ABD
ve İsrail’e bağlı Siyonist-emperyalist güçlerin sundukları, Trump eliyle ilan
edilen “Barış Anlaşması” karşısında yetmişlerden bugüne dek mücadele etmiş, Filistin
davasına akıllarını ve bedenlerini adamış, Corç Habeş ve Yahya Sinvar gibi birçok
vicdanlı insanın sözlerini hatırlamalıyız: Filistin’in kurtuluş mücadelesi,
yalnızca Siyonizmin yenilgisini değil, aynı zamanda onu ayakta tutan ABD
önderliğindeki emperyalizmin de çöküşünü gerektirir.
Bugün emperyalizmin masaya koyduğu yeni öneriyle ilgili tutumumuzu bir kez daha teyit
ediyoruz: Filistin’in tam kurtuluşu olmadan barış olamaz.
Siyonist
projenin Filistin’de elindeki araçlarla askeri ve politik zafere ulaşamadığı
koşullarda bu projeyi korumaktan gayrı bir hedefi bulunmayan, emperyalizmin
merkezindeki liberal demokrasiler, bugün bu “barış” ambalajıyla sundukları yeni
sömürgeci dayatmaya dair memnuniyetlerini dile getiriyorlar.
Batı’da,
Siyonist projeye destek vermelerine karşın, tavizde bulunmak dışında seçeneği
bulunmayan, halk hareketlerinin attıkları çığlıklarda boğulan, kurumsal
sömürgeciliğe bağlı temsilcilerin vicdanlarını kurtarma çabaları karşısında
bugün medyanın ve siyasetinin odağının Filistin’e doğru kaydığına tanıklık ediyoruz.
Bu
hükümetlerden bazıları, hesaplı bir dengeleme pratiğiyle, soykırımın
gerçekleştiğini kabul edebilmiş, ancak soykırımcı bir rejimle yüzleşilmesi veya
onun ortadan kaldırılması talebini hiçbir şekilde dillendirmemişlerdir. İlgili
hükümetler, Siyonist teşekkülle ilişkilerini bozmadan, soykırımla gerekli
yüzleşmeyi, bir dizi haksız, gayrimeşru ve hatta yasadışı koşula dayalı iddia
edilen bir “Filistin devletinin tanınması” ile ikame etmeye çalışmışlardır.
Trump’ın
duyurduğu, aslında soykırımın stratejik ortakları olan ABD ve “İsrail” arasında
imza edilen bu yeni “anlaşma” ile Batılı hükümetlerin bu anlaşmayı savunmaları,
en nihayetinde, bu hükümetlerin nihayetinde Filistin halkının kurtuluşu için
gerekli temelleri destekleme amacı gütmediği, aksine, Arap ülkelerinde Siyonist
ve emperyalist projenin sürdürülmesi için gerekli siyasi koşulları oluşturmaya,
bu projeye karşı yükselen hareketi yatıştırmayı amaçlayan bir tutum içerisinde
oldukları gerçeğini açığa çıkartmıştır.
Şu
anda Lübnan ve Suriye’de olduğu gibi, emperyalizm, bölgedeki siyasi projesine
karşı tüm direniş kaynaklarını ortadan kaldırmak için Siyonist teşekkülle el
ele çalışmaktadır. Bu nedenle, Filistin’in sömürgeleştirilmesi projesini
yeniden canlandırma girişimine karşı, en yüksek siyasi ve askeri etik
değerlerine sahip, uluslararası hukukun meşruiyetini de arkasına almış,
Siyonizm ve emperyalizme karşı mücadelenin ön saflarında yer alan direniş güçlerine
tam destek vermeliyiz. Yoldaş Corç İbrahim Abdullah’ın Fransız
hapishanelerinden tahliye edildikten sonra söylediği şu sözleri akıldan çıkartmamalıyız:
“Son sözü direnenler söyler, ne yapılması gerektiğine onlar karar verir.”
Hiçbir
yabancı güç, ültimatomlar ve teslim talepleriyle dayattığı “barış” üzerinden,
Filistin halkına kendi kaderini dayatma meşruiyetine sahip değildir. Biz, soykırımcı
Siyonist proje tamamen ortadan kaldırılmadıkça, bölgede gerçek barış ve
adaletin asla sağlanamayacağını biliyoruz.
Aynı
şekilde, (kendisi de “Trump planı” kapsamında aşağılayıcı koşullara maruz
bırakılmış olan) Ramallah’taki Filistin Yönetimi’nin kurtuluş için bir
alternatif olmadığını, aksine, Filistinlilerin hayatını yöneten, işgalin yükünü
hafifleten ve direnişi kontrol altına almaya çalışan, dayatılan ve denetlenen
bir yapı olarak işlev gördüğünü tekrar dile getiriyoruz. Küresel kitle
hareketimiz, bu saçma komediyi hiçbir şekilde meşrulaştıramaz veya Filistin
halkının mücadelesini bastırmak için tasarlanmış kurumların normalleşmesine
katkıda bulunamaz.
Bu
alabildiğine karmaşık momentte eylemlerimize yön verecek olan şey, sömürgecilik
karşıtı ve emperyalizm karşıtı kararlılığımızdır. Bu nedenle, Filistin’in
kurtuluşuna bağlılıklarını kanıtlamış vicdanlı insanları, Siyonizm ve
emperyalizmin bu yeni manipülasyonuna karşı koymaya çağırıyoruz.
Filistin
halkının kurtuluşuna kendini adamış hükümetlere ve halklara, sömürgeciliğin
sona ermesi davasına açık ve acil bir destek sunmaları çağrısında bulunuyoruz.
Bu destek, liberal taleplerin sınırlarının ötesine geçmeli, işgali sürdüren
kurum ve güçler üzerinde gerçek bir baskıya ve her düzeyde direnişe yönelik güçlü
bir desteğe dönüşmelidir.
Filistin’deki
enternasyonalist dayanışma, bugün direniş güçlerinin meşruiyetinin
desteklenmesi ve tanınması, tüm Filistinli tutsakların serbest bırakılması,
nehirden denize kadar Filistin’in tümüyle özgürleştirilmesi ve mülteci
kamplarında, sürgünde ve diasporada yaşayan Filistinlilerin tam geri dönüş
hakkının uygulamaya dökülmesi ile ilgili taleplerde dile bulmaktadır.
Filistin’in
kurtuluşundan çok Avrupa vicdanına hizmet eden boş jestlere veya içi boş
açıklamalara tevessül ettiğimiz için kendimizi tebrik edecek değiliz.
Eylemlerimizi artırmanın ve hükümetlerimizin parçası olmamızı istediği boş
önlemler tiyatrosu karşısında dik durmanın vakti geldi: Silahlardan bahsetmek
istiyorlarsa, Filistin direnişine ve emperyalizmle sahada mücadele edenlere
silah göndersinler; uluslararası kurumlardan bahsetmek istiyorlarsa, Siyonizm
liderlerini yargılamak için özgür halkların, bilhassa sömürgeci soykırımın
kurbanlarının ve o soykırımdan sağ çıkanların önderliğinde bir mahkeme
kursunlar.
Corç
Abdullah’ın sözlerini yineliyoruz: Son sözü direniş söyler, son söz Filistin
halkına aittir. İşgalin ve Siyonist yayılmacılığın ilerlemesine direnen insanlar,
insanlığı ve yaşama iradesini tamamen yok etmeyi amaçlayan, imkânsız görünen
koşullarda bile mücadeleyi her gün sürdürüyorlar.
“Terörizm”,
kahramanca Direniş’e atfen, kabul etmeyi kesinlikle reddettiğimiz, sömürgeci
bir terimdir. Biz, teslimiyete “barış”, ültimatomlara da “diyalog” demeyeceğiz.
Trump ve Netanyahu’nun işgalin savaş alanında elde edemediği kazanımlara kavuşulmasını
sağlamak, mülksüzleştirme ve soykırım uygulamalarını sürdürmekten gayrı bir
amacı bulunmayan taleplerine destek vermeyeceğiz. Filistin’i, Arap ve İslam
ülkelerini, hatta insanlığın kendisini savunmak için ön saflarda savaşan
Direniş’i silahsızlandırmayı amaçlayan manevraları övecek değiliz.
Şurası
açık ki Trump’ın “anlaşması” hiçbir “barış” sunmuyor. Bu “barış” önerisi, daha
fazla suç ortaklığından, açlık ve boğma yoluyla dayatmaya çalıştığı soykırım ve
sömürgeciliğin meşrulaştırılmasına yönelik bir girişimden ibaret. İşgal,
mülksüzleştirme ve cezasızlık devam ettiği sürece, sözde herhangi bir “barış
planı”, boyun eğdirmenin bir örtmecesi ve sömürgecilik ile soykırımın acı
gerçekliğini güzelleştirme çabası olarak kalacak. Yalnızca maddi adalete, yani
Siyonist sömürgecilik projesinin ortadan kaldırılmasına, Filistin halkının geri
dönüşüne ve Filistin’in nehirden denize tümüyle kurtuluşuna dayanan bir
barış meşru ve kalıcı olabilir.
Samidoun
2 Ekim 2025
Kaynak
0 Yorum:
Yorum Gönder