Hizayı ve ölçüyü hiçlikten, yokluktan, yüceden veya
mutlaktan çektiğinizde her tür sorunun çözüme kavuşacağı bir vesveseden
ibarettir. Hüda Kaya’nın Ensar meselesiyle ilgili dile getirdiği “tüm izmleri
aşan bir zihniyet devrimi” ifadesi ve bu devrimin de “doğaya dönüş”le mümkün
olduğuna ilişkin tespiti, içerdiği anlam gibi, boşlukta salınmak zorundadır.
Zira o hiza ve ölçü açısından başındaki örtü de fazlalıktır, kirdir.
Bu doğa neyin doğasıdır? Bir solcu facebook duvarında
çıplak bir Avrupalı beyaz kadını ve gene çıplak iki Afrikalı yerli kadını
içeren bir fotoğraf paylaşır. Afrikalı kadınlar Avrupalı kadının göğüslerine
dokunmaktadır gülerek. Bu paylaşımın altına bir başka solcu, “Afrikalı kadınlar
göğüslerin nasıl o kadar dik olabildiğine şaşırmışlar anlaşılan” türünden bir
yorum düşmektedir. Bu yorum sömürgeciliktir. Fotoğrafta Afrikalı kadınların
sarkık göğüslerini gören bu kişi, onların doğuştan hep öyle olduğunu düşünmektedir.
Bu doğa kimin doğasıdır? Misal benzer taciz vakalarına
Aziz Nesin Vakfı veya başka kurumlarda rastlandığında gösterilmeyen tepkinin
Ensar’a gösterilmesi, doğalında AKP’ye örgütlenmiş Müslüman ahalide bir tepkiye
neden olmaktadır. Doğa ve fıtrat olarak cinsel hazları tatmin edilmemiş,
azgınlar sürüsü olarak görülen bu ahali Ensar üzerinden topa tutulmakta,
kundaklanmaktadır. Buradaki sınıfsal, üstünlükçü dürtüyü o ahali seziyor
olmalıdır. Hiçbir şey uzayda, bir boşlukta cereyan etmemektedir. Bölge ve ülke
bağlamında Müslümanlar farklı bir yerde örgütlenmektedir. Bu bağlamda
Müslümanlık, algıda ve bilgide, kir niyetine temizlenmektedir.
Ölçüyü ve hizayı nereden, kim adına ve ne için
çekiyoruz, bu önemlidir. Kişi kültü diye altmış yıldır aynı edebiyatı ısıtıp
duran bir Jiyan sitesi Ensar ile ilgili açıklaması üzerinden, bir fırsat daha
görüp, müşteri bilinciyle, Altan Tan’ın ihraç edilmesi için kampanya
başlatmaktadır. Her şeyin demokratik işlediğini söylediği HDP’ye böylesi bir
şahsın yakışmadığı iddia edilmektedir. Burada belirli bir layık olma ölçütü
üzerinden bakıldığı aşikârdır.
Siyaset bahisçilik olabilir mi? Altan Tan ve hatta
Hüda Kaya gibi isimler AKP ile yürütüldüğü iddia edilen barış müzakerelerinin
birer tezahürüdür. Bugün İrfan Aktan, “savaş karşıtı bir harekete zaten dünden
hazır olan Kürtlere el uzatacak Türkiye’nin batısını harekete geçirebilecek tek
gücün CHP olduğunu varsayarsak, bu partinin seyirci koltuğundaki konumunun ne
kadar tarihi bir günaha ortaklık olduğu daha iyi idrak edilir.” diye
yazmaktadır.
Jiyan’da çıkan yazı ile Aktan’ın yazısı tutarlıdır.
Bir de buna İlker Başbuğ’un cumhurbaşkanı adayı olarak ısıtılması kampanyasını
da eklemek gerekir. “Türkiye’nin batısını CHP harekete geçirecekse, doğusu olan
Çankırı-Çorum-Yozgat hattını kim harekete geçirecek?” sorusu gündeme
gelecektir. Sosyalist Jiyan yazarı da biyopolitik bir kurgu ile HDP’yi kendi
bireysel varlığına indirgemekte, Altan Tan’ı laik modernist dünyası için bir
zehir olarak gördüğünü söylemektedir. Kürd denilen zehre panzehir
geliştirdiğine göre, bu zehirden demokratik yollardan eşbaşkanlara mektup
yazarak ve bir linç kampanyası örgütleyerek kurtulma yoluna gitmektedir.
Bu kampanya Diken gibi liberal mahfillerde
örgütleniyor olmalıdır. Bunlar “eskiden toplum mu vardı”dan tutun da “eskiden
ideoloji mi vardı”ya dek bir dizi birbirinin türevi lafla varolan ilişkilerin
tasfiyesinde sermayeye ve devlete ortaklık eden çevrelerdir. Bunlar kendilerini
en yeni olarak satabilmek için birilerini en eski olduklarına ikna etmek
zorundadırlar. Bugün Altan Tan’a dönen mızrakların özünde Kürd’e karşı
sivriltildiği görülmelidir. Jiyan’ın “Kişilik Kültü” kitabına Apo’yu eklemesi
an meselesidir.
Bireyin verimliliği kapitalizmin düsturudur. Bireyin
meslekî, bedensel, ruhsal yönlerini politikleştirip sonra da bunları yüceltmek,
hareketi çürütücü yönlere sahiptir. Açık ki onlar muhtemel CHP-HDP birlikteliği
için kelle istemektedirler.
Allah’ı hiçleştirip ancak O’nu kendi varlığı ile
mümkün olan bir olguya indirgeyenlerin fıtrat ölçüsüne karşı paralel ölçüler
inşa etmek çözüm değildir. “İzmler üstü zihniyet devrimi” ve bunun “doğa”
denilen boş mefhuma atıfla gerçekleştirilmesi, herkesin ML değil Bukşinci
olduğu momentte, bir gerekliliktir. Ama bunun bir çözüm sunmayacağı
görülmelidir. İdeoloji burada geleceğin milletini mevzilerde kurma meselesidir.
O mevzileri topa tutmak isteyenlerin önce ideolojileri lime lime etmesi
gerekir. Dolayısıyla mesele Ensar ile değil, tam da Kızılay’da ve başka
yerlerde bombaların patladığı bir dönemde dikkatlerin başka yöne çevrilmesi,
ağızlara bal çalınması, fırsattan istifade, devletin tüm birliktelik
biçimlerine gölgesini düşürmesidir.
Ensar’da o suçu işleyenler hesap vermelidir, ama
Ensar’a yönelik saldırının ardına bakmazlık edilemez. O saldırının Altan Tan’a
şümul edilmesi başka bir iradenin tezahürü olmalıdır.
Hz. Ali’ye, “sen Allah’ın hükmüne insanın hükmünü
karıştırıyorsun” diyen Haricilere benzer bir yöntemle, doğalcılık, fıtratçılık
ya da maddecilik yapmak çıkışsızdır. Bu pratikler döne dolaşa özel bireylerin
muhafazası ile alakalıdır. Sonuçta Harici pratiği de İslam’ın yayılması
karşısında kendilerini koruma altına alan kimi kabilelerin direnç biçimidir.
Yukarıda bahsi edilen fotoğrafa dair yorum da analıkla
kadınlık arasında karşıtlık bulanların fikrî karşılığıdır. Karşısında hep
cinsel bir obje olarak kadın görmek isteyen için analık kirlidir. Doğaya göre
insan kirdir. Bireye göre ideoloji kirdir. Hatta kozmosa göre dünya bile
kirdir. Demek ki dert edinilmesi gereken, neden temiz ve saf olanın
arandığıdır. Bunun ardından da şu sorulmalıdır: “kimin temizi, neyin safı?” Ve
geçmişten yarına ortaklaşma ve ortak kavga pratiklerine bakılmalıdır, temize
çekmeden, birilerine göre ve onlar için kirden arınma çabası içine girmeden.
Eren Balkır
8 Nisan 2016
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder