İzmir’de
beş çocuk annesi bir kadın, çocuklarına bakabilmek için plastik ve hurda
topluyor. Evden çıkarken kapı kolunu yanına aldığı iddia ediliyor çünkü kendisi
evde yokken çocuklarının evde güvende olması için bunu yapıyor. Bir gün
alışveriş yapmak için evden ayrıldığında devrilen soba çocukları zehirleyerek
onların yaşamını yitirmesine neden oluyor.
12-13
yıl önce de Adana’da bir anne, odun kömür alamadığından iki çocuğunu ısıtmak
için fön makinesini çalıştırıp onlara veriyor, diğer odada intihar ediyor. Aynı
yıl Van’da yolu karla kapalı bir köyden çocuğunu hastaneye sırtındaki çuvalla
götüren baba, evladı Muharrem bebeğin ölü bedenini taşıyordu.
Aynı
yıllarda Esenyurt’ta işçilerin kaldığı çadırda çıkan yangın işçilerin yaşamını
yitirmesine neden olmuştu. Sonraki yıllarda Aladağ’da ve Diyarbakır’da
yurtlarda çıkan yangından dolayı kız çocukları yaşamını yitirdi. Bu yıl
Gayrettepe’de bir gece kulübünün tadilatı sırasında çıkan yangında onlarca işçi
yaşamını yitirdi.
Maden
ocağında çalışan Afgan bir işçi yakılarak katledildi. İliç’te işçilerin üstüne
milyonlarca metreküp toprak döküldü. Soma’da, Ermenek’te, Amasra’da, Şırnak’ta
yüzlerce maden işçisi katledildi. Yine bu yıl İzmir’de elektrik kaçağı yüzünden
sokak ortasında insanlar can verdi. Asansör halatı koptu, işçiler ve öğrenciler
can verdi.
Son
yıllarda yoksulluk kaynaklı intiharların sayısı arttı. Doğal olmayan ölme
biçimleri kapitalist sömürünün doğası gereği gerçekleşen “olağan” durumlara
tekabül eder. Kapitalizmde ölme biçimleri sınıfsaldır.
Yoksullar
için en zor mevsim kıştır. İstanbul başta olmak üzere büyükşehirlerde kâğıt,
plastik, hurda toplayan insanların ve kadınların sayısı artıyor. Küçük bir
motosiklete bağlanmış kasayla ve çekçek denen arabalarla insanlar atık
topluyor. Sıfır atık, bol sıfırlı yoksulluk. Sokağı sınıfsal izlenime alıp
motokuryelerden kâğıt toplayıcılarına kadar birçok yazıda yeni sömürü
alanlarını yazarak aktarmaya çalıştık, önceki yazılarda da dile getirdik.
Nesnel
koşullarla sorunu açıklamak artık bir geleneğe dönüştü. Aile hekimleri greve
gidiyor, bir aile hekimine en büyük eksikliğin sendikal alanda ve meslek
odalarının hareket biçiminde dediğinizde size “Onlar n’apsın, demokrasi sorunu
var” diyor. Yabancılaşma ve çarpık bilinç bu aşamada rol oynuyor.
Sorun
nerede? Soruna bağlı çelişki her zaman içtedir. Nesnel koşullar, az ya da çok
her zaman vardır fakat içteki çelişki çözülmek zorundadır. Bu bağlamda şu
soruları sormak yerindedir:
-
Son yaşanan İzmir’deki olay için kadın hareketleri sokağa inmiş midir?
-
Sendikalar sokağa inmiş midir?
-
Sol çevreler sokağa inmiş midir?
-
Atık toplayıcılarına yönelik solun bir emek merkezli programı var mıdır?
-
Sömürülen kadın emeğine yönelik kadın hareketlerinin bir çalışması var mıdır?
-
Yoksulluğu halk sağlığı sorunu olarak görüp buna yönelik çalışması olan bir
tabipler birliği var mıdır?
Bu
soruların yanıtı “Hayır!” ise içteki çelişki çözülmedikçe mevcut koşulların
değişmesi beklenemez. Bir bütün olarak sol, atık toplayıcıları özelinde emekçi
halk sınıflarına uzaktır. Sırt hamalını sınıfsız sömürüsüz düzen yolunda
bilinçlendirip onu bedel ödemeye ikna eden solun geldiği yer, bugün tam olarak
ideolojik-politik iflastır.
Beyazlaşmış
ve arınmış “mağdur” bireye siyaset ören solun emekçi halk sınıflarına vereceği
bir şey yoktur. Onlar için sistemle çelişki, kimlik ve birey düzeyindedir.
Kürtler yoktur Kürt vardır, Türkler yoktur “ırkçılık” vardır, Müslüman yoktur “gerici”
vardır, Aleviler yoktur Alevi vardır, yoksul kadınlar yoktur kadın vardır,
işçiler yoktur işçi vardır, ezilenler ve sömürülenler yoktur ezilen ve
sömürülen birey vardır. Biri birlikte değil 1’de görme vardır. Nâzım Usta’nın 1+1=1
denklemi bugünün solunda yoktur. Bire politika örenler birliğe uzaktır. Solun
zihninde mandacılık ve uzlaşmacılık vardır.
Şimdi
bir emekçinin yerinde tepkisini dile getirmenin tam zamanıdır: “Deniz hakkında
derviş masalları ‘uyduran’ bu toplum sizden neden nefret ediyor!” Bu tepki,
bütün yapısal krizlerin çözümünü de içinde barındırıyor. “Sınıf mücadelelerinde
böyle duraklama ve gerileme dönemleri yaşanır, bu durum geçicidir” deniyor,
ezberden konuşuluyor.
Sınıf
mücadelesi varsa gerileme ve duraklama vardır, ortada bir sınıf mücadelesi yok,
olan parçalı dinamizm de kendiliğindenciliğin eseri. Sol, Erzurum’da, Trabzon’da,
Samsun’da, Konya’da, Diyarbakır’da, Urfa’da, Malatya’da neden yok? Yerelin
kültürel ve politik yapısı mı sola engel? Niye, orada sınıfsal çelişkiler yok
mu?
Gerçek
şu ki doğa da politika da boşluk tanımıyor. İzmir’de sobayı deviren
yoksulluktur, o yoksulluğu devirecek sınıf hareketi olmadığı sürece bu ateş
hepimizi yakacak. İç çelişkimizi çözmek adına bu solla hesaplaşmak zorundayız.
Ne bu sol iflah olur ne de sendikalar, onların iflah olmasını beklersek, biz
iflah olmamaya devam edeceğiz. Sokağı tanımak zorundayız.
S. Adalı
16
Kasım 2024
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder