24 Ekim 2024

,

Altın Bilezik


Bugün Dem içerisinde çalışan bir Kurtuluşçu, seksenlerde Rize’de çay emekçileri içerisinde yürüttüğü çalışmayı anlatıyor. Aktardığı hikâyenin sonunda, esas olarak yürüttükleri bu çalışmanın yabancı çay markalarına Karadeniz’de alan açma amacını güttüğünü itiraf ediyor. Sol, ancak böylesi bir alan çalışması sayesinde hayatta kalacağını biliyor. O çay markasının gerici Karadeniz’e gelmesinde bir kıymet ve anlam bulunuyor. Sermayeyle devlet arasında karşıtlık olduğunu varsayan sol, önemli bir bölüğünü sermayenin hizmetine koşuyor.

Aynı hizmet dâhilinde, bu ülkede sosyalistlerin bir kısmı, demokrasi, insan hakları, sanayileşme, kalkınma ve ilerleme gibi başlıklarda emperyalizme uşaklık etmeyi sosyalizm ve devrimcilik zannediyor. Emekçi kitlelere bu uşaklığı sosyalizm ve devrimcilik diye yutturmaya çalışıyor. Küçük burjuvazi, devrimin ve sosyalizmin tanımını kendine, kendi sınıfsal çıkarına göre yapıyor. Bu tanım, emperyalizm ayracını hiçbir şekilde tanımıyor. “Emperyalizm” diyene bugün gerici damgası vuruluyor.

Bu ülkenin burjuva siyasetçileri emperyalizm adına hareket ettikleri vakit, gizliden veya açıktan destekleniyor. 12 Eylül sonrası Devyolcuların “demokrasi getirecek” diyerek alkışladıkları Özal karşısında bu sebeple susuluyor. O devlet, bu tür örgütlere kültür-sanat alanında at koşturma imkânını bu yüzden veriyor.

Aynı örgüt, kurduğu ÖDP üzerinden, doksanları, küreselleşme başlığının canlı olduğu dönemi, “sermaye serbest geziyor, emek de gezsin” diyerek, “AB’den KOBİ’lere gelen fonları toplama” hayali kurarak, bu bağlamda, özelleştirme sürecine destek vererek geçiriyor. Örgüt, sermayenin neden ve nasıl serbest gezdiğini, bu gezişin emeğe öğütlenip öğütlenemeyeceğini sorgulamıyor. Emeğe serbest gezmeyi öğütlemenin anlamını tartışmıyor. Emperyalist politikalara kul köle edilen işçi sınıfı, emperyalist kurumlara dönüşen sendika konfederasyonlarına teslim ediliyor. Sol, özellikle doksanlardan beri, “akıllı olun, emperyalizmin nimetlerinden yararlanmaya bakın” diyor. Avrupa’ya gitmek isteyen küçük burjuvaziyi koluna taktığı altın tasmadan yakalıyor.

Yüzyılın başında Henry Ford işçilerine, “bileğinizde altın bilezik var. Sizdeki emek gücü, bendeki sermayeyle aynı. Bu güçleri birleştirelim, birlikte zengin olalım” diyor.

Aynı “altın bilezik” lafı, seksenlerde ve doksanlarda solcuların da diline dolanıyor. Herkes, devrim ve sosyalizm değil, o altın bilezik için yaşıyor. Devrim ve sosyalizmin ideolojisine ve politikasına o altın bilezik galebe çalıyor. Bunun sonucunda emperyalizmin ilerleyişine destek olmanın teorik-ideolojik zemini oluşturuluyor.

Kemal Derviş, o küreselleşmenin ve AB’nin emriyle belirli yasaları ülkeye dayatıyor. Tarımından madenine birçok alan dönüştürülüyor. Sağlık alanını da kesen bu dönüşümün sınıfsal-politik boyutlarını sorgulamakla yükümlü olan solcular, devrimciler ve sosyalistler, o alanlarda altın bilezik sahibi olanların emri uyarınca hareket ediyorlar. Onların dünyalık biriktirme çabasına hiç ses etmiyorlar. Hatta o çabaya ortak oluyorlar. Örgütlerini ve hareketlerini o çabaya uygun kıvama getiriyorlar. Sermayenin özgürlüğü için çalışıyorlar. Sermaye ve onun akışıyla özdeşlik kurana “özne”, kurmayana “nesne” deniliyor.

Emeğe, “seni serbest dolaştıracağım” diyen sosyalistler, ister istemez, emperyalizmin güdümündeki sermayeye hizmet ediyorlar. Amerikan ordularından önce bu solcuların işgalci sesleri çıkıyor. Sol, AB ve ABD orduları ilerledikçe ilerlediğini düşünüyor. O, bileğine geçirilmiş olan tasmaya kul oluyor.

Bugün başka bir ülkeye o altın bileziğiyle gitme iradesinde bile bir yayılmacı, işgalci ve ilhakçı niyet söz sahibi. En çok da Avrupa’ya gitmiş olanlar, Arap’tan, Müslüman’dan, fukara doğuludan nefret ediyor, tiksiniyor. Orada başka türlü varolamayacağını iyi biliyor. O tiksinti ve nefret, bugün solu tanımlıyor. Yağmanın bir boyutu, köyle ilgili. Türkü barlar, bu yağmayla bağlantılı.

O mahalleler, altın bilezik sahiplerinin akçeli işler çevirdikleri mekânlara dönüştü. O nedenle bir TKP’li, sosyal medyasında “Komünizm ne demek, bir çocuğa keman çaldırabilmek demek” diyor. Komünizmi kendi yağma ve rant pratiğine göre tanımlıyor. Ekonomik açıdan imkânı sınırlı olan solcu, gecekondu mahallesine barla, pavyonla giriyor, TKP gibi elitlerse kemanla, koroyla, bilim cahili insanlarıyla.

Devrimci siyaseti en çok da bilekteki altın bilezik boğuyor.

Hz. Ali, solcular için bir anlam ifade etmiyor ama O’nun anlamı sorgulanması gereken şu sözünü aktarmak gerekiyor: “Hakikati insana değil, insanı hakikate göre değerlendirin.”

Komünizm, Tarlabaşı’nı burjuvazinin dişine uygun, yeni bir Cihangir veya Tophane yapmak için görevlendirilmiş solcuların çıkarlarına göre tarif ediliyor. Burjuvazinin işgal ve ilhak harekâtında sosyalistler kullanılıyor. Onların önü bu sebeple açılıyor. Bu görevlendirme dâhilinde, bu sosyalistlerin zaten inanmadıkları bazı iddialarını terk etmiş olmaları gerekiyor.

AB demek NATO demek. AB’den gelen fonları bu ülkede dağıtma görevini üstlenmiş kişiyi yönetimine alan parti, komünist de olamaz TKP de. Bu partinin NATO karşıtı olması mümkün değil. En fazla birileri adına NATO karşıtlığını soğurmak, etkisiz kılmak, zararsız kanallara akıtmak gibi bir görev üstlenmiştir.

Burjuva saraylarındaki çocukların mürebbiyeleri gibi düşünüp Tarlabaşı’nın çocuklarını ehlileştirme derdinde olanlar, komünist olamaz. Kenar mahalleleri içkiyle, fuhuşla, kumarla ilerletip burjuvaziye uygun kıvama getirme hesabı yapanlar, solcu ya da devrimci olamaz. Koç Holding’e seslenip ondan sorumluluklarını bilmesini isteyenler, onun seslendirmeni olan solcu Nejat’tan medet umanlar, sendika olamaz. Koç’un sorumluluğu, işçileri sömürmek, bu sömürüyü gizleyecek kadroları beslemekten ibarettir. Ailenin Fenerbahçe’nin başındaki üyesi bile aynı dümeni çevirmektedir.

Altın bilezik, bir tür tasmadır. Emperyalistler de burjuvalar da kişileri ait oldukları sınıfsal kolektiften ve hakikatten kopartıp tek tek esir alırken, bu tasmayı kullanmaktadır.

Bugün meslek sahibi herkesi Avrupa’ya göç ettirme politikası, bir devlet politikasıdır. Bu, AKP’nin basit manada beceriksizliğinin bir neticesi değildir. Enflasyon, liyakatsizlik ve beceriksizlik konusu değildir. Bugün ülkeyi CHP’nin Daron’u ile aynı kafada olan liberaller yönetmektedir ve sosyalistler, bu konuda hiçbir şey söylememektedirler. Çünkü herkes, altın bileziğine kul köle olmuştur.

Sol, Daron gibi düşünmektedir: “Yoksulluktan kurtulmak istiyorsanız, Amerikan emperyalizminin uşağı olun, bu oluşu bilince çıkartın.” Uyduruk bir Nobel ödülü üzerinden bileziğinin değerlendiğini zannedenler, bu ülkenin yoksulundan, işçisinden, emekçisinden kopmanın ödüllendirileceği günü bekliyor ve o günü sosyalizm veya devrim olarak tarif ediyor. Kendisini kandırıyor.

Eren Balkır
17 Ekim 2024

0 Yorum: