31 Ocak 2024

,

Devrim Ocağı


Mustafa Suphi’nin 19 Aralık 1918 günü Petrograd’da, Zinovyev başkanlığında yapılan enternasyonalist toplantıda yaptığı konuşma. Bu toplantı, Mart 1919’da ilk kongresini yapacak olan Komintern’in kuruluş sürecinde atılan ilk adımdı.

* * *


Petrograd’da, tüm dünyanın geleceğini değiştirmek zorunda olan o büyük devrimin merkezinde ezilen Türkiye ve Türk köylüleri, zorba emperyalizmin zulmü altında çile çekmiş, Batı’nın şiddetin ürünü olan medeniyetinin demirden pençeleri arasında canını vermekte olan o halk adına konuşmak, ne büyük bir mutluluk!

Köleleştirilmiş olan, ezilen Türk halkına “barbar halk” diyorlar. Diğer ülkelerde olduğu gibi Türkiye’de de cinayet işleyen ve halkın kanını emen bir avuç barbar ve haine elbette ki rastlanıyor. Bunlar, yalnızca Ermenilerin değil, aynı zamanda yoksul Türk halkının da ölümüne kanını emen Türk paşalarıdır. Köleleştirilen halk kitleleri değil, padişahlar ve paşalar bu türden barbarlardır.

Yoldaşlar!

Ekim Devrimi’nden beri Rusya’da bulunan işçi-köylü temsilcileri, sermayeye karşı savaşmaya ve hepsinden de öte, kendilerine “yönetici” diyen açgözlü barbarları yok etmeye karar vermiştir.

Sekiz ay önce Türk generalleri, Hazar Denizi, İran ve Türkistan kıyılarını işgal edip ele geçirmek amacıyla Türk ordusunu göndermeye niyetlendiklerinde, Türk devrimcileri, cesaretle Moskova’da kızıl bayrağı dalgalandırıp, Türk generallerinin bu maceraperest özlemlerine karşı çıktılar. Sesimizi kısmak için Türk büyükelçisi, Moskova’ya, Rus Cumhuriyeti hükümetine bizim Rusya’dan derhal kovulmamızı talep eden, alelacele yazılmış notalar yağdırdı. Aynı zamanda büyükelçi, Taşkent, Orenburg ve Kazan gibi Müslüman halkların yaşadığı merkezlerde bize karşı propaganda faaliyeti yürüttü, çalışmalarımızı baltalamak için elinden gelen tüm çabayı ortaya koydu. Burjuva gazetelerinde şu türden soruları içeren makaleler yayımlandı: “Bunlar ne biçim insanlar ki Müslüman dünyanın Türk ordusunun Asya içlerinde elde ettiği zaferi kutladığı günlerde Türk-Tatar milletinin inancı ve kutsallarıyla alay ediyorlar? Bunlar hangi dine ve hangi millete mensuplar?”

Büyükelçinin bu türden Cizvitlere has sorularla Doğu’yu, tüm Müslüman âlemini kandırmaya çalıştığı günlerde biz Türk enternasyonalistleri, vatanımızın tüm dünya, milletimizin tüm insanlık olduğunu net bir dille ifade ettik. Böylelikle, devrimin kızıl bayrağını cesaretle yükselten bizler, akıntıya karşı yüzmeye, Türk emperyalizminin dümenine girmiş insanların yürüdüğü yolun aksi yönde yürümeye karar verdik. Fikirlerimizi gerçekleştirmek için yürüdüğümüz o yolda elbette bir süre yalnız kaldık. Ama bugün tüm Doğu bizimle birlikte yürüyor.

Yoldaşlar!

İngiliz-Fransız hırsızlar, Türk emperyalistleriyle birlikte İstanbul’u işgal ettiklerinde, bizimle ilgili yalanlar söyleyen herkes ortadan kayboldu. O an net bir biçimde görüldü ki ezilen yoksul sınıfın büyük Rus devriminden daha iyi bir dost yoktur!

1908 gibi erken bir tarihte Türk gençliğinin belirli kısmı, halkın ancak sosyalist devrimde kurtulabileceğini anlamıştı. Fakat sosyalizmle kurulan her türden bağ kopartıldı, o karanlığın içerisinde sadece, ezilen halkın savunulması işini kendince üstlenmiş olan, ismini kimsenin unutamayacağı [Jean] Jaurès’in o gür sesi işitilmekteydi. Sadece Jaurès’in dostları, onun başladığı işi yarıda bırakmadılar.

Bugünse Rusya’da devrim ocağı örgütlendi. Rus yoldaşlarımızın Doğu’nun dünya genelinde gerçekleşecek toplumsal devrim aracılığıyla ekonomi ve toplum düzleminde yeniden dirilebileceğine dair inancı, Ekim Devrimi’nde yaşanan o büyük olayların ardından, bizim içimizde daha da güçlendi.

Sizlere bu inancın yalnızca Türk proletaryası değil, aynı zamanda Türk aydınlarında da hâkim olduğunu ispatlayan ilginç bir örneği aktarmak isterim.

Ekim Devrimi sonrası İstanbul Üniversitesi’nde Nobel Ödülü’nün kime verilmesi gerektiği sorusunun tartışıldığı dönemde, Türk profesörlerinden gelen baskılara rağmen, Türk gençliği, ödülü Lenin Yoldaş’a vermeyi uygun buldu. Bu olay, toplumsal devrim fikrinin Doğu’da derin köklere sahip olduğunun kanıtıdır.

O fikirleriyle, gayretleriyle ve eylemleriyle büyük öğretmenimiz Lenin Yoldaş, devrimci dünyayı temsil ediyor. Bu açıdan, Türk gençliği, yaptığı tercihle bu dünyayla sıkı bir bağ içerisinde olduğunu göstermiştir. Kanaatimce artık Türk halkının Rus devrimine yönelik sevgisi konusunda bundan daha fazla şey söylemeye gerek yoktur. Verdiği mücadelelerde, dünya toplumsal devriminin sunağında birçok kurban vermiş olan Rus toplumsal devrimi, savaş sahasında yalnız olmadığını, Türk proletaryasının ve Türk aydınlarının Rus devrimcileriyle aynı duyguları paylaştığını, kalplerinin birlikte attığını bilsin.

O kahramanlar şu konuda emin olsunlar: o güneyde ışıyan güneşin altında, Rus proletaryasıyla aynı düzeyde ezilen Türk proletaryasının bağrında öyle bir öfke birikiyor ki bu öfke, bugün sadece eski Rus yoldaşlarından gelecek savaş narasını bekliyor.

Yoldaşlar!

Ortadoğu’da bile Rus devrimini tüm kalbiyle seven Türk halkının içerisinde gayretli devrimciler mevcuttur!

Bu noktada Doğu’daki hareketin dünya devrimiyle nasıl ilişki kuracağı meselesine kısaca değinmek isterim. Ben, Doğu’da devrimin Batı’daki devrimle doğrudan bir ilişkisi bulunduğuna kesin olarak inanıyorum. Rus devrimi saflarında çalışan biz Türk devrimcileri, Doğu’da devrimin sadece Doğu’yu Avrupa emperyalizminden kurtarmak değil, ayrıca Rus devrimine destek sunmak için de zaruri olduğuna tereddütsüz inanıyoruz.

Yoldaşlar!

Fransız-İngiliz kapitalizmi, başı Avrupa’da olsa da gövdesi Asya ve Afrika’nın bereketli topraklarındadır. Biz Türk sosyalistleri için en öncelikli görev, Doğu’da kapitalizmin altını oymaktır. İngiliz-Fransız emperyalizminin sömürüye dayalı üretim faaliyeti ancak bu sayede hammaddelerden mahrum kalabilir. Türkiye’nin, İran’ın, Hindistan’ın ve Çin’in kapıları İngiliz-Fransız sanayicilerin suratına kapatıldığı takdirde bu kişiler, Avrupa borsalarında işlem yapma imkânını yitirirler ki bu da kaçınılmaz olarak krize yol açar, böylelikle iktidar proletaryanın eline geçer, böylece sosyalist sistem kurulur. Fakat bu da ancak muhtelif ülkelerde devrimci hareketi inşa edip, İngiliz-Fransız emperyalizmine karşı Doğu halklarını ayaklandırmak suretiyle başarılabilir.

Peki ama Doğu’da devrimin kıvılcımını nasıl çakabiliriz?

Ben, Doğu sorununun tartışıldığı, insanların Doğulu halkların gizemli hayatından dem vurduğu, bu halkları daha iyi tanıma arzularını dile getirdikleri toplantılara sıklıkla katılıyorum. Doğu geçmişte, Çarlık rejimi zamanında, buradaki ülkeleri sömürmek için daha iyi araçlar bulmak amacıyla inceleniyordu. Oysa bugün Doğu sorunu, ezilen Doğu’yu özgürleştirmek için inceleniyor. Doğu’yu inceleme işini deneyimli araştırmalara bırakarak, elimizdeki silâha sıkı bir biçimde sarılmalı, Doğu’da devrim ocağı örgütleme hedefimizi ihmal etmemeliyiz.

Doğu halklarının Avrupa sermayesine karşı gerçekleştirdiği isyan, sadece Rus devrimi değil, bugünkü gelişim seyri itibarıyla tüm ülkelerin proleterlerini şüpheyle yüklü bir beklenti içerisine sokmuş olan genç Alman devrimi için de zaruridir. Alman devrimi de sürekli İngiliz-Amerikan emperyalizmi tarafından ezilme tehdidiyle karşı karşıyadır. Bu devrim de Doğu’nun yardım elini uzatmasını beklemektedir.

Sovyet iktidarı birleşik devrimci cepheyi kurmak istiyorsa ilk işi, Alman askerlerinin boşalttıkları toprakları ele geçirmek olmalıdır. Batı kapitalizminin dikkatini Almanya’daki genç devrimin üzerinden çekmek için Doğu’daki devrimci hareketinin sunacağı destek de hiç azımsanmayacak bir öneme sahiptir.

Türkler, hâlihazırda Rusya’da askeri-devrimci örgütler kurmuş durumdalar. Türk Kızıl Ordusu’na bağlı binlerce asker, şu an Sovyet Cumhuriyeti’nin muhtelif cephelerinde Kızıl Ordu saflarında savaşmaktadır. Kısa bir süre sonra bu askerler, hep birlikte Türkiye yoluna revan olacaklardır!

Bizim, dünya devriminin proletaryanın müşterek zaferiyle taçlanmasının hemen ardından İstanbul’un, dünyanın bu en güzel şehrinin Enternasyonal’in başkenti olması gibi bir hayalimiz var. Bugüne dek açgözlü emperyalizmin sürekli yol açtığı kanlı çatışmaların ardındaki sebep olarak gösterilen Aya Sofya, uğruna yüzlerce yıldır kanlı savaşların yürütüldüğü haç ve hilâlin değil, Sovyet Sosyalist Dünya Cumhuriyeti’nin mabedi olmalı, Aya Sofya Camii’nin tepesinde Enternasyonal’in kızıl yıldızı parıldamalıdır!

19 Aralık 1918
Petrograd
Kaynak

0 Yorum: