Daniele Labanti
7
Ekim 2024
Emmanuel
Todd’un Batı’nın Yenilgisi isimli kitabının İtalyanca çevirisi Fazi
yayınlarından çıktı. Kitap, bir on yıldır Putin yanlısı olmakla eleştirilip
suçlanan Fransız antropologun yoğun bir biçimde eleştirilmesine neden oldu.
* * *
Profesör
Todd, Fransa’da sizin kendi düşlerinizi birer gerçeklikmiş gibi yutturmak istediğiniz, söylediklerinizin hiçbir bilimsel temeli olmadığı iddia ediliyor. Bu konuda neler
söylemek istersiniz?
Mesele,
Fransız basının benimle ilgili söylediklerinden haberdar olmak değil, bugün
tarihin ifşa ettiği gerçekleri bilmek. Gerçek şu ki ABD, Ukraynalıların ihtiyaç
duydukları askeri teçhizatı üretme becerisinden yoksun, çünkü sanayisi,
finansallaşma süreci üzerinden, gücünü yitirdi. Ukrayna ordusu geri çekiliyor,
asker bulmakta zorlanıyor. Gerçek şu ki Batı’nın yürürlüğe koyduğu ekonomik
yaptırımlar Rus ekonomisinden çok Avrupa ekonomisine zarar verdi, ayrıca bugün Fransa’daki
politik istikrar, Rusya’daki politik istikrardan daha fazla tehdit altında. Rus
ekonomisi, bu ülkenin ABD’ye nazaran daha fazla mühendis yetiştirmiş olması
sebebiyle ve Rusya’nın ABD’nin müttefiki veya tebaası olmayan ülkelerle
ticarete devam etmesi sayesinde yeniden yapılanma imkânı buldu. Le Monde,
Libération, L'Express gibi Fransız basınının önemli yayın
organlarının benim düşlerimle ilgili yorumları konusunda ise şunu söyleyebilirim:
Asıl sizsiniz düşler âleminde yaşayan. Fransa’da yazdığım kitabın ulaştığı
başarı, bir yandan da bu basını Fransızların pek ciddiye almadıklarını ortaya
koyuyor.
Yazdığınız
kitap, esas olarak Avrupa’da dinin yaşadığı gerilemeyi ve nihilizmi ele alan
teorilerinizle ilgili. “Dinin yaşadığı gerileme” ve “nihilizm” derken neyi
kastediyorsunuz?
Dini
kökenin toplumsal ve ahlaki yapısına ait son izler de ortadan kalkmıştır. Avrupa’da
dinsizlik hâline, dinin olmadığı duruma erişilmiştir. Buna karşılık, dini
nitelikte olan veya kaynağını dinden alan inançların, kuralların ve
alışkanlıkların bulunmadığı gerçeklik, insanı fani ve bu dünyada ne yapacağını
bilmeyen bir varlık olmanın yol açtığı kederle baş başa bırakmıştır. Bu boşluk
hâline yavan bir tepki geliştirilmiş ve boşluğun kendisi tanrılaştırılmış, eşyayı,
insanları ve gerçekliği yok etme dürtüsüne yol açan nihilizm, galebe çalmıştır.
Bu
sürecin en önemli semptomu, üst orta sınıfları erkeğin kadın, kadının da erkek
olabileceğine inanmaya iten transgender ideolojisidir. Kadının erkek, erkeğin
kadın olabileceği, yanlış bir tespittir. Genetik koda dair biyoloji bilgisi,
bize bunun imkânsız olduğunu söylemektedir. Burada bir ahlakçı değil, bir
antropolog ve akademisyen olarak konuşuyorum.
Kendi
sahip oldukları cinsiyetin haricinde başka bir cinsiyete ait olduğunu düşünen
bireyleri korumalıyız. LGBT ideolojisinin LGB (lezbiyen, erkek eşcinselliği ve biseksüellik)
kısmı benim de onay verebileceğim cinsel tercihlerdir. İşin ilginç yanı şu ki
genetik kodun esnekliğini bilim de kilise de kabul etmektedir. Bu, önemli bir
meseledir. Yanlış tespite yönelik nihilist onay, reddedilmelidir.
Siz,
Avrupa’nın Batı’nın temsil edilmesi görevini ABD’ye verdiğini, bugün bunun yol
açtığı sonuçların bedelini ödediğini söylüyorsunuz. Sizce bu eğilim nasıl
değiştirilebilir?
Şu
an için başka bir şey gelmez elimizden. Bir savaş başladı neticede. Avrupa’nın
kaderine bu savaşın sonucu karar verecek. Rusya Ukrayna’da yenilirse, Avrupa,
bir yüz yıl daha Amerikalıların boyunduruğu altında yaşayacak. Eğer Amerika
yenilecek olursa ki ben yenileceğine inanıyorum, NATO dağılacak, Avrupa özgür
olacak.
Rus
ordusunun Dinyeper’de durdurulması ve Putin rejiminin Batı Avrupa’ya askeri bir
saldırı düzenleme konusunda göstereceği isteksizlik, Rusya’nın kazanacağı
zaferden daha önemlidir. 144 milyonluk halkı, azalan nüfusu ve 17 milyon kilometrekarelik
yüzölçümüyle Rus devleti, hâlihazırda kendi topraklarını elinde tutmak için
mücadele etmektedir. Rusya, komünist dönem öncesi sahip olduğu sınırlara doğru
genişleme konusunda gerekli araçlara da isteğe de sahip değil. Rusya’nın Avrupa
içlerine doğru genişleme arzusu içerisinde olduğuna dair yalana inanan, Batı’da
gördüğümüz Rus düşmanı histeri, ciddi her tarihçinin alaycı bir üslupla yaklaşacağı
bir konu. Asıl Avrupalılar, NATO’nun kendilerini korumak değil de kontrol
altında tutmak için varolduğu gerçeğini anladıklarında psikolojik bir şok
yaşayacaklar.
Avrupa’nın
Balkanlar’da yaşanan çatışmalar, bilhassa Kosova meselesiyle yüzleştiği süreçte
bu teslimiyet için son adımı attığını düşünüyor musunuz?
Hayır,
bence her şey Ukrayna’da başladı. Kosova’nın ardından Irak savaşı süresince Putin,
Schröder ve Chirac ortak basın toplantıları düzenlediler. Bu durum Vaşington’u
ürküttü. Amerika, Avrupa kıtasından kovulacağını düşündü. Bu noktada Amerikalı
stratejistler, Almanya’nın Rusya’dan kopartılmasını öncelikli hedef olarak
belirlediler. Ukrayna’daki durumun iyice kötüleştiği süreç bu amaca hizmet
etti.
Rusların
Ukrayna’nın fiilen NATO’ya alınmasına mani olmak için savaşa girmeye zorlanması,
esas olarak Amerikalıların elde ettiği önemli bir diplomatik başarıdır. Savaşın
yol açtığı şok, Almanya’yı felç etti, Amerikalılara, o genel kafa karışıklığı
dâhilinde, Almanya ile Rusya arasındaki ekonomik mutabakatın simgesi olan Kuzey
Akım doğal gaz boru hattını havaya uçurma imkânı sundu.
Görünen
o ki Amerika’nın yenilgisine tanık olacağımız ikinci aşamada Amerika’nın Avrupa
üzerindeki kontrolü ortadan kalkacak. Almanya ve Rusya, yeniden bir araya
gelecek. Bir açıdan bu çatışma suni. Asıl doğal olansa düşük doğurganlık oranına
ve yaşlı bir nüfusa sahip olan Avrupa’da Alman endüstrisinin, Ruslardaki enerji
ve mineral kaynaklarıyla buluşup birbirlerini tamamlaması.
Ukrayna’daki
savaşta neden Rusya yanlısı bir konum aldınız, bu çatışmayı neden Batı’nın
sonuna işaret eden örnek bir olay olarak değerlendirdiniz?
Ben,
nesnel bir tarihçiyim. Ben, Batı’nın bu savaşı neden provoke ettiğini ve onu
neden kaybettiğini anlamak istiyorum. Bu yenilgiyle birlikte biz de dünya
üzerindeki kontrolümüzü yitirdik.
Ben,
Rusya yanlısı değilim. Sadece Putin ve Lavrov’un kaleme aldığı metinleri
okuyorum ve onların belirledikleri hedefleri, başvurdukları mantığı anladığımı
düşünüyorum. Bizim liderlerimiz de benim gibi araştırmacıları biraz ciddiye
alsalardı, bizi böylesi bir felâkete sürüklemezlerdi.
Akıllı
bir Putin düşmanı, kitabımı Rusya’yla mücadele için kullanabilir. Oysa Fransa Le
Monde gibi gazeteler, Rusya’nın ekonomik ve toplumsal açıdan kendisini toparladığı
gerçeğini okurlardan, bilhassa Fransız elitlerinden saklıyor, bu anlamda,
liderlerimize Rusya’nın istikrarı ve gücü konusunda yanlış bilgiler veriyor,
dolayısıyla, aslında Putin’e hizmet ediyor.
Birçok
Avrupa devleti için “liberal oligarşi”, Rusya içinse “otoriter demokrasi”
tabirini kullanıyorsunuz. Siz, hangi sistemde yaşamayı tercih edersiniz?
Liberal
oligarşi, benim için pratik bir sorun değil. Ben, neticede Fransa’da fikir âlemine
hâkim olan köklü düşünce geleneği içine doğdum, bu gerçek hiç akıldan
çıkartılmamalı. Dedem Paul Nizan’ın kitapları, savaştan önce Gallimard yayınevinden
çıkıyordu, Raymond Aron en yakın dostlarından biriydi. Eşi, anneannem
Henriette, Claude Lévi-Strauss’un kuzeniydi. Babam Olivier Todd, Nouvel
Observateur [“Yeni Gözlemci”] dergisi için çalışmış, büyük bir gazeteciydi.
Ben, sadece entelektüel âleme hâkim olan oligarşinin muhalif bir üyesiyim. Ayrıca,
ülkem Fransa’yı tutkuyla seviyorum, dolayısıyla, bu ülkede rejim faşist ya da
ırkçı olana dek orada yaşayacağım, politik mülteci olmak gibi bir niyetim yok. Olursam,
liberal oligarşiden daha beter olan nihilizme teslim olmuş ailemden farklı bir
yol çizer, ABD’ye gitmemeyi tercih ederim. Barbarlıktan haz etmem, kültürel
açıdan fazla konformist ve fazla kibar biriyim. Sanırım İtalya’ya giderdim,
çünkü bu ülkede her şey güzel veya İsviçre’ye giderdim, neticede bir kısmında
Fransızca konuşuluyor. Rusya’ya gitsem orada ne yapabilirim ki?
0 Yorum:
Yorum Gönder