08 Ağustos 2024

,

Düşmanımın Düşmanı Benim de Düşmanım!


Hamas lideri Haniye’nin öldürülmesinin ardından İran’ın İsrail’e saldırı planı konusunda New York Times, Rusya’nın İran’a askeri destek göndermeye başladığını yazdı. Wall Street Journal ise haberi destekler nitelikte, İran’ın füze rampalarını harekete geçirdiğini manşetten paylaştı.

Askeri desteğe ilişkin Rusya, resmi açıklamalar yapmasa da Rusya Güvenlik Konseyi sekreteri Sergey Şoygu’nun Tahran ziyareti iddiaları güçlendirdi. ABD/İsrail emperyalizmine karşı bölgede ittifaklar, açık edilmese de, aslında kurulmaya başladı.

Ülkemize baktığımızda, Haniye’nin ölümüyle birlikte gelinen son durumda aldıkları pozisyon, İran aleyhine üstü örtülü bir muhalefet üzerine kurulu. İktidarından, CHP kanadına ve kuyrukçu sol/sosyalistlere kadar, yayın organlarının tümünde, İran karşıtı propagandaya çoktan başladılar. ABD ve İsrail’in katliamları göz önünde olmasa, İran’a olan tavırlarını açık açık düşmanca sergileyecekler.

İktidar, tüm bu katliam süreci boyunca “İsrail’e karşı oluşacak askeri ittifaka hazırız” demişti. Ama bugün yandaş medyaya baktığımızda, o İran’a karşı aleni mezhepçilik yapmanın derdinde. İran’ın içindeki olası kripto yapıların peşinde. İktidarın medyası, İran’ın itibar kaybına sosyo-psikolojik olarak tam da ABD ve İsrail’in istediği gibi destek sunuyor, İran’ın olası savaşa karşı tutumunu küçümsüyor, aralıksız eleştiriyor. Bu ikili ittifaka arka çıkmak şöyle dursun, şüphe ve korku içindeler. Bölge kan gölüne dönmüşken dahi siyasi hesap ve hamaset peşindeler.

Bu ittifaka dair iki ülkeyi ele aldığımızda, evet, İran ve Rusya ilişkileri geçmiş tüm dönemlerde karmaşık ve zorlu olmuştur. Sömürü düzeni, bu coğrafyada bütünlüğe, dayanışmaya ve iyi ilişkilere hiçbir zaman fırsat vermemiştir. Ancak bugün bölge hiç olmadığı kadar, birinci ve ikinci sömürü savaşlarını dahi geride bırakacak ölçüde, büyük bir tehlikenin içindedir. Günümüz teknolojisi ve askeri teknikler, insanlığı büyük bir sona sürükleyebilir.

İran ve Rusya ittifakı, bu büyük tehlikenin farkına vararak, geç de olsa bir uyanma hâli içindedir. Ancak aynı gemide olan bizler için durum içler acısı.

Yandaş gazeteciler, bir yandan mezhepçilik yaparlarken, öte taraftan, sol cepheye İslami rejimin Sovyetler’le ve komünistlerle yaşadığı gerilimleri hatırlatıyor. Hatırlatmakta fayda var. Sovyetler, hiçbir zaman ne Nazi yanlısı Şah döneminde, ne de İslami rejimde İran’a askeri müdahalede bulunmuştur. 1921 Anlaşması, esasında olası ABD müdahalesine dayanır.

Rusya ve İran yakınlaşmasına karşı duyulan rahatsızlık, emperyalistler için yeni değildir. Amerikan ve Batı emperyalizmi tarih boyunca bu durumdan rahatsız olmuştur. Her türlü yola başvurarak, karşısında güç olacak her oluşuma fitne sokmuştur.

Bölgenin dayanışma içinde olmadığı her durumda, fiilen içinde olsa da olmasa da, her zaman ABD emperyalizmi kazandı. Rusya ve İran’ın ilişkisinde kırılma noktası olan Afganistan Savaşı sonrasında Sovyetler dağıldı, İran destek sunduğu Afganistan’da sonuca ulaşamadı. İki ülkeyi uçuruma sürükleyen durumda, bölgede kazanan, yine ABD oldu. Sovyetler’in çekilmesiyle iç savaş ve beraberinde NATO müdahalesiyle birlikte bugün dahi Afgan halkının dramı devam etmekte.

Batı emperyalizmi, bu topraklarda her türlü ideolojiyi kullanmayı bildi. “Mücahit” ve “Cihat” kavramlarını, Afganistan-Sovyetler savaşında uluslararası medyanın büyük katkılarıyla tüm dünyada dolaşıma soktu. Afgan halkının kendileri için kullandığı ve benimsediği kavramları, komünistlere karşı İslam dünyasına mesaj vererek kışkırtmaya çalışıyorlardı. Aynı uluslararası medya, savaşın sonunda bu kavramları şeytanlaştıracak, hatta  onları “terörizm” olarak niteleyecekti.

Günümüze bakınca, o gün olduğu gibi bugün de durmaksızın sömürüye karşı oluşabilecek tüm ittifakları, sömürü düzenine itiraz edecek askeri/siyasi/sosyal tüm cepheleri şeytani planlarla bozmaya çalışıyor. En büyük silahı ise şüphesiz medya ve yarattığı algı! İnsanların algılarıyla oynayarak, iradelerini ve cesaretlerini yıkmaya çalışmak bu savaşın kansız cephesi. Ülkemiz iktidarı da muhalefeti de solu da bu algılardan habersiz. İktidar ve sözde devlet yanlısı siyasal İslamcılar/Türkçüler, mezhepçilik algısında. Kemalist sol çevre ise İran rejimini ve otokrasisini sorguluyor.

Sosyalist hat, zaten 7 Ekim’den bu yana nerede nasıl duracağının hesabını kitabını henüz tamamlayabilmiş değil. Tüm bu akıl ve vicdan dışı hesaplar sürerken, katliamda yitirilen insan canı, çoğu çocuk ve kadın olmak üzere, 40 bine dayandı.

Sömürünün zulmüne engel olacak tek kurtuluş yolu olarak sosyalist cephe, maalesef bizim ülkemizde, içindeki aptalların sayesinde, ismiyle birlikte, Filistin sınavından geçemedi. Geleceğe dair bir umut olacak tavır sergilenemedi.

İslami çizginin önemli isimleri dahi, Filistin davasında Deniz’in ve yoldaşlarının Filistin mücadelesinin hakkını geç de olsa verip, geçmişte destek olamadıklarına dair özeleştiri yaparken, bizim sosyalistler güçlü bir ses çıkartamadılar. Yaşanan vahşete dünyanın bütün solları ayağa kalkmışken, bizimkiler, meydanı “gerici” dedikleri cihatçılara bıraktılar.

Filistin katliamı ile birlikte, gün bizim için ağardı. Dostu ve düşmanı gördü bu halk. TKP isminin açılımına artık sadece kendileri inansınlar!

İdil Mevsim
8 Ağustos 2024

0 Yorum: