Fabrizio Rostelli
27
Eylül 2025
“This Is
Not a Drill” [“Bu Bir Tatbikat Değil”] adını taşıyan son turnesi, belki de
sanatsal yaratıcılığı ve siyasi bağlılığının en üst düzey ve en uzlaşmaz
sentezi. Müzikal vecd halinin, toplumsal protestoya, kapitalizme ve faşizme
karşı direnişe dair imgelerin görsel bombardımanına eşlik ettiği bir konsere
tanıklık ediyoruz.
Konserin
başındaki anons, “Pink Floyd’u seven ama Roger’ın siyasi duruşlarına
dayanamayanlardansanız, kalkın bir bara gidin” şeklindeydi. Roger Waters,
gösterişten uzak, kalbe hitap etme özgürlüğüne sahip. Yıllardır Filistin
halkına destek verenlerin en ön safında yer alan Waters, “Collateral
Murder” videosunu dünya çapında göstererek savaşı konserlerine taşıyor.
Waters, bir entelektüel olarak kendisini öne atıp politik bir duruş sergilemeyi
seçmiş. Assange’ın serbest bırakılması için yürütülen kampanyaya olan
bağlılığından, Dakota petrol boru hattına karşı yerli topluluklara verdiği
desteğe, Greco ve Melchiorre’nin halk sağlığıyla ilgili “Bir Zamanlar
İtalya'da” adlı filminde de yer alan, Cariati’deki Calabria hastanesinin
yeniden açılması çağrısına kadar birçok olayda onun adını görüyoruz.
* * *
Küresel
Sumud Filosu, insani yardım ulaştırmak için Gazze’ye doğru yola çıktı.
Muhtemelen İsrail’e ait olan insansız hava araçları birkaç tekneye saldırı
gerçekleştirdi. Bundan sonra ne olacak?
Filodaki
gemilerden herhangi birinin Gazze’ye yiyecek, bebek maması ve ilaç ulaştırması
pek olası görünmüyor, çünkü İsrailliler, bu teslimat sürecini bir şekilde durduracak.
Hatta
birilerini katledebilirler de. Biliyorsunuz, İsrail özel kuvvetleri, 2010
yılında Özgürlük Filosu gemisi Mavi Marmara’daki tüm o insanları öldürdüğünde
hiçbir şey olmadı. Muhtemelen herkesi tutuklayacaklar. Binlerce tekne olsaydı,
aslında çok küçük bir ülke olan İsrail’i sıkıntıya sokabilirdi. Ne olacağını
bilmenin bir yolu yok, ama filoyu yürekten alkışladığımı söylemeliyim.
Bu
girişimin medya üzerinden kamuoyu nezdinde yol açtığı etki, misyonun
kendisinden daha mı önemli?
Hükümetlerimizin
bu soykırımı durduramamasına her gün şaşırıyorum. Son 77 yılda gelişen
manzaranın ilginç yönlerinden biri, insanların buna son vermeyi düşünmesinin
bile bu kadar uzun sürmesi. Sebepler karmaşık. İsraillilerin Filistin halkına
karşı soykırım yapmak için kullandıkları model, Avrupalılar tarafından, toprak
çalmak ve yerlileri öldürüp yağmalamak için büyük gemilerle dünyayı nasıl
dolaşacaklarını keşfettiklerinde icat edilmişti. İsrail’in Filistin’de yaptığı
tam olarak bu, ancak Avrupa’nın tüm güçlü ülkeleri de yüzyıllardır aynı şeyi
yapıyor. Biz, çoğunlukla beyaz Avrupalılar, bunun doğru olduğunu iddia ettik.
Filo,
yeni bir şey, bu sebeple önemli. Dünyanın dört bir yanından gelen sıradan
insanlar, yani Küresel Güney, sesimizi yükseltmeye başlıyor. Sömürgecilik ve
emperyalizmin her zaman kurbanı olan bizler, yüreklerimizle ve zihinlerimizle
konuşmaya başlıyoruz. Aklın sesi biraz daha güçlenip gürleşiyor. Giderek daha
fazla insan, “Kardeşlerimizi önemsiyoruz” demeye başlıyor ve bu özel momentte,
elbette Filistin’in içinde bulunduğu durum da önemli. Binlerce yıldır bu
topraklarda yaşamış kadim bir halk, şimdi başkaları topraklarını, zeytin
ağaçlarını, sularını, gökyüzünü istediği için katlediliyor. Bu zamanlarda
yaşamak ve bu kadar acı ve ızdırapla yaşamak ne kadar trajik olsa da, bu,
dünyanın dört bir yanındaki sıradan insanların, tanık olduğumuz bu faşist, Nazi,
ne şekilde tarif ederseniz edin, bu emperyalist, insanlık dışı, aşağılayıcı ve
iğrenç açgözlülük tezahürlerine karşı bir duruş sergilemek için beklediği
fırsat olabilir.
Birleşmiş
Milletler İşgal Altındaki Filistin Toprakları Özel Raportörü Francesca Albanese’nin
“İşgal Ekonomisinden Soykırım Ekonomisine” başlıklı raporu, Filistin halkına
adadığınız son şarkınız “Sumud”da da kendisine bir şekilde yer buldu.
Şarkınızda ayrıca Palantir, Lockheed, Chevron ve Exxon gibi soykırımdan kâr
elde eden bazı şirketlerden de bahsediyorsunuz. Bu gerçek hepimizin bilincinde
olması gereken bir husus mudur?
Batı
medeniyetinin yıkıcı gücünün büyük bir kısmı, açgözlülükten ve açgözlülüğün iyi
bir şey olduğuna dair felsefi inançtan kaynaklanır. Bu, serbest piyasanın bizi
bir şekilde özgürleştirdiği neoliberal ekonomik düşünceye benzer. Bu düşünce
asla özgürleştirmez, ücretli köleliği teşvik eder. Önemli olan tek şey, kâr
marjıdır ve savaşta çok kâr vardır.
Butler’ın
1935 tarihli broşürü “War is a Racket”te dediği gibi “Savaş haraççılıktır”,
savaşanlar, bu işten muazzam servetler kazanır. Bu, sürekli bir savaş halinde
yaşamamızın belirleyici faktörü olmasa da, nedenlerinden biridir. Savaş,
fakirden para çalıp zengine vermenin harika bir yoludur. Bir tür mekanizmadır:
fakirlere vergi koy veya onları soy, ardından parayı zengine ver. Neticede tam
da bu sebeple bugün Bezos, Musk, Zuckerberg gibi, yüz milyarlarca dolarlık
serveti bulunan oligarkların olduğu gerçeklikte açlıktan ölen insanlardan söz
ediyoruz. Bu insanlar, bazen açgözlü insanların çıkardığı savaşlar, bazen de kıtlık
veya benzeri şeyleri umursamayan insanlar yüzünden ölüyorlar. Bu zenginlerin tek
dertleri, ceplerini doldurmak. Ellerindeki propaganda aygıtları o kadar güçlü
ki, sıradan insanları kendilerinin zengin olmadıklarına, oligarşinin bir
parçasını meydana getirmediklerine, savaştan kâr sağlamadıklarına, ortada iyi
bir sistem olduğuna ve onun desteklenmesi gerektiğine ikna etmeyi başarıyorlar.
Çok zor zamanlardan geçiyoruz ve şükürler olsun ki, Francesca Albanese gibi
bizim için savaşan insanlar var.
Gazze’yle
dayanışma gösterenlere yönelik baskılar artıyor gibi görünüyor. Neden?
Doğru,
ilk aklıma, Londra’da tutuklanan, meydanda sakince oturup kâğıt kalemleriyle “Filistin
Hareketi’ni Destekliyorum” yazan insanlar geliyor. Bugün hepsi hapiste! Bu
şiddet içermeyen eylemler gerçekleştiren protestocular, savunma sektörü için
teknoloji geliştirme alanında faaliyet gösteren bir İsrail şirketi Elbit
Systems’ın ofislerine kırmızı boya sürdükleri için terör örgütü ilan edildiler.
Aynı sözü ben de tekrar edeyim: “Filistin Hareketi’ni Destekliyorum.”
İngiltere’ye
dönersem, ki döneceğim, bunu söylediğim için 14 yıl hapis cezasına
çarptırılacağım. Yaptıklarının çılgınca olduğu aşikâr, ama güçlerini böyle
kullanıyorlar. Starmer’ı tam olarak kimin finanse ettiğini bilmiyorum ama
birileri, onun ve diğerlerinin söylediği tüm saçmalıkları ve yalanları
kusmasını sağlamak için bu desteği veriyor. Karanlık zamanlarda yaşıyoruz ama
her sabah uyandığımızda, Filistin’i kurtarmamız gerektiği düşüncesiyle hareket
ediyoruz. Bu, bir dönüm noktası.
“Yeter
artık” demenin vakti geldi. Bunu ancak dünya çapında işçileri kitlesel olarak
örgütleyerek yapabiliriz. Bunu tersanelerde, trenlerde, sokaklarda ve ülkelerin
farklı yerlerinde yapmaya başlıyorlar. Peru ve Bolivya’daki madenciler
ülkelerini durma noktasına getirdiler, çünkü başlarına yeni geçmiş olan Nazi
hükümetleri, madenleri Bezos, Musk veya topraklarını sahip oldukları
insanlardan çaldıktan sonra parayı vermek istedikleri herhangi biri arasında
bölüştürülmek üzere, Amerikan çokuluslu şirketlerine devretmeye karar verdi.
Madenciler yolları kapatıyor ve direniyor. Bu, kanlı bir savaşa dönüşecek.
Şimdi de egemen bir ülke olan Venezuela’yı tehdit etmek için Güney Karayipler’e
savaş gemileri gönderiyorlar. Neden? Çünkü sosyalist! Latin Amerika’daki,
iktidarın halka ait olmasını savunan Bolivarcı devrim ile diğerleri, yani
Boluarteler ve Bolsonarolar arasında bir savaş sürüyor. Amerikalıların her
yerde utanmadan vaaz ettiği gibi, onlar da ceplerini doldurmak istiyorlar.
Amerika’da işler ne kadar harika işliyor, bir bakın. Hapishanelerden bile kâr
elde ediyoruz ve bununla gurur duyuyoruz. Gayet zekice bir fikir bu!
Sizce
ABD’de dünyadaki diğer tüm ülkelerden daha fazla mahkûm olmasının sebebi ne?
Çünkü işin içinde para var. Temel olarak, köleliği hiçbir zaman kaldırmadılar:
suçlular bedava çalışmak zorunda. Neredeyse her şeyden kâr elde edebilirsiniz
ve eğer bunu başarabilirseniz, zenginlerin daha zengin, fakirlerin daha fakir
olduğu harika bir ülke inşa ediyorsunuz demektir. Sonra insanlar birbirini
öldürür. İstediğiniz yerden bir silah alıp istediğiniz kişiyi vurabilirsiniz.
Harika. İşte buna “özgürlük” diyoruz. Bayrak sallayıp herkesin, savaştığımız
tüm insanların aşağılık olduğunu söylüyorlar. Hepsi teröristmiş!
Son
aylarda, İsrail Savunma Kuvvetleri askerlerinden oluşan gruplar, tatillerini
İtalya’daki tatil köylerinde geçirdi. Görünüşe göre, üzerlerindeki baskıyı
azaltmak için mola vermeye ihtiyaç duymuşlar. Bunu biliyor muydunuz?
Ah,
zavallılar. Bunların gerçekten bir kibbutzda olup toprağı işlemeyi, birlikte
yaşamayı ve iş birliği yapmayı öğrenmeleri gerekiyor. Ama onlara bu toprağın
kime ait olduğunu öğretmeliyiz. Bu askerlere yardım edilmeli, psikiyatri
hastanelerine yerleştirilmeliler. İtalya gibi ülkelere dinlenmeleri için
gönderilmemeliler. IDF askerlerinin kardeşlerimizi katletmek için geri dönmeden
önce plajlarda mola verip dinlenmelerini istemiyoruz. Belki İspanya hariç tüm
hükümetlerimiz, soykırıma ortak ve ona %100 destekliyor. Ülkem İngiltere
soykırımı destekliyor ama halkı değil. Bu ABD’de de geçerli, muhtemelen İtalya’da
da böyle. Muhtemelen her yerde halk, soykırımı desteklemiyor ama hükümetler
destekliyor.
Siyasi
kararlılığınızı her zaman müziğiniz ve konserlerinizle dile getirdiniz. BDS
hareketini destekliyorsunuz ve yakın zamanda Venedik Film Festivali’ne eski bir
İsrail askerinin yer aldığı filmin festivalden çekilmesi talebini içeren, Filistin’e
destek veren, 1.500 kadar sinema emekçisinin desteklediği Venice4Palestine
başlıklı imza kampanyasını imzaladınız. Sizce sanatçılar bu konuda bir
sorumluluğa sahip mi?
Sektörümdeki
birçok kişi, insani veya toplumsal sorumluluktan bahsetmeyi rahatsız edici
buluyor, ancak bunu yapan da çok kişi var. Arkadaşım Brian Eno’yu düşünüyorum.
Yıllar önce, gazetelerde bana saldıran ve İsrail’de sahne alması için ona
gözdağı vermeye çalıştığımı söyleyen Dionne Warwick ile tartışmıştım. Bu doğru
değildi. Ona dedim ki “Filistin halkı, sizden İsrail’i etnik temizlik yaptığı
için boykot etmenizi istedi ama siz hayır mı diyorsunuz? Filistin’deki
kardeşlerinizle empati kurabilir misiniz? Sekiz yaşında, ailenizle yaşarken,
üniformalı bir silahlı adamın kapınızı çalıp evinizi ele geçirecekleri için
Kanada’da yaşamanızı söylediğini düşünün. ‘Hayır, biz Amerikalıyız’ derdiniz. ‘Artık
değilsiniz’ derlerdi. Babanız merdivenlerden iner, adam gözünüzün önünde onu
öldürüp, ‘İki dakikanız var, annenizi ve kardeşlerinizi alıp hemen Kanada’ya
gidin’ der. Böyle bir şey sizin başınıza gelseydi ne hissederdiniz? Binlerce
Filistinlinin yaşadığı bu. Siz, tüm bunları yapanlar için şarkı söylemek mi
istiyorsunuz?”
Nick
Cave, İsrail’e gidip çalmamasını söylediğim için bana “rezil bir korkak” demişti.
15
yıl önceydi ama unutmadım. Sadece İsrail hükümetiyle değil, çeşitli ülkelerdeki
İsrail lobisiyle de uğraşmanın bir bedeli var. Birkaç yıl içinde Las Vegas’taki
Sphere’de yeni bir prodüksiyon olan The Wall adlı gösteriyi
sahneleyecektim. Muhteşem olacağını düşündüğüm için çok para yatırdım ama
İsrail lobisi iptal etti. Sphere’in sahibini gösteri yapmama izin vermemesi
için ikna ettiler. Etkilerinin ne kadar geniş kapsamlı olduğunu görmek
inanılmaz. Bazen empati için bir bedel ödersiniz ama Tanrım, karşılığında neler
elde edersiniz? Başkalarına ve onların içinde bulundukları zor duruma, aynı
zamanda gerçeğe karşı duyduğum sevgiyi hissetmenin verdiği o olumlu duyguyu
anlatamam.
Gerçeklerden
bahsetmişken, sana bir şey okumak istiyorum. Üzerinde çalıştığım hatıratımın
önsözü şöyle: Şarkıların ve hikâyelerin daha da değerli hale geleceği kıyamet
sonrası bir gelecekle ilgili bir rüyadan uyandım. Hâlâ eski teknolojiden
kalanlar, tuhaf kilitler, boğazımızdaki yıpranmış iplerden sarkan eski
duyguların kabuklarının anıları vardı. Geriye ne kalmıştı? Bridgehampton’daki
bu aydınlık sabahta, göletin üzerinde parıldayan o ilk fincan kahveden başka ne
kalmıştı ki? Çok şükür, her şey apaçık ortada. Tanrı’nın varlığından söz etmiyorum.
Ortada bir hakikat varsa o da sevgidir. Kardeşlerimize olan sevgimizi ancak
gerçeği söyleyerek ve ona göre davranarak ifade edebiliriz.
Tarihte
ilk kez bir soykırıma canlı tanık oluyoruz. Öfke ve hayal kırıklığına yenik
düşmekten nasıl kaçınabiliriz?
Ben,
“her gün en az bir şey yap” kuralına göre hareket ediyorum. Şu anda seninle
konuşmuyor olsaydım, başka bir şey yapıyor olurdum. BM binasının dışında, Gazze’ye
barış gücü gönderilmesini talep etmek için bir gösteriye gidiyorum. Filistinli
bir sanatçıyla “Comfortably Numb” şarkısının yeni bir versiyonu
üzerinde çalışıyorum. Şarkı sözlerinin bir kısmı yeni ve yarısı Arapça. Bir
nevi düet. Telefonum sürekli çalıyor ve ben cevap veriyorum. Her gün yüzlerce
e-posta okuyorum; çoğu para istiyor, ben de veriyorum. Çok şanslıyım; hiç
gerçek bir işim olmadı. Sadece şarkı yazıp müzik yapıyorum. Çok başarılı oldum,
iyi para kazandım ve çok eğlendim. Bu, duygularımı ifade etme özgürlüğümü
kazanmama yardımcı oldu. Elimden geleni yapıyorum ama ara sıra fişi çekmem
gerekiyor, yoksa çıldırırım. Açlıktan ölen çocukların görüntüsüne teslim olmak
zorundayım, çünkü dayanılmaz. Omzumda bir tüfekle Filistin’e yüzerek gidip IDF
askerlerini vuramam ama hükümetlerimizi doğru olanı yapmaya alenen teşvik etmek
için elimden gelen her şeyi yaparım.
Şu
anda İtalya, İngiltere ve ABD hükümetlerimiz soykırımı coşkuyla destekliyor.
Bununla gurur duyuyorlar. Bunu insan olmakla nasıl bağdaştırıyorlar? Hiçbir
fikrim yok. Trump veya Starmer gibi insanlarla akıl hastanesinde çalışıp onları
akıl sağlığına kavuşturmaya çalışmak istemiyorum. Onları hapse atmak istiyorum
çünkü geri kalanımız için büyük bir tehlike oluşturuyorlar.
* * *
Waters,
röportajın sonunda filoya doğrudan şu mesajı gönderdi:
Takip
edebileceğiniz bir ahlaki pusulanızın olması, filoda IDF ve tüm İsrail
devletine karşı sahip olduğunuz, özellikle şu anda denizde bulunduğunuz için sahip
olduğunuz büyük bir avantaj. Sizi bu pusula doğru yöne yönlendiriyor; sizler, hepimiz
için bir örneksiniz. Ben de sizin ahlaki pusulanızı takip ediyorum, dünya
çapında milyarlarca insan, yaptığınızın muhteşem bir iş olduğunu düşünüyor. Ancak
öte yandan bizim devlet denilen geminin rotasını değiştirmemiz gerekiyor, çünkü
bu gemi kayalara doğru ilerliyor. Bu, sadece Kral Trump’ın veya Starmer’ın
devleti değil. Kayalara doğru ittikleri şey bizim devletimiz, çünkü bu
adamların ahlaki bir pusulaları yok. Sevgiye ve gerçeğe inanmıyorlar. Ama biz
inanıyoruz.
0 Yorum:
Yorum Gönder