Sınıfsız
sömürüsüz bir düzene geçiş, her ülkenin öznel şartlarına göre farklı bir biçim
alır. Bazen yenilgi bazen zafer yol göstericidir ama en nihayetinde deneyimin
aktarılması zafer yolundaki engelleri kaldırır.
Ülkemiz solunun en zayıf olduğu alan, deneyim aktarımıdır. On yıl öncesine kadar mücadelenin öne çıkan isimleri -genelde fiziken aramızda olmayanlar- biyografi ve anı kitaplarına konu oldular. Bu kitapların oluşturulma biçimleri, nostalji ve bireyin yaşamı üzerine.
71 kopuşunun isimleri hakkında yazılan kitapların
ortak özelliği, “çok zekiydi, yazık oldu” demeleri. Bu tarz, duygusallık ve
nostaljiyle malul.
On
yıl öncesine kadar böyle gelindi. Son on yılda ise biyografi ve anı kitapları
yazılmaya başlandı. Anı yazarları arasında solun Avrupa’daki şefleri de var,
solla yolu ayıranlar da. Kitaplara hâkim olan bir ben dili var. “Keşke şunu
yapmasaydık, ben şu noktada itiraz etmiştim” gibi cümleleri çürütebilecek
kişiler nasıl olsun, bugün yaşamıyorlar sonuçta.
Adı
konulmamış bir pişmanlıkla tarih yazımı olmaz. Anı ve otobiyografi, deneyim
içermiyor. Bir tür bireyin resmî tarih yazımı söz konusu. Anısı paylaşılan
insanlar için “Tatlıyı çok severdi, gözaltında hemşehrisi olan kolluk, ona
aidiyet ortaklığından dolayı işkence yaptı” gibi bugün açısından yol açmaya
hiçbir katkı sağlayamayacak mitik anlatımlar var. Bu ifadeler, ancak kitlelerin
sahiplendiği insanlar için yazılan şarkı ve şiirde geçerli olabilir. Kişilerin
gönül ilişkilerine kadar paylaşılan nostaljik anlatımların sınıfa ve kavgaya
bir katkısı olamaz. Bu durum, bugünün birey partisinin ve partili bireyinin
yolunu kimlerin açtığını kanıtlıyor.
Bize
gereken, “geçmiş” anlatımı, deneyim aktarımı. Bunlar olmadığı sürece birey
popülizminden öteye geçmeyen kitaplar ortaya çıkar ki bazı sol görünümlü
yayınevlerinin bu tarz kitaplar dizisi bile var. Ancak bu hataya düşmeyen
yayınevleri de mevcut. Bunların en başında Yar Yayınları var. Kurulduğu günden
beri yayımladığı kitaplar, dünya halklarının eşitlik ve özgürlük kavgasının
deneyimlerini aktarıyor, nerede hata yapıldığı, hangi tıkanıklığının nasıl
aşıldığı anlatılıyor. Bu aşamada bugüne ışık tutup geleceğe nasıl yürüneceği
konusunda bilgiler sunuyor. Araştırma kitaplarından romanlara kadar kolektif
deneyimin ürünleri ortaya konuyor.
Bugün
kolektifi ve yapıyı savunanların sayısı en aza inse de bu yayınevi de aynı
süreci yaşıyor. Kolektif deneyimin kitaplarına karşın biyografi, otobiyografi,
anı kitapları daha çok sahiplenilsin diye yayıncılık yapanlar suyun başını
tutuyorlar.
Sınıf
ve kitle, önce bireyliğe daha sonra da Türk’ün ve Kürt’ün CHP’sine
hazırlanıyor. Kavgada düşenler de kendilerine o tarihsel kimliği kazandıran
yapıdan soyutlanarak ele alındığından, yapı-çevre değil, ulaşılması gereken
birey yüceltiliyor. Kişilerin yaşamı öne çıkarılınca anılarda geçen zaaflar
uluorta döküldüğünde, dönemin şahitleri ve kişinin yakınları tarafından
tartışmalara şahit olunuyor.
Salt
kişinin anlatılması, zaafa da yol açar kutsallaştırma pratiğine de. Bunun temel
nedeni de ideolojik-politik yetkinliğe ulaşamamış birçok çevrenin kişi dışında
aktaracağı bir hazinesinin olmamasıdır, aktarılacak kolektif deneyim olmayınca
ilgili çevrelerin hataları da bir deneyim olarak aktarılmaya değer görülmüyor.
Mayıs
seçimlerinde sendika.org’daki “özeleştiri” dosyasına katılan çevrelerin durumu
da buydu: “Sol olarak hatalar yaptık”. Sol olarak hata yapmak, içinden gelinen
yapı adına değil, sol adına konuşmanın söylemidir ve sorumluluğu alamamaktır.
Böyle olması normaldir, çünkü her yapı bireye dönüştüğünden, o bireylerin
toplamı da “biz/sol” oluyor. Rekabette, siyaset yasağında, aforoz etmede sınır
tanımayanlar sorumluluk üstlenmeye gelince “sol/biz” oluyor. Bugün bu tür
kitapları çıkaran ideolojik hatlar, bu çevreler.
Söz
konusu kitapların başka bir sakıncası da kişiyi yapıdan azade ederek ele
aldığından, kendini parti gibi gören bireyin yüce rehberine dönüşmesi. Öyle ki
bu tür okuyucu, kitaptan devşirdiği anıyı kendisinin gibi anlatıp yaşayarak bir
tür olmayan geçmişi var ediyor. Kavgada düşen kişiyi çıta ve ölçüt alınca paranoid
bir algıya kapılıp kendisine önem atfediyor. İlgili kitapların yazarları ve
solun şefleri de sanki kendi yayınları yokmuş gibi sendika.org’da yazılar
kaleme alıyor. Yolu ayırmış bireyle bir dönemki şef aynı yerde yazabiliyor,
bunun adı da “demokrasi kültürü” oluyor.
Bu
platformda kavgada düşenlerin biyografilerini kurgusal şekilde ele alıp ilgili
kişinin son anında yanındaymış gibi öykü formunda aktarıp olay yeri
canlandırması yapan yazarlar bile var. “Genç adam, otobüsün orta sıralarındaki
koltukta birazdan kesilecek yolda kendisinin gözaltına alınıp kaybedileceğinden
habersizdi” (örnektir) gibi ciddiyetten uzak öykü yazarlığına içerik ve
karakter arayan yazar üretimleri. Bize gereken, tam olarak bu mu? Hiçbiri de
değil.
Örnek
olarak Sri Lanka’daki mücadeleyi anlatan bir kitabı okuduğunuzda, yukarıda
değindiğimiz türden kişi ve ifadelere rastlamazsınız. Muhakkak bu ülkede de başka
bir yerde de eleştirdiğimiz türden kitaplar yayımlanmıştır ama buralarda kolektifin
deneyimini yazan ve başka dillere çevrilen kitaplar çıkarılıyor. Ülkemiz
solunun böyle bir kitabı var mı? Birkaç örnek dışında yok. Güncel durum ise
nostalji yazarlığı ve birey kurgusunun inşası.
Sonuç
olarak, anısı yazılan insanları da otobiyografi kitabı çıkaran şefleri de inşa
eden tek gerçek, kolektif ideolojik-politik mücadele dinamizmi ve odaklarıdır.
Bu gerçeği ara söz olarak cümleye koyduğumuzda, o ara söz cümleden çıkarılsa da
cümlenin anlamı bozulmaz. Bizim o ara sözlerin cümlenin öznesi olduğu
gerçeğinin bilincine varıp, emperyalizmin istediği şekilde inşa edilmeye
çalışılan birey kurgusunu alaşağı etmemiz gerekiyor.
Hepimiz
sömürü düzeninin içine doğduk, zaaflarımızı ve yoz kültürün bize aşıladığı geri
özellikleri doğru ideolojik-politik hatta çürütmek ve yenmek zorundayız. O
zaman yazılacak tarih kitapları kişilerin mistik ve mitik kurgularından değil,
kolektif iradenin imecesinden beslenecektir. Yanlış toprakta doğru tohum
beslenmez. Tarihin ilkesi gereği mücadeleyi geliştirenler kişiler değil,
imecedir.
S. Adalı
3
Ekim 2024
0 Yorum:
Yorum Gönder