Bundan
otuz yıl önce, “kamu sendikaları kurulamaz” denilen şartlarda KESK/Eğitim Sen
kuruldu. Kapıları mühürlendi, mühürler kırıldı. Alanlara toplanılıp sendika
hakkı için direnildi. Üyeleri sürgün ve ihraç edildi, ağır mobbing
süreçlerinden geçti. Yetkili sendika oldu, sonra yetkiyi kaybetti.
2007-2008
süreci sol için yeni bir yol ayrımıyken, sendikalar da o yoldan nasibini aldılar,
çünkü sendikaları da emperyalizm için hizmet eden sol çevreler yönetiyordu.
Sonra üyelik aidatlarını bakanlığın vermesi yasalaştı. Eğitim Sen, bu paraların
tekrar bakanlık hesabına gönderilmesi eylemini örmedi.
Suriye’ye
girilecekti, çözüm süreci geçici olarak başlatılmalıydı, başlatıldı. Bu süreçte
Eğitim Sen, savaşa karşı olduğunu yıllarca iddia ettiği hâlde Suriye’ye
emperyalist işgale hayır eylemliliklerini örmedi. Suriye parçalanmalıydı,
petrolü Kürtlerin kanı üzerinden emperyalizme akmalıydı, öyle de oldu. Rakka
operasyonu sırasında IŞİD’in konvoylar halinde neden savaşmadan şehri terk
ettiğini sol da sendikalar da sorgulamadı.
Suriye’de
kantonlar birleştirilmeliydi, kara operasyonuyla bunu engellenmemesi için süre
kazanılmalıydı! Hendekler kazıldı, mahallelerin ortasına ve evlerin kapısına.
Sonu hesaplanan tüm politik ajanda sahaya sürüldü. Bu süreçten önce IŞİD
saldırganlığını durduracak konvoyların gitmesi için 6-8 Ekim yaşandı. Sendika,
iki günlük grev kararı aldı. Hendekler kazıldı, 29 Aralık grevine gidildi. 10
Ekim mitingi düzenlendi, yüzün üzerinde insan katledildi. Okul panolarına
Suriye’nin kuzeyindeki değişim ve dönüşümü selamlayan afişler asıldı. Ohal’le
birlikte o kantonların arasında tamponlar kuruldu. Suriyeli mültecileri
kendileri gönderdi, sınırdaki o yolu açtılar. Şimdi de AB fonlarıyla mültecilik
panelleri düzenleyip üyeye bile söz hakkı vermiyorlar. Sonra da mültecileri
kovma vaadi veren ırkçı parti liderinin ittifakına oy istediler.
Ohal
süreci başladı, bir gecede 10 bin emekçi açığa alındı. Tek saat iş bırakanlar,
ilgili grevlere katılanlar, mitinge gidenler... Sendika direnmedi. Bir avuç
insan direnmemeyi tercih etmedi, tarihsel zorunluluk saydı, direndi. En büyük
hataları da il il gezip üyelere ve emekçilere süreci anlatmamak oldu. Grev için
imza atanlar mülteciliği tercih etti, çünkü kapı her Ohal, baskı, sıkıyönetim dönemlerinde
sola açılırdı, bu gerçek biliniyordu. Direnenler, sendikanın kapısının önünde
darp edildiler. Erkek yöneticiler ihraç edildiler, kadın üyeler yerlerde
sürüklendi, fakat ne kadın hareketi ne de sendikanın kadın meclisi onları kız
kardeşi olarak gördü. Bugün de Iraklı, Suriyeli, Filistinli, Lübnanlı,
Donbasslı kadınları kız kardeşleri saymıyorlar. Sonra bu ihraç edilen emekçiler
“ihraç üye” olarak tarihe geçtiler.
Ayrı bütçe tartışmaları, erkek üyelere kapalı
etkinlikler, ayrı dergi çıkarmak, ayrı eylem örmek, kahvaltılar, bedenleri
seminer konusu yapmak...
“Jineoloji”
diye eklektik şekilde yamalı bohça misali bir bilim icat edildi. Mucidi ise
kadının fiziksel değil, toplumsal bir gerçeklik olduğunu iddia eden Simon De Beauvoir
ve Judith Butler’dan devşirilen yeni dalga feminist tezler bilimin kurucusu
ilan edildiler, tez sahipleri taraftarlarınca filozof diye sunuldular.
Laclau-Mouffe, Bookchin, Foucoult, Negri-Hardt’tan devşirilip derleme yapıldığı
hâlde geleneğin icadı misali radikal demokrasi diye ideolojik arenaya sürülen
tez gibi.
Aynı
kadın hareketi, kent merkezlerinde milliyetçi saldırılarla katledilen kadın
işçi, emekçi ve öğretmenler için de ses çıkarmadı. Mucidin ilginç bir şekilde
erkek olması da sorgulanmadı ama erkeklerin de sorgulamasına kapalı okült bir
ideoloji geliştirildi. İçteki erkeğin “öldürülmesi” erkekleri “öldürmek” diye
anlaşıldı ve ajite edildi. Diyabet hastasının kullandığı insülin misali, bu
hareket sol ve sendika tarafından kullanılmak zorunda!
Otuz
yıl öncesine kadar Eğitsen vardı. Eğitsenli iki öğretmen Tunceli’nin Meşeyolu
köyünde katledildi, her ikisi de sosyalistti. 2 Temmuz’a karşı Başbağlar, 10
Ekim’e karşı Ankara kent merkezi ve otobüs durakları saldırıları
gerçekleştirildi fakat sendikadan yine ses çıkmadı.
2014-2015
sürecinde Eğitim Sen genel başkanı bölge illerini ziyarete çıktı. Bir ilde “Okulların
yakılması doğru değil” dedi, yerel basın bunu haber yaptı. Radikal demokrat
şube yöneticilerini kaygı bastı. Okul okul gezip yerel basının sözü kırptığını
başkanın sözün devamında “ama anadilde eğitim hakkı verilmeli ki bu saldırılar
olmasın” dediğini anlattı. Aynı şube, sendikanın panolarına astığı kağıtlarla
Grup Yorum ile Kürtlerin yolunun ayrıldığının propagandasını yaptı.
Meşeyolu’nda
yaşananlar, aynı yıl radikal demokratların solu katlederek Tunceli’de tehcire
zorladığı yıldır. Bugün mecliste onların ittifakında iki vekil kapan işçi
sınıfı partisi, geçmişte meclis ve sendika koltuğu için “bedel” ödedi ama bu
tarihi kendi gazetesinde bir gün bile anmadı, bir kere andı fakat ne tarih
doğru ne yaşananlar. Kim neyi verdiyse karşılığında “fazlasını” aldı.
Sendika
da sol da radikal demokrasi ve reformizm hareketlerine biat etti. Avrupa’nın,
meclisin, belediyelerin, şube ve genel merkez yöneticiliklerinin yolunun
nereden geçtiğini öğrendiler. Geçmiş yok edilmeliydi, maceracılıktı,
anarşizmdi.
Bugün
meclisteki partilerin koltuk dağılımı değiştiğinde sendikal hareketin de iyileşeceği
vaadi veriliyor. Yalan! Belediye özelinde kimler hangi birimlere istihdam
edilip hangi etkinliklerin düzenlenmesine karar veriyorsa yeni düzende
sendikalar da aynısını yapacak. Sınıf mücadelesi değil kimlikçiliğe ve sivil
toplumculuğa daha fazla alan açılacak. O sendika ki Bozdoğan Kemeri’nde sınıfı
yolun başında bırakıp kaçandır.
Bugün
sendikanın genel merkezi, bar sahiplerinin, radikal demokrasi partisinden vekil
adayı olanların, üyeyi şubeden kovan çevrelerin elindedir.
En
geri sendikada bile kalınacağı tezi gerilemiştir. En geri sendika şu an
hangisidir? Yoksa bu tez “en gerilemiş sendikada bile kalınacağı” şeklinde mi
revize edilmelidir! Yönetim ittifakı belli, yarın da onlar olacak yönetimde.
Sınıf mücadelesini mi program yapacaklar?
Bu
sendika, sendikal anlamda kolektifi değil bireyi dayatıyor. Sendikanın içinde
ve dışında olmanın anlamı sorgulanıp yeni bir hat açılmalıdır. İçeride kalan da
kendi sendikal çevresini örmediği sürece komünist “birey” olarak kalmanın
motivasyonuyla kendine “onur” payesi biçilecektir.
Teker
geriye döner ama tarih geriye dönmez, bu, bilimsel yasalara aykırıdır. Tabandan
baskı artık yukarıdan tazyiki getirir. O tazyik kurutulmadığı sürece tohumlar
sel içinde kalacaktır.
S. Adalı
18 Ekim 2024
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder