19 Mayıs 2024

,

Gelenek Karşıtlığı


Beş yıl öncesine kadar 2 milyondan az olan bireysel borsa yatırımcısı sayısı bu yıl 8 milyonu aştı. 2022 verilerinde yatırımcıların orta yaş ve üstü, portföy değerlerinin de 50 bin lira bandının altında olduğu görülüyor. Bitcoin hesap sayılarında da benzer bir durum söz konusu. Bahis oyunları, at yarışları, lotolar halen kullanımda.

Borsa, lise öğrencilerinin kullanımına kadar inmiş durumda. Hisse senetlerine umut bağlayan bir gençlik var. Kripto para getirileri, internet üzerinden oynanan oyunlardan kazanç sağlama, YouTube kanalları eski rağbetini kaybettiğinden, Tiktok üzerinden para kazanma girişimleri gençliğin ekonomik uğraşları arasında. Bir an önce kolay yoldan parayı elde etme çabasının sonuçları bunlar.

Gençlik arasında yayılan araç sahibi olma planları da motosiklet üzerinden ilerliyor. Küçük motosikletler için ehliyet alım yaşı 16’ya indiğinden, okula motosikletle gelip giden öğrenci sayısı artıyor. Ehliyet ve kurs ücretleri ise çok yüksek. Esnek ve güvencesiz çalışma alanına dönüşen kuryelik, yedek ve geçici iş durumunda. Emekçi ailelerinin çocukları ucuz motosiklete, daha varlıklı ailelerin çocukları ise arabaya yöneliyor. Her iki gencin de ortak özelliği aracı bir statü göstergesi olarak kabul ederek buna yaşamın anlamını yüklemesi. Bu ortak bakış; abartılı egzoz kullanımı, trafik kurallarını altüst edişle ve trafik kazasıyla sonuçlanıyor. Genç erkekler de durum buyken genç kızlar arasında da sosyal medya üzerinden var olma ve kazanç sağlama girişimleri öne çıkıyor.

Gençlikte görülen diğer özellikler de dikkatsizlik, iletişim yetisinin kayboluşu, ilişkilerden kopukluk ve ilişki geliştirmede yaşadıkları güçlük. Akıllı telefonla açıldıkları sanal bir dünya var. Metaverse platformu ve sanal oyunlar ilgilerini çekiyor. İnsansız bir platformda yaşam isteği, aileyi ve ilişkileri bertaraf ediyor. Tepkiler sosyal medyadan gösterilirken, kişisel veri ve mahremiyet de önemsenmiyor. Düzenin gençliğe özgürlük diye sunduğu bu çarpıklığı uyuşturucu kullanımı takip ediyor. Teknolojik cihazların araladığı insansız ortam, zihni tek başına uyuşturmaya yetmiyor. Aykırı ve marjinal olmak, kültürel kodlardan arınmak, Batılı “özgür” insana ulaşma ideali uyuşturucu kullanımıyla perçinleniyor. İşçi-emekçi mahallelerinin gençlerinde görülen uyuşturucu kullanımı sorunlardan kurtulma yanılsamasının, güç isteği için bir gruba/çeteye dâhil olma eğiliminin, aile yapısındaki aşınmanın bir sonucuyken orta sınıf ve üstü ailelerin çocuklarında görülen uyuşturucu kullanımının temel nedeni, düzenin onlara yoz değerler yükleyerek anlamsızlığı marjinallik ve özgürlük diye dayatması. Her iki sınıfın gençliğindeki ortak özellikler; dil yetilerinin iletişimdeki yetersizliği, ailenin sadece biyolojik bağ olarak algılanması, insani değerlerin geri planda olması, cinselliğin ve hazzın sınırsız yaşanmaya çalışılması, statünün her şeyden önce gelmesi, yurt dışında yaşama isteği, toplumdan ve toplumsaldan kaçış, sorumluluk almama, bedelsiz bir kazanca eğilim. İşçi olmak, utanç verici bir meslek olarak algılanıyor, daha çok kazanç getiren ustalıktansa daha düşük kazanç getiren statülü ve beyaz yakalı bir iş sahibi olma tercih ediliyor.

Tüm bunların sorumlusu gençlik değil, o sadece bir sonuç. Emperyalist kapitalizmin “Küreselleşme” adı altında her türlü saldırıyı gerçekleştirdiği gerçeği de inkâr edilemez. Orta sınıf durumuna geçen sol kesimin çocukları neden bu halde? Bu soru yanıtlandığında, işçi sınıfının çocuklarının neden bu halde olduğu netlik kazanacaktır.

Bugünün gençliği ve orta yaş denilebilecek kesimi 78 kuşağının ve sonraki kuşakların ailelerinde doğdu. Önce çocuklara verilen isimler değişmeye başladı. Verilen isimler, mücadele geleneğinin dışından seçildi. İsmi, doğrudan gelenek içinden verilen bu ailelerin çocuklarının kişilik yapısının, hayata karşı duruşunun ve değer algısının mücadele geleneğiyle uzaktan yakından ilgisi yok, ismi dışında.

İsim verildikten sonra çocuk yetiştirme yaklaşımı tartışmaya açılabilir. Ailesiz şekilde çocuk yetiştirildi, yetiştiriliyor, anne-baba ayrı olmasa da ortada aile değeri yok. Disiplinsizlikle ve kuralsızlıkla yetiştirilen çocuk yapay travmalara sarıldı. Her çocukta görülebilen büyüme çağı sorunlarında önce psikologa, sonra psikiyatriste götürüldü. Muhafazakâr ailelerin hocaya/şeyhe götürme kültüründen farksız. Biri inancı, diğeri zihni ve bedeni manipüle ediyor. Belirli bir geleneğin içinden gelen insanın, çocuğunun sorunlarının çözümü için kendi kapasitesini ve aldığı kültürü unutup psikologa sarılması, ideolojiyi sadece kitlesel güç olarak algıladığını gösterir. 12 Eylül’e kadar ülkenin en kitlesel sol çevrelerinden gelen insanların aile yapısının durumu bu.

Diğer bir anomali de çocukla birlikte alkol almak, bunu da çağdaşlık saymak. Sovyetler’in alkol karşıtı çalışmaları da sol tarafından unutturuldu, hatta emperyalistlerin diliyle “baskıcılık” olarak görüldü. Sol, bunu dile getiremese de pratikte o sınırsızlığı yeniden üretiyor. Toplumsal düzenin en küçük ve temel yapısı olan aileyi belirli bir sınıf disipliniyle, değerlerle, ilkeyle yönetemeyen herhangi bir sol çevrenin insanının emekçi sınıfa vereceği bir umut da güven de olmaz.

Sorun, evliliği bitirmek ya da eşler arası anlaşmazlık değil; asıl sorun yönetimsizliğin oransal olarak solda ivme kazanması. O yüzden Z kuşağı diye solun yücelttiği gençlik, kendi “yaşayamadığı” sınırsızlığın öznesi. Okuma imkânı bulamayan işçi emekçi anne babaların çocuklarının okumasını istemesi bir tür kendi yaşanmamışlığını telafidir, fedakarlıktır. İster ki çocuğu insanca bir yaşam sürsün. Öyle zanneder suni dengeyi, olsun. Sol ise orta sınıflaştığından, çocuğunda özgürlüğü ve yüce bireyi görmek istiyor. Sonra kim anne, kim baba, kim kardeş, kim çocuk hatta torun anlaşılmıyor. Onun her istediğini yerine getirdiği halde halen sorunlar yaşadığını belirten “bilinçli” seküler ebeveynler, her isteğin gerçekleştirilmemesi gerektiğini, kendisinin özne değil, nesneye dönüştüğünü kabul etmek istemiyor. Yaşamın doğrusu bu sanıyor ama şikâyet etmekten geri kalmıyor.

Sömürü düzenine karşı bir sınıf kültürü yaşatılamıyorsa ve gençliğin durumu iç açıcı değilse bunun sorumlusu sol çevrelerdir. Bir dönem verdiği emeği alkol masasında pişmanlık olarak anlatanların kendi çocuğuna yükleyeceği değer, bedel ödememektir. Bu alkol masasının işletmecisi de ağırlıklı olarak yine sol çevrelere mensup insanlar. Kaçılan yer de sığınılan yer de aynı.

Sömürüsüz düzen yolunda mekanik ve kitlesel ideoloji anlayışından çıkmamız gerekiyor. Karşı kültürü yaratamadığımız sürece sömürü çarklarından kurtulamayız. İlkeden, ahlaktan, değerden yoksun hiçbir mücadele başarıya ulaşamaz. İlke kaybolunca çocuklar ve gençler, gittikleri okulların duvarlarında ırkçı-faşist yazıları ve parklarda ise uyuşturucu satıcısını görür. Önce birkaç duvar diye başlar, “O bölge zaten sağ zihniyete sahip” denir fakat sonra tüm okulların, iş yerlerinin ve mahallelerin duvarları o yazılarla dolar, doluyor da.

Duvarlar halkın medyasıdır, ideolojik mücadele alanıdır, o duvarlara mücadelenin sloganları yazılması için çok bedeller ödendi. Halk, medya tekellerinin vermediği sınıf mücadelesi haberlerini duvardaki yazılamalardan öğrenir. Bu kadar basite alınacak bir konu değil.

Taksim diye diretirken Taksim çevresindeki o duvarların bile öylece bırakılması, solun popülizme esaretinin sonucudur. Bu nedenle gençliğe verilmesi gereken umut, güven, sempati, ancak ilke ve değerlerle desteklenen bir ideolojik hatla mümkündür. Onuru, namusu, adaleti, tarihi, değerleri, bir bütün olarak ideolojiyi ve ideolojinin gereklerini gündemimize alıp yaşatmak zorundayız. Aksi halde düzenin tüm saldırılarıyla kirletilmeye çalışılan gençliğin yetişkinlik dönemi hayal bile edilemeyecek derecede çarpık olacaktır. Bu nedenle “güçsüzüz” şeklindeki söylem, bir an önce aşılıp asıl gücün kaynağı olan sınıfla anti-emperyalist bir hatta birleşmek zorundayız.

Direniş; Filistin’de, Donbas’ta, Yemen’de ve ülkemizde güçlü bir şekilde ilerliyor. Bize düşen, bu güçleri birleştirmekten geçiyor. Gençlik de sömürülenler ve ezilenler de kurtuluşa başka türlü ulaşamayacak.

S. Adalı
19 Mayıs 2024

0 Yorum: