Pakistan
tarihi, sıkıntılı dönemlerle tanımlı. Ama gene de Kasım 1968-Şubat 1969 arası dönemi
politik açıdan hararetli bir dönem kabul edebiliriz. Devrimci coşkunun ve
kabarışın damgasını vurduğu bu dört ay boyunca oluşan Eyüp Han karşıtı hareket,
altmışlarda dünya genelinde yükselen devrimci dalga ve anti-emperyalist
hareketlerin açığa çıkarttığı radikal enerjinin bir ürünüydü.
O
günler, Doğu Pakistan’la Batı Pakistan’ın bir olduğu, solcu fikirlerin ülkenin
iki tarafındaki politika ve fikir âleminde öneme ve nüfuza ulaştığı bir dönemdi.
Diktatörlük karşıtı hareket, böylesi bir halk desteği sayesinde mümkün
olabildi.
Harekete
ve solun genel politik alanına birçok isim öncülük etti. Burada çok sayıda ismi
anmak mümkün, fakat biz, burada en özgün olanını, Kızıl Mevlânâ veya Mao-Lana
olarak anılan Mevlânâ Başani’den bahsedeceğiz.
Herkesin
Mevlânâ Başani olarak bildiği Abdülhamid Han Başani, Aralık 1880’de Bengal
Yönetimi’ne bağlı Siracganc şehrinin Zangra köyünde dünyaya geldi. Babasının adı
Şevket Ali Han’dı. Mevlânâ Başani, 17 Kasım 1976 günü Dakka’da, 95 yaşında
vefat etti.
Başani,
işçilerin, köylülerin, genelde halkın durumunun iyileşmesi için ömrü boyunca
mücadele etmiş bir ilericiydi. Kitleler nezdinde epey destek görmüş bir isim
olarak Başani, ilerici politika konusunda özgün bir yaklaşıma sahipti. Pakistan
Komünist Partisi genel sekreteri Seccad Zahir gibi birçok komünist liderin dini
sınıf politikasından uzak tutma konusunda radikal bir yaklaşımı benimsediği
koşullarda Mevlânâ Başani, dinle Marksizm arasındaki mesafeyi kapatma yolunu
seçti. Bu, Marksist politikanın halkta karşılık bulması konusunda muazzam öneme
sahip bir yaklaşımdı. Zira her türden ilerici hareket, dini karşısına alıyor, bu
sebeple, siyaset alanına duhul edemiyor, neticede kitlelerde karşılık
bulamıyordu.
Başani’nin
dini politik söyleme dâhil edişiyle dinin oportünistçe kullanılması arasında
belirgin bir farklılık söz konusuydu. Başani’nin öğretileri, sınıf bilincini ve
politik farkındalığı temel alıyordu.
Özgün
Bir Yaklaşım
İsminin
de ifade ettiği biçimiyle Mevlânâ Başani, politik bir lider hâline gelmiş bir
dinî rehberdi. Manevi yolculuğu başarıyla tamamlamak için “Pir” olarak bilinen
manevi rehbere tam anlamıyla teslim olmayı telkin eden tasavvuf geleneğine
mensuptu.
Pirlere
biat edenlere mürit deniliyor. Tasavvuf geleneğinde pire hürmet edilir. Bu
sebeple müritler davaya oldukça bağlıdırlar. Onun özgün yanı ise Başani’nin bir
yandan müritlerine rehberlik ederken bir yandan da onlara Marksizm öğretmesi,
politik ve dini öğretileri radikal düşünce ve pratik dâhilinde
kaynaştırmasıydı.
Bu
yaklaşım işe yaradı, çünkü tasavvuf, Doğu ve Batı Pakistan’da epey popüler bir
konuydu, ayrıca Marksizm gibi tasavvuf da nihai hedefe ulaşma konusunda pratiği
temel alan bir yaklaşımı benimsiyordu. Mevlânâ Başani’nin müritleri için de
pratik meselesi hayati önemdeydi. Bu sayede Başani, uzun süre kitleleri
harekete geçirme imkânı buldu.
Muhammed
Eyüp Han Karşıtı Hareket Esnasında Kitlesel Eylemler
Kasım
1968’de tüm Pakistan’da enflasyon yükseldi, hayat koşulları ağırlaştı, kitlesel
ayaklanmanın fitili ateşlendi. Eyüp karşıtı sloganların yankılandığı sokaklara
hükümete yönelik öfkenin ve hayal kırıklığının rengi hâkim oldu. Aralık ayı
içerisinde kötüleşen hayat koşullarına tepki olarak çok sayıda işçi, köylü ve
öğrenci sokaklara döküldü. Köylülerin taleplerinin gündeme geldiği o günde harekete
öncülük eden Mevlânâ Başani, kitlelere eylem çağrısı yaptı. Mevlânâ’nın
çağrısıyla kitlelerin yüreklerine düşen ateş, tüm Doğu Pakistan şehirlerini
sardı. Halk, her yerde öfkenin tanımladığı eylemler gerçekleştirdi. Öğrenciler,
işçiler, yan kesiciler, gecekondulular, dilenciler, kent yoksulları, tüm ezilen
kesimler harekete iştirak ettiler. Eyüp karşıtı hareket, böylelikle en etkili
ve yoğun sahnelerinden birine tanıklık etti.
Ertesi
yıl Mevlânâ, bir eylem çağrısı daha yaptı. Daha fazla insanın katıldığı bu
eylemlerin biri, hükümetin Mucip Rahman’la ilgili olarak suçlaması üzerinden
gerçekleştirildi. Eylemde Zaharul Hak isminde bir çavuş öldürüldü. Ertesi gün
bu kişinin cenazesinde Başani, miting çağrısı yaptı. Mitingde kitleye yaptığı
konuşmada şu şekilde haykırdı: “Bengalliler uyanın! Ateşi yakın!” Kısa süre
sonra şehrin her yerinden yükselen dumanlar görülüyordu. Eyüp’ün başında olduğu
Müslüman Birliği partisinin yeni merkezi ateşe verilmişti. Aslında bu yangın
tesadüfen çıkmıştı, eylemcilerin yaktığı ateşe denk gelmişti. Buna rağmen
halkın devlete öfkesi dinmedi. Takip eden günlerde birçok hükümet binasını
ateşe verdi.
Sonuç
Mevlânâ
Başani bize önemli dersler verdi. Bu derslerden biri şuydu: Devrimci bir
hareket başarılı olacaksa, halkın inançlarını dikkate almalı, onları halkın
zaferi önünde duran birer engel değil, katalizör olarak görmeli.
Eyüp
karşıtı hareketin muktedir sınıfların devrimci manada devrilmesine neden yol
açmadığı sorusuna cevap verirken, birçok başka faktör üzerinde durabiliriz. Fakat
Eyüp iktidarının yıkılması denilen o küçük zafer, gene de bu tür iktidar
karşıtı hareketlerin hayrına ve zararına olacak faktörler konusunda bize çok
şey söylüyor.
Bugün
topluma ait baskıcı sınıfsal yapıları gerçek manada değiştirmenin yolunu arayan
her ilerici, Mevlânâ Başani’nin verdiği dersleri ciddiye almalıdır.
Şah Âlem Tarık
3
Kasım 2022
Kaynak
0 Yorum:
Yorum Gönder