12 Kasım 2025

,

Süreç


Selahattin Demirtaş, Hacettepe’de başlayan faşist saldırının neresindedir? Bu sorunun yanıtlanması, yakın dönem, bugün ve gelecek için gereklidir.

Sendika.org sitesi, saldırganların kimliğini ifşa edip maskelerini düşürdüğünü iddia ediyor ama asıl maskeye dokunmuyor. Bilinçli bir tercihte bulunuyor. Şişli Tiyatrosu’nda ittifak aradığı çevreler de “bağımsız siyaset” deyince aklımıza Kürt politik hareketi ve CHP’nin “kitlesinden” kopuş eğiliminin gelmemesi için de uyarıda bulunuyor. Biraz geriye gidelim.

MHP liderine duacı olan, Demirtaş’tı. Onu “zarif bir insan” olarak kitlelere takdim edense Sırrı Süreyya’ydı. Kitle kuyrukçuluğu, popülizm ve görünme politikasının geldiği nokta, diyalektik bakışın bertaraf edilmesidir.

Bu aşamada Devrimci Hareket çevresi, DY’cilere çağrı niteliğinde bir açıklamada bulundu: Diyalektiği esas aldıklarını, siyasetin “sığ” noktalara çekildiği, DY'yi eleştirenlerin onu anlamadığını hatta daha net eleştirenlerin DY “cahili” olduğunu, partileşmenin bir süreç olduğunu ve nitelik gerektirdiğini, CHP kitlesinin önemsenmesi gerektiğini, geçmişte yani 1980 öncesinde DY’nin grev ve Fatsa deneyiminin hâlen tam olarak idrak edilemediğini iddia ediyor.[1]

Bugünlerde benzer bir forum da HDP tarafından Eyüpsultan’da düzenlenip sonuç bildirgesi açıklandı, sosyalizm diye yeni “paradigma” teorize edildi. Özünde her iki forumun da birbirinden farkı olmadığı gibi bir yerde orta noktada buluşma gayreti içinde olduklarından söz edebiliriz. Bu kısma kadar olanlar bir kenara yazıldığında tartışma belirli argümanlara dayandırılarak bir sonuca bağlanacak. Ne yeni diye sunulan paradigma ne de strateji arayışı sosyalist mücadeleye uygundur. Her iki kesim de Şişli-Eyüpsultan hattında birbirine rota tayini ve alan açtırma peşindedir. Kanada’ya iltica hakkı ölçütüne CHP'li olmak da eklenince sol için Kürt’ün emeğinden ve HDP’nin diplomatik gücünden yararlanma imkânı geride kalmıştır. Artık Saraçhane’de saldırıya uğramak, CHP’ye kalkan olmak, mülteciliğin yeni yoludur.

Öncelikle Devrimci Hareket çevresi, daha önce de “ÖDP-DY” adlandırmasının doğru olmadığında ısrar ediyordu. Aksine DY-ÖDP ilişkisi netleştirilmelidir. Müftüoğlu ve Pekdemir bu tarihin neresindedir? Mamak ve 1980 tasfiyesinde DY adına kararlar alan, Müftüoğlu değil miydi? Darbeci generalin üstü kapalı şekilde Müftüoğlu’na teşekkür ettiğini kendisi söylüyor. İkinci olarak Mamak özelinde solun teslimiyeti ve tasfiyesi söz konusudur. “DY bir aile değildir” söylemi zaten partileşmenin yaşanmadığının bir itirafı çünkü aile, bir değer olarak sosyalist politikada gerçek anlamını kazanır.

DY bugün Yolculuk çevresinden ibaret midir? Halkevleri, bugün DY'nin içinde midir, dışında mıdır? Halkevleri’nin liberal savruluşu dikkate alındığında Şişli Tiyatrosu’na katılan Halkevciler, DY’ci midir değil midir? Halkevleri’nden ÖDP’yi ayıran nedir?

“CHP’nin kitlesi” söylemine gelince, hâlen halk bir partinin ya da partilerin kitlesi olarak ayrıştırılıyorsa sosyalist anlayış baştan çöker. Halk kesimlerinin hangi partiye verdiği oya bakılarak kitle ayrıştırması yapılamaz. Kitle bu şekilde ele alınırsa, CHP nereye gösterilirse oraya gidilir.

Diyalektik savunusu ve feminizm eleştirisi tutarsızdır, çünkü geçtiğimiz yıl 8 Mart’ta DY’ci kadınların açıklamasında Gazapizm’den aşırma sözlerle “Saygın adamları korku basacak” ifadesine yer verilmişti. Zaten 8 Mart’ın savrulduğu yer Gazapizm kültürü ki o Gazapizm’e Sol Parti, gençlik festivali içinde sahne verdi.

Fatsa deneyimini özümseyememiş bir kesim varsa bunun başında DY gelir. Fatsa’da belediyecilik değil, komün deneyimi inşa edilmişti. 12 Eylül’den iki ay önce komünü dağıtılmış bir hareket, nasıl olur da 12 Eylül'e direnemez? Öyleyse bu hareket, diyalektik bakışta eksiklik yaşıyordur.

Dönemin egemenleri “Çorum’u boşverin, Fatsa'ya bakın!” demiştir. Fatsa’ya rağmen Eylül darbesine direnilmiyorsa bugun Fatsa’nın ve direniş komitelerinin “anlaşılamadığından” ve “sığlıktan” söz edilemez.

DY eleştirilemez mi? Metafizik temelli şekilde tarihe yaklaşmak doğru değildir. Darbeye direnilmediyse o zaman Mahirlerin ne yapmaya çalıştığı anlaşılamamış demektir. Bugün solun eleştirdiği KÖZ’ün hâlen parti kuramamış olması gündeme getiriliyorsa yarım yüzyıldır partileşemeyenler, kendi durumlarını düşünmelidir. Bugün, DY’nin 12 Eylül öncesi tarihe geçirdiği direnişlerden öteye son 45 yıla dair toplumsal direniş aktarılamıyorsa DY’cilere çağrı yapmaya devam edebilirler. Bu aşamada Hacettepe’ye ve sürece geçiş yapılabilir.

Sol, bugün HDP’ye ve CHP’ye ideolojik tavır almakla yükümlüdür. Bu yükümlülük, değerlerin, ideolojinin ve ilkelerin zorunluluğudur. Öncelikle daha birkaç yıl önce Ülkü Ocakları’nın eğitim kurumlarına girmesine ses çıkarmayıp günü kurtaran açıklamalar yapanlar, bugün Hacettepe’deki saldırıyı değerlendiremezler. Neden-sonuç ilişkisini, uzlaşmaz çelişkiyi, nicel birikimlerin nitel sıçramaları sağlayacağı gerçeğini dikkate almayanlar, ideolojik netleşmeden uzak kitle kuyrukçuluğu çukuruna yuvarlanırlar.

Adım adım artarak ve yoğunlaşarak gelen saldırı dalgasını destekleyenlere son süreçte bir de HDP katılmıştır. Daha birkaç yıl önce Diyarbakır’da adına hatıra ormanı açılmasına karşı çıkanlar, bugün aynı parti liderini “zarif” kabul edip ona dualar ediyorsa Hacettepe’deki saldırıyı anlayamazlar.

HDP ve Kürt’ü bir çizgide birleştirmek politikada popülistliğe ve ideolojik bunalıma denk düşer. Türkeş için mevlid okutan İmamoğlu özelinde Saraçhane’de CHP’ye milislik yapanlar, bugün uğradıkları saldırıyı idrak edemezler.

CHP kitlesi ve HDP'nin önemsenmesinin ne halklarla ne emekçilerle ilgisi vardır. İdeolojik iflas burada gerçekleşiyor.

Günümüz dünyasında başçelişki, emperyalizmdir. Emperyalizm iç olgudur. Bütün mücadelelerde olduğu gibi zaman-mekân ilişkisi değerlendirilmelidir. Alman emperyalizminin 8 bin şirketinin olduğu yerde emperyalizm iç olgudur. Sola sol tarafından indirilecek darbe emperyalizmden gelir. Bu darbenin bileşenleri bugün liberalleşen soldur. Adına sol denildiğinde eleştiriden azade hâle getirilir. Emperyalizme aparat olan sol, mekânda mücadele edemez, zamanda savrulur, tarihte kaybolur, kaybolmaya mahkûmdur.

Bir çevre, dönemsel hatalar yapabilir ama en nihayetinde çizgisi nettir. Taktik hatalar yapabilir ama özünde ideolojisi berraktır. Bugün iç olguya dönüşen emperyalizm gerçeği karşısında kazanılması gereken alan ve/veya mekân, zihnin ideolojik işlenmesidir. İdeolojik olarak işlenen her zihin, emperyalizme karşı kazanılan birer alandır. Bu nedenle, emperyalizme karşı mücadele, en temelde ve mütemadiyen ideolojiktir. İdeolojik duruş ve manifesto netleşmedikçe politikada çizgi bozulması kaçınılmazdır. Bugün emperyalizm uyuşturucuyla halklara saldırıyorsa, o zaman kazanılması ve alan hâkimiyeti kurulması gereken mekân neresidir? İdeolojik olarak kurtarılmayan her zihinde halk emperyalizme teslim edilir.

Yazımızın başına dönersek; Demirtaş, Sırrı Süreyya, sol çevreler “bedel ödemişse” ya da kitle kültüründe yücelmişse o zaman eleştiriden muaftır! Tribüne siyaset yapmak, emperyalizm ve sömürü gerçeği karşısında halkın bilincini çarpıtmaktır. Karadeniz’de Kürt fındık işçilerine saldırtan ele tespih verilip, ona dua edilip, hakkında “zarif” denilip, geçmiş lideri için camide mevlid verdirilirse bu kesimler ve ona eklemlenenler eleştiriden muaf mıdır? Dİyalektikte karşıtlar birlik ve mücadele hâlindedir. Bu durumda iki sınıf vardır, bu iki sınıf mücadele hâlindedir.

Dün aralarında 65 yaşındaki anaların ve çocukların olduğu 6 işçinin yanarak can verdiği iş cinayeti gerçeği varken güvenlik harcamalarının sömürüyü derinleştirdiği söylemi henüz çökmemiş midir? Özbekistan’daki altın madenleri için ABD’ye yatırım çağrısı yapan Türkeş ve partisi, ideolojik netleşmenin neresindedir?

Emperyalizm bağlamında bu politika sahipleriyle yan yana gelenleri ve bu ittifaka soldan eklemlenip “bağımsız siyaset” geliştirmediklerini itiraf edenleri, hatta böyle bir bağımsızlaşmadan duyduğu kaygıyı dile getirenleri eleştirdiğimizde sosyal medyanın en çirkin ve ahlak dışı argo diliyle bize saldırılıyor.

Geçmişinden pişmanlık duymadığını ve ideolojik mücadelenin gereğini yaptıklarını dile getirmekten çekinmeyen Haluk Kırcı’nın karşısında geçmişinden bir an önce sıyrılmayı çeyrek yüzyıldır politika diye belirleyen solun bugün Hacettepe’de, yarın bir mahallede, başka bir mevsimde tarlada faşist saldırıyı püskürtmek için halkı bilinçlendiremez çünkü bu sol, HDP’nin imkânlarıyla, CHP’nin kitlesiyle, Kürt’ün emeğiyle var olur. O emek ABD bayrağı altında Suriye’de mücadele ederse sol, aynı şemsiye altında toplanır, toplanmayan tekfir edilir. Dün Şara çeteci, bugün iktidar ortağı olur. Aynı Şara, bugün ABD’li emperyalistlerle basketbol oynar, Mazlum Abdi ile özel olarak görüşür, bugün Suriye’deki en büyük üssü ABD inşa eder, amaç, emperyalizmin Ortadoğu jandarması İsrail’in güvenliğini sağlamaktır.

Ortadoğu’yu anlamayan, ne Hacettepe’deki saldırıyı ne de Dilovası’ndaki işçi katliamını ve sömürüyü ne Kürt’ü ne de Filistin’i anlar. Hepsi de bir bütündür, bir parça diğerinden eksik yorumlanamaz.

Avrupa ülkelerinin yeni yol haritası uyarınca savunma sanayiinin geliştirilmesi ve bu plan doğrultusunda kalifiye işçi ihtiyacının ne anlama geldiğini hâlen anlamamakta direten varsa Dilovası’ndaki yangında can veren çocuk işçiliğinin emperyalizm bağlamında işleyen ekonomi politiğini de açıklayamaz.

Biz, ideolojik mücadelede ısrar ediyoruz. Küreselleşme adı altında yayılmadık ülke bırakmayan, halkları sömürü, işgal ve uyuşturucuyla etkisizleştirmeye çalışan, yaklaşık üç yüzyıldır afyon ticareti adı altında uyuşturucu üreten, emekçi halklara fuhuşu ve yozlaşmayı dayatan emperyalizmle ve onun elleriyle uzlaşmayacağız.

İki sınıf var, iki sınıfın iki merkezi var: emperyalistler ve halklar. Bugün, bu saflar netleşmedikçe, ideolojik mücadelede ısrar edilmedikçe, emperyalist ülkelerde geçerli olan salt işçici politika terk edilmedikçe sömürü çarkları arasında yitip gitmeye mecburuz. Bu nedenle, emperyalizmin iç olguyu dönüştüğü her ülkede halkların tek kurtuluş yolu, öncelikle emperyalizmle mücadele etmektir.

İdeoloji, politikanın beynidir; daha önce de belirttiğimiz gibi beyin hasar alırsa en güçlü kol ve ayak bile harekete geçmez. Emperyalizmin dayattığı düzenin alışkanlıkları kitle kaygısından sıyrılarak sol saflardan atılmak zorundadır. Yanlışa yanlış demeyen, yanlış yolda ısrar edenlere ideolojik tavır almayan hiçbir politik hareketin kazanma ihtimali yoktur.

Oklar soldan da gelse biliyoruz ki iki sınıf var, iki sınıfın ideolojisi var. Burjuvazi yoksullarla uzlaşıyor, kârını paylaşıyor, eşitlikte sulh oluyor mu ki sol, bu kadar iyimser ve ciddiyetsizlikte direniyor. Burjuvazinin sınıf bilinci kadar bizim de sınıf bilincimiz berraklaşıp buna uygun politik hat inşa etmek günün değil, her günümüzün asli görevi. Gerisinde solun kitlelere iddia ettiği hangi söylem varsa lafügüzaf ve demagojiden ibarettir.

Ya biz kazanacağız ya da sömürülmeye devam ederek insana ait tarihin tüm güzellikleri ve değerlerinden yoksun yaşayacağız. Orta yol yok. Emekçi halkların sömürülmesi karşısında politika geliştirmeyen hangi çevre olursa olsun emperyalizmin, tekellerin ve burjuvazinin dostudur.

Sinan Akdeniz
12 Kasım 2025

Dipnot:
[1] Devrimci Hareket, “Devrimci Yolculara Çağrı ve Bilgilendirme”, 3 Kasım 2025, DH.

0 Yorum: