Değerli dostum,
Hareketimizin politik yanından bahsederken, benim
öncelikle sende de gördüğüm o üzücü buhran hâline değinmem lazım. Senden, bizim
başlattığımız çalışmaya, komünist partisi çalışmasına dair edindiğin kısmi
bilginin bile her şeyden önce her dürüst devrimcinin hayatına son vermesine
gerek olmadığını düşünmene neden olduğunu işitmek, gerçekten cesaret verici.
Ama ben, “vatansever” yerine “devrimci” ifadesini
tercih ediyorum. Her ne kadar içinde olduğumuz tarihsel çağda vatanseverler
devrimci bir anlam ve öneme sahiplerse de bu tespit, her zaman ve koşulda geçerli
değildir. Örnek vermek gerekirsek: Mussolini, Poincaré, Amerika’da Ku Klux Klan
çetesi, Mançuryalı eşkıya Çang Tsu Lin, Afganistan kralı Emir Emanullah,
Mustafa Kemal Paşa, Srinivasa Sastri, Sör Surendra Nath Benerci, Gandi, Barin
Ghose de vatansever, tıpkı senin gibi. Ama bu insanları birbirinden ayıran kalın
çizgiye bakmak lazım. Her biri de farklı idealleri temsil ediyorlar!
Dolayısıyla, “vatanseverlik” insanı yanıltan bir
terim, çoğunlukla da kötü bir anlama sahip. Sadece vatanseverliği temel alan
bir hareket, bugünlerde çok ileri gidemez. Saf Hint vatanseverliği gericilikle
yüklüdür. O Gandilerden, Arabindalardan başka bir şey üretmez ki senin bu
isimlere dair herhangi bir yanlış fikre sahip olmadığını biliyorum.
Galiba sen bu yanlış görüşlerden, yanılsamalardan
neden kurtulduğunun farkında değilsin. Bu bahsini ettiğim aşırı vatanseverler
gibi sen de iyi bir vatanseversin. Tıpkı onlar gibi sen de o vatanseverliğin
konusunda oldukça samimisin. Demek ki onların vatanseverlik anlayışında insanları
aksi yöne savuracak, çoğunlukla çelişkilerle malul hedeflere sürükleyecek yanlış
bir şeyler var.
Aynı vatanseverlik ruhuyla harekete geçmiş olan bir
insan, kutsal Hindu metni Bagavat Gita’yı okuyor, biri Sri Ramkrişna öğretisini
vaaz etsinler diye Amerika’ya misyonerler gönderiyor, biri tüm millete boyun eğmeyi
emrediyor, biri Montagu reformlarıyla ilgili çalışmalara katılıyor, bir başkası
bombalar atıyor, hatta bazıları günde üç şişe viski içiyor. Bunların hepsini
aynı düzeyde vatansever kabul edemeyeceğimiz açık. Hepsi de anavatanlarını
seviyor, ona hizmet ediyor, onu yüceltiyor, idealleştiriyor. Neredeyse her bir
Hintli, “dünyaya manevi bir değer kazandırma” denilen o kutsal misyona iman
ediyor.
Ama tüm bunlara rağmen bu vatanseverler ve onların
vaaz ettikleri felsefe, seni artık tatmin etmiyor, oysa bir vakitler onların
öğretilerini kusursuz görüyor ve kabul ediyordun. Bu da bize sendeki
vatanseverlikle artık inancını yitirdiğin liderlerdeki vatanseverlik arasında
temel bir farklılık olduğunu ortaya koyuyor. Bir sonraki mektupta bu
farklılığın felsefi yönünü detaylarıyla ele alacağım.
Öncelikle ortada ümidini yitirmene neden olacak hiçbir
şey yok. Her büyük devrimci hareket bir dönem buhrana girer. Bunlar, genelde
dönüm noktalarıdır. Artık o el üstünde tuttuğumuz, yanlış ve gerici olduğu görülmüş
olan birçok fikri unutmanın vakti gelmiştir. Yeni bir vizyon ve yeni bir
kararlılıkla mücadelemizin yeni safhasına geçiş yapmak zorundayız. Nispeten muğlâk
bulduğum “vatansever” yerine “devrimci” olarak adlandırmayı tercih ettiğim bu
toplumsal unsurlar, sezgisel olarak bu yeni yönelimin zaruri olduğunu görüyorlar.
Mevcut mücadelede sahte peygamber olduklarını cümle âleme ispatlamış olan
liderlerin dile döktükleri o eski ve içi geçmiş teoriler, o devrimcileri artık
tatmin etmiyor.
Bu devrimci unsurları yeni bir politik parti
içerisinde bir araya getirmek, bizim ilk hedefimizdir. Bugün hareketimize hükmetmekte
olan o korkunç buhran hâlinden ancak bu şekilde kurtulabiliriz. Yayın organımız
ve diğer yayınlar aracılığıyla böylesi bir devrimci partinin örgütlenmesine
dair sebepler bugüne dek ortaya konmuştur. Senin de bildiğin gibi, bu metinleri
okuduktan sonra bu yeni parti, kitlelerin, kendi sınıfsal çıkarları temelinde
örgütlenmiş işçi ve köylülerin partisi hâline gelecektir. Ülkemize özgürlüğü
ancak ve sadece emekçi halk kitleleri getirebilir. Fakat onlar kavgaya örgütleneceklerse
bu iş, üst sınıfların selameti değil, kendi selametleri için yapılmalıdır.
Biz, bu fikri ahlaki veya insani bir önerme olarak
yaymak derdinde değiliz. Tüm mesele, toplumsal ekonomiyle ilgilidir. Bağlantısızlar
Hareketi’nin yaşadığı yıkım bize gösteriyor ki kitlelerdeki coşku sadece duygu
taşmaları ile sürdürülemez. Bu yıkım, ayrıca orta sınıftaki vatanseverliğin boş
olduğunu da ortaya koymuştur. Bu sebeple, önümüzdeki safhada hareket, sağlam
bir zemine kavuşmalıdır. Hareketin temelini halkımızın çoğunluğuna, başka bir
ifadeyle, işçi sınıfına ait maddi çıkarlar teşkil etmelidir.
Manevi vatanseverlikle devrimci vatanseverlik arasında
temel bir farklılık var. İlki, “kitleler manevi değerlerle buluşmuyorlarsa
canları cehenneme, oturup kendimizi viski şişeleriyle veya Upanişadlarla
teselli edeceğiz”, diğeri ise “milliyetçilik boş laftan ibaret değildir” diyor.
Milliyetçilik, maddi bir sorundur. Biz özgürlük
istiyoruz, dünyayı kurtarmak değil, kendimizi kurtarmak istiyoruz. Hindistan’la
Britanya arasındaki mücadele, Lord Ronaldshay üzerinden emperyalizmin vaaz
ettiği biçimiyle, kültürel bir mücadele değildir. Bu, bir varoluş mücadelesidir.
Bu sebeple, mücadele, üst sınıflardan çok emekçi kitlelerin çıkarınadır ve
onlar için önemlidir. Kitleler, emperyalist sömürünün ceremesini en ağır
şekilde çekiyorlar. Onlar aç, salgın hastalıklarla boğuşuyorlar. Kendileri ve
çocukları sefaletin, cehaletin ve hastalıkların kol gezdiği bir gerçekliğe
doğuyorlar, orada yaşayıp orada ölüyorlar. Bizim üst sınıflarımızsa İngiliz
idaresine rağmen, rahat, hatta bolluk içinde yaşıyorlar. Demek ki halk
kitleleri harekete geçmediği sürece milli mücadele başarıya ulaşamaz.
Gelgelelim halk kitleleri, asıl hedefin Brahma rahiplerinin
sömürüsüyle geçen çağın diriltilmesi, Madras, Kalküta ve Bombay’ın başındaki
tüccar prenslerin yüceltilmesi değil, üretici sınıfın refaha kavuşması, Hindistan’da
toprağın köylülere, ekmeğin işçilere verilmesi olduğunu idrak edemedikleri
sürece harekete geçemezler, mücadelenin faal ve bilinçli bir parçası hâline
gelemezler.
Bugüne dek Hint milliyetçiliğine hâkim olan felsefe,
bu temel meseleyle hiç ilgilenmedi. Tam da bu sebeple yıkıma uğradı. Bu yıkım, bu
felsefeye iman etmiş insanlarda kötümserliğe ve buhrana yol açtı. Gelgelelim,
bir devrimcinin korkacak bir şeyi yoktur. O ümidini kaybetmez. Bilâkis, o
ayağını ümidin toprağına basar. Onun sadakatle peşinden gittiği, her şeyi
yapabileceğini sandığı liderler, bugün maskelerini çıkartıp devrimcilik
yapmayacaklarını beyan etseler bile ümitlerini yitirmezler. O liderlerin yaşadığı
yenilgi, devrimci unsurların öne çıkmasına ve duruma hâkim olmasına katkıda
bulunacağı için hareketimizi güçlendirecektir.
Manevi vatanseverlik, kendisini devrimcilikle
kıyaslıyor ve bu rekabetten sefil bir yenilgiyle çıkıyor. Bizim manevi
vatanseverlerimiz ukalalık ederek, dünyanın ulvi öğretilere henüz hazır
olmadığını söylüyorlar, onların kimi takipçileri de bu fikirle teselli
buluyorlar. Ama bir de bu türden yüceltilmiş iktidarsızlık hâline rıza
göstermeyenler var. Bu insanlardaki devrimci fıtrat, eylem için bir yol arıyor,
doğru yolu bulunca o geçici buhrandan silkinip çıkıyorlar. Politik özyönetim (Svaraj)
mücadelesinin en önemli koşulu olarak maddi durumun düzelmesini bayrak yapacak
politik bir kitle partisi, ancak gidişattan memnun olmayan Hint işçi sınıfıyla
bu devrimci unsurlar bir araya gelip homojen ve yekpare bir bütünü meydana
getirdiklerinde oluşabilir.
Sizin artık bizim o manevi özyönetimcilerimizi (Svaraj
Partisi mensuplarını) onlara yakışır bir şekilde hızla toprağa verme vaktiniz gelmiştir.
Manabendra Nath Roy
12 Haziran 1923
Kaynak
0 Yorum:
Yorum Gönder