19 Ekim 2024

,

Nostalji


Bundan otuz yıl önce, “kamu sendikaları kurulamaz” denilen şartlarda KESK/Eğitim Sen kuruldu. Kapıları mühürlendi, mühürler kırıldı. Alanlara toplanılıp sendika hakkı için direnildi. Üyeleri sürgün ve ihraç edildi, ağır mobbing süreçlerinden geçti. Yetkili sendika oldu, sonra yetkiyi kaybetti.

2007-2008 süreci sol için yeni bir yol ayrımıyken, sendikalar da o yoldan nasibini aldılar, çünkü sendikaları da emperyalizm için hizmet eden sol çevreler yönetiyordu. Sonra üyelik aidatlarını bakanlığın vermesi yasalaştı. Eğitim Sen, bu paraların tekrar bakanlık hesabına gönderilmesi eylemini örmedi.

Suriye’ye girilecekti, çözüm süreci geçici olarak başlatılmalıydı, başlatıldı. Bu süreçte Eğitim Sen, savaşa karşı olduğunu yıllarca iddia ettiği hâlde Suriye’ye emperyalist işgale hayır eylemliliklerini örmedi. Suriye parçalanmalıydı, petrolü Kürtlerin kanı üzerinden emperyalizme akmalıydı, öyle de oldu. Rakka operasyonu sırasında IŞİD’in konvoylar halinde neden savaşmadan şehri terk ettiğini sol da sendikalar da sorgulamadı.

Suriye’de kantonlar birleştirilmeliydi, kara operasyonuyla bunu engellenmemesi için süre kazanılmalıydı! Hendekler kazıldı, mahallelerin ortasına ve evlerin kapısına. Sonu hesaplanan tüm politik ajanda sahaya sürüldü. Bu süreçten önce IŞİD saldırganlığını durduracak konvoyların gitmesi için 6-8 Ekim yaşandı. Sendika, iki günlük grev kararı aldı. Hendekler kazıldı, 29 Aralık grevine gidildi. 10 Ekim mitingi düzenlendi, yüzün üzerinde insan katledildi. Okul panolarına Suriye’nin kuzeyindeki değişim ve dönüşümü selamlayan afişler asıldı. Ohal’le birlikte o kantonların arasında tamponlar kuruldu. Suriyeli mültecileri kendileri gönderdi, sınırdaki o yolu açtılar. Şimdi de AB fonlarıyla mültecilik panelleri düzenleyip üyeye bile söz hakkı vermiyorlar. Sonra da mültecileri kovma vaadi veren ırkçı parti liderinin ittifakına oy istediler.

Ohal süreci başladı, bir gecede 10 bin emekçi açığa alındı. Tek saat iş bırakanlar, ilgili grevlere katılanlar, mitinge gidenler... Sendika direnmedi. Bir avuç insan direnmemeyi tercih etmedi, tarihsel zorunluluk saydı, direndi. En büyük hataları da il il gezip üyelere ve emekçilere süreci anlatmamak oldu. Grev için imza atanlar mülteciliği tercih etti, çünkü kapı her Ohal, baskı, sıkıyönetim dönemlerinde sola açılırdı, bu gerçek biliniyordu. Direnenler, sendikanın kapısının önünde darp edildiler. Erkek yöneticiler ihraç edildiler, kadın üyeler yerlerde sürüklendi, fakat ne kadın hareketi ne de sendikanın kadın meclisi onları kız kardeşi olarak gördü. Bugün de Iraklı, Suriyeli, Filistinli, Lübnanlı, Donbasslı kadınları kız kardeşleri saymıyorlar. Sonra bu ihraç edilen emekçiler “ihraç üye” olarak tarihe geçtiler.

Ayrı bütçe tartışmaları, erkek üyelere kapalı etkinlikler, ayrı dergi çıkarmak, ayrı eylem örmek, kahvaltılar, bedenleri seminer konusu yapmak...

“Jineoloji” diye eklektik şekilde yamalı bohça misali bir bilim icat edildi. Mucidi ise kadının fiziksel değil, toplumsal bir gerçeklik olduğunu iddia eden Simon De Beauvoir ve Judith Butler’dan devşirilen yeni dalga feminist tezler bilimin kurucusu ilan edildiler, tez sahipleri taraftarlarınca filozof diye sunuldular. Laclau-Mouffe, Bookchin, Foucoult, Negri-Hardt’tan devşirilip derleme yapıldığı hâlde geleneğin icadı misali radikal demokrasi diye ideolojik arenaya sürülen tez gibi.

Aynı kadın hareketi, kent merkezlerinde milliyetçi saldırılarla katledilen kadın işçi, emekçi ve öğretmenler için de ses çıkarmadı. Mucidin ilginç bir şekilde erkek olması da sorgulanmadı ama erkeklerin de sorgulamasına kapalı okült bir ideoloji geliştirildi. İçteki erkeğin “öldürülmesi” erkekleri “öldürmek” diye anlaşıldı ve ajite edildi. Diyabet hastasının kullandığı insülin misali, bu hareket sol ve sendika tarafından kullanılmak zorunda!

Otuz yıl öncesine kadar Eğitsen vardı. Eğitsenli iki öğretmen Tunceli’nin Meşeyolu köyünde katledildi, her ikisi de sosyalistti. 2 Temmuz’a karşı Başbağlar, 10 Ekim’e karşı Ankara kent merkezi ve otobüs durakları saldırıları gerçekleştirildi fakat sendikadan yine ses çıkmadı.

2014-2015 sürecinde Eğitim Sen genel başkanı bölge illerini ziyarete çıktı. Bir ilde “Okulların yakılması doğru değil” dedi, yerel basın bunu haber yaptı. Radikal demokrat şube yöneticilerini kaygı bastı. Okul okul gezip yerel basının sözü kırptığını başkanın sözün devamında “ama anadilde eğitim hakkı verilmeli ki bu saldırılar olmasın” dediğini anlattı. Aynı şube, sendikanın panolarına astığı kağıtlarla Grup Yorum ile Kürtlerin yolunun ayrıldığının propagandasını yaptı.

Meşeyolu’nda yaşananlar, aynı yıl radikal demokratların solu katlederek Tunceli’de tehcire zorladığı yıldır. Bugün mecliste onların ittifakında iki vekil kapan işçi sınıfı partisi, geçmişte meclis ve sendika koltuğu için “bedel” ödedi ama bu tarihi kendi gazetesinde bir gün bile anmadı, bir kere andı fakat ne tarih doğru ne yaşananlar. Kim neyi verdiyse karşılığında “fazlasını” aldı.

Sendika da sol da radikal demokrasi ve reformizm hareketlerine biat etti. Avrupa’nın, meclisin, belediyelerin, şube ve genel merkez yöneticiliklerinin yolunun nereden geçtiğini öğrendiler. Geçmiş yok edilmeliydi, maceracılıktı, anarşizmdi.

Bugün meclisteki partilerin koltuk dağılımı değiştiğinde sendikal hareketin de iyileşeceği vaadi veriliyor. Yalan! Belediye özelinde kimler hangi birimlere istihdam edilip hangi etkinliklerin düzenlenmesine karar veriyorsa yeni düzende sendikalar da aynısını yapacak. Sınıf mücadelesi değil kimlikçiliğe ve sivil toplumculuğa daha fazla alan açılacak. O sendika ki Bozdoğan Kemeri’nde sınıfı yolun başında bırakıp kaçandır.

Bugün sendikanın genel merkezi, bar sahiplerinin, radikal demokrasi partisinden vekil adayı olanların, üyeyi şubeden kovan çevrelerin elindedir.

En geri sendikada bile kalınacağı tezi gerilemiştir. En geri sendika şu an hangisidir? Yoksa bu tez “en gerilemiş sendikada bile kalınacağı” şeklinde mi revize edilmelidir! Yönetim ittifakı belli, yarın da onlar olacak yönetimde. Sınıf mücadelesini mi program yapacaklar?

Bu sendika, sendikal anlamda kolektifi değil bireyi dayatıyor. Sendikanın içinde ve dışında olmanın anlamı sorgulanıp yeni bir hat açılmalıdır. İçeride kalan da kendi sendikal çevresini örmediği sürece komünist “birey” olarak kalmanın motivasyonuyla kendine “onur” payesi biçilecektir.

Teker geriye döner ama tarih geriye dönmez, bu, bilimsel yasalara aykırıdır. Tabandan baskı artık yukarıdan tazyiki getirir. O tazyik kurutulmadığı sürece tohumlar sel içinde kalacaktır.

S. Adalı
18 Ekim 2024

0 Yorum: