Şunu
varsaymak zorundayız: Moskova’daki Kremlin Sarayı’nı yöneten çarların ve
rahiplerin, eski düzenin tüm o yöneticilerinin bu sarayın gri duvarları
arasında günümüz insanlığının en devrimci kesiminin temsilcilerinin
toplanacağını önceden sezmeleri mümkün değildi. Ama bu dediğimiz oldu.
Bugün
Adalet Sarayı’nın o çarın anayasasında kayıtlı ceza kanununun bitap düşmüş
hayaletlerinin hâlen daha dolaştığı salonlarından birinde Üçüncü Enternasyonal
delegeleri bir araya gelmiş, oturum düzenliyor. Tarih denilen köstebeğin[1],
bugün Kremlin duvarlarının altını layıkıyla eşeleyip kendisine yol açtığına hiç
şüphe yok.
Komünistlerin
kongresinin bu maddi zemini, tüm dünyadaki durum dâhilinde son on ilâ on iki
yıl içerisinde meydana gelmiş muazzam değişikliklerin dışa dönük ifadesi ve
teyidinden başka bir şey değildir.
Sadece
Birinci Enternasyonal’in değil İkinci Enternasyonal’in hüküm sürdüğü dönemde de
Çarlık Rusyası, dünya gericiliğinin en önemli kalesiydi. Sosyalist Enternasyonal
kongrelerinde Rus devrimi, sürgünde yaşayan ve Avrupa sosyalizminin oportünist
liderlerinin küçümseyici ve alaycı bakışlarla tepeden baktığı insanlarca temsil
ediliyordu.
Bu
parlamentarist ve sendikalist memurlar, yarı Asyalı olan Rusya’nın önemli bir
kısmının devrimin kötülüklerinin çilesini çektiğine, buna karşılık, Avrupa’nın
kapitalizmden sosyalizme adım adım ilerleyen, hiç acı vermeyen, sessiz sedasız gerçekleşen
bir devrimi gerçekleştirdiğine inanıyorlardı.
Fakat
Ağustos 1914’te emperyalizmin tüm o birikmiş çelişkileri, parlamentarizm dâhil,
kapitalizme ait “barışçı” maskelerini, kanuna dayalı “özgürlükler”ini, kanuni
zemini olan, politik ya da değil, tüm fahişelikleri paramparça etti. İnsanlık,
medeniyetin zirvesindeyken herkesi dehşete düşüren barbarlığın ve acımasız
yabaniliğin çukuruna yuvarlandı.
Oysa
Marksist teori, kan deryasına yol açacak olan felâketi önceden görmüş, önceden
bildirmişti. Buna rağmen sosyal reformist partiler, o felâkete yakalandıklarını
fark etmediler bile. Barışçıl gelişmeyi temel alan bakış açıların üzerini enkaz
ve toz duman kapladı. Artık oportünist liderlerin elinden işçi sınıfını burjuva
ulus-devleti savunması için birleştirmekten başka bir şey gelmezdi. 4 Ağustos
1914’te İkinci Enternasyonal, tüm alçaklığıyla yok olup gitti.
O
andan itibaren, Marx’ın ruhuyla yüklenmiş, o ruhu miras almış tüm hakiki
devrimciler, kapitalist topluma karşı uzlaşma nedir bilmeyen devrimci
mücadeleyi yürütmeyi ve bu bağlamda, yeni enternasyonali kurmayı görev
bildiler.
Emperyalizmin
başlattığı savaş, tüm kapitalist dünyanın dengesini altüst etti. Savaşın su yüzüne
çıkarttığı tüm sorunlar, artık devrime ait sorunlardı. Bu noktada sosyal
yurtsever tüm yamacılar, eskiye ait umutları, geçmişte dile dökülen yalanları
ve içi geçmiş örgütlerin zevahirini kurtarmak adına tüm becerilerini
sergilediler.[2] Ama tüm bu çaba boşunaydı. Tarihte savaş, rahminde devrimi ilk
kez büyütmüyordu. Emperyalist savaş, proleter devrimin anası hâline geldi.
Rus
işçi sınıfı ve onun cenk sahasında dövülen çelikle inşa ettiği komünist parti,
bir başlangıç yapma şerefine nail oldu. Ekim devrimiyle Rus proletaryası, sadece
Kremlin’in kapılarını beynelmilel proletaryanın temsilcilerine açmakla kalmadı,
ayrıca Üçüncü Enternasyonal’in yeni kurulacak binasının köşe taşını yerleştirdi.
Almanya,
Avusturya ve Macaristan’daki devrimler, iç savaşın ve sovyet hareketinin şiddetli
dalgalarına mührü Karl Liebknecht ve Rosa Luxemburg’un şehadetleri vurdu. Binlerce
isimsiz kahraman, Avrupa’nın Rusya’dan farklı bir yol yürümediğini ortaya
koydu.
Sosyalizm
mücadelesine dair yöntemlerin birleştirilmesi ve eyleme dökülmesi, Komünist
Enternasyonal’in ideolojik planda inşa edilmesini güvence altına aldı. Aynı zamanda
komünist kongreye çağrının ertelenmesini imkânsız hâle getirdi.
Bugün
bu kongre, Kremlin’in duvarları arasında toplanıyor. Biz, burada dünya
tarihinin en büyük olaylarından birine tanıklık ediyor, bu olayın parçası
oluyoruz.
Tüm
dünya işçi sınıfı, o hiçbir vakit zapt edilmeyecekmiş gibi görünen kaleyi, eski
Çarlık İmparatorluğu’nu düşmanlarından aldı. Bu kaleyi üs hâline getiren dünya
işçi sınıfı, tüm güçlerini o nihai ve zafere götürecek olan savaş için
birleştiriyor.
Böylesi
zamanlarda yaşamak ve dövüşmek ne büyük bir bahtiyarlık!
Lev Trotskiy
Pravda
6 Mart 1919
[Kaynak:
Founding the Communist International: Proceedings and Documents of the First
Congress: March 1919, Yayına Hz.: John Riddell, Pathfinder, Beşinci Baskı,
2015, s. 418-420.]
Dipnotlar:
[1] Trotskiy burada, Marx’ın 1852’de kaleme aldığı, Bonapartist gericiliğin
darbelerine maruz kalan Fransız Devrimi’yle ilgili değerlendirmesine atıfta
bulunuyor: “Fransız Devrimi hâlâ daha arafta dolaşıyor. İşini yönteme dayanarak
yapıyor. […] İlk öncelikli işini yaptığı vakit Avrupa, koltuğundan fırlayıp
sevinçle şunu haykıracak: ‘Toprağı ne güzel eşeledin öyle, ihtiyar köstebek!’ […]”
Marx, The Eighteenth Brumaire of Louis Bonaparte, Selected Works
içinde, Cilt. 1, s. 476-77. “Toprağı ne güzel eşeledin öyle, ihtiyar köstebek!”
ifadesi ise Shakespeare’in Hamlet’inden (Birinci Perde, Beşinci Sahne).
[2] “Sosyal yurtsever yamacılar” ifadesi, yazının 6 Mart 1919 tarihli Pravda’daki baskısından alındı. 1924’te Pyat'let Kominterna [“Komintern’in Beş Yılı”] içerisinde yer verilen hâlinde “devrimci yamacılar” ifadesi kullanılıyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder