17 Ekim 2024

Mahalleler


Başka Bir Mahalle

Sarıyer’e bağlı Fatih Sultan Mehmet Mahallesi, Küçükarmutlu diye bilinir. Balta Limanı semtinin içinde yer alır. Bir tepe üzerine kurulan mahalle Boğaz’a bakar. Küçük bir ana caddeye sahiptir.

Mahalledeki evler genel olarak gecekondu tarzıdır, az sayıda 3-4 katlı ev bulunur. Evlerin çoğu müstakil ve bahçelidir.

Küçükarmutlu’ya yolunuz düşerse bir yokuşu tırmanarak mahallenin merkezine ulaşırsınız. Küçük esnaf diye tabir edilen dükkânlar sizi karşılar. Meydandaki otobüslerin toplanma merkezinde farklı güzergahlara giden toplu taşıma araçları vardır. Ara sokaklara girdiğinizde doksanlı yıllarda olduğunuzu hissetmeniz mümkün. Karanlık sokaklar, kırık camlı evler, oyun oynayıp bisiklet süren çocuklar, sobalı evler... Armutlu için en büyük tehdit konduların yıkılmasıdır.

Kahvelerde oturan, oyun oynayan insanlara baktığınızda, Anadolu’nun ücra bir ilçesindeki yaşamı size andırır. Diğer mahallelerin kahvelerindeki gibi oyun oynarken sokağı izleyen, küfürlü konuşan, gürültü çıkaran kişilere rastlamazsınız. İnsanların giyim tarzı dikkatinizi çeker. Giyim kuşamdan evlerin mimarisine kadar sınıfsal açıdan yoksulluk göze çarpar. Sokak aralarındaki yolların bakımsız olduğu dikkati çeker. Aslında gördükleriniz, yedi yaşında takvimi dondurup hep o yaşta kalan Sevcan’ın mahallesinin özünü koruyup bir şekilde aynı kalmaya çalıştığıdır.

Mahallede büyük bir cemevi ve cami bulunur. Farklı inançlardan, dillerden ve kültürlerden insanların bir arada uyum içinde yaşadığı bir mahalledir Küçükarmutlu.

Küçükarmutlu'da apartmana, bara, türkü bara rastlamanız mümkün değil. Birkaç büfe tarzı tekel bayii ve gürültüyle de yozlukla da mahalleyi işgal etmeyen tek tük restoran bulunur.

Mahallenin en önemli sorunlarının başında konduların yıkılması riski var. Seksenli yılların sonunda kurulan mahalle, belirli aralıklarda yıkım ekipleriyle karşı karşıya geliyor. Bu süreçlerde yaşamını yitiren insanlar var. Gerek konumu ve Boğaz'a manzarası gerekse Etiler gibi lüks semtlere ve Boğaziçi Üniversitesi’ne yakınlığı ranta açık bir duruma gelmesine neden oluyor. Birkaç yıl önce ilçe belediyesinin, kaçak yapıldığı iddiasıyla yıktığı evlerin olduğu gerçeği medyaya yansımıştı.

Mahallenin henüz uyuşturucu, kumar ve fuhuş gibi bir sorunu yok. Gazi’den birçok yönden farklı özelliklere sahip. Sınıfsal açıdan yoksul fakat Gazi daha varlıklı bir mahalle olma özelliği taşıyor. Gazi’de kent ormanına yakın eski konduların bulunduğu yer dışında sokaklar tamamen apartman denilebilir, sokaklar planlama açısından düzenli ve müstakil evlere sahip değil. Henüz Gazi tarzı çeteleşmeye Küçükarmutlu’da rastlanmıyor. Mahalle kültürü zayıflasa da bir şekilde varlığını koruyor.

Gazi, mahalle vasfını kaybedip semt olma sürecini tamamlamak üzere. Gazi halkı için artık kondularının yıkılması tehlikesi yok. Küçükarmutlu’dan Gazi’ye geçtiğinizde, bir yerde bir şeyler yemek için oturursanız, mekânda çalan, müzikler arabesk-rap denen alt kültür öğesidir, size bu dinletilir. Müziğin türü her şarkıda değişir, kimlik karmaşasıdır dinlenilen. Paket servis yapan işçilerin kullandığı motosikletlerin ön tekerinin havaya kaldırılarak kullanılmasına rastlarsınız. Vakit akşamsa tuhaf-yoz müziklerin son ses açıldığı arabalar caddeden geçer. Yani Gazi’de de Küçükarmutlu’da da hayat olağan akışındadır.

Mukaddesten Puta

Küçükarmutlu’nun bugünkü ya da her günkü durumu Gazi’nin 1995'teki durumu gibidir. Gazi, özünü koruyamayan bir mahalledir. Yarın halk, uyuşturucu çetelerini mahalleden kovsa, mevcut meyhane ve türkü barlar, müteahhit ticareti işlemeye devam edecektir. Alkol tüketiminin bu derece yoğun olduğu yerde sınıf mücadelesi dinamizm kazanmaz. Gazi, artık sınıflar mücadelesi tarihinin mahalle boyutunda bir nostaljisi olarak kalacaktır. O nostaljinin buzlarının çözülüp sularını hayata salması kendi iç dinamiğiyle mümkün olmayıp genel durumun seyrinin değişmesiyle, yani iç değil dış müdahaleyle gerçekleşecektir. Puta dönüştürülen mukaddes, kendi karanlığını yaymaya başladığından, artık o put yıkılmalıdır. Kadıköyleşen bir mahallenin iflah olma şansı yoktur fakat bu dönüşüm sürecinden hiçbir şekilde Kadıköy çıkmaz. Öz ile imitasyon arasında kalmışlık kimlik bunalımıyla yola devam etmeye mahkûmdur. Eğlence mekânlarının, apartmanların, AVM’nin, özel güvenlikli sitelerin kuşattığı bir yere artık mahalle denemez. Gazi’den çıkacak mücadele ancak Kadıköy protestliği kadar olacaktır.

Mukaddes korunurken inşa edilen putun mimarları on yıl önce kent ormanında çocuk yaşta denilebilecek genç kızlar pazarlanırken, sınırsız alkol alımıyla son ses müzik açılıp sarhoş kavgaları yaşanırken, bu duruma müdahale eden çevreleri “gerici, sekter, eril” diye yaftalıyordu. Özgürlük yanılması, Kadıköy özentisi kültürün yayılması, bugünkü Gazi’yi inşa etti. Bir put alanına dönüştürülen mahalleye müteahhitler çağrıldı, oluşan iç ve dış piyasadan kimse rahatsız olmadı. Konumu dolayısıyla “daha iyisini” hak ettiği düşündürülen mahalleli, bugün hemen her sokağa “Gazi, metrosunu istiyor” pankartını asmış. Daha fazla müteahhidin gelmesi, evlerin daha da “değer” kazanmasının yolunun “sükunetten” geçtiği söylemi ve çarpıtması halka propaganda edildi. Işığı olmayan bir sokak başta mahalle halkı için “tehlikelidir” artık. Mahallenin ekonomi politiği çözülmeden bugünkü durumunu anlamak mümkün değildir.

Putun Mimarları

Solun kurduğu mahallelerin bu noktaya gelmesinin en büyük nedenlerinden biri sadece egemenler ve burjuvazi değildir. Okmeydanı, Nurtepe, Gazi özelinde görülen bir gerçek var. Politik Kürt çevresi ve onların solu girdiği mahalleyi özünden uzaklaştırdı. Sol adına diye düzenlenen alkollü etkinliklerle, uzlaşmacı yaklaşımlarla ve torbacı-çetelere karşı mücadelede atıl kalmak bir yana devam eden sürecin de karşı propagandasını yapmakla bu süreci ördüler.

Fuhuş yaptıran kadının teşhir edilmesi örneğinde görüldüğü gibi bu çevrelerin kadın hareketleri sorunu cinsiyet-kimlik temeline indirip kadınlara mahalle baskısının uygulandığını öne sürüp gazetelerinde yazıp çizdiler, kınama metinleri yayınladılar. Söz konusu kadına uygulanan bir şiddet yok, kendisinin mahalleyi terk etmesi ve terk etmiyorsa da fuhuş yaptırmayı sonlandırması söylendiği halde bu çarpıklığa devam ediyor. Yani ortaya çıkan tabloda fuhuş yaptırmaya karşı sessiz kalınıp yaptıran kişinin teşhir edilmesi erillik diye ajite edildi.

Bir başka örnek de torbacılar konusunda görülüyor. Etnik köken ve yakın olduğu siyaset gerekçesiyle torbacıya sahip çıkıldı, sorun yine “şovenizm” zeminine çekildi. Halen feodal ilişkilerin siyaset ve hareket biçimi olarak sürdürüldüğü bir çevrede onlar onay vermediği sürece değil, bir torbacının çete ve mafyanın bile tutunması imkânsız. Örnekler çoğaltılabilir.

7 Haziran seçim sürecinde stant gerilimi yaşanıyor. Kimseye sormadan mahallede seçim çalışması yapacaklarını iddia eden Kürt siyaseti ve onun solu, bölge illerinde kendilerinden dahi olsa bile herhangi bir sola siyaset izni tanımıyor, böyle bir demokrasi anlayışı, sadece güç dengesiyle ölçüm yapıldığını gösterir.

Tekrar torbacı örneğine dönersek, bu hareketler için önemli olan, insanın Kürt olup olmadığıdır. Bu anlayış, insan hakları derneği başkanı olmayı Kürt hakları sözcüsü olmayla takas eden Eren Keskin’de de görülüyor. Geçtiğimiz haftalarda sosyal medyadan paylaşımda bulunan Keskin, bu “coğrafyada” sendikaların hiçbir zaman Kürtler ve barış için genel grev ilan etmediğini söylüyor. Ne diyelim? 6-8 Ekim, 10 Ekim, 29 Aralık grev ve mitingleri nereye konuluyor? Yani bunun adı açıkçası tarihi kendinden başlatmaktır. KESK ne hale getirildiyse mahalleler de o duruma getirilmiştir. Kürt milliyetçisi insan hakları derneği, Kürt milliyetçisi sendika, Kürt milliyetçisi mahalle... Bunun sonu gelmez. Ne KESK iflah olur ne İHD ne de Gazi.

Tarihin tekeri geriye gitmez. Bir daha İHD Didar Abla’sını çıkaramaz. Eren Abla’sıyla emperyalizme ve milliyetçiliğe ram olur. Genel grev diye sendikalara akıl veren şahıs, Boğaz gören evin balkonundan röportaj verir. Greve çıkacak emekçinin sınıfsallığı ve moral-motivasyonu onu ilgilendirmez. İhraç-sürgün edilmeniz, çocuklarınızın aç kalması, meydanlarda katledilmeniz, sigortalı bir işte bile çalışamayacak olmanız KESK’in umurunda olmaz.

Solun en büyük hatası, yeni Gazilere mimar olamayıp hazırdan beslenmesi oldu. Halen Kemalisti, Kürdü, solcuyu, Aleviyi, feministi, LGBT’yi dönüştürme peşinde. Kimse, siyasetini en dipteki yaşamlara örmüyor. Kimse, işçileşmek istemiyor. Kimse, neden Fatsa’nın ortaya çıktığının şartlarını ve bugün solun Fatsa özelinde neden Karadeniz’de olmadığını sorgulamıyor ama politikanın gözünü Kadıköy’e dikiyor. Oraya erişemezse yükünü Gazi’ye indiriyor. Soldan devşirme isimlerle meyhane tabelasını mahalleye takıyor. Alevi ve Kürt müteahhitlerle mahalleyi koruduğunu sanıyor. Erzurum’da, Erzincan’da, Kars’ta, Karadeniz’de, Orta Anadolu’da sınıf çelişkisi görmeyen sol, orada sadece kimlikleri görüyor. En yoksula, en diptekine, tüm umutları tükenmişlere politika üretmiyor, dönüştürülecek sınıf değil hazır kitle arıyor.

Sol, Gazi’yi halen daha sol bir mahalle sanıyor. Gazi dönüştü, kondu yok artık orada. Solun Gazi için yapabileceği tek şey, mahallenin tarihini hatırlatan afişleri duvarlara asıp bellek inşa etmektir.

Belirtilmesi gereken diğer nokta da politik Kürtlerin ağırlıklı olduğu mahallelere bakılmasıdır. Hastane önünde çetelerin çatıştığı, feodal ilişkilerin sürdürüldüğü, partilerine biat-itaat kültürünü siyaset diye halka propaganda ettiği, her türlü yozluğun Kürtlük kimliği altında üretildiği bir mahalle yaşamı. Halka bunu doğru siyaset biçimi diye propaganda edenlerin Nurtepe’ye girdiğinde oraya getireceği ne olabilir?

Suriye’nin kuzeyine hangi emperyalist ülkenin bayrağı asıldıysa Nurtepe’ye de gelecek olan odur. İlgili hareket de solun Gazi özelinde yaptığı gibi tarihini tüketecektir. Evet, Kürt ile siyasetini, sol ile Gazi’yi, emperyalizmle de sendikaları ayrıştırarak ele almamak gerekiyor. Her hareket, bir programa, ideolojiye ve kültüre dayanır, tüm bunlar, kendi insanını ortaya çıkarır ve karakter ideolojiden bağımsız ele alınıp değerlendirilemez. Siyaseti neyse tabandaki Kürt kişiliği de o, mahallesi de partisi de o. Siyaseti neyse solun insanı da mahallesi de o. Siyaseti neyse sendikal çevresinin politikası da o.

Son umut bir mahalle kalsa da yeni mahalleleri inşa etmek, sınıfsız sömürüsüz düzen ideolojisinin gereğidir. Artık örneğimiz Gazi olmadığı gibi tüm ülke de bu mahallelerden ibaret değil. Solun olacağı yer, en dipteki yaşamların alanlarıdır. O da bizim büyük mahallemizdir.

Büyük Mahallemiz

İHD, Kürt siyasi çevresi, reformistler, insanı sınıfsal aidiyetlerinden ve yozlaştırılma politikalarından ayrıştırarak ele aladursun, huzuru kaçan büyük mahallemizde her gün yeni bir sapma, çürüme, şiddet vakaları yaşanıyor. Uyuşturucu öyle bir noktaya geldi ki Kırklareli’nde bir anne, oğlunu emniyete şikâyet ediyor, evleri basılıyor, evde yapılan aramada uyuşturucu satışı için gereken eşyalar ve uyuşturucu bulunuyor. Aynı günlerde aynı türde uyuşturucuyu satan bir torbacıyı mahallenin gençleri, Kartal Cevizli’de, darp ederek mahalle halkına teşhir ederken, torbacının üzerinden çıkan uyuşturucu paketini dökerek gösteriyorlar. Bu video sosyal medyada dolaşıma girdiğinde 3 milyonun üzerinde izlenme sayısına ulaşıyor. Bu sadece videoyu paylaşan bir sosyal medya hesabının istatistiği. Bu istatistik, uyuşturucunun nasıl bir toplumsal soruna dönüştüğünü açığa çıkarıyor.

Bir anne, kendi evladını ihbar ederken bir mahallenin gençleri canları pahasına çetelere meydan okuyor. Bir zamanlar eşinden şiddet gören kadınlar Fatsa Belediye başkanına şikâyette bulunup sorunlarına çözüm ararken, köylerine cami yapılması için aynı belediyeye başvururken, ilçede düzenlenecek şenliklere gelen aydınlara alkol alımının yasak olduğu hatırlatılırken, sınıfsız sömürüsüz düzen yolunda çocuk korosu oluşturulurken, bugün halk, kendi çaresizliğine sol tarafından terk ediliyor.

Birileri sendika ve meclis koltuğu politikasını yürütürken halk, kendi gücünü bütün acemiliğiyle ve doğallığıyla ortaya çıkarıyor. Aslında usta olandır o. Bir dönem uyuşturucu satanlar ve fuhuş yaptıranlar teşhir edilirken, bunu yapanlar sol tarafından hedefe konulup çetelere karşı yalnızlaştırılırken, bugün Kartal Cevizli’de bu teşhir yankısını buluyor.

Burjuvazinin suçlarını teşhir etmek yerine partilisini sosyal medyada partiyle kurulan bağdan soyutlamadan teşhire-ifşaya girişenler, en başta kendi yapılarının altını oyanlardır. Yapı ahlakını inşa edip disiplini sağlayarak partilerini koruyamayanlar, bugün ne küçük ne de büyük mahallelerimizi koruyabilirler.

Bu çarpıklığın nedenlerinden biri de kadın hareketini sola baldaki zehir olarak sunan radikal demokrasi hareketidir. Sola ve halka sallanan parmak, kadının saçının telidir. O parmağın sahipleri ve o parmaktan talimat ve koltuk alanlar, mahalledeki fuhuş ve uyuşturucu çetelerine sahip çıkmak zorundalar. Sekterlik eleştirisi yapılmadan önce çetelere karşı mücadele etmenin pratiğini öremeyenler, emperyalizme sekreterlik yapanlardır. O yüzden Cevizli’de ve Kırklareli’nde yaşananlar halkın özünü ortaya koyar. O zaman halk mı sekter oluyor?

Uyuşturucu, fuhuş, kumar ve bahis, ailenin bozulması, yurtsuzlaşma, sokakta başıboş gezen şiddet, bar ve meyhane her biri de emperyalizmin saldırıların aparatları olarak görev alır. Bedene yapılan tüm yoz saldırılar vatana yapılan saldırıdır. Önce beden ve zihin, ardından aile, sokak, mahalle, kent ve vatan bozguna uğratılır. Bu süreç gerçekleşirken işsizlik, talan ve yağma boy gösterir ve tüm bu saldırılarla sömürü çarkı normalleştirilir, hayatın olağan akışına dönüşür yaşananlar. Ortaya çıkan tabloda suç, gündelik bir pratiğe dönüşerek her gün yeniden üretilir.

Mahalleler konusunda son olarak belirtmek gerekir ki Cevizli, Tokatköy, Akbelen pratiği halkın öğretmenliği olarak değerlendirilmelidir. O öğretmene rağmen atılacak her adım çöküşü getirecektir. Çöküşün kıyısında emperyalizmin salladığı parmağı kıracak olan halkın bir araya getirilmesi ideolojik-politik görevimizdir, sola, sendikalara ve radikal demokratlara rağmen.

NOT: İnsan kavramlarla düşünüp dünyayı kavramlarla algılar, yaşadığımız yerin adı “coğrafya” değildir. Her bitki türü kendi toprağında yetişir, biz de köksüz ve yurtsuz değiliz. O yüzden coğrafya kavramı yurtsuzlaşmanın kavramıdır.

S. Adalı
16 Ekim 2024

0 Yorum: