1971’den
12 Eylül’e uzanan süreçte ülkedeki işçi emekçi sınıfların mücadelesi ivme
kazanır. Bu süreç, 12 Mart ve 12 Eylül darbeleriyle engellenmeye çalışılır. 12
Mart, sonraki Eylül’ün denemesidir. Eylül'ün gelişi Mart’tan bellidir.
Ülke
tarihindeki en kitlesel yürüyüşler, grevler, hak arama mücadeleleri gerçekleşip
kazanımlar elde edilir. Önce sahaya faşist çeteler sürülse de onlar yetersiz
kalınca Eylül darbesi gelir.
Yakalanan
ivmenin hızını kesme iddiası olan odaklardan biri de CHP’dir. Ortanın solu olma
iddiasıyla yeni bir tarihsel görevi üstlenerek, sınıfsız sömürüsüz düzenin
kurulmasını engellemeye çalışır. Bugün radikal demokrasi hareketinin ve
bileşenlerinin 80 öncesindeki karşılığıdır. Sol görünerek solu tasfiye etmek,
yakalanan rüzgârı ve kitleyi kendine kanalize ederek pasifikasyonu
gerçekleştirmek. Bu şekilde yüzde kırkı aşan oy oranına ulaşır ama sınırı
belirlenmiştir, ona hükümet kurdurulmaz.
12
Eylül, emperyalizmin neoliberal ekonomisine geçmek için solun bir süreliğine
bastırılmasını hedefler. Ona direnenler olduğu gibi teslimiyet bayrağını
çekenler de olmuştur. Darbe sürecinden çıkışta mücadele, tekrar işçi sınıfının
dinamizmiyle şekillenir. Sınıflar ortadan kalkmadığı için çelişki de
sürmektedir, çelişki varsa da mücadele kaçınılmazdır.
Mayıs
genel seçimlerinde görüldüğü gibi neredeyse tüm sol parti ve çevreler, CHP’nin
çizdiği sınırda hizalanarak, işçi emekçi sınıfların mücadelesini oraya kanalize
etti. 70’lerde belirlenen tarihsel görev, 2023’te hedefine ulaşmıştır. Artık
tüm sol; özde CHP, biçimde/görünüşte sol parti ve çevre olduğunu belirten
alfabetik kombinasyondur. Bu yüzden onlar muhtardır, en fazla kavga da
muhtarlık seçimlerinde çıkar ki birbiriyle kavga nedenleri de bellidir. Yeşil
radikal demokrasi hareketi de bu toplamın dışında değildir. CHP şahsında
eleştirdiği tüm kodlara sahip olup o da Kürd’ün CHP’sidir artık.
İsminde
ve yayınlarında işçi emekçi geçen çevreler artık CHP’nin birer muhtarıdır. “İstemeden”
de olsa CHP’nin adaylarına oy isteyenler, onun belediye başkanına kalkan olmak
için otobüsün üstüne çıkıp konuşma yapan işçi sınıfının biricik partisi, Fatsa’yı
nostaljiye dönüştürüp CHP belediye başkan adayı için seçim çalışması yapanlar,
işçi sınıfı havzasından aday olup CHP oylarıyla seçilmeyi umanlar ve solun
önemli bir bölümü artık CHP’dir. O yüzden ayrı duruyor görünüp CHP’nin oyunu
bölüyor diye geliştirilen eleştiri, yersizdir. Genel seçimde radikal
demokratların, yerelde CHP’nin kontenjanına girenler, tutarlı bir politika
izleyerek her iki partinin de CHP olduğunun farkındadır.
Kendisini
sömürü düzeni karşıtı mücadeleyle tanıtan çevreler, bir önceki yerel seçimlerde
büyükşehirlerde aday çıkarmayıp CHP’nin adayına çalışan radikal demokrasi
partisiyle “adaysız” ittifak kurup onun çizdiği yoldan gitti. Seçim sonuçları
açıklandığı günden itibaren bu çevrelere yakın insanlar CHP belediyelerinde
istihdam edildi. “Biz CHP adayına oy istemedik” deseler de o münhal kadroları CHP,
radikal demokrasi partisine bıraktı. O partinin içinde yer alan sol çevreler de
bu belediyelerde istihdam edildi. Onların laiklik bayrağı da megastarı da
büyükşehir belediyelerinden konser aldı ve daha nice solcu sanatçılar o kapıdan
geçerek “hakkını” aldı.
Deprem
oldu. Bu deprem önce solda, sonra ülkemizde oldu. 11 ilin içinde CHP’li
belediyeler de vardı. Aynı başkanlar tekrar aday gösterildi. Gebze belediye
başkanlığına karşılık Antakya verildi, ranta karşılık futbolcu armağan edildi
Hatay’a. Ona reva görülen buydu. Gebze ile Hatay aynıydı: sömürü düzeni.
Örnekler
artırılabilir ama sonuç aynı: Sol, artık birer CHP. Yaşam biçimci, özgürlükçü,
bireyci, sekülerci, konformist, sınıf uzlaşmacı. Bugün sol da sendikalar da ülkeye
yabancı sermayeyi getirme sözü veren, ırkçı parti liderleriyle ittifak kuran,
kendi oyuna bile sahip çıkmayan, sermayeye ve elitizme âşık bir partinin bileşenidir.
Artık onların yolu bellidir. Yazlıklarına çekilenler, yatırım yapanlar,
özgürlüğü alkol alma ve giyinme serbestisi sanan, sermayede sekülerlik arayan,
bu tip bir solun sisteminden nemalanamazsa soluğu ilk fırsatta Avrupa’da almak
isteyen, pasaportu hazır olanlar. İflah olmaz bir sol var, onlardan
dönüşeceğini umut etmekse beyhude. Onlar, işçi emekçi sınıfları egemenlerin
yatılı okuluna; kendilerini var eden tarih yapıcıları da kimsesizler
mezarlığına terk etti.
Onların
yolu belli. Bizim yolumuzu düzleştirip sınıfsız-sömürüsüz düzene ulaşma
hedefimizi gerçekleştirmemiz gerekiyor, kurtuluşumuz için. İşçi emekçi
sınıfların dinamizmini nereye kanalize edeceğimizin ayırdına varmalıyız. Kendi
tarihimizi yazamazsak tarih kitaplarına bile giremeyiz. O yüzden, alınlarının
terini dökenlerin sofrasında yerimizi almalıyız.
S. Adalı
9
Mart 2024
0 Yorum:
Yorum Gönder