21 Ağustos 2024

,

Troçkistler


Troçkistler, bir Dünya/Avrupa devrimi olmaksızın tek ülkede devrimin yapılamayacağını, yapılsa bile ayakta kalamayacağını söylüyorlar. Bu iddialarını da emperyalist-kapitalist haydutların saldırısına, onların düşmanlıklarına bağlıyorlar. Ama bu saldırı, düşmanlık zaten eşyanın tabiatı gereğidir. Şaşırılacak bir yanı yoktur, düşmanın saldırısını eylemsizlikle, pasifizmle karşılayamazsınız. Aksine eylemle, pratikle saldırıyı bertaraf eder, yenilgi-yengi çelişkisinin devrimden yana çözülmesini sağlayarak son verirsiniz.

Tük ülkede devrimin karşılaşacağı bütün sorunlarla Dünya devriminin gerçekleştiği bir zamanda da karşılaşabilirsiniz, zira hareket evrenseldir, hareket çelişkidir. Ne tek ülke de ne de tüm dünyada devrimin olması çelişkileri ortadan kaldırır, yalnızca çelişkilerin özü değişir, her çelişkinin özü farklı olduğuna göre çözüm yolu yöntemi de farklıdır, bunun yanı sıra çelişkinin özü farklı olduğu gibi çelişkinin geliştiği dünya da, ülke de artık farklıdır.

Artık ortada egemenlerin hegemonyası, burjuvazi diktatörlüğü, onun idealist felsefesi, metafizik yöntemleri suni düşmanlıkları, kendini yeniden üreten ekonomi politiği yoktur. Ne vardır? Artısı-eksisi, günahı-sevabı, yeterliliği ve yetmezliği ile anlı şanlı bir halk iktidarı, sosyalizm, proletarya diktatörlüğü, onun partisi ve bu Parti’nin bilimsel sosyalizmin ilke ve değerleri ile donanmış kadroları vardır. Her geçen gün işçi sınıfının geçmişten gelen bütün fikirleri, alışkanlıkları, zaafları, eksikleri silip atan, tarımda, sanayide, teknolojide gelişmekte olan, içeride ve dışarıda devrim düşmanlarına korku salan bir otorite vardır. İşte biz buna “proletarya diktatörlüğü” diyoruz.

Bunun yanı sıra dışarıdaki devrim düşmanları, böylesi bir diktatörlük karşısında, devriminin yarattığı refahı görüp ülkesinde bir dizi reform yapacaktır. Bu devrim düşmanları için tercihten ziyade bir zorunluluktur. Dünyanın bir ucunda gerçekleşen devrimden, sosyalizmden korkarak canının, mülkünün, sermayesinin telaşına düşen burjuvazi alelacele “hepsinden olacağıma birazını vereyim, en azından kârdan zarar ederim” diye düşünür. Bu düşüncenin sonucunda yapılan siyasi-ekonomik reformlar da o devrim rüzgârının bir sonucudur.

“Kapitalistleri kamulaştırdıktan ve kendi sosyalist üretimini örgütledikten sonra, o ülkenin muzaffer proletaryası, diğer ülkelerin ezilen sınıflarını, bu ülkelerin kapitalistlerine karşı ayaklanmalarını canlandırarak ve hatta gerektiğinde sömürücü sınıflara ve onların devletlerine karşı silahlı güç kullanarak, onları kendi davasına çekerek dünyanın geri kalanına, yani kapitalist dünyaya karşı çıkacaktır.” [Lenin -“Avrupa Birleşik Devletleri Sloganı”]

Ve yine Lenin, çözümü başka yerlerde arayan, namlunun ucunu kendi burjuva-feodallerine çevirmeyenlere şu şekilde seslenir:

“Bize sosyalizmin zaferi ancak dünya ölçeğinde mümkündür denildiği zaman biz buna sadece burjuvazi adına ve onun gönüllü ve gönülsüz destekçilerinin reddedilemez gerçeği tahrif etmek için bir girişim, özellikle umutsuz bir girişim olarak bakarız.” [Lenin –“3. Tüm Rusya Sovyetler Kongresi’ne Konuşma”]

Başka bir yerde ise şu tespiti yapar:

“Elbette çok zeki olduklarını düşünen ve hatta kendilerini Sosyalist olarak nitelendiren, devrim tüm ülkelerde başlayana kadar iktidarın ele geçirilmemesi gerektiğini savunan bilgelerin olduğunu biliyorum. Onlar bu şekilde konuşarak devrimi terk ettiklerinden ve burjuvazinin tarafına geçtiklerinden şüpheleri yok. Emekçi sınıflara ‘uluslararası ölçekte bir devrim yapana kadar bekleyin’ demek herkesin beklenti içinde hiç kıpırdamadan durması gerektiği anlamında gelir. Bu saçmalıktır.” [Lenin, “Tüm Rusya Merkez İcra Komitesi ve Moskova Sovyeti’nin Ortak Toplantısında Yaptığı Konuşma]

Kısacası evet, devrimden sonra sorunlarla karşılaşacağız, lakin bu sorunlar, devrimden, devrimci düşüncelerden uzaklaşmanın, çözümü uzaklarda aramanın bahanesi değil, devrime ve devrimci düşüncelere daha fazla sarılmanın, sahip çıkmanın nesnel gerçekleri, sebepleri olarak ele alınmalıdırlar.

Gönül ister ki tek ülkede devrim değil de Troçkistlerin dediği gibi bir dünya devrimi olsun, bütün bu insanlık dışı emperyalist-kapitalist sistem, onun üretim biçimi-ilişkileri, onların belirlediği toplumsal roller, gerici düşünceler, suni düşmanlıklar, savaşlar, kaoslar son bulsun. Lakin bu saydıklarımızın ortadan kalkması da onu ortadan kaldıracak olan devrim de gönlümüzden geçenler ile değil nesnel ve öznel koşulların olgunlaşması ve işçi sınıfının önderliğinde, KP örgütlüğünde gerçekleşir. Düşmanı uzakta aramakla değil “düşman içeridedir” demekle olur. Bunun için içerideki düşmanın uluslararası alandaki ağababalarının, işbirlikçilerinin kolunu kanadını kırmak, yerli ve yabancı sermayenin siyasi ve ekonomik politik-pratikleri somuta çeviren sürdüren, koruyan devlet aygıtını yıkmak gerekir. Bu altüst oluş, öyle mekanik tarzda mistik-metafizik görünmeyen bir el ile gerçekleşmez, çözümü dünyanın başka bir ucunda arayanların devrim mantığı o altüste sebep olamaz, zira “Devrim yapmak, ziyafet vermeye, yazı yazmaya, resim yapmaya ya da nakış işlemeye benzemez; o kadar zarif, o kadar sakin ve yumuşak, o kadar ılımlı, uysal, kibar, ölçülü ve alicenap olamaz.” [Mao]

Bir diğer husus dünya devrimine bel bağlayıp, kendi ülkesindeki devrimi öteleyen bir öğretiye şunu sormak zaruri: Madem tek ülke devrimi Avrupa devrimi olmaksızın ayakta kalamaz ve süremez. Faşizmin veya en burjuva demokratik işleyişin olduğu ülkelerde tarihsel ve güncel tecrübelerimiz ile sabitlediğimiz krizlerin baş gösterdiği bir konjonktürde en demokratik hak ve özgürlüklerin hakların geri alındığı bir gerçeği ile karşı karşıyayız. Bu gerçeğe tarih de şahittir, bugün yaşadıklarımız itibariyle bizde bizlerde şahidiz. O zaman neden demokratik mücadeleden, demokratik hak ve özgürlüklerden, reformlardan bahsediyorsunuz? Bir devrimin başına gelebilecekler üzerinden kestirimde bulunabiliyorsunuz da burnunuzun ucundaki faşizmin istediği vakit bir kalemde geri aldığı haklar, kendisinin yazıp çizdiği yasayı, hukuku tozlu raflara kaldırması karşısında niçin bu kadar şaşırıyor, veryansın ediyorsunuz? Bu en başta sizler, yani Troçkistler için olağan ve normal bir şey değil mi? Neden faşizmin burjuva-feodallerin istediği zaman geri aldığı hak ve özgürlükler için mücadele edelim ya da tam tersi?

İşte tam da Troçkistlerin riyakâr karşı-devrimci özleri bu sorunların altında yatıyor. Trockistlerin mantığına göre düşündüğümüzde demokratik hak ve özgürlükler bir hiçten ibarettir. Bir devrimin sonrasında olabilecek sorunları kestiren bir zekâ, faşizmin, burjuva kapitallerin krizleri karşısında burjuva düzlemde hakların alınabileceğini de söylemesi gerekir.

Troçkistler “tek ülkede devrim ezilir, bu yüzden savunmayalım” derler ama bir yandan da burjuvazinin verdiği veya ondan kopartılan hak ve kazanımların belirli bir momentte geri alınabileceğini bile bile onlar için mücadele ederler. Nerden baksan tutarsızlık, nerden baksan ahmakça!

Troçkistler, öyle bir paradoksun, çıkmazın içerisindedirler ki sizi bile bir çıkmaza sokar, o paradoksun içine hapseder.

Bilimsel sosyalizmin ustaları, Devrimci Komünistler, hiçbir zaman en ufak bir siyasi ekonomik hak ve özgürlükleri kazanımları yadsımazlar, aksine, bunun adına somut durumların somut tahlili ile politik mücadelenin verilmesini savunurlar. Bunun yanında onlar, burjuva diktatörlüğü yıkılmadıkça bu hak ve kazanımları araç olarak gören egemenlerin onları kaşıkla verip kepçe ile geri alacağını da bilirler. Tüm bu burjuva demokratik anlamdaki kazanımlar, bu haklar için verilen devrimci demokratik mücadele ve bu hakların geri alınabilir haklar olduğunu söylemek, bilimsel sosyalizmin ilke ve değerleri, amaç ve araçlarıyla kuşanmış, kendi ülkesinde bir devrim iddiası bulunanların hakkıdır.

Ve bu hak Troçkistler ile devrim iddiası olan devrimci komünistlerin ideolojik-teorik örgütsel özündeki farkta yatar. Trockistler reformları amaç olarak görür biz araç, biz o reformları işçinin, yaşam ve çalışma koşullarının gelişmesi, onun refahının artması, bilincinin ilerlemesi adına ilerici ve gerekli görür, kazanım ve hakların bir günde geri alınacağını da aklımızdan hiç çıkartmayız. Troçkistlerse reformları kutsar, reformlar ile mevcut devlet aygıtının ömrünü uzatır. Bu yaklaşımları, “tek ülkede sosyalizm gerçekleşmez” söylemi ile bağlantılıdır.

Bu bakımdan devrimden, devrim iddiasından, iktidardan uzak her reformist, aynı zamanda Troçkisttir de.

Troçkistlerin mantığına göre işçi sınıfının ilk diktatörlüğünün, Marks’tan Mao’ya tüm devrim ustalarının selamlayıp tarihsel dersler çıkarttıkları Paris Komünü’nün bir önemi yoktur. Komünarlar büyük bir yanlış yapıp tek ülkede değil tek şehirde irade ortaya koymuşlardır.

Argümanlarını doğrulamak için buna verecekleri tek cevapsa şudur: “Ama yıkıldı!” Evet, Sovyetler gibi. Ama işçi sınıfına, sermayeyi korkutan bir miras bıraktı.

“Doğru fikirler nereden gelir? Bunlar gökten mi inerler? Hayır. Bunlar zihinde doğuştan mı vardır? Hayır. Bunlar toplumsal pratikten ve yalnızca ondan gelir. Bunlar üç çeşit toplumsal pratikten gelirler: üretim için mücadele, sınıf mücadelesi ve bilimsel deneyden gelir.” [Mao]

Ve siz bu fikirleri âdeta yemin etmişçesine, burjuva-feodallerin devlet aygıtının devamlılığı adına kullanıyorsunuz.

Şan ve şeref olsun buzu kırıp yol gösteren işçi sınıfına ve dünya halklarına umut olan tarihsel tecrübeleri ve deneyleri yaratan, yaşatan, ileriye taşıyan ve bize ışık tutan Paris Komünü’ne, Ekim Devrimi’ne, Çin Halk Devrimi’ne, Büyük Proleter Kültür Devrimi’ne.

İşçi köylü emekçi halkımızın, milli zulüm ile baskı altına alınan Kürd ulusu ve azınlık halkların yeni bir devrime ihtiyacı var. Ve bu devrim, Avrupa/Dünya’da, uzakta bir devrim bekleyişi ile değil, dünyanın Türkiye’sinde er ya geç gerçekleşecektir.

Serkan Yıldırım
21 Mart 2021

1 Yorum:

Adsız dedi ki...

troçkistler de mantık aramamak gerek çünkü rasyonel argümanları irrasyonel bir "inanç"tan temel alıyor. Akıllı ve mert zihinler için biraz kazı çalışmasından sonra bunu keşfetmemek mümkün değil. Mantıksızlığı neredeyse yüz yıldır mantıkla açıklama tekrarına düşmek bizi her geçen gün öldürüyor.