Pages

11 Kasım 2024

Carlos Martinez Söyleşisi

Lütfen kısaca kendinizi takdim edebilir misiniz? Çin üzerine çalışma yürütmeye ne zaman başladınız? Bu ülkeyle ilgilenmenize ne neden oldu?

Londra’da yaşıyorum. Bir yazar olarak uzun zamandır sosyalist ülkelerle ve dünya genelinde verilen emperyalizm karşıtı mücadeleyle ilgileniyorum. 2019’da çıkan ilk kitabım, Sovyetler Birliği’nin çöküşü ardındaki sebeplerle ilgiliydi. 2020’de Soğuk Savaşa Hayır kampanyasına katıldım, 2021’de de Sosyalist Çin’in Dostları platformuna dâhil oldum.

Çin’le ilgili çalışma yürütmemin iki sebebi var. İlki, Marksist bir kişi olarak gerçek dünyada sosyalizmin nasıl inşa edildiği meselesini anlamak istemem. İkinci sebepse, emperyalizm ve savaş karşıtı bir kişi olarak, Çin’in barışçıl ve çok kutuplu bir dünyanın gelişiminde oynayacağı rolü anlamak istemem.

Çin’i inceledikçe, Batı’da bu ülkenin yeterince anlaşılmadığını gördüm. Son yıllarda medya, Çin karşıtı propagandayı giderek yoğunlaştırdı. Bu propaganda, ABD öncülüğünde yürütülen Yeni Soğuk Savaş’ın parçası.

Birçok insan, Çin’in dünyayı ele geçirmeyi amaçlayan otoriter bir distopya olduğunu düşünüyor. Birçokları, Şincan’da insan haklarına yönelik saldırılarla ilgili olarak medyanın attığı yalanlara inanıyor.

Çin’i sol bile yanlış anlıyor: birçok insan söylenenlere inanıyor, çünkü Çin, piyasa mekanizmalarını kullanıyor, çünkü ülkede birçok zengin var. Buradan da ülkenin sosyalist olamayacağına kanaat getiriliyor.

Peki ama Çin’in başarılarını nasıl açıklayacağız? Çin, yaşam standartlarını yukarı çekti. Yenilenebilir enerji sahasında dünya lideri hâline geldi. Yoksul ve geri kalmış bir ülkeyken bilimin ve teknolojinin dinamosuna dönüştü. Çin, bugün çok kutuplu dünyaya geçiş sürecine öncülük ediyor. Ülkedeki ortalama yaşam süresi ABD’deki sürenin üzerine çıktı. Bu, bugüne dek hiçbir kapitalist ülkenin başaramadığı, tarihsel ve eşi benzeri görülmemiş bir ilerleme. Peki ama sol, hangi akla hizmet, tüm bu başarıları sosyalizme değil kapitalizme atfediyor?

The East is Still Red – Chinese Socialism in the 21st Century [“Doğu Hâlâ Kızıl: 21. Yüzyılda Çin Sosyalizmi”] isimli kitabınız kısa süre önce yayımlandı. Kitabınızı kısaca tanıtabilir misiniz? Kitap hangi bağlamda yazıldı?

Çin’i kuşatma ve kontrol altına alma amacıyla yürütülen emperyalist harekâtın parçası olarak Batı’da kamuoyuna Çin konusunda olumsuz bir izlenim sunmayı amaçlayan geniş kapsamlı bir propaganda faaliyeti yürütülüyor. Bu noktada çok satanlar listesine giren, Çin’le ilgili bazı kitaplardan bahsedilebilir: Hidden Hand: Exposing How the Chinese Communist Party is Reshaping the World [“Gizli El: Çin Komünist Partisi’nin Dünyaya Nasıl Yeni Şekil Veriyor”], Every Breath You Take: China’s New Tyranny [“Aldığınız Her Nefes: Çin’de Yeni İstibdat”], Stealth War: How China Took Over While America’s Elite Slept [“Gizli Savaş: Çin Amerikalı Elitler Uyurken Dünyayı Nasıl Ele Geçirdi?”] vs.

Tüm bu kitapların yazılmasındaki niyet, insanlara Çin’in otoriter, distopik, yayılmacı, baskıcı, saldırgan ve gerici bir ülke olarak takdim etmektir. Bu çalışmalarda kullanılan dil, aynı zamanda ırkçılıkla maluldür ve esas olarak dünya hâkimiyeti peşinde koşan Fu Mançu türü megalomanyak karakterlere dair eski klişeleri temel almaktadır.

Batı’da Çin karşıtı ırkçılık, uzun bir geçmişe sahip. Tıpkı Afrika’nın sömürgeleştirilmesi ve milyonlarca Afrikalının köleleştirilmesi sürecinin meşru kılınması konusunda başvurulan bir araç olarak Afrika karşıtı fikirlerin yayılmasında olduğu gibi, Çin karşıtı fikirler de afyon savaşlarını, eşit koşulları öngörmeyen anlaşmaları, Hong Kong’da ırk ayrımcısı bir sistemin dayatılması gibi olguları meşrulaştırmanın bir aracı olarak yayılmaktadır. Batı medyası, Çin karşıtı duyguları birer tohum gibi zihinlere ekerken, esasında sömürgecilik tarihinin o bereketli toprağını işlemektedir.

Doğu Hâlâ Kızıl kitabını yazma amacım, Çin karşıtı dile karşı koymak, Çin’le ilgili yalanları açığa vurmak, Çin’e dair gerçekleri anlatmak ve propaganda savaşına itiraz etmekti.

Psikolojide yanıltıcı gerçeklik etkisi diye bir olgudan bahsedilir. Buna göre insanlar, yalan yanlış bilgilere sürekli maruz kaldıktan sonra bu yanlış bilgilerin doğru olduğuna inanmaya başlarlar. Batı medyasının Çin’e yönelik yaklaşımı, bu etkinin açığa çıktığı bir alandır. Yalanlar ve iftiralar o kadar çok tekrarlanıyor ki bir süre sonra gerçeklerin sahip olduğu güce kavuşuyorlar.

Gazeteciler ve siyasetçiler, Çin’in “kültürel soykırım” uyguladığını, dini özgürlükleri ortadan kaldırdığını, azınlıkların dillerini kullanmasına mani olduğunu, Afrika, Asya ve Latin Amerika’da ülkeleri borç tuzaklarına sürüklediğini, balonlarla ve elektrikli cihazlarla bizimle ilgili bilgi topladığını, Güney Çin Denizi’ne asker yığdığını, işlerimizi elimizden aldığını vs. söyleyip duruyorlar.

Bu türden iftiralar, Çin’e karşı yürütülen yeni soğuk savaş, hatta potansiyel bir sıcak savaş konusunda halkların desteğini almak için kullanılıyor. Dolayısıyla ben, kitabımda insanlara sunulan yanlışların doğrusunu ortaya koymak ve Çin’in başarılarını aktarmak istedim.

Çin, tarihte görülmüş en kapsamlı yoksullukla mücadele programını uygulamaya koydu. Yenilenebilir enerji, biyolojik çeşitliliğin korunması, ormanlaştırma ve elektrikli cihazlar konusunda uzak ara dünya lideri. Çin, Kovid pandemisini milyonlarca insanın hayatını korumak suretiyle, birçok büyük devlete nazaran daha etkili bir biçimde ele aldı. Bugün Çin, barış ve çok kutupluluk ile ilgili adımlar konusunda uluslararası ilişkiler alanında alabildiğine pozitif bir rol oynuyor. Batılı insanlar bu gerçekleri bilmek zorunda.

Son olarak kitap üzerinden ben, Batı solunda 21. yüzyıl Çini’nin sınıfsal niteliği konusunda süren tartışmaya katkı sunmak istedim. Birçok insan, bugün 1978’de başlayan piyasa reformları ile birlikte Çin’in kapitalist bir ülke hâline geldiğini düşünüyor. Kanaatimce solcuların böylesi bir konum alıyor olmasının bir anlamı yok. Ben, Çin’in başta kapitalist yönetici sınıf olsaydı yoksulluğu ortadan kaldırma, altyapıyı geliştirme, yenilenebilir enerji, yaşam standartlarının yükseltilmesi, bilim ve teknoloji gibi alanlarda bu kadar başarılı olabileceğine inanmıyorum. Devlet, ekonomiye komuta etmiyor olsaydı, ekonominin dizginlerini elinde bulundurmasaydı, bunlar yaşanamazdı. Kapitalist ülkeler Çin’in başardığı neyi başarmış? Hangi kapitalist ülke yoksulluğa son vermiş, evsizliğe çözüm bulmuş, teknolojik açıda en geri ülkelerden birini bilim ve teknolojinin dinamosu hâline getirebilmiş?

Yeni kitabınızın yayımlandığı günden beri ne tür geri bildirimler aldınız?

Bugüne kadarki geri bildirimler genelde olumluydu. İnsanlar, bana kitap sayesinde Çin karşıtı propagandanın yalanlarını açığa vurmak için gerekli bilgiye kavuştuklarını, kitabın Çin’in 21. Yüzyılda uyguladığı politik ekonomiyi anlama çabalarına katkıda bulunduğunu söylüyorlar.

Kitap, Çin Sosyal Bilimler Akademisi Üniversitesi profesörü Çeng Enfu’nun takdir ve övgüsüyle karşılandı. Enfu, “dünya genelinde akademisyenler Çin konusunda birçok çalışma kaleme almış olsa da bu kitaptaki canlı tarifler ve nesnel analiz, Çin’i doğru bir biçimde incelemek için gerekli bakış açısını sunuyor” tespitinde bulundu.

Renmin Üniversitesi’nden Profesör Roland Boer ise “kitabın kısa süre içerisinde Çin’le ilgili gerçekleri öğrenmek isteyen herkes için vazgeçilmez bir kaynak hâline geleceğini” söyledi. Kitap, Çen Veyhua, Vicay Praşad, Profesör Ken Hammond, Ben Norton, Profesör Razika Desai, Margaret Kimberley, Andrew Murray gibi yazarlardan da övgüler aldı.

Umarım kitap, Çin’le dayanışma ilişkilerinin kurulmasında başarılı olur, Çin’le batılı halklar arasında bağlar kurulmasına katkıda bulunur.

“Çin Modernizasyonu” kavramını nasıl anlıyorsunuz? Bu kavram, bugünün dünyasında ne tür bir değere sahip?

Çin, tüm dünyaya modernizasyon konusunda yürünebilecek birçok farklı yol olduğunu gösterdi. ABD, İngiltere gibi gelişmiş ülkeler, başarılarının liberal demokrasi dedikleri, kendilerine ait olan ideolojiden kaynaklandığını iddia etme eğilimindeler. Baskın olan dil, bugün her yerde şunu söylüyor: “Modernleşmeniz için sizin serbest piyasalara, buna ek olarak, çok partili parlamenter sisteme sahip olmanız gerekiyor.” Bu sunulan oldukça etkileyici ve süslü örtünün altına baktığınızda ise hakikatin alabildiğine çirkin olduğu görülüyor.

Kapitalist modernizasyonun idrak edilmesi gereken üç özelliği var.

1. Kapitalist modernizasyon, sömürgecilik, kölelik ve soykırım üzerine inşa edildi. Amerika kıtasının ve Avustralya’nın fethi, Atlas Okyanusu’nu aşan köle ticareti, Hindistan’ın sömürgeleştirilmesi, Afrika’nın gasp edilmesi, afyon savaşları, Hong Kong’un çalışması bu bağlamda ele alınmalı. Batı’nın sanayileşmesi ve modernleşmesi için köle ticaretinin ve sömürgeciliğin sunduğu kârlara ihtiyaç vardı.

2. Kapitalist modernizasyon, derinlemesine eşitsiz işleyen bir süreçtir. Bugün bile onun sunduğu kazanımlardan herkes eşit bir şekilde yararlanamıyor. Örneğin, ABD’de milyonlarca insan sağlık hizmeti alamıyor, yarım milyon insan evsiz, Afrikalı Amerikalıların ortalama yaşam süresi beyazların süresinden altı yıl daha kısa, ayrıca ABD Eğitim Bakanlığı’na göre yetişkinlerin yarısından fazlasında okuma becerisi altıncı sınıf düzeyinde.

3. Kapitalist modernizasyon, çevreyi felâketlere yol açacak ölçüde tahrip etti. Dünya nüfusunun yüzde dördünün yaşadığı ABD, tek başına, tarih boyunca toplam karbondioksit salınımının yüzde 25’inden sorumlu.

Modernizasyona uzanan yol, küresel güneydeki ülkelere kapalı. Bu yola girme imkânı bulsalar bile onların ilgili yolu yürümeleri istenen bir şey değil.

Çin’se farklı bir yol yürüyor. Dünya genelinde hâkimiyet değil, işbirliği temelli ilişkiler kuruyor. Ürünlerini herkesle paylaştığı refah sürecine katkıda bulunuyor. Çevresel sürdürülebilirliğe, insanla arasındaki simbiyotik ilişkiye vurgu yapıyor. Çin, sosyalist, barışçıl ve yeşil bir modernizasyon için gerekli yolu açıyor, başka ülkeler için örnek oluyor. Bu, dünyaya sunulabilecek muazzam bir hizmet.

Çin’in modern bir sosyalist ülke inşa etme çabalarının içerdiği özellikleri nasıl değerlendiriyorsunuz?

İlk ana hedefe, aşırı yoksulluğu ortadan kaldırma hedefine ulaşıldı. Bu önemli tarihsel başarı, ilerleme için gerekli sıçrama tahtasını temin ediyor. Çin, müreffeh, güçlü, demokratik, kültürel açıdan gelişmiş, uyumlu ve güzel bir sosyalist ülke inşa etmekle ilgili belirlediği ikinci hedefe doğru önemli adımlar attı.

GSYİH içinde kişi başına düşen değer, artmaya devam ediyor, öte yandan, ortalama yaşam süresi de uzuyor. Son dönemde köyleri canlandırma çabası ve modern altyapının zenginleştirilmesi ile birlikte bölgeler ve gruplar arası eşitsizlik de azaldı.

Sermayenin düzensiz bir biçimde genişlemesine mani olmak ve herkesin büyüme sürecinden istifade etmesini sağlamak amacıyla ortak refahı artırma politikaları devreye sokuluyor. Herkesin yüksek kalitede eğitim ve sağlık hizmetlerine erişme hakkını güvence altına almak için önemli adımlar atılıyor. Göçmen işçilerin yaşam standartlarına ve haklarına özel dikkat gösteriliyor. Tüm süreçleri kuşatan halk demokrasisi, sürekli iyileştiriliyor. Tüm ülke, sera gazı salınımlarını azaltıp biyolojik çeşitliliği koruyacak kapsamlı ve sonuç alıcı bir plan için çalışma yürütüyor.

Modern bir sosyalist ülke hâline gelme süreci, bir yanıyla bilim ve teknolojiye hâkim olunmasının bir sonucu. Yarı iletkenler, bu konuda önemli bir örnek. ABD, Çin’in yarı iletken teknolojisi konusunda Batı’yı yakalamasına mani olamadığı için ümitsizliğe kapılıyor. Bu konuda attığı adımlar boşa düşüyor. Yaptırımlar ve ihracat kısıtlamaları, sadece Çin’in kararlılığını ve direncini artırıyor, aynı zamanda ABD’nin kendi çip endüstrisine önemli bir zarar veriyor.

Bu yıl, Çin’in önerdiği Bir Kuşak Bir Yol İnisiyatifi’nin onuncu yıldönümü. Sizce bu inisiyatif, dünyaya ne tür katkılar sundu? Batıda bazı insanlar, neden Çin’in bu projesine saldırıyor?

İnisiyatifin duyurulması üzerinden on yıl geçti. Bu çalışma dâhilinde Orta Asya, Güneydoğu Asya, Ortadoğu, Afrika, Latin Amerika ve Karayipler’e trilyonlarca dolarlık yatırım yapıldı. Çok sayıda yol, demiryolu, köprü, fabrika ve liman, bunun yanında, telekomünikasyon ve enerji altyapısı inşa edildi. Ülkelerin dörtte üçü, bu inisiyatifle ilgili anlaşmalara imza attı. Bu ülkeler arasında neredeyse tüm Afrika ülkeleri var.

Küresel güneydeki ülkeler için inisiyatif modernizasyon, sömürgecilik döneminde kendilerine dayatılan, yeni sömürgeciliğin ve emperyalizmin daimi kıldığı yetersiz kalkınma sürecinin zincirlerini kırma konusunda tarihsel bir fırsatı ifade ediyor.

Daha da önemlisi, Bir Kuşak Bir Yol İnisiyatifi, çevresel sürdürülebilirlik meselesine odaklanan bir çalışma olarak, daha da çevre dostu bir nitelik kazanıyor. Bu sayede gelişmekte olan ülkeler, enerji sistemlerini geliştirme ve devasa miktarda fosil yakıt tüketmenin sonucunda yoğun salınımların görüldüğü aşamanın üzerinden atlama imkânına kavuşacak.

2022’de “Çin’in Batılı ülkelerinden daha demokrat olduğu”nu söylemiştiniz. Bu yorumu neden yaptınız? Çin’in yönetim tarzı ile Batı’nın yönetim tarzı arasındaki fark nedir? Batı sistemindeki, özellikle ABD’de hüküm süren sistemdeki sorun nedir?

“Çin, Batılı ülkelerinden daha demokrat” ifadesi, Batı’da itirazlarla karşılaşıyor. İnsanlara son otuz-kırk yıllık dönemde liberal demokrasi denilen şeyin bir tür evrensel ve mutlak bir hakikat olduğu öğretildi. Bu düşünceye göre, dünya siyasetinde “demokrasilerle” (özellikle Avrupa, Kuzey Amerika ve Okyanusya’daki demokrasilerle) Çin, Kuzey Kore, Vietnam, Laos, Küba, İran, Rusya, Venezuela, birçok Asya, Afrika ve Latin Amerika ülkesindeki “otoriter rejimler” arasında bir ayrışma söz konusu.

Kapitalist demokrasinin yegâne veya en iyi yönetim tarzı olduğu iddiası, kapitalizmin insanlığın politika ve ekonomi sahasında yüzleştiği nihai durum olduğunu söyleyen genel ideolojik çizgiye ait bir iddia. Bu iddiayı ana kural olarak kabul edersek, kapitalist sınıfın toplumda her zaman yönetici sınıf olması, yönetimin sermayeye sahip olan ve onu kullanan küçük bir grubun çıkarlarına tabi olması gerektiği ve kapitalist üretim ilişkilerinin doğal ve doğru olduğu fikrine onay vermiş oluruz.

Oysa gerçekte kapitalist demokrasi, bir dizi ciddi kusurla malul. İnsanlar, kendi toplumlarının nasıl yönetileceği konusunda söz söyleme veya yönetime katılma imkânına sahip değil, ayrıca hükümetler de o insanların çıkarlarını temsil etmiyor.

Kapitalist demokrasi konusunda Xi Jipping şunu söylüyor:

“Eğer insanlar, oy vakti uykudan uyanıp sonrasında yeniden uykuya dalıyorsa, seçim süreçlerinde büyük sloganları dinleyip sonrasında söz söyleme imkânı bulamıyorsa, propaganda sürecinde insanların yanında olanlar seçim sonrası onları terk ediyorsa bu gerçek demokrasi değildir.”

Bu cümle, ABD ve İngiltere’de “demokratik” sürecin işleyiş tarzını gayet iyi özetliyor. Xi Jipping haklı, bu gerçek demokrasi değil. Esasında burada Çin devlet başkanı, Marx’ın 150 yılı aşkın bir zaman önce dile getirdiği şu tespitini aktarıyor:

“Birkaç yılda bir ezilenlere, kendilerini mecliste ezen sınıfın hangi temsilcilerinin temsil edeceğine ve onlara baskı uygulayacağına karar verme imkânı sunuluyor.”

Batı’da gerçek manada demokratik bir sistem olsaydı, evsizlik, aşırı yoksulluk, eğitim ve sağlık hizmetlerine erişimdeki eşitsizlik, sistemsel ırkçılık, harap olmuş altyapı ve derin köklere sahip politik yolsuzluklar gibi sorunlara çözümler bulunurdu. Demokratik bir sistem olsaydı, yeşil enerji sistemlerinin inşasına öncelik verilir, yeşil yeni mutabakat uygulamaya konulur, halkın barış ve emperyalist saldırıların son bulması taleplerine kulak verilirdi.

Batı’da zenginlikle güç arasındaki bağ çok güçlü. Çin’de ise yönetimin pratiği her daim kitlelerin ihtiyaçlarına ayarlı. Birinci öncelikli husus, sıradan insanların iyi bir hayat yaşama taleplerini karşılamak, bu yönde gündeme gelen ihtiyaçlarını gidermek.

Gelişmekte olan bir ülke olmasına, kişi başına düşen gelirin ABD’deki gelirin dörtte biri olmasına rağmen Çin’deki ortalama yaşam süresi ABD’deki süreyi geçmiş durumda. Çin’deki okuryazarlık düzeyi ve ortalama eğitim düzeyi ABD’deki düzeyden yüksek. Çin, aşırı yoksulluktan kurtuldu. Evsizlik sorununu çözdü. Yenilenebilir enerji konusunda dünya lideri hâline geldi. Pandemi meselesiyle yüzleşme konusunda birçok önemli kapitalist ülkeden daha fazla başarılı oldu.

Halk kongreleri ve politik istişare konferansları üzerine kurulu sistem, Batı’daki demokratik sistemlerden daha demokratik ve kapsayıcı. Çin’de herkesi kuşatan halk demokrasisi, demokratik hakların her daim toplumun her kesimine verilmesi fikrini temel alıyor ve sürekli halk katılımının düzeyini yukarı çekmek için uğraşıyor.

ABD, Çin’e karşı yeni soğuk savaşı başlattı. Bunun neticesinde muhtelif alanlarda birçok tedbir alındı. Bu hamleler ve Vaşington’un soğuk savaş ürünü fikriyatı, ABD’nin çıkarlarına nasıl zarar veriyor? ABD, dünyayı ne tür bir karışıklığa sürüklüyor?

Sosyalist dünyanın ve çok kutupluluk fikrinin öne çıktığı, Çin’in merkezde durduğu süreçle yüzleşen Batı, kırkların sonundan itibaren Çin, Sovyetler ve başka ülkelere karşı kullanılan eski Soğuk Savaş taktiklerine tekrar başvurdu.

Bu yaklaşımın tehlikeli ve kendine zarar veren niteliğine vurgu yapmak gerekiyor.

Zira soğuk savaşlar sıcak savaşa dönüşebilir. ABD, sadece Çin’e karşı ekonomik, diplomatik ve propaganda düzeyinde saldırmıyor, ayrıca Çin’i kuşatma pratiği için gerekli altyapıyı inşa ediyor. İngiltere, ABD ve Avustralya’nın oluşturduğu AUKUS Paktı bu bağlamda kuruluyor. Güney Çin Denizi’nde Seyrüsefer Özgürlüğü iddiaları bu düzlemde gündeme geliyor. Tek Çin İlkesi temelsiz bırakılmaya çalışılıyor. Tayvan’a silâh tedariki artırılıyor. Güney Kore, Japonya, Okinava ve Avustralya’ya binlerce asker yerleştiriliyor. Tüm bu adımlar, Çin’e ABD öncülüğünde başlatılıp yürütülecek savaşa hazırlık kapsamında atılıyor.

Bırakın sıcak savaşı, soğuk savaş bile insanlık için bir felâket. Aynı gezegeni paylaşıyoruz, aynı doğal kaynaklardan istifade ediyoruz, aynı sorunlarla boğuşuyoruz. Ülkeler arası bağların arttığı ve güçlendiği bir dünyada bu sorunlar, gerilimlerin tırmandığı, diplomatik düşmanlıkların hüküm sürdüğü, askeri tehdidin sürekli gündemde tutulduğu bir bağlamda çözüme kavuşturulamaz.

Örneğin, ileride yaşanacak bir pandemiye mani olmak istiyorsak, dünyanın aşı geliştirme, kontrol tedbirleri, erken uyarı sistemleri, gelişmiş epidemiyolojik araştırma vs. konusunda kuracağı işbirliği imkânlarını artırmak zorundayız.

Aynı durum, iklim değişikliği için de geçerli. Gezegenin büyük bir kısmını yaşanamaz kılan çevre sorunları tüm dünyanın sorunları. Denize kıyısı bulunan büyük şehirleriyle Çin için deniz seviyesindeki yükselme büyük ve ciddi bir tehdit. Aynı tehlike, ABD’nin New York ve Miami gibi kentleri için de geçerli.

Çin, her seferinde ABD, Kanada, İngiltere, Avustralya ve Avrupa ile barışçıl işbirliği kurmak istediğini dile getiriyor. Çok kutuplu gerçekliğe uyum sağlaması durumunda Batı, masada bu talepten başka bir şeyle karşılaşmayacaktır. Batı, Çin’in yükselişini, sömürgecilik ve emperyalizm döneminin sona erdiğini, bir ülkenin “dünyanın polisi” olduğu fikrinin modern dünyada yeri olmadığını kabul etmelidir.

Yeni soğuk savaş, Batı’daki kapitalistlerin de hayrına değil. Çin’le bağlarını kesmek zorunda kalan yarı iletken şirketleri, bu tespitin doğruluğunun kanıtıdır. Neticede söz konusu şirketler, en büyük pazarlarını kaybetmişlerdir. Bunun nedeni, ABD’li stratejistlerin Çin’in yükselişine mani olabilecekleri, böylelikle kendi hegemonyalarını muhafaza edebilecekleri zehabına kapılmış olmalarıdır.

Batı’da Çin’i yanlış değerlendiren aydın sayısı sanki giderek artıyor gibi. Bu konuyla ilgili ne düşünüyorsunuz?

Birkaç yıl önce İngiltere ve Çin arasındaki ilişkiler “altın çağ”ındaydı. ABD ve Çin, iki tarafa da fayda sağlayan ekonomik ilişkiler kurup bu ilişkileri güçlendirmişlerdi. Ama altı yedi yıldır Batı’da Çin’e dost olmak tartışmalı bir konu.

Yeni soğuk savaşla ve devreye sokulan yeni Makkarticilikle birlikte Çin’le dostane ilişkiler kurmak hem çok zor hem de tehlikeli. Neticede bazı Batılı aydınlar, duygularını gizliyorlar ve bu saçma ideolojik konsensüse teslim oluyorlar.

Ama öte yandan, namuslu ve dürüst insanlar da var. Bunlar, barış ve dostluk talep ediyorlar, ortak sorunlar ve güçlükler karşısında insanlığın hayatta kalmasının güvence altına alınmasını istiyorlar. Bu tür seslerin daha fazla işitilmesini sağlamak gerekiyor.

Siz ve bazı Batılı yoldaşlarınız, birkaç yıldır Çin konusunda nesnel bir görüşün oluşması için uğraşıyorsunuz. Örneğin siz, aynı zamanda Sosyalist Çin’in Dostları platformunun yayın yönetmenlerinden birisisiniz. Tüm o çabalarınızdan sonra Batı’daki sıradan insanların Batı medyasında çıkan Çin’le alakalı haberler üzerinden yanlış yönlendirildiklerini anlamaya başladıklarını düşünüyor musunuz?

Sosyalist Çin’in Dostları, 2021 yılında, Çin karşıtı propaganda kampanyasına cevap olarak kuruldu. Çin’le ilgili gerçekleri anlatmak, dostluğu ve anlayışı teşvik etmek için elimizden geleni yapıyoruz. Ana akım medya bize zerre destek sunmuyor olsa da internet sitemiz, sosyal medyamız ve internetteki etkinliklerimiz epey ilgi görüyor. Önyargılarını geride bırakıp, Çin’in gerçekliğini öğrenen, İngilizce konuşan dünyada kıymetli bir hizmet sunduğumuzu düşünüyoruz.

Bir keresinde “propaganda savaşlarının da savaş propagandası hâline gelebileceğini” söylemiştiniz. Bu tespitinizi biraz açabilir misiniz?

Çin karşıtı propaganda neden yürütülüyor, Çin hükümetine ve ÇKP’ye karşı onca iftira neden atılıyor? Batı’nın yönetici sınıfları, yeni soğuk savaş döneminde Batı’daki sıradan insanların Çin’den nefret etmesini, ondan korkmasını istiyor. İnsanlar, Çin’den nefret edip ondan korkarlarsa hükümetlerinin Çin karşıtı politikalarını, hatta Çin’e yönelik savaşı desteklemek isteyeceklerini düşünüyorlar.

Batı, uzun zamandır propaganda savaşlarını savaş propagandasının bir aracı olarak kullanıyor. Bunun en bilinen örneği, Irak’a yöneltilen, kitle imha silâhlarına sahip olma suçlamasıydı. Bu yalan, milyonlarca insanın ölümüne sebep olan savaşa halkın destek sunmasını sağlamak için kullanıldı. 2011 yılında propaganda araçları, insanlara Kaddafi’nin Libya’daki güçlerinin Bingazi halkını katletmeyi planladığını, Libya ordusunun bir tür silâh olarak tecavüz yöntemini kullandığını vs. söyledi. Bu yalanlara, NATO’nun rejim değişikliği için yürüttüğü savaşa yönelik halk desteğini güvence altına almak için başvuruldu. Neticede Libya bombalandı ve ülke taş devrine döndü.

Dolayısıyla, bugün Batı’da savaş karşıtlarının, Çin Halk Cumhuriyeti’yle ilgili yalanlara ve ona yönelik iftiralara karşı çıkmaları gerekiyor.

Kaynak

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder