01 Kasım 2024

,

Emmanuel Todd Söyleşisi

Daniele Labanti

7 Ekim 2024

 

Emmanuel Todd’un Batı’nın Yenilgisi isimli kitabının İtalyanca çevirisi Fazi yayınlarından çıktı. Kitap, bir on yıldır Putin yanlısı olmakla eleştirilip suçlanan Fransız antropologun yoğun bir biçimde eleştirilmesine neden oldu.

* * *


Profesör Todd, Fransa’da sizin kendi düşlerinizi birer gerçeklikmiş gibi yutturmak istediğiniz, söylediklerinizin hiçbir bilimsel temeli olmadığı iddia ediliyor. Bu konuda neler söylemek istersiniz?

Mesele, Fransız basının benimle ilgili söylediklerinden haberdar olmak değil, bugün tarihin ifşa ettiği gerçekleri bilmek. Gerçek şu ki ABD, Ukraynalıların ihtiyaç duydukları askeri teçhizatı üretme becerisinden yoksun, çünkü sanayisi, finansallaşma süreci üzerinden, gücünü yitirdi. Ukrayna ordusu geri çekiliyor, asker bulmakta zorlanıyor. Gerçek şu ki Batı’nın yürürlüğe koyduğu ekonomik yaptırımlar Rus ekonomisinden çok Avrupa ekonomisine zarar verdi, ayrıca bugün Fransa’daki politik istikrar, Rusya’daki politik istikrardan daha fazla tehdit altında. Rus ekonomisi, bu ülkenin ABD’ye nazaran daha fazla mühendis yetiştirmiş olması sebebiyle ve Rusya’nın ABD’nin müttefiki veya tebaası olmayan ülkelerle ticarete devam etmesi sayesinde yeniden yapılanma imkânı buldu. Le Monde, Libération, L'Express gibi Fransız basınının önemli yayın organlarının benim düşlerimle ilgili yorumları konusunda ise şunu söyleyebilirim: Asıl sizsiniz düşler âleminde yaşayan. Fransa’da yazdığım kitabın ulaştığı başarı, bir yandan da bu basını Fransızların pek ciddiye almadıklarını ortaya koyuyor.

Yazdığınız kitap, esas olarak Avrupa’da dinin yaşadığı gerilemeyi ve nihilizmi ele alan teorilerinizle ilgili. “Dinin yaşadığı gerileme” ve “nihilizm” derken neyi kastediyorsunuz?

Dini kökenin toplumsal ve ahlaki yapısına ait son izler de ortadan kalkmıştır. Avrupa’da dinsizlik hâline, dinin olmadığı duruma erişilmiştir. Buna karşılık, dini nitelikte olan veya kaynağını dinden alan inançların, kuralların ve alışkanlıkların bulunmadığı gerçeklik, insanı fani ve bu dünyada ne yapacağını bilmeyen bir varlık olmanın yol açtığı kederle baş başa bırakmıştır. Bu boşluk hâline yavan bir tepki geliştirilmiş ve boşluğun kendisi tanrılaştırılmış, eşyayı, insanları ve gerçekliği yok etme dürtüsüne yol açan nihilizm, galebe çalmıştır.

Bu sürecin en önemli semptomu, üst orta sınıfları erkeğin kadın, kadının da erkek olabileceğine inanmaya iten transgender ideolojisidir. Kadının erkek, erkeğin kadın olabileceği, yanlış bir tespittir. Genetik koda dair biyoloji bilgisi, bize bunun imkânsız olduğunu söylemektedir. Burada bir ahlakçı değil, bir antropolog ve akademisyen olarak konuşuyorum.

Kendi sahip oldukları cinsiyetin haricinde başka bir cinsiyete ait olduğunu düşünen bireyleri korumalıyız. LGBT ideolojisinin LGB (lezbiyen, erkek eşcinselliği ve biseksüellik) kısmı benim de onay verebileceğim cinsel tercihlerdir. İşin ilginç yanı şu ki genetik kodun esnekliğini bilim de kilise de kabul etmektedir. Bu, önemli bir meseledir. Yanlış tespite yönelik nihilist onay, reddedilmelidir.

Siz, Avrupa’nın Batı’nın temsil edilmesi görevini ABD’ye verdiğini, bugün bunun yol açtığı sonuçların bedelini ödediğini söylüyorsunuz. Sizce bu eğilim nasıl değiştirilebilir?

Şu an için başka bir şey gelmez elimizden. Bir savaş başladı neticede. Avrupa’nın kaderine bu savaşın sonucu karar verecek. Rusya Ukrayna’da yenilirse, Avrupa, bir yüz yıl daha Amerikalıların boyunduruğu altında yaşayacak. Eğer Amerika yenilecek olursa ki ben yenileceğine inanıyorum, NATO dağılacak, Avrupa özgür olacak.

Rus ordusunun Dinyeper’de durdurulması ve Putin rejiminin Batı Avrupa’ya askeri bir saldırı düzenleme konusunda göstereceği isteksizlik, Rusya’nın kazanacağı zaferden daha önemlidir. 144 milyonluk halkı, azalan nüfusu ve 17 milyon kilometrekarelik yüzölçümüyle Rus devleti, hâlihazırda kendi topraklarını elinde tutmak için mücadele etmektedir. Rusya, komünist dönem öncesi sahip olduğu sınırlara doğru genişleme konusunda gerekli araçlara da isteğe de sahip değil. Rusya’nın Avrupa içlerine doğru genişleme arzusu içerisinde olduğuna dair yalana inanan, Batı’da gördüğümüz Rus düşmanı histeri, ciddi her tarihçinin alaycı bir üslupla yaklaşacağı bir konu. Asıl Avrupalılar, NATO’nun kendilerini korumak değil de kontrol altında tutmak için varolduğu gerçeğini anladıklarında psikolojik bir şok yaşayacaklar.

Avrupa’nın Balkanlar’da yaşanan çatışmalar, bilhassa Kosova meselesiyle yüzleştiği süreçte bu teslimiyet için son adımı attığını düşünüyor musunuz?

Hayır, bence her şey Ukrayna’da başladı. Kosova’nın ardından Irak savaşı süresince Putin, Schröder ve Chirac ortak basın toplantıları düzenlediler. Bu durum Vaşington’u ürküttü. Amerika, Avrupa kıtasından kovulacağını düşündü. Bu noktada Amerikalı stratejistler, Almanya’nın Rusya’dan kopartılmasını öncelikli hedef olarak belirlediler. Ukrayna’daki durumun iyice kötüleştiği süreç bu amaca hizmet etti.

Rusların Ukrayna’nın fiilen NATO’ya alınmasına mani olmak için savaşa girmeye zorlanması, esas olarak Amerikalıların elde ettiği önemli bir diplomatik başarıdır. Savaşın yol açtığı şok, Almanya’yı felç etti, Amerikalılara, o genel kafa karışıklığı dâhilinde, Almanya ile Rusya arasındaki ekonomik mutabakatın simgesi olan Kuzey Akım doğal gaz boru hattını havaya uçurma imkânı sundu.

Görünen o ki Amerika’nın yenilgisine tanık olacağımız ikinci aşamada Amerika’nın Avrupa üzerindeki kontrolü ortadan kalkacak. Almanya ve Rusya, yeniden bir araya gelecek. Bir açıdan bu çatışma suni. Asıl doğal olansa düşük doğurganlık oranına ve yaşlı bir nüfusa sahip olan Avrupa’da Alman endüstrisinin, Ruslardaki enerji ve mineral kaynaklarıyla buluşup birbirlerini tamamlaması.

Ukrayna’daki savaşta neden Rusya yanlısı bir konum aldınız, bu çatışmayı neden Batı’nın sonuna işaret eden örnek bir olay olarak değerlendirdiniz?

Ben, nesnel bir tarihçiyim. Ben, Batı’nın bu savaşı neden provoke ettiğini ve onu neden kaybettiğini anlamak istiyorum. Bu yenilgiyle birlikte biz de dünya üzerindeki kontrolümüzü yitirdik.

Ben, Rusya yanlısı değilim. Sadece Putin ve Lavrov’un kaleme aldığı metinleri okuyorum ve onların belirledikleri hedefleri, başvurdukları mantığı anladığımı düşünüyorum. Bizim liderlerimiz de benim gibi araştırmacıları biraz ciddiye alsalardı, bizi böylesi bir felâkete sürüklemezlerdi.

Akıllı bir Putin düşmanı, kitabımı Rusya’yla mücadele için kullanabilir. Oysa Fransa Le Monde gibi gazeteler, Rusya’nın ekonomik ve toplumsal açıdan kendisini toparladığı gerçeğini okurlardan, bilhassa Fransız elitlerinden saklıyor, bu anlamda, liderlerimize Rusya’nın istikrarı ve gücü konusunda yanlış bilgiler veriyor, dolayısıyla, aslında Putin’e hizmet ediyor.


Birçok Avrupa devleti için “liberal oligarşi”, Rusya içinse “otoriter demokrasi” tabirini kullanıyorsunuz. Siz, hangi sistemde yaşamayı tercih edersiniz?

Liberal oligarşi, benim için pratik bir sorun değil. Ben, neticede Fransa’da fikir âlemine hâkim olan köklü düşünce geleneği içine doğdum, bu gerçek hiç akıldan çıkartılmamalı. Dedem Paul Nizan’ın kitapları, savaştan önce Gallimard yayınevinden çıkıyordu, Raymond Aron en yakın dostlarından biriydi. Eşi, anneannem Henriette, Claude Lévi-Strauss’un kuzeniydi. Babam Olivier Todd, Nouvel Observateur [“Yeni Gözlemci”] dergisi için çalışmış, büyük bir gazeteciydi. Ben, sadece entelektüel âleme hâkim olan oligarşinin muhalif bir üyesiyim. Ayrıca, ülkem Fransa’yı tutkuyla seviyorum, dolayısıyla, bu ülkede rejim faşist ya da ırkçı olana dek orada yaşayacağım, politik mülteci olmak gibi bir niyetim yok. Olursam, liberal oligarşiden daha beter olan nihilizme teslim olmuş ailemden farklı bir yol çizer, ABD’ye gitmemeyi tercih ederim. Barbarlıktan haz etmem, kültürel açıdan fazla konformist ve fazla kibar biriyim. Sanırım İtalya’ya giderdim, çünkü bu ülkede her şey güzel veya İsviçre’ye giderdim, neticede bir kısmında Fransızca konuşuluyor. Rusya’ya gitsem orada ne yapabilirim ki?

Kaynak

0 Yorum: