Pages

10 Kasım 2024

Marx’sız Marksizm / Marksizmsiz Marx


Lenin, iç savaş sonrası işçi iktidarının zayıflama ihtimalinden söz ediyor. Devrim ardından yaşanan, partiye yönelik hücumun beraberinde küçük burjuva fikirleri de taşıdığı uyarısında bulunuyor. Bu noktada sendikalizm ve anarşizm eleştirisi yapıyor[1], bu eleştiriyi “meslekî ideolojiler ve çıkarlar”la alakalı tespiti üzerine inşa ediyor. Meslekî ideolojilerin ve çıkarların komünist parti pratiğine düşman olduğunu ortaya koyuyor. Sözüyle-eylemiyle bu pratiği savunuyor.

Lenin, Marx öncesi sosyalizmin revizyonizm kılığında yaşama imkânı bulduğunu söylüyor. Revizyonizmle mücadele ederken, esas olarak Marx öncesi sosyalizme saldırıyor. Marx öncesi sosyalizmin burjuva niteliğini görüyor. Burjuvaziye yönelik düşmanlığı ve bu düşmanlıkla örülmüş Marksizmini Marx’ta da iz ve izlek bulan Marx öncesi sosyalizmin liberal niteliğine yöneltiyor. Marx’sız Marksizmle Marksizmsiz Marx’ın buluştuğu kavşağa pimi çekilmiş bir bomba yerleştiriyor.

Çünkü Lenin, burjuvazinin devrimci olduğu çağın çok gerilerde kaldığı, yeni bir çağın şafağında olunduğu gerçeğine dair bilinç:

“Yükselişte olan, ilerici sınıf olarak burjuvazi, çöküşe geçen, çürüyen gerici bir sınıf hâlini aldı. Burjuvazi, artık tarihsel ölçekte başka bir hâl almıştır ve tümüyle başka bir sınıftır.”[2]

Marx’sız Marksizm ile Marksizmsiz Marx, burjuvazi kavşağında buluştu. Burjuvazi, tüm imkânlarıyla Marx ve Marksizmle şu veya bu biçimde ilişki kurmuş kişileri tek tek bireyler olarak, kendi safına çekti, biricikliğine örgütledi, özgürlük yanılsamasına bağladı, onları iktidarının kâhyası ve bekçisi kıldı.

İçinde yaşadığı dönem itibarıyla burjuva liberal siyaset içerisinde nefes almak durumunda olan Marx’ın kişisel pratiğinin Marksizmsiz, Marksist teorik kavgadan kesik kesik azade olduğu dönemler mevcut. Kendisinin “esnaf-zanaatkâr ideolojisi” dediği şey, Marx’tan bağımsız, Marksizm hilafına, Marksist teorik kavgaya bağlandı. Bu damar, en çok da burjuva siyasetine kan taşıdı. Bernstein, “emperyalizm iyi ki gelişti, onun sayesinde domates yiyoruz” diyordu.

Sovyetler’in dağılması ve Berlin Duvarı’nın yıkılışı sonrasında da Türkiye’de de benzer bir hücum yaşandı. Sosyalist hareketi anarşizm ve sendikalizm ele geçirdi. Mesleki ideolojiler, hâkim hâle geldiler. Bunun neticesinde STK’lar-İstihbarat Kompleksi[3], zihinleri ve pratiği mülk edindi. Geriye elde, üzerine orak-çekiç çizilmiş, “devrim” yazısı iliştirilmiş, kartondan bir kalkan kaldı. Örgütler kartonlaştı. Anarşizm ve sendikalizm, komünist hareketi tasfiye etti. Bunların bugün Ekim Devrimi ve Lenin’i anmasının bir önemi yok.

Bugün ailenin parçası olmayı bile zûl ve yük gören, ait olmamayı propaganda eden solun partiye, devrime, devlete ve iktidara dair fikir ve eylem geliştirmesi imkânsız.

Burjuvazinin özgürlüğünü mutlak ilahi ölçü kabul eden sol, burjuvaziyi korumak adına, Marx’sız Marksizme; devleti korumak adına Marksizmsiz Marx’a kaçıp sığınıyor. Marksizmi Marx’a, Marx’ı verili Marksizme devrimci manada tatbik eden Lenin, sığınakları bir bir parçaladığı için sevilmiyor. İpsiz sapsız solculuk, Lenin’i tasfiye etmek için uğraşıyor.

“Doğal olarak bizlerin bireyi veya örgütü değil, sınıfı temel almamız, toplumsal eğilimlerin muhtevasını sınıfsal açıdan analiz etmemiz, ana ve temel ilkeleri ideolojik ve politik açıdan incelememiz gerekmektedir.”[4]

Marksizmsiz Marx bireyi; Marx’sız Marksizm, örgütü temel alıyor. Sınıfsal analiz, her ikisi için de zûl. İkisinde de kolektif aidiyet değil, bireysel mülkiyet konuşuyor. Marksizmsiz Marx’çılarda anarşizm, Marx’sız Marksistlerde sendikalizm dil buluyor. Meslekî ideoloji ve ideoloji mesleği, Marksizm-Leninizmi kapı dışarı ediyor.

Bu zeminde kendinden menkul, havada asılı, özel bir Leninizm kurgusundan da uzak durmak gerekiyor. Marx’ta Marksizm; Marksizmde Marx, kavga etmek zorunda. Marx ve Lenin, ait olduğu bağlamdan azade, özgürlük timsali olgular olarak görülmemeli. Bir kaçış imkânı, bir tür sığınak, aykırılık biçimi ve sorumluluklardan kaçma yöntemi olarak anlaşılmamalı. “Bana ne” demenin kılıfı hâline gelmemeli.

Son dönemde yaşanan kürtaj tartışmasında “kürtaja, kadınların nasıl doğum yapacağına biz karar veririz” diyen kadın jinekolog, kadın ve anne değil, para kaynağı olarak jinekoloji adına konuşuyor.

Sola bugün mesleki ideolojilerin musluklarını savunmak kalmıştır. AKP muhalefeti, bu savunu üzerine kuruludur. Mesleklerin biricik ve özel oluşu, hür ve müstakil bireyleri çağırıyor. Aileden, toplumdan, kadından ve erkekle ilişkilerden azade kılınmış bir olguyu paraya tahvil eden mesleği biricik ve özel kılanlar, Marx’a ve Marksizme de aynı işlemi yapıyorlar. Marx ve Marksizm, toplumsal ve tarihsel bağlarından mahrum kılınıyor. İkisi de o bağların olmadığı özgürlükler âlemi olarak tarif ediliyor. Oradan da burjuvaziye bağlanıyor.

TKP’nin bir vakitler çıkarttığı Sağlıkta Sınıf Tavrı dergisinin baş sorumlusu olan partili doktorun bugün Koç ailesinin üniversitesinde doktor ve hoca olmasına şaşmamak gerekiyor. Bu kişinin yetiştirdiği isimse bugün TTB bünyesinde emperyalistlerin emirlerini yerine getirmekle meşgul. Bu kişilerin yönettiği sosyalist bir partinin ülkede sağlığın burjuvaziye ve sermayeye göre yapılandırılmasına dönük hamlelere ses çıkartması, mümkün değil. Terakki durdurulamaz, dolayısıyla, o doktor, parti yönetiminden Koç Üniversitesi yönetimine geçişte hiçbir ideolojik kırılma yaşamaz. Bu kişi, Alman İdeolojisi kitabını okusa bile anlayamaz. O, kendisini saçlarından tutup bataklıktan çıkartan, burjuva öznedir. Ona bu kudreti veren meslek, her an galebe çalmak, her yerde konuşmak zorundadır. Burjuvazinin ilerleyişine ram edilmiş, bağlanmış siyaset ve teori, bu tür kişilerin örgütlerini kendisine benzetir.

Marksizmsiz Marx’ta fikirsiz eylem; Marx’sız Marksizmde eylemsiz fikir vardır. Her ikisinde eylem ve fikir, işlemez. İşlemesin diye bunlar hüküm sahibidir. Madımak ve sonrasında yürütülen devlet operasyonunun alt başlığı olarak Ali’siz Alevilik gibi Marksizmsiz Marx’çılar da Marx’ı ait olduğu teorik-politik kavgadan soyutlarlar. Onu her türlü sorumluluktan ve yükten azade kılarlar. Kendilerine benzer bir birey inşa ederler. “Marx” derken kastettikleri, kendi benlikleridir. Bu benlik, Marx’ın teorik-politik kavgasına örgütlenme gereği duymaz. Sadece bugündeki bireysel ihtiyaçları önünde Marx denilen tarihsel kişiliği ve teorik birikimini diz çöktürürler.

Marksizmsiz Marx, tarihsiz; Marx’sız Marksizm toplumsuzdur. Marx soyutlanır, tecrit edilir, toplumdan-tarihten kopartılır, sorumluluklarından, yükümlülüklerinden ve görevlerinden arındırılır, burjuvazinin dişine uygun bireylerin fikri bahanesi hâline getirilir.

Marx, Kapital’i çevirmek isteyen Rus liberallerine selam gönderir ama Engels’e yazdığı mektupta bu Rus liberallerinin Paris sokaklarında fazla dolaştıklarını, burada moda olan fikirlere fazla düşkün olduklarını, kitabın içeriğini ve anlamını idrak edemeyeceklerini söyler. Çünkü o Rus liberalleri, Kapital’i “Rusya’da kapitalizmin gelişmesine alkış ve tempo tutmak” için çevirmenin, özü atıp kabuğu yemenin derdindedirler. Lenin ise o liberallere ve ilerlemecilere karşı “Geri Asya”ya işaret eden, İngiliz ilerleyişine karşı Afgan kralına destek sunan bir Marksist devrimcidir. Onda devrime ve iktidara kilitlenmiş bir sınıf konuşur. Yardım derneklerinden ve özgür bireylerden öte bir güçtür bu.

Ortadoğu ve Kürt bağlamında yapılan tespitlerin de aynı ölçüde liberalizmle malul olduğunu görmek gerekmektedir. “İlerleyişin her şeyden ve herkesten azade motoru olarak Kürt” kurgusu, metafiziktir. Bu kurguya ulaşmak için birer ağırlık olarak görülen Marksizm ve Leninizm, kapı dışarı edilmiştir. Kapı dışarı edenler, gelen fonlarla Marksizm sempozyumu düzenlemeye mecburdur. Kalan kırıntılar temizlenip atılmalıdır. Bir tür sendikalizm ve anarşizm, Kürt kurgusu dâhilinde sosyalist harekete yutturulmuştur. Tersten, bu işlemin doğal sonucu, Kürdistansız Kürt’tür. Sosyalist hareketin Kürt’le ilişkisi, işgalci ve sömürgecidir.

Kafasındaki liberal Kürt kurgusu üzerinden bugün sosyalizm davasını satanlar, “Ortadoğu da Dünya da yansın, yeter ki Kürt özgürleşsin” demektedirler. Kürt, liberal bireye denk düşmektedir. Kürt, kendi bencil ve kibirli varlıklarının eğretilemesinden ibarettir. “Özgürleşsin” denilen, esasen kendi bireylikleri, içi çürümüş benlikleridir. Bu gürleşmesi istenen öz ise mülktür, mülkiyettir. Emperyalistler ve kapitalistler, kitleleri, kolektif dinamikleri, mülkiyet esası üzerinden suçlu çıkartmakta, onların boynunu bükmekte, o boyna tasma takmaya çalışmaktadır. Bunun için kitlelerin tasfiyesi, bireyin tanrı kılınması şarttır. Birey ise emek, toprak ve beden üzerindeki mülk sahipliği üzerinden tanımlanmaktadır. Bedensel özelliklerinin, örneğin cinsel organının para ettiğini gören birey, pazara açılma çabasını devrimci ve ilerici olarak kodlamaktadır.

Kemal Okuyan’ın “tamam sermaye ve işçi var ama neticede hepimiz Türk’üz” sözü de aynı liberalizmin tezahürüdür. Ondaki Kürt düşmanlığı da Hamas’a ve Hizbullah’a verdiği yalandan destek de “sosyal milliyetçilik ile liberalizm/oportünizm arasındaki örtüşme”yle[5] alakalıdır. Normalde “laikliğe karşı işlenen suçlar” kapsamında değerlendireceği bu türden bir desteği vermesinin nedeni, Erdoğan şahsında devletin, “Hamas’ın tıpkı Kuvvayı Milliye gibi bağımsızlık mücadelesi verdiği”ne dair tespitidir. Devleti ilerlemecilik adına korumaya ahdetmiş, ant içmiş bir örgüt olarak TKP, emri almış, yalandan Hamas ve Hizbullah’a destek sunmuştur. O, Marksizmsiz Marx çizgisindedir ve anti-Leninisttir.

Mesleğin biricik ve özel oluşu, mülkiyet ve birey merkezli teori/pratik arasında bir bağ mevcuttur. Bugün daha geniş mülkiyet sahasına açılmak, bu açılım için özgürleşmek adına Marksizm-Leninizm’le bağlarını kesip atanlar, burjuvazinin ajanları olarak faaliyet yürütmektedirler.

Eren Balkır
2 Kasım 2024

Dipnotlar:
[1] V. I. Lenin, “Sendikalist ve Anarşist Sapma”, 1 Temmuz 1921, İştiraki.

[2] V. I. Lenin, “Yanlış Bayrak Altında”, Şubat 1915, İştiraki.

[3] Phil Bevin, “İngiltere Ahbap-Çavuş Kapitalizminin Öncüsüdür”, 14 Eylül 2023, İştiraki.

[4] V. I. Lenin, “Yanlış Bayrak Altında”.

[5] A.g.e.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder