08 Nisan 2016

,

Kir


Hizayı ve ölçüyü hiçlikten, yokluktan, yüceden veya mutlaktan çektiğinizde her tür sorunun çözüme kavuşacağı bir vesveseden ibarettir. Hüda Kaya’nın Ensar meselesiyle ilgili dile getirdiği “tüm izmleri aşan bir zihniyet devrimi” ifadesi ve bu devrimin de “doğaya dönüş”le mümkün olduğuna ilişkin tespiti, içerdiği anlam gibi, boşlukta salınmak zorundadır. Zira o hiza ve ölçü açısından başındaki örtü de fazlalıktır, kirdir.

Bu doğa neyin doğasıdır? Bir solcu facebook duvarında çıplak bir Avrupalı beyaz kadını ve gene çıplak iki Afrikalı yerli kadını içeren bir fotoğraf paylaşır. Afrikalı kadınlar Avrupalı kadının göğüslerine dokunmaktadır gülerek. Bu paylaşımın altına bir başka solcu, “Afrikalı kadınlar göğüslerin nasıl o kadar dik olabildiğine şaşırmışlar anlaşılan” türünden bir yorum düşmektedir. Bu yorum sömürgeciliktir. Fotoğrafta Afrikalı kadınların sarkık göğüslerini gören bu kişi, onların doğuştan hep öyle olduğunu düşünmektedir.

Bu doğa kimin doğasıdır? Misal benzer taciz vakalarına Aziz Nesin Vakfı veya başka kurumlarda rastlandığında gösterilmeyen tepkinin Ensar’a gösterilmesi, doğalında AKP’ye örgütlenmiş Müslüman ahalide bir tepkiye neden olmaktadır. Doğa ve fıtrat olarak cinsel hazları tatmin edilmemiş, azgınlar sürüsü olarak görülen bu ahali Ensar üzerinden topa tutulmakta, kundaklanmaktadır. Buradaki sınıfsal, üstünlükçü dürtüyü o ahali seziyor olmalıdır. Hiçbir şey uzayda, bir boşlukta cereyan etmemektedir. Bölge ve ülke bağlamında Müslümanlar farklı bir yerde örgütlenmektedir. Bu bağlamda Müslümanlık, algıda ve bilgide, kir niyetine temizlenmektedir.

Ölçüyü ve hizayı nereden, kim adına ve ne için çekiyoruz, bu önemlidir. Kişi kültü diye altmış yıldır aynı edebiyatı ısıtıp duran bir Jiyan sitesi Ensar ile ilgili açıklaması üzerinden, bir fırsat daha görüp, müşteri bilinciyle, Altan Tan’ın ihraç edilmesi için kampanya başlatmaktadır. Her şeyin demokratik işlediğini söylediği HDP’ye böylesi bir şahsın yakışmadığı iddia edilmektedir. Burada belirli bir layık olma ölçütü üzerinden bakıldığı aşikârdır.

Siyaset bahisçilik olabilir mi? Altan Tan ve hatta Hüda Kaya gibi isimler AKP ile yürütüldüğü iddia edilen barış müzakerelerinin birer tezahürüdür. Bugün İrfan Aktan, “savaş karşıtı bir harekete zaten dünden hazır olan Kürtlere el uzatacak Türkiye’nin batısını harekete geçirebilecek tek gücün CHP olduğunu varsayarsak, bu partinin seyirci koltuğundaki konumunun ne kadar tarihi bir günaha ortaklık olduğu daha iyi idrak edilir.” diye yazmaktadır.

Jiyan’da çıkan yazı ile Aktan’ın yazısı tutarlıdır. Bir de buna İlker Başbuğ’un cumhurbaşkanı adayı olarak ısıtılması kampanyasını da eklemek gerekir. “Türkiye’nin batısını CHP harekete geçirecekse, doğusu olan Çankırı-Çorum-Yozgat hattını kim harekete geçirecek?” sorusu gündeme gelecektir. Sosyalist Jiyan yazarı da biyopolitik bir kurgu ile HDP’yi kendi bireysel varlığına indirgemekte, Altan Tan’ı laik modernist dünyası için bir zehir olarak gördüğünü söylemektedir. Kürd denilen zehre panzehir geliştirdiğine göre, bu zehirden demokratik yollardan eşbaşkanlara mektup yazarak ve bir linç kampanyası örgütleyerek kurtulma yoluna gitmektedir.

Bu kampanya Diken gibi liberal mahfillerde örgütleniyor olmalıdır. Bunlar “eskiden toplum mu vardı”dan tutun da “eskiden ideoloji mi vardı”ya dek bir dizi birbirinin türevi lafla varolan ilişkilerin tasfiyesinde sermayeye ve devlete ortaklık eden çevrelerdir. Bunlar kendilerini en yeni olarak satabilmek için birilerini en eski olduklarına ikna etmek zorundadırlar. Bugün Altan Tan’a dönen mızrakların özünde Kürd’e karşı sivriltildiği görülmelidir. Jiyan’ın “Kişilik Kültü” kitabına Apo’yu eklemesi an meselesidir.

Bireyin verimliliği kapitalizmin düsturudur. Bireyin meslekî, bedensel, ruhsal yönlerini politikleştirip sonra da bunları yüceltmek, hareketi çürütücü yönlere sahiptir. Açık ki onlar muhtemel CHP-HDP birlikteliği için kelle istemektedirler.

Allah’ı hiçleştirip ancak O’nu kendi varlığı ile mümkün olan bir olguya indirgeyenlerin fıtrat ölçüsüne karşı paralel ölçüler inşa etmek çözüm değildir. “İzmler üstü zihniyet devrimi” ve bunun “doğa” denilen boş mefhuma atıfla gerçekleştirilmesi, herkesin ML değil Bukşinci olduğu momentte, bir gerekliliktir. Ama bunun bir çözüm sunmayacağı görülmelidir. İdeoloji burada geleceğin milletini mevzilerde kurma meselesidir. O mevzileri topa tutmak isteyenlerin önce ideolojileri lime lime etmesi gerekir. Dolayısıyla mesele Ensar ile değil, tam da Kızılay’da ve başka yerlerde bombaların patladığı bir dönemde dikkatlerin başka yöne çevrilmesi, ağızlara bal çalınması, fırsattan istifade, devletin tüm birliktelik biçimlerine gölgesini düşürmesidir.

Ensar’da o suçu işleyenler hesap vermelidir, ama Ensar’a yönelik saldırının ardına bakmazlık edilemez. O saldırının Altan Tan’a şümul edilmesi başka bir iradenin tezahürü olmalıdır.

Hz. Ali’ye, “sen Allah’ın hükmüne insanın hükmünü karıştırıyorsun” diyen Haricilere benzer bir yöntemle, doğalcılık, fıtratçılık ya da maddecilik yapmak çıkışsızdır. Bu pratikler döne dolaşa özel bireylerin muhafazası ile alakalıdır. Sonuçta Harici pratiği de İslam’ın yayılması karşısında kendilerini koruma altına alan kimi kabilelerin direnç biçimidir.

Yukarıda bahsi edilen fotoğrafa dair yorum da analıkla kadınlık arasında karşıtlık bulanların fikrî karşılığıdır. Karşısında hep cinsel bir obje olarak kadın görmek isteyen için analık kirlidir. Doğaya göre insan kirdir. Bireye göre ideoloji kirdir. Hatta kozmosa göre dünya bile kirdir. Demek ki dert edinilmesi gereken, neden temiz ve saf olanın arandığıdır. Bunun ardından da şu sorulmalıdır: “kimin temizi, neyin safı?” Ve geçmişten yarına ortaklaşma ve ortak kavga pratiklerine bakılmalıdır, temize çekmeden, birilerine göre ve onlar için kirden arınma çabası içine girmeden.

Eren Balkır
8 Nisan 2016

0 Yorum: