03 Ekim 2025

, ,

Müşterek’i Okumak


Müşterek’i Okumak isimli çalışma, 1983 yılında Irak’ta o dönemdeki Irak devriminin yeni görevlerini ele alan bir program belgesi olarak yayımlanan Müşterek belgesinin çevirisini ve bizim kimi düzenlemelerimizi içermektedir. Bu belge, modern sosyalist devrimlerin deneyimlerinin gözden geçirilmesi, İslam toplumlarının incelenmesi ve Irak’ta ortaya çıkan koşulların değerlendirilmesi temelinde Irak Komünist Partisi Merkez Komitesi tarafından hazırlanmıştır.

Müşterek, sosyalist düşüncede Irak ve dünya komünist hareketinin deneyimlerinden yararlanarak gerçekleştirilen önemli bir gelişmeyi temsil etmektedir. Belge, esas olarak yetmişlerde, seksenlerde ve doksanlarda Irak Komünist Partisi (Merkez Komutanlığı) Genel Sekreteri olan merhum Dr. İbrahim Allavi tarafından yazılmıştır.

Belge, insanların veya ulusların sömürülmediği, ileri demokratik toplumlar yaratma yolunun temellerini atmaktadır. Ayrıca İslam tarihindeki işbirliği düşüncesinin temellerini ele almakta ve İslam’daki işbirliğini esas alan felsefi mirasın Irak’ta olumlu bir değişim yaratmada oynayabileceği role vurgu yapmaktadır.

Müşterek’te dile getirildiği biçimiyle:

“İslam, Müslümanlar arasında işbirliği ilkesini benimsemiş ve toprak, madenler ve suyu Allah’ın mülkiyeti, dolayısıyla tüm İslam toplumunun ortak mülkiyeti olarak kabul etmiştir. Birilerinin bunları tekeline alması veya tüm ulusun kamu çıkarlarına aykırı davranması caiz değildir.

Bu ilke, İslam’daki tarım sistemi olan Haraç sisteminin temelini oluşturmuştur. 1848 tarihli Komünist Manifesto, bu gelişmiş ekonomik sisteme ilk kez atıfta bulunarak, ikinci bölümünde diğer taleplerle birlikte bunu birincil talep olarak sıralamıştır: ‘1. Toprağın özel mülkiyetinin kaldırılması ve tüm toprak gelirlerinin kamuya ait hale getirilmesi.’ […]”

Biz, Müşterek çalışmasının, diktatörlük rejimlerinin devrilmesinden sonra demokratik sosyalizme giden yolu çizmek, halk demokrasisi ve paylaşım ekonomisi için bir çerçeve oluşturmanın ötesinde bir anlam ve öneme sahip olduğuna inanıyoruz. Çalışma ayrıca, siyasi dönüşümün ayrılmaz bir parçası olarak işbirliğine dayalı kurumların kurulmasının hayati önemini vurgulamaktadır. İspanya’daki Mondragon kooperatifleri yanı sıra Çin Halk Cumhuriyeti'ndeki kooperatifler ve sosyal girişimler gibi başarılı örnekler, bu yaklaşım içinde kooperatif girişimlerini teşvik etmenin önemini etkili bir şekilde göstermektedir.

Son olarak şunu söyleyelim: Çalışmada ilgili dönemde Irak’ta oluşmuş olan politik alana dair özel kimi ayrıntılar, İslam tarihi ve demokratik sosyalizm programının kapsadığı ana kısımlar açısından pek önem arz etmediği için metinde yer verilmemiştir. Ana kısımlarda hiçbir değişiklik yapılmamıştır.

Neden Müşterek?

1983 tarihli özgün metnin 2024’teki politik duruma dair düşünceler geliştirilmesi amacıyla güncellenmesi

Müşterek, 1983 yılında, İran-Irak Savaşı sırasında, Saddam Hüseyin rejiminin yüzleştiği bir dizi askeri yenilginin ardından yazıldı. Bu dönemde, Irak halkının çeşitli kesimlerinde ve farklı milletlere mensup halk kitlelerinde, Baas rejiminin çöküşünü ve Irak’ı saran karanlığın sona ermesini sabırsızlıkla bekleyen yaygın bir iyimserlik havası hâkimdi. Umutları, kan dökülmesinin, zorla yerinden edilmenin ve insan onurunun aşınmasının sona ermesine dairdi. Ancak, rejimin çökmesi için yirmi yıl daha geçmesi gerekti ve bu, 2003 yılında Amerika’nın Irak’ı işgaliyle gerçekleşti. Ne yazık ki, rejimin çöküşü Irak halkının acılarını hafifletmedi, aksine yeni zorluklar ortaya çıkardı.

Irak halkının Saddam Hüseyin rejiminin çöküşüne yönelik umutlu beklentilerine rağmen, işgalci Amerikan güçleri, askeri güç ve yıkıcı yöntemlerle yeni bir sömürge işgali biçimi uygulamaya çalıştı. Bu, Irak devletinin çeşitli bileşenlerinin parçalanmasını, petrol kaynaklarının kontrolünün ele geçirilmesini ve Irak’ı etnisite temelinde, keyfi olarak bölmeyi, böylece zayıflamış bir ülke üzerinde ABD’nin hâkimiyetini tesis etmeyi amaçlayan Biden projesinin uygulanmasını gerekli kılıyordu. Irak halkı, işgalcilerin direnişine rağmen, halk seçimleri düzenlemeyi başarmış olsa da, bugün siyasi süreç, sömürgeci bir tasarıma dayanan bir çerçeve içinde işliyor. 142. maddede belirtildiği gibi, belirli yönlerden değiştirilmesi mümkün olmayan bir anayasa eliyle çizilen bu siyasi çerçeve, neticede siyasi mezhepçiliğin, yolsuzluğun, Irak’ın bölünmesinin ve kaynakları üzerindeki kontrolün kurumsallaşmasına yol açıyor.

Irak, başlangıçta sömürgeciliğin yol açtığı sonuçlardan beslenen baskıcı bir rejimin pençesinden kurtuldu, ancak başka bir karanlık döneme girdi. Bu karanlık dönemde, ülkemizin geniş bölgelerini kontrol altına almayı başaran IŞİD gibi acımasız ve aşırıcı gruplar ortaya çıktı. Ancak, Halk Seferberlik Güçleri ve silahlı kuvvetlerin kahramanca fedakârlıkları sayesinde, bu güçler nihayetinde yenilgiye uğratıldılar. Bununla birlikte, Bremer’ın siyasi yapısının bir sonucu olarak ortaya çıkan yozlaşmış siyasi sistemle birlikte siyasi kriz devam etti. Bu sistem, Irak halkına sadece geri kalmışlık ve sefalet getirdi, onların zorluklarını daha da artırdı.

Irak halkının çoğunluğunun üzerinde hemfikir olduğu siyasi alternatif sorunu, ertelenmeye veya geciktirilmeye müsaade edilemeyecek acil bir görev haline gelmiştir: Halkımızı karanlık, terör, savaş, yıkım ve yolsuzluk dönemlerinden kurtaracak siyasi sistem hangisidir? Halkın demokratik özgürlüklerini garanti altına alacak ve Irak’ta insan onurunu geri kazandıracak siyasi kurumlar hangileridir? Halkın ulusal kurtuluş, demokrasi ve sosyal ilerleme mücadelesine öncülük edecek siyasi güçler hangileridir? Ayrıca, ülkenin karşı karşıya olduğu mevcut krizden çıkış yolu nedir?

Çözülmesi gereken en önemli düşünsel sorunlardan birinin, demokratik ve sosyalist devrimler arasındaki doğru ilişkiyi belirlemek olduğuna hiç şüphe yok. Irak toplumu, bugün sosyalist devrim değil, ulusal demokratik devrim göreviyle karşı karşıyadır. Ancak bu devrim, kurumları yolsuzlukla dolu ve mevcut anayasal yapı içinde faaliyet gösteren mevcut siyasi güçler tarafından yönetilemez; milyonlarca Iraklı işçiyi ait olduğu tüm kategorilerde temsil eden yeni siyasi kurumlara ve güçlere, ekonomik-siyasi bağımsızlık ve kendi kendine yeterlilik yolunu izleyen, son elli yılda dünyadaki sol hareketlerin, kooperatiflerin ve sendikal hareketlerin zengin deneyimlerinden yararlanan kurumlara ihtiyaç vardır.

Müşterek [“ortak mülkiyet”], Arap-İslam tarihi ve Irak halkının geleneklerinden ilham alarak gerçekleştirilecek sosyalist devrimlerin özünün somutlaştığı kavramdır. Bu kavram, yozlaşmış bir devlet karşısında bile çağdaş, ekonomik açıdan müreffeh ve kendi kendine yeten kurumlar inşa etmek için güçlü bir araç görevi görmektedir. İşbirliğine dayalı bir ekosistem oluşturan bu demokratik kurumlar, Irak halkını ilerleme, özgür bir vatan ve mutlu bir halk arayışında birleştirecektir. Birlikte, modern iletişim devriminin dönüştürücü potansiyelinden yararlanarak, umut ve ortak refahla dolu daha parlak bir geleceğe giden yolu açacaklardır.

İlerleyen bölümlerde, 1983 tarihli Müşterek çalışmasının çok küçük, belirtilen değişikliklerle yapılan çevirisine yer verilmektedir.

Terminoloji Üzerine

Eskiler sosyal ve felsefi kavramları ifade ederken çok hassastılar ve bu nedenle, toplumlarıyla birlikte ortadan kaybolan ve günlük kullanımdan uzak kalan hassas bir terminoloji geliştirdiler. Bazı çevirmenler ve modern yazarlar, yabancı kelimeleri Arapçada karşılıklarını bulmak için ciddi bir çaba sarf etmeden kullanma yoluna gitmişlerdir. Bu dilbilimsel yaklaşım, siyasi ve sosyal metinleri hızlı bir şekilde çevirmek gibi sınırlı bir amaca hizmet edebilir, ancak toplumumuzun özelliklerini ve tarihsel oluşumunu daha iyi anlamak için bu kavramları eski kavramlarla karşılaştırmak gerektiğinde, hızla kafa karışıklığı ve yanlış anlaşılmalara yol açar. Örnek olarak “sosyalizm” ve “komünizm” terimlerini ele alalım.

Bu kelimelerin, modern sosyalist hareketlerin ortaya çıktığı Arapçaya, Avrupa dillerindeki karşılıklarının çevirileri yoluyla girdiği bilinmektedir. Cemaleddin Efgani ve Muhammed Abduh gibi Arap yazarlar bu kavramları ele aldıklarında, başlangıçta en yakın karşılıklarını kullandılar; Fransızca ve İngilizce “sosyalizm” kelimesinin karşılığı olarak “içtimaiyye” [sosyal] terimini, Avrupa’daki “komünizm” kelimesinin çevirisi olarak ise “şiyuiye” [komünizm] terimine başvurdular.[1]

Daha sonra, Avrupa düşüncesinden etkilenen entelektüellerin yazılarında yeni terimler ortaya çıktı. Örneğin Selamet Musa, sırasıyla 1910 ve 1913 yıllarında yayınlanan Üstinsan ve Sosyalizm adlı kitaplarında “iştirakiyye” [sosyalist] kelimesini kullandı. İçtimaiye [sosyal] ve iştirakiyye [sosyalizm] kavramları arasında büyük bir fark vardır, ancak her iki terim de Avrupa'daki “sosyalizm” kelimesinin eşdeğeri olarak kullanılmıştır. “Komünizm”in eşdeğeri olarak kullanılan şiyuiye terimi ise, tüm yazarlar tarafından kabul gören bir çeviri haline gelmiş görünmektedir. Selamet Musa’nın yukarıda bahsedilen kitabında, 1910 yılında “Avrupa’nın en uzak bölgelerinde komünizmle [şiyuiye] sonuçlanan sosyalist eğilim”den bahsederek, iki kavramı birbirinden ayırdığı görülmektedir.

Avrupaî kavramların çevirilerini dilbilimsel kökenleriyle karşılaştırdığımızda, özellikle bugün Marksizmin komünizme giden ilk tarihsel aşama olarak savunduğu sosyal sistemi ifade etmek için yaygın olarak kullanılan “sosyalizm” kelimesi açısından, Arapça karşılıklarıyla açık farklar olduğunu görüyoruz. Arapçada iştirakiyye olarak çevrilen “sosyalizm” kelimesi, bazı Avrupa sözlüklerinde belirtildiği gibi, “arkadaş, müttefik veya klan” anlamına gelen Latince socius kelimesinden türeyen “sosyal” kelimesinden türemiştir.

“Sosyal” kelimesi, konuşma bağlamından aldığı başka anlamlara da sahiptir. Örneğin, İngilizcedeki “social relations” (sosyal ilişkiler) ve Fransızcadaki “rapports sociaux” (sosyal ilişkiler) gibi sosyal yaşamla ilgili kavramlar, siyasi bir hareket veya belirli bir sosyal model olarak sosyalizm kavramından farklıdır.[2]

“Sosyalizm” kelimesinin çevirisinde Arapçada çok sayıda eşdeğer kelime bulunmasının nedenini, yukarıda sunulan örnekler üzerinden anlamak mümkün. Muhammed Abduh bu kelimeyi içtimaiyye olarak çevirdiğinde, dilsel anlamı açısından doğru bir çeviri yapmıştı, ancak iştirakiyye olarak çevirdiğinde dilsel açıdan doğru bir çeviri yapmamıştı, çünkü “sosyal” kelimesi, mutlaka mülkiyet ve üretim araçlarına katılım anlamına gelmez. Ancak, o dönemde “sosyalizm” teriminin kullanımı, işgücünün çıkarlarına hizmet etmeyi amaçlayan devrimci bir hareket olarak ayırt edilmesini gerektiren siyasi bir ihtiyacı da ortaya koyuyordu. Öte yandan, Arapçada içtimaiyye kelimesi, dilsel açıdan doğru olmasına rağmen, Selamet Musa ve Arap Marksistleri gibi sosyalizm destekçilerinin amaçladığı gerekli özelliği sağlamamaktadır.

Bu nedenle, ilgili sorun, dilsel sınırları aşarak siyasi kavramlara dönüşmüş, Avrupa ile İslam-Arap dünyası arasındaki temel toplumsal farklılıkları yansıtmıştır. Avrupa orta sınıf toplumları ve kapitalizm, üretim araçlarının ve toprağın bireysel özel mülkiyeti kavramına dayanmaktadır. Bu nedenle, toplumsal mülkiyet çağrıları, o dönemde hâkim olan bireysel mülkiyet kavramına göre devrimci bir nitelik kazanmıştır. Dolayısıyla, ilerici hareketler, kendilerini “sosyalist” olarak adlandırmışlardır. Uzun süre İslam hukuku ile yönetilen ülkelerde ise durum farklıdır; bu ülkelerde toprak, nehirler ve başlıca üretim araçları devlete aittir. Devlet mülkiyetinin yanı sıra özel mülkiyet de çoğunlukla üst düzey yetkililere aittir ve bu nedenle, büyük ölçüde devlet aygıtındaki konumlarına bağlıdır. Görüleceği üzere, bu durum İslam’da “toplumsal” mülkiyet çağrısını anlamsızlaştırmış, mevcut gerçekliği onaylayan bir ifadeye dönüştürmüştür. Bu nedenle, “sosyal” kavramı, işçi sınıfının çıkarlarını ifade eden bir hareket olarak devrimci anlamını yitirir.

Cemaleddin Efgani ve Muhammed Abduh’un “sosyal” terimini kullanması, Arap ülkelerindeki sol hareketler arasında kabul görmedi ve “sosyalizm” teriminin kullanımı, Avrupa kökenli terimden açıkça farklı olmasına rağmen, yaygınlaştı. Aslında, Arapça iştirakiyye kelimesi, her ikisi de paylaşım kavramından türediği için, Avrupa’daki “komünizm” kelimesine karşılık gelir. Ancak, “komünizm” teriminin kullanılmasıyla birlikte, bu terim ile kavram arasındaki dilbilimsel fark kabul edilir bir fark olarak görülmeye başlanmıştır.

Bir başka sorun da Fransızca “commune” kelimesinin çevirisinde ortaya çıkmaktadır. Marksist çevirmenler, bu kelimeyi geleneksel olarak Arapçaya “muşa’a” [ortak] olarak çevirmişler veya “commune” ve “communard” kelimelerini olduğu gibi bırakmışlardır. Ancak, bu terminolojik kullanımı kabul etmek, Irak da dâhil olmak üzere, İslam toplumlarının sosyal ve siyasi gelişimini doğru bir şekilde anlamak için temel bir miras teşkil eden eski İslam metinlerini anlamada birçok engel yaratmaktadır.

Biz bu sebeple, Marksist literatürdeki “komün” kavramının karşılığı olarak, derin anlamları olan eski Arapça kelime Müşterek’i [ortak mülkiyet] kullanmaya karar verdik. Lenin’in de işaret ettiği gibi, Marx ve Engels, “komün” kelimesini çevirmek için eski Almanca terimler kullandıkları için bu geçerli bir seçimdir. Lenin, ayrıca Rusçada bu terimin anlamına karşılık gelen bir kelime bulunmadığını belirtmiş ve “komün”ü ifade etmek için aynı Fransızca kelimenin kullanılmasını önermiştir.

“Müşterek” kelimesini kullanmayı seçmemizin nedeni, bu terimin “komünal” kelimesiyle neredeyse eşanlamlı olduğunu gösteren çok sayıda İslam öncesi ve İslami Arapça metinlerin varlığıdır. Temel fark, katılımın paylaşılan bireyleri ve insanları önkoşul olarak görmesi, “komünal”in ise paylaşılan şeyleri ifade etmesi ile ilgilidir. Bir Hadis’te şöyle denmektedir:

“Ortak yoldaş, yoldaş komşudan daha hayırlıdır.”[3]

Bu Hadis’in tefsirini içeren sözlüğün yazarı şunu söylüyor:

“Hz. Muhammed, ortak derken, ortak paylaşım sürecine katılan insanı kastediyor.”

“Katılım” ve “ortak paylaşım” arasındaki dilbilimsel fark nettir. “Müşterek” kelimesi, paylaşılan şeyler ve mülklerden önce temel bir dayanak olarak bir insan grubunu önkoşul olarak varsayar. Bu kavramda insanların rolünü vurgulamak, sosyal sistemde özel bir öneme sahiptir. Bunun sonraki bölümlerde netleşeceğini umuyoruz. Bu konu, Marx ve Engels’in ilgisini çekmiştir, zira onlar, “sosyalizm” ve “komünizm” terimleri arasındaki farkı (terimlerin genel anlamıyla) açıklamışlardır. Engels, 1890 yılında Komünist Manifesto’nun girişinde şöyle yazmıştır:

“[...] 1847’de sosyalizm bir orta sınıf hareketi, komünizm ise bir işçi sınıfı hareketiydi.”[4]

Arapçada genellikle “demokrasi-sosyalizm” olarak çevrilen ve bazen ilk kelimenin ikinci kelimenin önüne geldiği “sosyal demokrat” teriminin, Marksist hareketin hedeflerine ve bilimsel kavramlarına uyması için Engels tarafından “komünist” kelimesiyle değiştirilmesi önerildi.[5] Aynı nedenle Lenin, 1917’de Rus Sosyal Demokrat İşçi Partisi’nin adını Tüm Rusya Komünist Partisi olarak değiştirmeyi önerdi ve Nisan Tezleri’nde bu değişikliğin önemli siyasi amacını açıkladı.[6]

Bu terimler ile “sosyalizm koşullarında demokrasi” kavramı arasında yaşanacak kafa karışıklığına mani olmak adına, bu terimin Avrupa’daki dilbilimsel anlamına göre hareketler ve partiler için “sosyal demokrasi” çevirisini kullandık. Aşağıdaki sayfalarda geçen “sosyalist demokrasi” terimi, İkinci Enternasyonal partilerini ve Kautsky okulunu değil, sosyalizm koşullarında proleter demokrasiyi ifade etmektedir. “Sosyal demokrasi” teriminin, bu hareketi Avrupa’da öncelikle burjuva liberal partilerle ilişkilendirilen “siyasi demokrasi”den ayırmak için Avrupa dilbilimsel köklerinden türetilmiş bir terim olduğu bilinmektedir.

“Sosyal demokrasi” terimi, yasal çalışma koşullarından yararlanmak ve parlamento mücadelelerine katılmak isteyen sosyalist ve işçi partilerinin ayırt edici bir sembolü olarak, geçen yüzyılın ikinci yarısında yaygınlaştı. Bu terim, özellikle İkinci Enternasyonal partilerinin çoğunun, tarihsel köklerine ve işçilerden oluşan üyeliklerine rağmen, liberal burjuva çıkarlarına hizmet eden örgütlere dönüştüğü sosyalist Ekim Devrimi’nden sonra, artık Marksist hareketi temsil etmemektedir.

Bu değişiklikler ışığında, Bolşevik Parti daha önce de belirtildiği gibi adını Komünist Parti olarak değiştirdi, Marx ve Engels ise 1870 yıllarına ait Alman Sosyal Demokrat Partisi programında geçen her “devlet” kelimesini Müşterek anlamına gelen “komün” kelimesiyle değiştirdi.

“İslam” kavramı gibi, sonraki bölümlerde tekrar eden ve kafa karışıklığına neden olan bazı diğer noktaları açıklığa kavuşturmak gerekiyor. İslam’dan bahsettiğimizde, sadece fakihlerin Kur’an ve Sünnet aracılığıyla tanımladıkları İslam şeriatını ve her bir düşünce okulunun İslam öğretilerinden sunduklarını kastetmiyoruz. Daha ziyade, “İslam” derken, bağlamdan da anlaşılacağı üzere, Irak tarihinin ve uzun süre İslam egemenliğine tabi olan ülkelerin, İslam egemenliğiyle ilişkili belirli kalıplara uyum sağlamış sosyal yapılarının olduğu dönemi kastediyoruz. Bu tanım, bilimsel açıdan eksik veya kesin olmayabilir, Ortaçağ veya Bizans dönemi gibi yaygın olarak kullanılan terimlerle değiştirilebileceği iddia edilebilir. Ancak, “Ortaçağ” ve “feodal” gibi Avrupa tarihinden türetilen terminolojilerin İslam’ın durumuna uygulanamamasının yanı sıra, İslam tarihi hakkında üzerinde uzlaşılmış bilimsel terminolojilerin bulunmaması, “İslam” kavramı için sunduğumuz tanımı haklı kılabilir.

Marksist-Leninistlerin dine karşı tutumunun açık olduğunu ve bu belgede tekrar edilmesine gerek olmadığını söylemeye gerek yoktur. Buradaki amaç, birbiriyle çelişen düşünsel eğilimleri uzlaştırmak değil, tarihsel olguları olabildiğince objektif bir şekilde incelemek, ülkemizin mevcut durumuna ışık tutmak ve geleceğe giden yolu araştırmaktır.

Ali Assam
Mecid Allavi

Kaynak: Reading in Al-Mushtarak: A System for Democratic Socialism, Yayına Hz. ve Çeviren: Ali Al-Assam ve Majid Allawi, Iskra Book, 2024, s. xix-xxvii.]

Dipnotlar:
[1] Cemaleddin Efgani’nin “Materyalistlere Cevap” başlıklı mektubuna bakılabilir: Hayderabad 1879, Darü’l-Hilal baskısı, Kahire, 1973, s.17.

[2] Fransız dilbilimci, kendi ismini taşıyan ünlü Fransızca sözlüğünün yazarı Robert’in de ifade ettiği biçimiyle, Fransızcadaki “socialisme” terimi 1822’de İngilizce “socialism” kelimesinden veya 1803’te İtalyanca kelime “socialismo”dan türetildi. Dolayısıyla, Avrupa dillerinde bu kelime basit bir dilsel değişikliğe uğramadı, tarihsel süreçte gelişme kaydetti.

[3] Efgani’nin mektubu, Hayderabad 1879, Darü’l-Hilal baskısı, Kahire, 1973, s. 17.

[4] Frederick Engels, Preface to the 1888 English edition, 30 Ocak 1888, MIA.

[5] Bkz.: Lenin, Selected Works, Cilt. 2, Bölüm 1, Foreign Languages Publishing House, Moskova, 1952, s. 458.

[6] A.g.e., s. 48.

0 Yorum: