Hamas
lideri Haniye’nin öldürülmesinin ardından İran’ın İsrail’e saldırı planı
konusunda New York Times, Rusya’nın İran’a askeri destek göndermeye
başladığını yazdı. Wall Street Journal ise haberi destekler nitelikte, İran’ın
füze rampalarını harekete geçirdiğini manşetten paylaştı.
Askeri
desteğe ilişkin Rusya, resmi açıklamalar yapmasa da Rusya Güvenlik Konseyi
sekreteri Sergey Şoygu’nun Tahran ziyareti iddiaları güçlendirdi. ABD/İsrail
emperyalizmine karşı bölgede ittifaklar, açık edilmese de, aslında kurulmaya
başladı.
Ülkemize
baktığımızda, Haniye’nin ölümüyle birlikte gelinen son durumda aldıkları
pozisyon, İran aleyhine üstü örtülü bir muhalefet üzerine kurulu. İktidarından,
CHP kanadına ve kuyrukçu sol/sosyalistlere kadar, yayın organlarının tümünde, İran
karşıtı propagandaya çoktan başladılar. ABD ve İsrail’in katliamları göz önünde
olmasa, İran’a olan tavırlarını açık açık düşmanca sergileyecekler.
İktidar, tüm bu katliam süreci boyunca “İsrail’e karşı oluşacak askeri
ittifaka hazırız” demişti. Ama bugün yandaş medyaya baktığımızda, o İran’a karşı
aleni mezhepçilik yapmanın derdinde. İran’ın içindeki olası kripto yapıların peşinde.
İktidarın medyası, İran’ın itibar kaybına sosyo-psikolojik olarak tam da ABD ve
İsrail’in istediği gibi destek sunuyor, İran’ın olası savaşa karşı tutumunu
küçümsüyor, aralıksız eleştiriyor. Bu ikili ittifaka arka çıkmak şöyle dursun,
şüphe ve korku içindeler. Bölge kan gölüne dönmüşken dahi siyasi hesap ve
hamaset peşindeler.
Bu
ittifaka dair iki ülkeyi ele aldığımızda, evet, İran ve Rusya ilişkileri geçmiş
tüm dönemlerde karmaşık ve zorlu olmuştur. Sömürü düzeni, bu coğrafyada
bütünlüğe, dayanışmaya ve iyi ilişkilere hiçbir zaman fırsat vermemiştir. Ancak
bugün bölge hiç olmadığı kadar, birinci ve ikinci sömürü savaşlarını dahi
geride bırakacak ölçüde, büyük bir tehlikenin içindedir. Günümüz teknolojisi ve
askeri teknikler, insanlığı büyük bir sona sürükleyebilir.
İran
ve Rusya ittifakı, bu büyük tehlikenin farkına vararak, geç de olsa bir uyanma
hâli içindedir. Ancak aynı gemide olan bizler için durum içler acısı.
Yandaş
gazeteciler, bir yandan mezhepçilik yaparlarken, öte taraftan, sol cepheye
İslami rejimin Sovyetler’le ve komünistlerle yaşadığı gerilimleri hatırlatıyor.
Hatırlatmakta fayda var. Sovyetler, hiçbir zaman ne Nazi yanlısı Şah döneminde,
ne de İslami rejimde İran’a askeri müdahalede bulunmuştur. 1921 Anlaşması,
esasında olası ABD müdahalesine dayanır.
Rusya
ve İran yakınlaşmasına karşı duyulan rahatsızlık, emperyalistler için yeni
değildir. Amerikan ve Batı emperyalizmi tarih boyunca bu durumdan rahatsız
olmuştur. Her türlü yola başvurarak, karşısında güç olacak her oluşuma fitne
sokmuştur.
Bölgenin
dayanışma içinde olmadığı her durumda, fiilen içinde olsa da olmasa da, her
zaman ABD emperyalizmi kazandı. Rusya ve İran’ın ilişkisinde kırılma noktası
olan Afganistan Savaşı sonrasında Sovyetler dağıldı, İran destek sunduğu
Afganistan’da sonuca ulaşamadı. İki ülkeyi uçuruma sürükleyen durumda, bölgede
kazanan, yine ABD oldu. Sovyetler’in çekilmesiyle iç savaş ve beraberinde NATO
müdahalesiyle birlikte bugün dahi Afgan halkının dramı devam etmekte.
Batı
emperyalizmi, bu topraklarda her türlü ideolojiyi kullanmayı bildi. “Mücahit”
ve “Cihat” kavramlarını, Afganistan-Sovyetler savaşında uluslararası medyanın
büyük katkılarıyla tüm dünyada dolaşıma soktu. Afgan halkının kendileri için kullandığı
ve benimsediği kavramları, komünistlere karşı İslam dünyasına mesaj vererek kışkırtmaya
çalışıyorlardı. Aynı uluslararası medya, savaşın sonunda bu kavramları şeytanlaştıracak,
hatta onları “terörizm” olarak niteleyecekti.
Günümüze
bakınca, o gün olduğu gibi bugün de durmaksızın sömürüye karşı oluşabilecek tüm
ittifakları, sömürü düzenine itiraz edecek askeri/siyasi/sosyal tüm cepheleri
şeytani planlarla bozmaya çalışıyor. En büyük silahı ise şüphesiz medya ve
yarattığı algı! İnsanların algılarıyla oynayarak, iradelerini ve cesaretlerini
yıkmaya çalışmak bu savaşın kansız cephesi. Ülkemiz iktidarı da muhalefeti de solu
da bu algılardan habersiz. İktidar ve sözde devlet yanlısı siyasal
İslamcılar/Türkçüler, mezhepçilik algısında. Kemalist sol çevre ise İran rejimini
ve otokrasisini sorguluyor.
Sosyalist
hat, zaten 7 Ekim’den bu yana nerede nasıl duracağının hesabını kitabını henüz
tamamlayabilmiş değil. Tüm bu akıl ve vicdan dışı hesaplar sürerken, katliamda
yitirilen insan canı, çoğu çocuk ve kadın olmak üzere, 40 bine dayandı.
Sömürünün
zulmüne engel olacak tek kurtuluş yolu olarak sosyalist cephe, maalesef bizim
ülkemizde, içindeki aptalların sayesinde, ismiyle birlikte, Filistin sınavından geçemedi. Geleceğe dair bir umut olacak tavır sergilenemedi.
İslami
çizginin önemli isimleri dahi, Filistin davasında Deniz’in ve yoldaşlarının
Filistin mücadelesinin hakkını geç de olsa verip, geçmişte destek
olamadıklarına dair özeleştiri yaparken, bizim sosyalistler güçlü bir ses çıkartamadılar.
Yaşanan vahşete dünyanın bütün solları ayağa kalkmışken, bizimkiler, meydanı “gerici”
dedikleri cihatçılara bıraktılar.
Filistin katliamı ile birlikte, gün bizim için ağardı. Dostu ve düşmanı gördü bu halk. TKP isminin açılımına artık sadece kendileri inansınlar!
İdil Mevsim
8
Ağustos 2024
0 Yorum:
Yorum Gönder