Mustafa
Suphi’nin 19 Aralık 1918 günü Petrograd’da, Zinovyev başkanlığında yapılan
enternasyonalist toplantıda yaptığı konuşma. Bu toplantı, Mart 1919’da ilk
kongresini yapacak olan Komintern’in kuruluş sürecinde atılan ilk adımdı.
* * *
Petrograd’da,
tüm dünyanın geleceğini değiştirmek zorunda olan o büyük devrimin merkezinde
ezilen Türkiye ve Türk köylüleri, zorba emperyalizmin zulmü altında çile
çekmiş, Batı’nın şiddetin ürünü olan medeniyetinin demirden pençeleri arasında canını
vermekte olan o halk adına konuşmak, ne büyük bir mutluluk!
Köleleştirilmiş
olan, ezilen Türk halkına “barbar halk” diyorlar. Diğer ülkelerde olduğu gibi
Türkiye’de de cinayet işleyen ve halkın kanını emen bir avuç barbar ve haine elbette
ki rastlanıyor. Bunlar, yalnızca Ermenilerin değil, aynı zamanda yoksul Türk
halkının da ölümüne kanını emen Türk paşalarıdır. Köleleştirilen halk kitleleri
değil, padişahlar ve paşalar bu türden barbarlardır.
Yoldaşlar!
Ekim
Devrimi’nden beri Rusya’da bulunan işçi-köylü temsilcileri, sermayeye karşı
savaşmaya ve hepsinden de öte, kendilerine “yönetici” diyen açgözlü barbarları
yok etmeye karar vermiştir.
Sekiz
ay önce Türk generalleri, Hazar Denizi, İran ve Türkistan kıyılarını işgal edip
ele geçirmek amacıyla Türk ordusunu göndermeye niyetlendiklerinde, Türk
devrimcileri, cesaretle Moskova’da kızıl bayrağı dalgalandırıp, Türk
generallerinin bu maceraperest özlemlerine karşı çıktılar. Sesimizi kısmak için
Türk büyükelçisi, Moskova’ya, Rus Cumhuriyeti hükümetine bizim Rusya’dan derhal
kovulmamızı talep eden, alelacele yazılmış notalar yağdırdı. Aynı zamanda
büyükelçi, Taşkent, Orenburg ve Kazan gibi Müslüman halkların yaşadığı
merkezlerde bize karşı propaganda faaliyeti yürüttü, çalışmalarımızı baltalamak
için elinden gelen tüm çabayı ortaya koydu. Burjuva gazetelerinde şu türden
soruları içeren makaleler yayımlandı: “Bunlar ne biçim insanlar ki Müslüman
dünyanın Türk ordusunun Asya içlerinde elde ettiği zaferi kutladığı günlerde
Türk-Tatar milletinin inancı ve kutsallarıyla alay ediyorlar? Bunlar hangi dine
ve hangi millete mensuplar?”
Büyükelçinin
bu türden Cizvitlere has sorularla Doğu’yu, tüm Müslüman âlemini kandırmaya
çalıştığı günlerde biz Türk enternasyonalistleri, vatanımızın tüm dünya,
milletimizin tüm insanlık olduğunu net bir dille ifade ettik. Böylelikle, devrimin
kızıl bayrağını cesaretle yükselten bizler, akıntıya karşı yüzmeye, Türk
emperyalizminin dümenine girmiş insanların yürüdüğü yolun aksi yönde yürümeye
karar verdik. Fikirlerimizi gerçekleştirmek için yürüdüğümüz o yolda elbette
bir süre yalnız kaldık. Ama bugün tüm Doğu bizimle birlikte yürüyor.
Yoldaşlar!
İngiliz-Fransız
hırsızlar, Türk emperyalistleriyle birlikte İstanbul’u işgal ettiklerinde, bizimle
ilgili yalanlar söyleyen herkes ortadan kayboldu. O an net bir biçimde görüldü
ki ezilen yoksul sınıfın büyük Rus devriminden daha iyi bir dost yoktur!
1908
gibi erken bir tarihte Türk gençliğinin belirli kısmı, halkın ancak sosyalist
devrimde kurtulabileceğini anlamıştı. Fakat sosyalizmle kurulan her türden bağ
kopartıldı, o karanlığın içerisinde sadece, ezilen halkın savunulması işini
kendince üstlenmiş olan, ismini kimsenin unutamayacağı [Jean] Jaurès’in o
gür sesi işitilmekteydi. Sadece Jaurès’in dostları, onun başladığı işi
yarıda bırakmadılar.
Bugünse
Rusya’da devrim ocağı örgütlendi. Rus yoldaşlarımızın Doğu’nun dünya genelinde
gerçekleşecek toplumsal devrim aracılığıyla ekonomi ve toplum düzleminde yeniden
dirilebileceğine dair inancı, Ekim Devrimi’nde yaşanan o büyük olayların
ardından, bizim içimizde daha da güçlendi.
Sizlere
bu inancın yalnızca Türk proletaryası değil, aynı zamanda Türk aydınlarında da
hâkim olduğunu ispatlayan ilginç bir örneği aktarmak isterim.
Ekim
Devrimi sonrası İstanbul Üniversitesi’nde Nobel Ödülü’nün kime verilmesi
gerektiği sorusunun tartışıldığı dönemde, Türk profesörlerinden gelen baskılara
rağmen, Türk gençliği, ödülü Lenin Yoldaş’a vermeyi uygun buldu. Bu olay, toplumsal
devrim fikrinin Doğu’da derin köklere sahip olduğunun kanıtıdır.
O
fikirleriyle, gayretleriyle ve eylemleriyle büyük öğretmenimiz Lenin Yoldaş,
devrimci dünyayı temsil ediyor. Bu açıdan, Türk gençliği, yaptığı tercihle bu
dünyayla sıkı bir bağ içerisinde olduğunu göstermiştir. Kanaatimce artık Türk
halkının Rus devrimine yönelik sevgisi konusunda bundan daha fazla şey
söylemeye gerek yoktur. Verdiği mücadelelerde, dünya toplumsal devriminin
sunağında birçok kurban vermiş olan Rus toplumsal devrimi, savaş sahasında
yalnız olmadığını, Türk proletaryasının ve Türk aydınlarının Rus devrimcileriyle
aynı duyguları paylaştığını, kalplerinin birlikte attığını bilsin.
O
kahramanlar şu konuda emin olsunlar: o güneyde ışıyan güneşin altında, Rus proletaryasıyla
aynı düzeyde ezilen Türk proletaryasının bağrında öyle bir öfke birikiyor ki bu
öfke, bugün sadece eski Rus yoldaşlarından gelecek savaş narasını bekliyor.
Yoldaşlar!
Ortadoğu’da
bile Rus devrimini tüm kalbiyle seven Türk halkının içerisinde gayretli
devrimciler mevcuttur!
Bu
noktada Doğu’daki hareketin dünya devrimiyle nasıl ilişki kuracağı meselesine
kısaca değinmek isterim. Ben, Doğu’da devrimin Batı’daki devrimle doğrudan bir
ilişkisi bulunduğuna kesin olarak inanıyorum. Rus devrimi saflarında çalışan biz
Türk devrimcileri, Doğu’da devrimin sadece Doğu’yu Avrupa emperyalizminden kurtarmak
değil, ayrıca Rus devrimine destek sunmak için de zaruri olduğuna tereddütsüz
inanıyoruz.
Yoldaşlar!
Fransız-İngiliz
kapitalizmi, başı Avrupa’da olsa da gövdesi Asya ve Afrika’nın bereketli topraklarındadır.
Biz Türk sosyalistleri için en öncelikli görev, Doğu’da kapitalizmin altını oymaktır.
İngiliz-Fransız emperyalizminin sömürüye dayalı üretim faaliyeti ancak bu
sayede hammaddelerden mahrum kalabilir. Türkiye’nin, İran’ın, Hindistan’ın ve
Çin’in kapıları İngiliz-Fransız sanayicilerin suratına kapatıldığı takdirde bu
kişiler, Avrupa borsalarında işlem yapma imkânını yitirirler ki bu da kaçınılmaz
olarak krize yol açar, böylelikle iktidar proletaryanın eline geçer, böylece sosyalist
sistem kurulur. Fakat bu da ancak muhtelif ülkelerde devrimci hareketi inşa
edip, İngiliz-Fransız emperyalizmine karşı Doğu halklarını ayaklandırmak
suretiyle başarılabilir.
Peki
ama Doğu’da devrimin kıvılcımını nasıl çakabiliriz?
Ben,
Doğu sorununun tartışıldığı, insanların Doğulu halkların gizemli hayatından dem
vurduğu, bu halkları daha iyi tanıma arzularını dile getirdikleri toplantılara sıklıkla
katılıyorum. Doğu geçmişte, Çarlık rejimi zamanında, buradaki ülkeleri sömürmek
için daha iyi araçlar bulmak amacıyla inceleniyordu. Oysa bugün Doğu sorunu,
ezilen Doğu’yu özgürleştirmek için inceleniyor. Doğu’yu inceleme işini
deneyimli araştırmalara bırakarak, elimizdeki silâha sıkı bir biçimde
sarılmalı, Doğu’da devrim ocağı örgütleme hedefimizi ihmal etmemeliyiz.
Doğu
halklarının Avrupa sermayesine karşı gerçekleştirdiği isyan, sadece Rus devrimi
değil, bugünkü gelişim seyri itibarıyla tüm ülkelerin proleterlerini şüpheyle
yüklü bir beklenti içerisine sokmuş olan genç Alman devrimi için de zaruridir.
Alman devrimi de sürekli İngiliz-Amerikan emperyalizmi tarafından ezilme tehdidiyle
karşı karşıyadır. Bu devrim de Doğu’nun yardım elini uzatmasını beklemektedir.
Sovyet
iktidarı birleşik devrimci cepheyi kurmak istiyorsa ilk işi, Alman askerlerinin
boşalttıkları toprakları ele geçirmek olmalıdır. Batı kapitalizminin dikkatini Almanya’daki
genç devrimin üzerinden çekmek için Doğu’daki devrimci hareketinin sunacağı
destek de hiç azımsanmayacak bir öneme sahiptir.
Türkler,
hâlihazırda Rusya’da askeri-devrimci örgütler kurmuş durumdalar. Türk Kızıl
Ordusu’na bağlı binlerce asker, şu an Sovyet Cumhuriyeti’nin muhtelif
cephelerinde Kızıl Ordu saflarında savaşmaktadır. Kısa bir süre sonra bu
askerler, hep birlikte Türkiye yoluna revan olacaklardır!
Bizim,
dünya devriminin proletaryanın müşterek zaferiyle taçlanmasının hemen ardından
İstanbul’un, dünyanın bu en güzel şehrinin Enternasyonal’in başkenti olması
gibi bir hayalimiz var. Bugüne dek açgözlü emperyalizmin sürekli yol açtığı kanlı çatışmaların ardındaki sebep olarak gösterilen Aya Sofya, uğruna yüzlerce yıldır kanlı
savaşların yürütüldüğü haç ve hilâlin değil, Sovyet Sosyalist Dünya Cumhuriyeti’nin
mabedi olmalı, Aya Sofya Camii’nin tepesinde Enternasyonal’in kızıl yıldızı
parıldamalıdır!
19 Aralık 1918
Petrograd
Kaynak
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder