Şuna
emin olabiliriz: Türkiye sosyalist hareketinin büyük bir bölümü, Trump’ın Hamas’ı
bitirme çabasını ellerini ovuşturarak karşılamaktadır. Ama aynı sosyalist
hareket, sermayesinin ve devletinin açtığı yolda Müslüman düşmanlığının
sınıfsal niteliğini ve anlamını sorgulama gereği duymamaktadır. Aynı sosyalist
hareket, o Hamas’a destek sunan kitlelere anlamlı bir seçenek sunmamaktadır.
Böylesi bir amacı ve derdi yoktur. O, 7 Ekim’in itiraz ettiği bir husus olarak,
Amerikan çizgisine örgütlenmiş Abbas çizgisine tavdır.
Çünkü
sosyalist hareket, devletin ve burjuvazinin Aydınlanma ve Modernizm alanlarında
kendisine açtığı oyun alanından memnundur. Önüne konulan çanağa kuldur.
Aydınlanma ile devrimin; modernizmle sosyalizmin geleceğinden emindir. Mesele,
devlete ve burjuvaziye omuz vermektir. Devletin ve sermayenin solcuları, devrimi
ve sosyalizmi düşmana teslim etmişlerdir. Onlarla mücadele etmeden devrim ve
sosyalizm özgürleşemez.
Operasyon
çekilen Turgay Ciner, yıllar önce “beni madencilik işine sokan, Dev-Yolcu bir
arkadaşımdı” demektedir.[1] Kaz Dağları’na ilk kazmayı vuran şirketin sahibi,
eski bir TKP’lidir. Ama o toprağın ve zeytinliğin çığlığını susturma işini de
aynı örgütler üstlenmektedir. Madencilik ve inşaat sahasında palazlanan
solcuların AKP’ye yönelik eleştirilerinin bir anlamı ve zemini yoktur. TMMOB’un
kulu kölesi olan hareket, halka hiçbir şey veremez.
“STK,
medya ve akademi”den oluşan kutsal sacayağına[2] uşaklık edenler, işçi sınıfına
hiçbir şey öneremezler. Bunların derdi, saflıktır[3], pürüzsüzlüktür,
proletaryasız sosyalizmdir. Çapak, kir ve pürüz olarak proleter, temizlenmelidir.
Aydınlanmacılığın ve Modernizmciliğin derdi ve amacı budur.
Yıllar
önce Denizli’de köylerinde açılan mermer ocağına itiraz eden gençler silahlı
mücadeleyi bile düşünmek gerektiğini tartışırken onları sakinleştiren, işte o
Ciner’i madencilik işine örgütleyen Dev-Yol’un kadrolarıdır. Bugün 19 Mart’ta
gençleri sakinleştirenler de emirleri, talimatları CHP merkezinden almışlardır.
Bunların devrim ve sosyalizm için bir damla kan ve ter dökmeleri mümkün
değildir. Geçmişte dökülen kanın ve terin edebiyatı, onların günahlarını
örtemez. Teslimiyetçi hallerinin ifşa olduğu her momentte geçmişin şanlı
sayfalarını karıştırmalarına aldanılmamalıdır.
Sol,
devletin ve sermayenin Aydınlanma ve Modernizm alanında önüne koyduğu çanağın
kulu kölesidir. O nedenle her sohbette solcular, “bizi gerici yobaz
şehrimizden, geleneklerimizden kopardığın, gerici halka düşman ettiğin için
sana şükürler olun tanrımız Burjuvazi (Devlet)” diye bağırma gereği
duymaktadırlar. Neticede, “Beni bu devlet veya burjuvazi var etti” diyenden
daha ajan, daha muhbir, daha tehlikeli bir iç düşman yoktur.
Bu
solculuk, teknolojiyi sınırsız-sınıfsız bir güç olarak yüceye yerleştirir. Onun
ilerleyişini savunmayı solculuk olarak tanımlar. “Teknoloji masum, saf, temiz,
iyi, asıl sermaye kötü. Teknolojiyi olduğu gibi alabiliriz” diyen solcu,
Kemalist devlete ve cumhuriyete de aynı şekilde yaklaşmaktadır.”[4] Teknolojinin,
sınırsız-sınıfsız bir varlık olarak gerçekleştirdiği pürüzsüz ilerleyişin komünizmi
getireceğine iman edenler bile vardır. Gericilikten kurtulma konusunda sol,
Erzurum sokaklarında bira içip genç kızların mini etekli vücutlarını seyretme hayali kurmayı devrimcilik zannetmektedir. Halka önerdiği tek şey budur. O ilerleme, alkol ve fuhuş
içindir.
Sınıfsız-sınırsız
teknolojinin yerini pekâlâ devletin Kemalizmi, piyasanın demokrasisi,
sermayenin gücü alabilir. Solculuk, bunları Allah bilir, sürekli onlara şükür
duası eder, politikası bu duadan ibarettir. Allah’a ve Müslüman’a düşmanlığı
bundandır. “Sol, onlarca yıldır hâkim liberalizmin dış merkezli yörüngesinde
ilerlemektedir.”[5]
Müslüman
ise en azından insanlığın ve kâinatın tüm ortak iradesine biat etmiştir, zikri
de fikri de ona dairdir. Devleti ve sermayeyi Allah bilene Müslüman denmez.
Sosyalist
hareket, Sumud filosuna yönelik saldırının ardından Adana’daki ABD Konsolosluğu’na
saldıran kitlenin içindeki o gencin feryadına örgütlenemez. Arkadaşından konsolosluğa
atacak taş isteyen genç eylemci, eline gelen ufak taşları görünce, “Taşı büyük
ver, Amerika’ya atıyorum” diye bağırır. O, düşmanın büyüklüğünün bilincindedir.
O bilinç, “ihtiyaç her şeyin anasıdır” sözü gereğince, büyük taş arayışındadır.
Sosyalist
hareket, düşmana atılacak o büyük taşı o gencin eline veremez. Küçük burjuva
varlığıyla ancak burjuvaya haset, proletaryadan nefret eder. Haddini bilen
küçük burjuvazi, büyüyemez de büyütmez de.
O
taşın bir biçimini Roger Waters, yalın bir dille tarif etmektedir: “Yeter artık
demenin vakti geldi. Bunu ancak dünya çapında işçileri kitlesel olarak
örgütleyerek yapabiliriz.”[6] Bu sözün Türkiye’de bir karşılığı yoktur. İşçiliği
gerilik, aşağılık bir oluş hali, zavallılık olarak gören sosyalist örgütlerin
beğenmediği İtalyan ve Yunan solu, bugün genel greve gitmekte, limanları
kilitleyebilmektedir. Buradaki sol, İsrail’i ilerici güç bildiği, her şeyiyle
gericiliğe karşı emperyalizmin safında yer aldığı için bu işleri yapamaz. O
gencin eline o büyük taşı veremez.
O
taş, partidir. Bu sosyalist hareket, onca küçük burjuva hâkimiyeti sebebiyle
ancak örgütçükler, dernekler ve kulüpler kurabilir. Bunların merkezinde kendisini
devletin veya sermayenin özel yetiştirdiği bireyler olarak gören, sürekli o
küçük varlığına ihtiyaç duyulması için yalvarıp duran kişiler durur. Bu
bireyler, her fırsatta halktan, ülkeden, topraktan, geçmişten, değerlerden
koparttığı için devlete ve burjuvaziye dua edip dururlar. Bunların dini-imanı
devlete ve burjuvaziye dairdir. Devlet ve burjuvazinin kendilerine sürekli
ihtiyaç duymasını isteyip dururlar. Önlerindeki çanak, boyunlarındaki tasma
kadar düşünür, o kadar hareket ederler.
Bu
solcuların “Cumhuriyet” dedikleri, Kürt ve Müslüman düşmanı devlettir. “Demokrasi”
dedikleri, işçi, yoksul ve halk düşmanı sermayedir.
Bugün
bir sosyalist, “din düşmanı olduğu, dine karşı onurlu ve tutarlı duruş
sergilediği” için Hitler’i bile savunabilmektedir. Oysa Nâzım Hikmet’le KUTV’da
eğitim gören Filistinli komünist Necati Sıtkı, Hitler’deki din düşmanlığının
ardındaki halk düşmanlığını, onun sınıfsal niteliğini görebilmektedir. Hitler’i
öven sosyalist, aslında Ümit Özdağ’a içişleri bakanlığı veren CHP bağlamında
konuşmaktadır. Özdağ, iç Siyonist olarak, sosyalist hareketin gizli yoldaşıdır.
CHP,
çanak ve tasmadır.
Eren Balkır
4
Ekim 2025
Dipnotlar:
[1] “İş. Âlemine Dev-Yolcu Bir Arkadaşım Sayesinde Girdim”, 16 Mart 2016, HV.
[2]
Sınıfın Birliği, “Solun Orta Sınıf Sorunu”, 3 Ocak 2022, İştiraki.
[3]
Carlos L. Garrido, “Saflık Fetişi ve Batı Marksizminin Krizi”, 2023, İştiraki.
[4]
Eren Balkır, “Devlet, Teknoloji, Küçük Burjuvazi”, 12 Haziran 2025, İştiraki.
[5]
Sınıfın Birliği, a.g.m.
[6] “Roger Waters Yüreğiyle Konuşuyor”, 27 Eylül 2025, İştiraki.
0 Yorum:
Yorum Gönder