Lenin,
iç savaş sonrası işçi iktidarının zayıflama ihtimalinden söz ediyor. Devrim
ardından yaşanan, partiye yönelik hücumun beraberinde küçük burjuva fikirleri
de taşıdığı uyarısında bulunuyor. Bu noktada sendikalizm ve anarşizm
eleştirisi yapıyor[1], bu eleştiriyi “meslekî ideolojiler ve çıkarlar”la
alakalı tespiti üzerine inşa ediyor. Meslekî ideolojilerin ve çıkarların
komünist parti pratiğine düşman olduğunu ortaya koyuyor. Sözüyle-eylemiyle bu
pratiği savunuyor.
Lenin,
Marx öncesi sosyalizmin revizyonizm kılığında yaşama imkânı bulduğunu söylüyor.
Revizyonizmle mücadele ederken, esas olarak Marx öncesi sosyalizme saldırıyor.
Marx öncesi sosyalizmin burjuva niteliğini görüyor. Burjuvaziye yönelik
düşmanlığı ve bu düşmanlıkla örülmüş Marksizmini Marx’ta da iz ve izlek bulan
Marx öncesi sosyalizmin liberal niteliğine yöneltiyor. Marx’sız Marksizmle
Marksizmsiz Marx’ın buluştuğu kavşağa pimi çekilmiş bir bomba yerleştiriyor.
Çünkü
Lenin, burjuvazinin devrimci olduğu çağın çok gerilerde kaldığı, yeni bir çağın
şafağında olunduğu gerçeğine dair bilinç:
“Yükselişte olan, ilerici
sınıf olarak burjuvazi, çöküşe geçen, çürüyen gerici bir sınıf hâlini aldı.
Burjuvazi, artık tarihsel ölçekte başka bir hâl almıştır ve tümüyle başka bir
sınıftır.”[2]
Marx’sız
Marksizm ile Marksizmsiz Marx, burjuvazi kavşağında buluştu. Burjuvazi, tüm
imkânlarıyla Marx ve Marksizmle şu veya bu biçimde ilişki kurmuş kişileri tek
tek bireyler olarak, kendi safına çekti, biricikliğine örgütledi, özgürlük
yanılsamasına bağladı, onları iktidarının kâhyası ve bekçisi kıldı.
İçinde
yaşadığı dönem itibarıyla burjuva liberal siyaset içerisinde nefes almak
durumunda olan Marx’ın kişisel pratiğinin Marksizmsiz, Marksist teorik kavgadan
kesik kesik azade olduğu dönemler mevcut. Kendisinin “esnaf-zanaatkâr
ideolojisi” dediği şey, Marx’tan bağımsız, Marksizm hilafına, Marksist teorik
kavgaya bağlandı. Bu damar, en çok da burjuva siyasetine kan taşıdı. Bernstein,
“emperyalizm iyi ki gelişti, onun sayesinde domates yiyoruz” diyordu.
Sovyetler’in
dağılması ve Berlin Duvarı’nın yıkılışı sonrasında da Türkiye’de de benzer bir
hücum yaşandı. Sosyalist hareketi anarşizm ve sendikalizm ele geçirdi.
Mesleki ideolojiler, hâkim hâle geldiler. Bunun neticesinde STK’lar-İstihbarat
Kompleksi[3], zihinleri ve pratiği mülk edindi. Geriye elde, üzerine orak-çekiç
çizilmiş, “devrim” yazısı iliştirilmiş, kartondan bir kalkan kaldı. Örgütler
kartonlaştı. Anarşizm ve sendikalizm, komünist hareketi tasfiye etti. Bunların
bugün Ekim Devrimi ve Lenin’i anmasının bir önemi yok.
Bugün
ailenin parçası olmayı bile zûl ve yük gören, ait olmamayı propaganda eden
solun partiye, devrime, devlete ve iktidara dair fikir ve eylem geliştirmesi
imkânsız.
Burjuvazinin
özgürlüğünü mutlak ilahi ölçü kabul eden sol, burjuvaziyi korumak adına,
Marx’sız Marksizme; devleti korumak adına Marksizmsiz Marx’a kaçıp sığınıyor.
Marksizmi Marx’a, Marx’ı verili Marksizme devrimci manada tatbik eden Lenin,
sığınakları bir bir parçaladığı için sevilmiyor. İpsiz sapsız solculuk, Lenin’i
tasfiye etmek için uğraşıyor.
“Doğal olarak bizlerin
bireyi veya örgütü değil, sınıfı temel almamız, toplumsal eğilimlerin
muhtevasını sınıfsal açıdan analiz etmemiz, ana ve temel ilkeleri ideolojik ve
politik açıdan incelememiz gerekmektedir.”[4]
Marksizmsiz
Marx bireyi; Marx’sız Marksizm, örgütü temel alıyor. Sınıfsal
analiz, her ikisi için de zûl. İkisinde de kolektif aidiyet değil, bireysel
mülkiyet konuşuyor. Marksizmsiz Marx’çılarda anarşizm, Marx’sız
Marksistlerde sendikalizm dil buluyor. Meslekî ideoloji ve ideoloji
mesleği, Marksizm-Leninizmi kapı dışarı ediyor.
Bu
zeminde kendinden menkul, havada asılı, özel bir Leninizm kurgusundan da uzak
durmak gerekiyor. Marx’ta Marksizm; Marksizmde Marx, kavga etmek zorunda. Marx
ve Lenin, ait olduğu bağlamdan azade, özgürlük timsali olgular olarak
görülmemeli. Bir kaçış imkânı, bir tür sığınak, aykırılık biçimi ve
sorumluluklardan kaçma yöntemi olarak anlaşılmamalı. “Bana ne” demenin kılıfı
hâline gelmemeli.
Son
dönemde yaşanan kürtaj tartışmasında “kürtaja, kadınların nasıl doğum
yapacağına biz karar veririz” diyen kadın jinekolog, kadın ve anne değil, para
kaynağı olarak jinekoloji adına konuşuyor.
Sola
bugün mesleki ideolojilerin musluklarını savunmak kalmıştır. AKP muhalefeti, bu
savunu üzerine kuruludur. Mesleklerin biricik ve özel oluşu, hür ve müstakil
bireyleri çağırıyor. Aileden, toplumdan, kadından ve erkekle ilişkilerden azade
kılınmış bir olguyu paraya tahvil eden mesleği biricik ve özel kılanlar, Marx’a
ve Marksizme de aynı işlemi yapıyorlar. Marx ve Marksizm, toplumsal ve tarihsel
bağlarından mahrum kılınıyor. İkisi de o bağların olmadığı özgürlükler âlemi
olarak tarif ediliyor. Oradan da burjuvaziye bağlanıyor.
TKP’nin
bir vakitler çıkarttığı Sağlıkta Sınıf Tavrı dergisinin baş sorumlusu
olan partili doktorun bugün Koç ailesinin üniversitesinde doktor ve hoca
olmasına şaşmamak gerekiyor. Bu kişinin yetiştirdiği isimse bugün TTB
bünyesinde emperyalistlerin emirlerini yerine getirmekle meşgul. Bu kişilerin
yönettiği sosyalist bir partinin ülkede sağlığın burjuvaziye ve sermayeye göre
yapılandırılmasına dönük hamlelere ses çıkartması, mümkün değil. Terakki
durdurulamaz, dolayısıyla, o doktor, parti yönetiminden Koç Üniversitesi
yönetimine geçişte hiçbir ideolojik kırılma yaşamaz. Bu kişi, Alman
İdeolojisi kitabını okusa bile anlayamaz. O, kendisini saçlarından tutup
bataklıktan çıkartan, burjuva öznedir. Ona bu kudreti veren meslek, her an
galebe çalmak, her yerde konuşmak zorundadır. Burjuvazinin ilerleyişine ram
edilmiş, bağlanmış siyaset ve teori, bu tür kişilerin örgütlerini kendisine
benzetir.
Marksizmsiz
Marx’ta fikirsiz eylem; Marx’sız Marksizmde eylemsiz fikir vardır. Her ikisinde
eylem ve fikir, işlemez. İşlemesin diye bunlar hüküm sahibidir. Madımak ve
sonrasında yürütülen devlet operasyonunun alt başlığı olarak Ali’siz Alevilik
gibi Marksizmsiz Marx’çılar da Marx’ı ait olduğu teorik-politik kavgadan
soyutlarlar. Onu her türlü sorumluluktan ve yükten azade kılarlar. Kendilerine
benzer bir birey inşa ederler. “Marx” derken kastettikleri, kendi
benlikleridir. Bu benlik, Marx’ın teorik-politik kavgasına örgütlenme gereği
duymaz. Sadece bugündeki bireysel ihtiyaçları önünde Marx denilen tarihsel
kişiliği ve teorik birikimini diz çöktürürler.
Marksizmsiz
Marx, tarihsiz; Marx’sız Marksizm toplumsuzdur. Marx soyutlanır, tecrit edilir,
toplumdan-tarihten kopartılır, sorumluluklarından, yükümlülüklerinden ve
görevlerinden arındırılır, burjuvazinin dişine uygun bireylerin fikri bahanesi
hâline getirilir.
Marx,
Kapital’i çevirmek isteyen Rus liberallerine selam gönderir ama Engels’e
yazdığı mektupta bu Rus liberallerinin Paris sokaklarında fazla dolaştıklarını,
burada moda olan fikirlere fazla düşkün olduklarını, kitabın içeriğini ve
anlamını idrak edemeyeceklerini söyler. Çünkü o Rus liberalleri, Kapital’i
“Rusya’da kapitalizmin gelişmesine alkış ve tempo tutmak” için çevirmenin, özü
atıp kabuğu yemenin derdindedirler. Lenin ise o liberallere ve ilerlemecilere
karşı “Geri Asya”ya işaret eden, İngiliz ilerleyişine karşı Afgan kralına
destek sunan bir Marksist devrimcidir. Onda devrime ve iktidara kilitlenmiş bir
sınıf konuşur. Yardım derneklerinden ve özgür bireylerden öte bir güçtür bu.
Ortadoğu
ve Kürt bağlamında yapılan tespitlerin de aynı ölçüde liberalizmle malul
olduğunu görmek gerekmektedir. “İlerleyişin her şeyden ve herkesten azade
motoru olarak Kürt” kurgusu, metafiziktir. Bu kurguya ulaşmak için birer
ağırlık olarak görülen Marksizm ve Leninizm, kapı dışarı edilmiştir. Kapı
dışarı edenler, gelen fonlarla Marksizm sempozyumu düzenlemeye mecburdur. Kalan
kırıntılar temizlenip atılmalıdır. Bir tür sendikalizm ve anarşizm, Kürt
kurgusu dâhilinde sosyalist harekete yutturulmuştur. Tersten, bu işlemin doğal
sonucu, Kürdistansız Kürt’tür. Sosyalist hareketin Kürt’le ilişkisi, işgalci ve
sömürgecidir.
Kafasındaki
liberal Kürt kurgusu üzerinden bugün sosyalizm davasını satanlar, “Ortadoğu da
Dünya da yansın, yeter ki Kürt özgürleşsin” demektedirler. Kürt, liberal bireye
denk düşmektedir. Kürt, kendi bencil ve kibirli varlıklarının eğretilemesinden
ibarettir. “Özgürleşsin” denilen, esasen kendi bireylikleri, içi çürümüş
benlikleridir. Bu gürleşmesi istenen öz ise mülktür, mülkiyettir.
Emperyalistler ve kapitalistler, kitleleri, kolektif dinamikleri, mülkiyet
esası üzerinden suçlu çıkartmakta, onların boynunu bükmekte, o boyna tasma
takmaya çalışmaktadır. Bunun için kitlelerin tasfiyesi, bireyin tanrı kılınması
şarttır. Birey ise emek, toprak ve beden üzerindeki mülk sahipliği üzerinden
tanımlanmaktadır. Bedensel özelliklerinin, örneğin cinsel organının para
ettiğini gören birey, pazara açılma çabasını devrimci ve ilerici olarak
kodlamaktadır.
Kemal
Okuyan’ın “tamam sermaye ve işçi var ama neticede hepimiz Türk’üz” sözü de aynı
liberalizmin tezahürüdür. Ondaki Kürt düşmanlığı da Hamas’a ve Hizbullah’a
verdiği yalandan destek de “sosyal milliyetçilik ile liberalizm/oportünizm
arasındaki örtüşme”yle[5] alakalıdır. Normalde “laikliğe karşı işlenen suçlar”
kapsamında değerlendireceği bu türden bir desteği vermesinin nedeni, Erdoğan
şahsında devletin, “Hamas’ın tıpkı Kuvvayı Milliye gibi bağımsızlık mücadelesi
verdiği”ne dair tespitidir. Devleti ilerlemecilik adına korumaya ahdetmiş, ant
içmiş bir örgüt olarak TKP, emri almış, yalandan Hamas ve Hizbullah’a destek
sunmuştur. O, Marksizmsiz Marx çizgisindedir ve anti-Leninisttir.
Mesleğin
biricik ve özel oluşu, mülkiyet ve birey merkezli teori/pratik arasında bir bağ
mevcuttur. Bugün daha geniş mülkiyet sahasına açılmak, bu açılım için
özgürleşmek adına Marksizm-Leninizm’le bağlarını kesip atanlar, burjuvazinin
ajanları olarak faaliyet yürütmektedirler.
Eren Balkır
2
Kasım 2024
Dipnotlar:
[1] V. I. Lenin, “Sendikalist ve Anarşist Sapma”, 1 Temmuz 1921, İştiraki.
[2]
V. I. Lenin, “Yanlış Bayrak Altında”, Şubat 1915, İştiraki.
[3]
Phil Bevin, “İngiltere Ahbap-Çavuş Kapitalizminin Öncüsüdür”, 14 Eylül 2023, İştiraki.
[4]
V. I. Lenin, “Yanlış Bayrak Altında”.
[5]
A.g.e.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder