Bugün
Dem içerisinde çalışan bir Kurtuluşçu, seksenlerde Rize’de çay emekçileri
içerisinde yürüttüğü çalışmayı anlatıyor. Aktardığı hikâyenin sonunda, esas
olarak yürüttükleri bu çalışmanın yabancı çay markalarına Karadeniz’de alan
açma amacını güttüğünü itiraf ediyor. Sol, ancak böylesi bir alan çalışması
sayesinde hayatta kalacağını biliyor. O çay markasının gerici Karadeniz’e
gelmesinde bir kıymet ve anlam bulunuyor. Sermayeyle devlet arasında karşıtlık
olduğunu varsayan sol, önemli bir bölüğünü sermayenin hizmetine koşuyor.
Aynı
hizmet dâhilinde, bu ülkede sosyalistlerin bir kısmı, demokrasi, insan
hakları, sanayileşme, kalkınma ve ilerleme gibi başlıklarda emperyalizme
uşaklık etmeyi sosyalizm ve devrimcilik zannediyor. Emekçi kitlelere bu
uşaklığı sosyalizm ve devrimcilik diye yutturmaya çalışıyor. Küçük burjuvazi, devrimin
ve sosyalizmin tanımını kendine, kendi sınıfsal çıkarına göre yapıyor. Bu
tanım, emperyalizm ayracını hiçbir şekilde tanımıyor. “Emperyalizm” diyene
bugün gerici damgası vuruluyor.
Bu
ülkenin burjuva siyasetçileri emperyalizm adına hareket ettikleri vakit,
gizliden veya açıktan destekleniyor. 12 Eylül sonrası Devyolcuların “demokrasi
getirecek” diyerek alkışladıkları Özal karşısında bu sebeple susuluyor. O
devlet, bu tür örgütlere kültür-sanat alanında at koşturma imkânını bu yüzden
veriyor.
Aynı
örgüt, kurduğu ÖDP üzerinden, doksanları, küreselleşme başlığının canlı olduğu
dönemi, “sermaye serbest geziyor, emek de gezsin” diyerek, “AB’den KOBİ’lere
gelen fonları toplama” hayali kurarak, bu bağlamda, özelleştirme sürecine destek
vererek geçiriyor. Örgüt, sermayenin neden ve nasıl serbest gezdiğini, bu
gezişin emeğe öğütlenip öğütlenemeyeceğini sorgulamıyor. Emeğe serbest gezmeyi
öğütlemenin anlamını tartışmıyor. Emperyalist politikalara kul köle edilen işçi
sınıfı, emperyalist kurumlara dönüşen sendika konfederasyonlarına teslim
ediliyor. Sol, özellikle doksanlardan beri, “akıllı olun, emperyalizmin
nimetlerinden yararlanmaya bakın” diyor. Avrupa’ya gitmek isteyen küçük
burjuvaziyi koluna taktığı altın tasmadan yakalıyor.
Yüzyılın
başında Henry Ford işçilerine, “bileğinizde altın bilezik var. Sizdeki emek
gücü, bendeki sermayeyle aynı. Bu güçleri birleştirelim, birlikte zengin
olalım” diyor.
Aynı
“altın bilezik” lafı, seksenlerde ve doksanlarda solcuların da diline
dolanıyor. Herkes, devrim ve sosyalizm değil, o altın bilezik için
yaşıyor. Devrim ve sosyalizmin ideolojisine ve politikasına o altın bilezik
galebe çalıyor. Bunun sonucunda emperyalizmin ilerleyişine destek olmanın
teorik-ideolojik zemini oluşturuluyor.
Kemal
Derviş, o küreselleşmenin ve AB’nin emriyle belirli yasaları ülkeye dayatıyor.
Tarımından madenine birçok alan dönüştürülüyor. Sağlık alanını da kesen bu
dönüşümün sınıfsal-politik boyutlarını sorgulamakla yükümlü olan solcular,
devrimciler ve sosyalistler, o alanlarda altın bilezik sahibi olanların emri
uyarınca hareket ediyorlar. Onların dünyalık biriktirme çabasına hiç ses
etmiyorlar. Hatta o çabaya ortak oluyorlar. Örgütlerini ve hareketlerini o
çabaya uygun kıvama getiriyorlar. Sermayenin özgürlüğü için çalışıyorlar.
Sermaye ve onun akışıyla özdeşlik kurana “özne”, kurmayana “nesne” deniliyor.
Emeğe,
“seni serbest dolaştıracağım” diyen sosyalistler, ister istemez, emperyalizmin
güdümündeki sermayeye hizmet ediyorlar. Amerikan ordularından önce bu
solcuların işgalci sesleri çıkıyor. Sol, AB ve ABD orduları ilerledikçe
ilerlediğini düşünüyor. O, bileğine geçirilmiş olan tasmaya kul oluyor.
Bugün başka bir ülkeye o altın bileziğiyle gitme iradesinde bile bir yayılmacı, işgalci ve ilhakçı niyet söz sahibi. En çok da Avrupa’ya gitmiş olanlar, Arap’tan, Müslüman’dan, fukara doğuludan nefret ediyor, tiksiniyor. Orada başka türlü varolamayacağını iyi biliyor. O tiksinti ve nefret, bugün solu tanımlıyor. Yağmanın bir boyutu, köyle ilgili. Türkü barlar, bu yağmayla bağlantılı.
O
mahalleler, altın bilezik sahiplerinin akçeli işler çevirdikleri mekânlara
dönüştü. O nedenle bir TKP’li, sosyal medyasında “Komünizm ne demek, bir çocuğa
keman çaldırabilmek demek” diyor. Komünizmi kendi yağma ve rant pratiğine göre
tanımlıyor. Ekonomik açıdan imkânı sınırlı olan solcu, gecekondu mahallesine
barla, pavyonla giriyor, TKP gibi elitlerse kemanla, koroyla, bilim cahili insanlarıyla.
Devrimci
siyaseti en çok da bilekteki altın bilezik boğuyor.
Hz.
Ali, solcular için bir anlam ifade etmiyor ama O’nun anlamı sorgulanması
gereken şu sözünü aktarmak gerekiyor: “Hakikati insana değil, insanı hakikate
göre değerlendirin.”
Komünizm,
Tarlabaşı’nı burjuvazinin dişine uygun, yeni bir Cihangir veya Tophane yapmak
için görevlendirilmiş solcuların çıkarlarına göre tarif ediliyor. Burjuvazinin
işgal ve ilhak harekâtında sosyalistler kullanılıyor. Onların önü bu sebeple
açılıyor. Bu görevlendirme dâhilinde, bu sosyalistlerin zaten inanmadıkları
bazı iddialarını terk etmiş olmaları gerekiyor.
AB
demek NATO demek. AB’den gelen fonları bu ülkede dağıtma görevini üstlenmiş
kişiyi yönetimine alan parti, komünist de olamaz TKP de. Bu partinin NATO
karşıtı olması mümkün değil. En fazla birileri adına NATO karşıtlığını
soğurmak, etkisiz kılmak, zararsız kanallara akıtmak gibi bir görev
üstlenmiştir.
Burjuva
saraylarındaki çocukların mürebbiyeleri gibi düşünüp Tarlabaşı’nın çocuklarını
ehlileştirme derdinde olanlar, komünist olamaz. Kenar mahalleleri içkiyle,
fuhuşla, kumarla ilerletip burjuvaziye uygun kıvama getirme hesabı yapanlar,
solcu ya da devrimci olamaz. Koç Holding’e seslenip ondan sorumluluklarını
bilmesini isteyenler, onun seslendirmeni olan solcu Nejat’tan medet umanlar,
sendika olamaz. Koç’un sorumluluğu, işçileri sömürmek, bu sömürüyü gizleyecek
kadroları beslemekten ibarettir. Ailenin Fenerbahçe’nin başındaki üyesi bile
aynı dümeni çevirmektedir.
Altın
bilezik, bir tür tasmadır. Emperyalistler de burjuvalar da kişileri ait
oldukları sınıfsal kolektiften ve hakikatten kopartıp tek tek esir alırken, bu
tasmayı kullanmaktadır.
Bugün
meslek sahibi herkesi Avrupa’ya göç ettirme politikası, bir devlet
politikasıdır. Bu, AKP’nin basit manada beceriksizliğinin bir neticesi değildir.
Enflasyon, liyakatsizlik ve beceriksizlik konusu değildir. Bugün ülkeyi CHP’nin
Daron’u ile aynı kafada olan liberaller yönetmektedir ve sosyalistler, bu
konuda hiçbir şey söylememektedirler. Çünkü herkes, altın bileziğine kul köle
olmuştur.
Sol,
Daron gibi düşünmektedir: “Yoksulluktan kurtulmak istiyorsanız, Amerikan
emperyalizminin uşağı olun, bu oluşu bilince çıkartın.” Uyduruk bir Nobel ödülü
üzerinden bileziğinin değerlendiğini zannedenler, bu ülkenin yoksulundan,
işçisinden, emekçisinden kopmanın ödüllendirileceği günü bekliyor ve o günü
sosyalizm veya devrim olarak tarif ediyor. Kendisini kandırıyor.
Eren Balkır
17 Ekim 2024
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder