06 Ekim 2025

, ,

Taşı Büyük Ver, Amerika’ya Atıyorum

Şuna emin olabiliriz: Türkiye sosyalist hareketinin büyük bir bölümü, Trump’ın Hamas’ı bitirme çabasını ellerini ovuşturarak karşılamaktadır. Ama aynı sosyalist hareket, sermayesinin ve devletinin açtığı yolda Müslüman düşmanlığının sınıfsal niteliğini ve anlamını sorgulama gereği duymamaktadır. Aynı sosyalist hareket, o Hamas’a destek sunan kitlelere anlamlı bir seçenek sunmamaktadır. Böylesi bir amacı ve derdi yoktur. O, 7 Ekim’in itiraz ettiği bir husus olarak, Amerikan çizgisine örgütlenmiş Abbas çizgisine tavdır.

Çünkü sosyalist hareket, devletin ve burjuvazinin Aydınlanma ve Modernizm alanlarında kendisine açtığı oyun alanından memnundur. Önüne konulan çanağa kuldur. Aydınlanma ile devrimin; modernizmle sosyalizmin geleceğinden emindir. Mesele, devlete ve burjuvaziye omuz vermektir. Devletin ve sermayenin solcuları, devrimi ve sosyalizmi düşmana teslim etmişlerdir. Onlarla mücadele etmeden devrim ve sosyalizm özgürleşemez.

Operasyon çekilen Turgay Ciner, yıllar önce “beni madencilik işine sokan, Dev-Yolcu bir arkadaşımdı” demektedir.[1] Kaz Dağları’na ilk kazmayı vuran şirketin sahibi, eski bir TKP’lidir. Ama o toprağın ve zeytinliğin çığlığını susturma işini de aynı örgütler üstlenmektedir. Madencilik ve inşaat sahasında palazlanan solcuların AKP’ye yönelik eleştirilerinin bir anlamı ve zemini yoktur. TMMOB’un kulu kölesi olan hareket, halka hiçbir şey veremez.

“STK, medya ve akademi”den oluşan kutsal sacayağına[2] uşaklık edenler, işçi sınıfına hiçbir şey öneremezler. Bunların derdi, saflıktır[3], pürüzsüzlüktür, proletaryasız sosyalizmdir. Çapak, kir ve pürüz olarak proleter, temizlenmelidir. Aydınlanmacılığın ve Modernizmciliğin derdi ve amacı budur.

Yıllar önce Denizli’de köylerinde açılan mermer ocağına itiraz eden gençler silahlı mücadeleyi bile düşünmek gerektiğini tartışırken onları sakinleştiren, işte o Ciner’i madencilik işine örgütleyen Dev-Yol’un kadrolarıdır. Bugün 19 Mart’ta gençleri sakinleştirenler de emirleri, talimatları CHP merkezinden almışlardır. Bunların devrim ve sosyalizm için bir damla kan ve ter dökmeleri mümkün değildir. Geçmişte dökülen kanın ve terin edebiyatı, onların günahlarını örtemez. Teslimiyetçi hallerinin ifşa olduğu her momentte geçmişin şanlı sayfalarını karıştırmalarına aldanılmamalıdır.

Sol, devletin ve sermayenin Aydınlanma ve Modernizm alanında önüne koyduğu çanağın kulu kölesidir. O nedenle her sohbette solcular, “bizi gerici yobaz şehrimizden, geleneklerimizden kopardığın, gerici halka düşman ettiğin için sana şükürler olun tanrımız Burjuvazi (Devlet)” diye bağırma gereği duymaktadırlar. Neticede, “Beni bu devlet veya burjuvazi var etti” diyenden daha ajan, daha muhbir, daha tehlikeli bir iç düşman yoktur.

Bu solculuk, teknolojiyi sınırsız-sınıfsız bir güç olarak yüceye yerleştirir. Onun ilerleyişini savunmayı solculuk olarak tanımlar. “Teknoloji masum, saf, temiz, iyi, asıl sermaye kötü. Teknolojiyi olduğu gibi alabiliriz” diyen solcu, Kemalist devlete ve cumhuriyete de aynı şekilde yaklaşmaktadır.”[4] Teknolojinin, sınırsız-sınıfsız bir varlık olarak gerçekleştirdiği pürüzsüz ilerleyişin komünizmi getireceğine iman edenler bile vardır. Gericilikten kurtulma konusunda sol, Erzurum sokaklarında bira içip genç kızların mini etekli vücutlarını seyretme hayali kurmayı devrimcilik zannetmektedir. Halka önerdiği tek şey budur. O ilerleme, alkol ve fuhuş içindir.

Sınıfsız-sınırsız teknolojinin yerini pekâlâ devletin Kemalizmi, piyasanın demokrasisi, sermayenin gücü alabilir. Solculuk, bunları Allah bilir, sürekli onlara şükür duası eder, politikası bu duadan ibarettir. Allah’a ve Müslüman’a düşmanlığı bundandır. “Sol, onlarca yıldır hâkim liberalizmin dış merkezli yörüngesinde ilerlemektedir.”[5]

Müslüman ise en azından insanlığın ve kâinatın tüm ortak iradesine biat etmiştir, zikri de fikri de ona dairdir. Devleti ve sermayeyi Allah bilene Müslüman denmez.

Sosyalist hareket, Sumud filosuna yönelik saldırının ardından Adana’daki ABD Konsolosluğu’na saldıran kitlenin içindeki o gencin feryadına örgütlenemez. Arkadaşından konsolosluğa atacak taş isteyen genç eylemci, eline gelen ufak taşları görünce, “Taşı büyük ver, Amerika’ya atıyorum” diye bağırır. O, düşmanın büyüklüğünün bilincindedir. O bilinç, “ihtiyaç her şeyin anasıdır” sözü gereğince, büyük taş arayışındadır.

Sosyalist hareket, düşmana atılacak o büyük taşı o gencin eline veremez. Küçük burjuva varlığıyla ancak burjuvaya haset, proletaryadan nefret eder. Haddini bilen küçük burjuvazi, büyüyemez de büyütmez de.

O taşın bir biçimini Roger Waters, yalın bir dille tarif etmektedir: “Yeter artık demenin vakti geldi. Bunu ancak dünya çapında işçileri kitlesel olarak örgütleyerek yapabiliriz.”[6] Bu sözün Türkiye’de bir karşılığı yoktur. İşçiliği gerilik, aşağılık bir oluş hali, zavallılık olarak gören sosyalist örgütlerin beğenmediği İtalyan ve Yunan solu, bugün genel greve gitmekte, limanları kilitleyebilmektedir. Buradaki sol, İsrail’i ilerici güç bildiği, her şeyiyle gericiliğe karşı emperyalizmin safında yer aldığı için bu işleri yapamaz. O gencin eline o büyük taşı veremez.

O taş, partidir. Bu sosyalist hareket, onca küçük burjuva hâkimiyeti sebebiyle ancak örgütçükler, dernekler ve kulüpler kurabilir. Bunların merkezinde kendisini devletin veya sermayenin özel yetiştirdiği bireyler olarak gören, sürekli o küçük varlığına ihtiyaç duyulması için yalvarıp duran kişiler durur. Bu bireyler, her fırsatta halktan, ülkeden, topraktan, geçmişten, değerlerden koparttığı için devlete ve burjuvaziye dua edip dururlar. Bunların dini-imanı devlete ve burjuvaziye dairdir. Devlet ve burjuvazinin kendilerine sürekli ihtiyaç duymasını isteyip dururlar. Önlerindeki çanak, boyunlarındaki tasma kadar düşünür, o kadar hareket ederler.

Bu solcuların “Cumhuriyet” dedikleri, Kürt ve Müslüman düşmanı devlettir. “Demokrasi” dedikleri, işçi, yoksul ve halk düşmanı sermayedir.

Bugün bir sosyalist, “din düşmanı olduğu, dine karşı onurlu ve tutarlı duruş sergilediği” için Hitler’i bile savunabilmektedir. Oysa Nâzım Hikmet’le KUTV’da eğitim gören Filistinli komünist Necati Sıtkı, Hitler’deki din düşmanlığının ardındaki halk düşmanlığını, onun sınıfsal niteliğini görebilmektedir. Hitler’i öven sosyalist, aslında Ümit Özdağ’a içişleri bakanlığı veren CHP bağlamında konuşmaktadır. Özdağ, iç Siyonist olarak, sosyalist hareketin gizli yoldaşıdır.

CHP, çanak ve tasmadır.

Eren Balkır
4 Ekim 2025

Dipnotlar:
[1] “İş. Âlemine Dev-Yolcu Bir Arkadaşım Sayesinde Girdim”, 16 Mart 2016, HV.

[2] Sınıfın Birliği, “Solun Orta Sınıf Sorunu”, 3 Ocak 2022, İştiraki.

[3] Carlos L. Garrido, “Saflık Fetişi ve Batı Marksizminin Krizi”, 2023, İştiraki.

[4] Eren Balkır, “Devlet, Teknoloji, Küçük Burjuvazi”, 12 Haziran 2025, İştiraki.

[5] Sınıfın Birliği, a.g.m.

[6] “Roger Waters Yüreğiyle Konuşuyor”, 27 Eylül 2025, İştiraki.


0 Yorum: