Troçkistler, bir Dünya/Avrupa devrimi olmaksızın tek
ülkede devrimin yapılamayacağını, yapılsa bile ayakta kalamayacağını
söylüyorlar. Bu iddialarını da emperyalist-kapitalist haydutların saldırısına,
onların düşmanlıklarına bağlıyorlar. Ama bu saldırı, düşmanlık zaten eşyanın
tabiatı gereğidir. Şaşırılacak bir yanı yoktur, düşmanın saldırısını
eylemsizlikle, pasifizmle karşılayamazsınız. Aksine eylemle, pratikle saldırıyı
bertaraf eder, yenilgi-yengi çelişkisinin devrimden yana çözülmesini sağlayarak
son verirsiniz.
Tük ülkede devrimin karşılaşacağı bütün sorunlarla
Dünya devriminin gerçekleştiği bir zamanda da karşılaşabilirsiniz, zira hareket
evrenseldir, hareket çelişkidir. Ne tek ülke de ne de tüm dünyada devrimin
olması çelişkileri ortadan kaldırır, yalnızca çelişkilerin özü değişir, her
çelişkinin özü farklı olduğuna göre çözüm yolu yöntemi de farklıdır, bunun yanı
sıra çelişkinin özü farklı olduğu gibi çelişkinin geliştiği dünya da, ülke de
artık farklıdır.
Artık ortada egemenlerin hegemonyası, burjuvazi
diktatörlüğü, onun idealist felsefesi, metafizik yöntemleri suni düşmanlıkları,
kendini yeniden üreten ekonomi politiği yoktur. Ne vardır? Artısı-eksisi,
günahı-sevabı, yeterliliği ve yetmezliği ile anlı şanlı bir halk iktidarı,
sosyalizm, proletarya diktatörlüğü, onun partisi ve bu Parti’nin bilimsel
sosyalizmin ilke ve değerleri ile donanmış kadroları vardır. Her geçen gün işçi
sınıfının geçmişten gelen bütün fikirleri, alışkanlıkları, zaafları, eksikleri
silip atan, tarımda, sanayide, teknolojide gelişmekte olan, içeride ve dışarıda
devrim düşmanlarına korku salan bir otorite vardır. İşte biz buna “proletarya
diktatörlüğü” diyoruz.
Bunun yanı sıra dışarıdaki devrim düşmanları, böylesi
bir diktatörlük karşısında, devriminin yarattığı refahı görüp ülkesinde bir
dizi reform yapacaktır. Bu devrim düşmanları için tercihten ziyade bir
zorunluluktur. Dünyanın bir ucunda gerçekleşen devrimden, sosyalizmden korkarak
canının, mülkünün, sermayesinin telaşına düşen burjuvazi alelacele “hepsinden
olacağıma birazını vereyim, en azından kârdan zarar ederim” diye düşünür. Bu
düşüncenin sonucunda yapılan siyasi-ekonomik reformlar da o devrim rüzgârının
bir sonucudur.
“Kapitalistleri
kamulaştırdıktan ve kendi sosyalist üretimini örgütledikten sonra, o ülkenin
muzaffer proletaryası, diğer ülkelerin ezilen sınıflarını, bu ülkelerin
kapitalistlerine karşı ayaklanmalarını canlandırarak ve hatta gerektiğinde
sömürücü sınıflara ve onların devletlerine karşı silahlı güç kullanarak, onları
kendi davasına çekerek dünyanın geri kalanına, yani kapitalist dünyaya karşı
çıkacaktır.” [Lenin -“Avrupa Birleşik Devletleri Sloganı”]
Ve yine Lenin, çözümü başka yerlerde arayan, namlunun
ucunu kendi burjuva-feodallerine çevirmeyenlere şu şekilde seslenir:
“Bize
sosyalizmin zaferi ancak dünya ölçeğinde mümkündür denildiği zaman biz buna
sadece burjuvazi adına ve onun gönüllü ve gönülsüz destekçilerinin reddedilemez
gerçeği tahrif etmek için bir girişim, özellikle umutsuz bir girişim olarak
bakarız.” [Lenin –“3. Tüm Rusya Sovyetler Kongresi’ne Konuşma”]
Başka bir yerde ise şu tespiti yapar:
“Elbette
çok zeki olduklarını düşünen ve hatta kendilerini Sosyalist olarak
nitelendiren, devrim tüm ülkelerde başlayana kadar iktidarın ele geçirilmemesi
gerektiğini savunan bilgelerin olduğunu biliyorum. Onlar bu şekilde konuşarak
devrimi terk ettiklerinden ve burjuvazinin tarafına geçtiklerinden şüpheleri
yok. Emekçi sınıflara ‘uluslararası ölçekte bir devrim yapana kadar bekleyin’
demek herkesin beklenti içinde hiç kıpırdamadan durması gerektiği anlamında
gelir. Bu saçmalıktır.” [Lenin, “Tüm Rusya Merkez İcra Komitesi ve Moskova
Sovyeti’nin Ortak Toplantısında Yaptığı Konuşma]
Kısacası evet, devrimden sonra sorunlarla
karşılaşacağız, lakin bu sorunlar, devrimden, devrimci düşüncelerden
uzaklaşmanın, çözümü uzaklarda aramanın bahanesi değil, devrime ve devrimci
düşüncelere daha fazla sarılmanın, sahip çıkmanın nesnel gerçekleri, sebepleri
olarak ele alınmalıdırlar.
Gönül ister ki tek ülkede devrim değil de
Troçkistlerin dediği gibi bir dünya devrimi olsun, bütün bu insanlık dışı
emperyalist-kapitalist sistem, onun üretim biçimi-ilişkileri, onların
belirlediği toplumsal roller, gerici düşünceler, suni düşmanlıklar, savaşlar,
kaoslar son bulsun. Lakin bu saydıklarımızın ortadan kalkması da onu ortadan
kaldıracak olan devrim de gönlümüzden geçenler ile değil nesnel ve öznel
koşulların olgunlaşması ve işçi sınıfının önderliğinde, KP örgütlüğünde
gerçekleşir. Düşmanı uzakta aramakla değil “düşman içeridedir” demekle olur.
Bunun için içerideki düşmanın uluslararası alandaki ağababalarının,
işbirlikçilerinin kolunu kanadını kırmak, yerli ve yabancı sermayenin siyasi ve
ekonomik politik-pratikleri somuta çeviren sürdüren, koruyan devlet aygıtını
yıkmak gerekir. Bu altüst oluş, öyle mekanik tarzda mistik-metafizik görünmeyen
bir el ile gerçekleşmez, çözümü dünyanın başka bir ucunda arayanların devrim
mantığı o altüste sebep olamaz, zira “Devrim yapmak, ziyafet vermeye, yazı yazmaya,
resim yapmaya ya da nakış işlemeye benzemez; o kadar zarif, o kadar sakin ve
yumuşak, o kadar ılımlı, uysal, kibar, ölçülü ve alicenap olamaz.” [Mao]
Bir diğer husus dünya devrimine bel bağlayıp, kendi
ülkesindeki devrimi öteleyen bir öğretiye şunu sormak zaruri: Madem tek ülke
devrimi Avrupa devrimi olmaksızın ayakta kalamaz ve süremez. Faşizmin veya en
burjuva demokratik işleyişin olduğu ülkelerde tarihsel ve güncel tecrübelerimiz
ile sabitlediğimiz krizlerin baş gösterdiği bir konjonktürde en demokratik hak
ve özgürlüklerin hakların geri alındığı bir gerçeği ile karşı karşıyayız. Bu
gerçeğe tarih de şahittir, bugün yaşadıklarımız itibariyle bizde bizlerde
şahidiz. O zaman neden demokratik mücadeleden, demokratik hak ve
özgürlüklerden, reformlardan bahsediyorsunuz? Bir devrimin başına
gelebilecekler üzerinden kestirimde bulunabiliyorsunuz da burnunuzun ucundaki
faşizmin istediği vakit bir kalemde geri aldığı haklar, kendisinin yazıp
çizdiği yasayı, hukuku tozlu raflara kaldırması karşısında niçin bu kadar
şaşırıyor, veryansın ediyorsunuz? Bu en başta sizler, yani Troçkistler için
olağan ve normal bir şey değil mi? Neden faşizmin burjuva-feodallerin istediği
zaman geri aldığı hak ve özgürlükler için mücadele edelim ya da tam tersi?
İşte tam da Troçkistlerin riyakâr karşı-devrimci
özleri bu sorunların altında yatıyor. Trockistlerin mantığına göre
düşündüğümüzde demokratik hak ve özgürlükler bir hiçten ibarettir. Bir devrimin
sonrasında olabilecek sorunları kestiren bir zekâ, faşizmin, burjuva
kapitallerin krizleri karşısında burjuva düzlemde hakların alınabileceğini de
söylemesi gerekir.
Troçkistler “tek ülkede devrim ezilir, bu yüzden
savunmayalım” derler ama bir yandan da burjuvazinin verdiği veya ondan
kopartılan hak ve kazanımların belirli bir momentte geri alınabileceğini bile
bile onlar için mücadele ederler. Nerden baksan tutarsızlık, nerden baksan ahmakça!
Troçkistler, öyle bir paradoksun, çıkmazın
içerisindedirler ki sizi bile bir çıkmaza sokar, o paradoksun içine hapseder.
Bilimsel sosyalizmin ustaları, Devrimci Komünistler,
hiçbir zaman en ufak bir siyasi ekonomik hak ve özgürlükleri kazanımları
yadsımazlar, aksine, bunun adına somut durumların somut tahlili ile politik
mücadelenin verilmesini savunurlar. Bunun yanında onlar, burjuva diktatörlüğü
yıkılmadıkça bu hak ve kazanımları araç olarak gören egemenlerin onları kaşıkla
verip kepçe ile geri alacağını da bilirler. Tüm bu burjuva demokratik anlamdaki
kazanımlar, bu haklar için verilen devrimci demokratik mücadele ve bu hakların
geri alınabilir haklar olduğunu söylemek, bilimsel sosyalizmin ilke ve
değerleri, amaç ve araçlarıyla kuşanmış, kendi ülkesinde bir devrim iddiası
bulunanların hakkıdır.
Ve bu hak Troçkistler ile devrim iddiası olan devrimci
komünistlerin ideolojik-teorik örgütsel özündeki farkta yatar. Trockistler
reformları amaç olarak görür biz araç, biz o reformları işçinin, yaşam ve
çalışma koşullarının gelişmesi, onun refahının artması, bilincinin ilerlemesi
adına ilerici ve gerekli görür, kazanım ve hakların bir günde geri alınacağını
da aklımızdan hiç çıkartmayız. Troçkistlerse reformları kutsar, reformlar ile
mevcut devlet aygıtının ömrünü uzatır. Bu yaklaşımları, “tek ülkede sosyalizm
gerçekleşmez” söylemi ile bağlantılıdır.
Bu bakımdan devrimden, devrim iddiasından, iktidardan
uzak her reformist, aynı zamanda Troçkisttir de.
Troçkistlerin mantığına göre işçi sınıfının ilk
diktatörlüğünün, Marks’tan Mao’ya tüm devrim ustalarının selamlayıp tarihsel
dersler çıkarttıkları Paris Komünü’nün bir önemi yoktur. Komünarlar büyük bir
yanlış yapıp tek ülkede değil tek şehirde irade ortaya koymuşlardır.
Argümanlarını doğrulamak için buna verecekleri tek
cevapsa şudur: “Ama yıkıldı!” Evet, Sovyetler gibi. Ama işçi sınıfına,
sermayeyi korkutan bir miras bıraktı.
“Doğru
fikirler nereden gelir? Bunlar gökten mi inerler? Hayır. Bunlar zihinde
doğuştan mı vardır? Hayır. Bunlar toplumsal pratikten ve yalnızca ondan gelir.
Bunlar üç çeşit toplumsal pratikten gelirler: üretim için mücadele, sınıf
mücadelesi ve bilimsel deneyden gelir.” [Mao]
Ve siz bu fikirleri âdeta yemin etmişçesine,
burjuva-feodallerin devlet aygıtının devamlılığı adına kullanıyorsunuz.
Şan ve şeref olsun buzu kırıp yol gösteren işçi
sınıfına ve dünya halklarına umut olan tarihsel tecrübeleri ve deneyleri
yaratan, yaşatan, ileriye taşıyan ve bize ışık tutan Paris Komünü’ne, Ekim
Devrimi’ne, Çin Halk Devrimi’ne, Büyük Proleter Kültür Devrimi’ne.
İşçi köylü emekçi halkımızın, milli zulüm ile baskı
altına alınan Kürd ulusu ve azınlık halkların yeni bir devrime ihtiyacı var. Ve
bu devrim, Avrupa/Dünya’da, uzakta bir devrim bekleyişi ile değil, dünyanın
Türkiye’sinde er ya geç gerçekleşecektir.
Serkan Yıldırım
21 Mart 2021
troçkistler de mantık aramamak gerek çünkü rasyonel argümanları irrasyonel bir "inanç"tan temel alıyor. Akıllı ve mert zihinler için biraz kazı çalışmasından sonra bunu keşfetmemek mümkün değil. Mantıksızlığı neredeyse yüz yıldır mantıkla açıklama tekrarına düşmek bizi her geçen gün öldürüyor.
YanıtlaSil