da, Trabzon’da, Samsun’da, Konya’da, Diyarbakır’da, Urfa’da, Malatya’da neden yok? Yerelin kültürel ve politik yapısı mı sola engel? Niye, orada sınıfsal çelişkiler yok mu?

Gerçek şu ki doğa da politika da boşluk tanımıyor. İzmir’de sobayı deviren yoksulluktur, o yoksulluğu devirecek sınıf hareketi olmadığı sürece bu ateş hepimizi yakacak. İç çelişkimizi çözmek adına bu solla hesaplaşmak zorundayız. Ne bu sol iflah olur ne de sendikalar, onların iflah olmasını beklersek, biz iflah olmamaya devam edeceğiz. Sokağı tanımak zorundayız.

S. Adalı
16 Kasım 2024

0 Yorum: