Selahattin
Demirtaş, Hacettepe’de başlayan faşist saldırının neresindedir? Bu sorunun
yanıtlanması, yakın dönem, bugün ve gelecek için gereklidir.
Sendika.org
sitesi, saldırganların kimliğini ifşa edip maskelerini düşürdüğünü iddia ediyor
ama asıl maskeye dokunmuyor. Bilinçli bir tercihte bulunuyor. Şişli Tiyatrosu’nda
ittifak aradığı çevreler de “bağımsız siyaset” deyince aklımıza Kürt politik
hareketi ve CHP’nin “kitlesinden” kopuş eğiliminin gelmemesi için de uyarıda
bulunuyor. Biraz geriye gidelim.
MHP
liderine duacı olan, Demirtaş’tı. Onu “zarif bir insan” olarak kitlelere takdim
edense Sırrı Süreyya’ydı. Kitle kuyrukçuluğu, popülizm ve görünme politikasının
geldiği nokta, diyalektik bakışın bertaraf edilmesidir.
Bu
aşamada Devrimci Hareket çevresi, DY’cilere çağrı niteliğinde bir
açıklamada bulundu: Diyalektiği esas aldıklarını, siyasetin “sığ” noktalara
çekildiği, DY'yi eleştirenlerin onu anlamadığını hatta daha net eleştirenlerin
DY “cahili” olduğunu, partileşmenin bir süreç olduğunu ve nitelik
gerektirdiğini, CHP kitlesinin önemsenmesi gerektiğini, geçmişte yani 1980
öncesinde DY’nin grev ve Fatsa deneyiminin hâlen tam olarak idrak edilemediğini
iddia ediyor.[1]
Bugünlerde
benzer bir forum da HDP tarafından Eyüpsultan’da düzenlenip sonuç bildirgesi
açıklandı, sosyalizm diye yeni “paradigma” teorize edildi. Özünde her iki
forumun da birbirinden farkı olmadığı gibi bir yerde orta noktada buluşma
gayreti içinde olduklarından söz edebiliriz. Bu kısma kadar olanlar bir kenara
yazıldığında tartışma belirli argümanlara dayandırılarak bir sonuca bağlanacak.
Ne yeni diye sunulan paradigma ne de strateji arayışı sosyalist mücadeleye
uygundur. Her iki kesim de Şişli-Eyüpsultan hattında birbirine rota tayini ve
alan açtırma peşindedir. Kanada’ya iltica hakkı ölçütüne CHP'li olmak da
eklenince sol için Kürt’ün emeğinden ve HDP’nin diplomatik gücünden yararlanma
imkânı geride kalmıştır. Artık Saraçhane’de saldırıya uğramak, CHP’ye kalkan
olmak, mülteciliğin yeni yoludur.
Öncelikle
Devrimci Hareket çevresi, daha önce de “ÖDP-DY” adlandırmasının doğru
olmadığında ısrar ediyordu. Aksine DY-ÖDP ilişkisi netleştirilmelidir.
Müftüoğlu ve Pekdemir bu tarihin neresindedir? Mamak ve 1980 tasfiyesinde DY
adına kararlar alan, Müftüoğlu değil miydi? Darbeci generalin üstü kapalı
şekilde Müftüoğlu’na teşekkür ettiğini kendisi söylüyor. İkinci olarak Mamak
özelinde solun teslimiyeti ve tasfiyesi söz konusudur. “DY bir aile değildir”
söylemi zaten partileşmenin yaşanmadığının bir itirafı çünkü aile, bir değer
olarak sosyalist politikada gerçek anlamını kazanır.
DY
bugün Yolculuk çevresinden ibaret midir? Halkevleri, bugün DY'nin içinde midir,
dışında mıdır? Halkevleri’nin liberal savruluşu dikkate alındığında Şişli
Tiyatrosu’na katılan Halkevciler, DY’ci midir değil midir? Halkevleri’nden ÖDP’yi
ayıran nedir?
“CHP’nin
kitlesi” söylemine gelince, hâlen halk bir partinin ya da partilerin kitlesi
olarak ayrıştırılıyorsa sosyalist anlayış baştan çöker. Halk kesimlerinin hangi
partiye verdiği oya bakılarak kitle ayrıştırması yapılamaz. Kitle bu şekilde
ele alınırsa, CHP nereye gösterilirse oraya gidilir.
Diyalektik
savunusu ve feminizm eleştirisi tutarsızdır, çünkü geçtiğimiz yıl 8 Mart’ta DY’ci
kadınların açıklamasında Gazapizm’den aşırma sözlerle “Saygın adamları korku
basacak” ifadesine yer verilmişti. Zaten 8 Mart’ın savrulduğu yer Gazapizm
kültürü ki o Gazapizm’e Sol Parti, gençlik festivali içinde sahne verdi.
Fatsa
deneyimini özümseyememiş bir kesim varsa bunun başında DY gelir. Fatsa’da
belediyecilik değil, komün deneyimi inşa edilmişti. 12 Eylül’den iki ay önce
komünü dağıtılmış bir hareket, nasıl olur da 12 Eylül'e direnemez? Öyleyse bu
hareket, diyalektik bakışta eksiklik yaşıyordur.
Dönemin
egemenleri “Çorum’u boşverin, Fatsa'ya bakın!” demiştir. Fatsa’ya rağmen Eylül
darbesine direnilmiyorsa bugun Fatsa’nın ve direniş komitelerinin “anlaşılamadığından”
ve “sığlıktan” söz edilemez.
DY
eleştirilemez mi? Metafizik temelli şekilde tarihe yaklaşmak doğru değildir.
Darbeye direnilmediyse o zaman Mahirlerin ne yapmaya çalıştığı anlaşılamamış
demektir. Bugün solun eleştirdiği KÖZ’ün hâlen parti kuramamış olması gündeme
getiriliyorsa yarım yüzyıldır partileşemeyenler, kendi durumlarını
düşünmelidir. Bugün, DY’nin 12 Eylül öncesi tarihe geçirdiği direnişlerden
öteye son 45 yıla dair toplumsal direniş aktarılamıyorsa DY’cilere çağrı
yapmaya devam edebilirler. Bu aşamada Hacettepe’ye ve sürece geçiş yapılabilir.
Sol,
bugün HDP’ye ve CHP’ye ideolojik tavır almakla yükümlüdür. Bu yükümlülük,
değerlerin, ideolojinin ve ilkelerin zorunluluğudur. Öncelikle daha birkaç yıl
önce Ülkü Ocakları’nın eğitim kurumlarına girmesine ses çıkarmayıp günü
kurtaran açıklamalar yapanlar, bugün Hacettepe’deki saldırıyı değerlendiremezler.
Neden-sonuç ilişkisini, uzlaşmaz çelişkiyi, nicel birikimlerin nitel
sıçramaları sağlayacağı gerçeğini dikkate almayanlar, ideolojik netleşmeden
uzak kitle kuyrukçuluğu çukuruna yuvarlanırlar.
Adım
adım artarak ve yoğunlaşarak gelen saldırı dalgasını destekleyenlere son
süreçte bir de HDP katılmıştır. Daha birkaç yıl önce Diyarbakır’da adına hatıra
ormanı açılmasına karşı çıkanlar, bugün aynı parti liderini “zarif” kabul edip
ona dualar ediyorsa Hacettepe’deki saldırıyı anlayamazlar.
HDP
ve Kürt’ü bir çizgide birleştirmek politikada popülistliğe ve ideolojik
bunalıma denk düşer. Türkeş için mevlid okutan İmamoğlu özelinde Saraçhane’de
CHP’ye milislik yapanlar, bugün uğradıkları saldırıyı idrak edemezler.
CHP
kitlesi ve HDP'nin önemsenmesinin ne halklarla ne emekçilerle ilgisi vardır.
İdeolojik iflas burada gerçekleşiyor.
Günümüz
dünyasında başçelişki, emperyalizmdir. Emperyalizm iç olgudur. Bütün
mücadelelerde olduğu gibi zaman-mekân ilişkisi değerlendirilmelidir. Alman
emperyalizminin 8 bin şirketinin olduğu yerde emperyalizm iç olgudur. Sola sol
tarafından indirilecek darbe emperyalizmden gelir. Bu darbenin bileşenleri
bugün liberalleşen soldur. Adına sol denildiğinde eleştiriden azade hâle
getirilir. Emperyalizme aparat olan sol, mekânda mücadele edemez, zamanda
savrulur, tarihte kaybolur, kaybolmaya mahkûmdur.
Bir
çevre, dönemsel hatalar yapabilir ama en nihayetinde çizgisi nettir. Taktik
hatalar yapabilir ama özünde ideolojisi berraktır. Bugün iç olguya dönüşen
emperyalizm gerçeği karşısında kazanılması gereken alan ve/veya mekân, zihnin
ideolojik işlenmesidir. İdeolojik olarak işlenen her zihin, emperyalizme karşı
kazanılan birer alandır. Bu nedenle, emperyalizme karşı mücadele, en temelde ve
mütemadiyen ideolojiktir. İdeolojik duruş ve manifesto netleşmedikçe politikada
çizgi bozulması kaçınılmazdır. Bugün emperyalizm uyuşturucuyla halklara
saldırıyorsa, o zaman kazanılması ve alan hâkimiyeti kurulması gereken mekân
neresidir? İdeolojik olarak kurtarılmayan her zihinde halk emperyalizme teslim
edilir.
Yazımızın
başına dönersek; Demirtaş, Sırrı Süreyya, sol çevreler “bedel ödemişse” ya da
kitle kültüründe yücelmişse o zaman eleştiriden muaftır! Tribüne siyaset yapmak,
emperyalizm ve sömürü gerçeği karşısında halkın bilincini çarpıtmaktır.
Karadeniz’de Kürt fındık işçilerine saldırtan ele tespih verilip, ona dua
edilip, hakkında “zarif” denilip, geçmiş lideri için camide mevlid verdirilirse
bu kesimler ve ona eklemlenenler eleştiriden muaf mıdır? Dİyalektikte karşıtlar
birlik ve mücadele hâlindedir. Bu durumda iki sınıf vardır, bu iki sınıf
mücadele hâlindedir.
Dün
aralarında 65 yaşındaki anaların ve çocukların olduğu 6 işçinin yanarak can
verdiği iş cinayeti gerçeği varken güvenlik harcamalarının sömürüyü
derinleştirdiği söylemi henüz çökmemiş midir? Özbekistan’daki altın madenleri
için ABD’ye yatırım çağrısı yapan Türkeş ve partisi, ideolojik netleşmenin
neresindedir?
Emperyalizm
bağlamında bu politika sahipleriyle yan yana gelenleri ve bu ittifaka soldan
eklemlenip “bağımsız siyaset” geliştirmediklerini itiraf edenleri, hatta böyle
bir bağımsızlaşmadan duyduğu kaygıyı dile getirenleri eleştirdiğimizde sosyal
medyanın en çirkin ve ahlak dışı argo diliyle bize saldırılıyor.
Geçmişinden
pişmanlık duymadığını ve ideolojik mücadelenin gereğini yaptıklarını dile
getirmekten çekinmeyen Haluk Kırcı’nın karşısında geçmişinden bir an önce
sıyrılmayı çeyrek yüzyıldır politika diye belirleyen solun bugün Hacettepe’de,
yarın bir mahallede, başka bir mevsimde tarlada faşist saldırıyı püskürtmek
için halkı bilinçlendiremez çünkü bu sol, HDP’nin imkânlarıyla, CHP’nin
kitlesiyle, Kürt’ün emeğiyle var olur. O emek ABD bayrağı altında Suriye’de
mücadele ederse sol, aynı şemsiye altında toplanır, toplanmayan tekfir edilir.
Dün Şara çeteci, bugün iktidar ortağı olur. Aynı Şara, bugün ABD’li
emperyalistlerle basketbol oynar, Mazlum Abdi ile özel olarak görüşür, bugün
Suriye’deki en büyük üssü ABD inşa eder, amaç, emperyalizmin Ortadoğu
jandarması İsrail’in güvenliğini sağlamaktır.
Ortadoğu’yu
anlamayan, ne Hacettepe’deki saldırıyı ne de Dilovası’ndaki işçi katliamını ve sömürüyü
ne Kürt’ü ne de Filistin’i anlar. Hepsi de bir bütündür, bir parça diğerinden
eksik yorumlanamaz.
Avrupa
ülkelerinin yeni yol haritası uyarınca savunma sanayiinin geliştirilmesi ve bu
plan doğrultusunda kalifiye işçi ihtiyacının ne anlama geldiğini hâlen
anlamamakta direten varsa Dilovası’ndaki yangında can veren çocuk işçiliğinin
emperyalizm bağlamında işleyen ekonomi politiğini de açıklayamaz.
Biz,
ideolojik mücadelede ısrar ediyoruz. Küreselleşme adı altında yayılmadık ülke
bırakmayan, halkları sömürü, işgal ve uyuşturucuyla etkisizleştirmeye çalışan,
yaklaşık üç yüzyıldır afyon ticareti adı altında uyuşturucu üreten, emekçi
halklara fuhuşu ve yozlaşmayı dayatan emperyalizmle ve onun elleriyle
uzlaşmayacağız.
İki
sınıf var, iki sınıfın iki merkezi var: emperyalistler ve halklar. Bugün, bu
saflar netleşmedikçe, ideolojik mücadelede ısrar edilmedikçe, emperyalist
ülkelerde geçerli olan salt işçici politika terk edilmedikçe sömürü çarkları
arasında yitip gitmeye mecburuz. Bu nedenle, emperyalizmin iç olguyu dönüştüğü
her ülkede halkların tek kurtuluş yolu, öncelikle emperyalizmle mücadele
etmektir.
İdeoloji,
politikanın beynidir; daha önce de belirttiğimiz gibi beyin hasar alırsa en
güçlü kol ve ayak bile harekete geçmez. Emperyalizmin dayattığı düzenin
alışkanlıkları kitle kaygısından sıyrılarak sol saflardan atılmak zorundadır.
Yanlışa yanlış demeyen, yanlış yolda ısrar edenlere ideolojik tavır almayan
hiçbir politik hareketin kazanma ihtimali yoktur.
Oklar
soldan da gelse biliyoruz ki iki sınıf var, iki sınıfın ideolojisi var.
Burjuvazi yoksullarla uzlaşıyor, kârını paylaşıyor, eşitlikte sulh oluyor mu ki
sol, bu kadar iyimser ve ciddiyetsizlikte direniyor. Burjuvazinin sınıf bilinci
kadar bizim de sınıf bilincimiz berraklaşıp buna uygun politik hat inşa etmek
günün değil, her günümüzün asli görevi. Gerisinde solun kitlelere iddia ettiği
hangi söylem varsa lafügüzaf ve demagojiden ibarettir.
Ya
biz kazanacağız ya da sömürülmeye devam ederek insana ait tarihin tüm
güzellikleri ve değerlerinden yoksun yaşayacağız. Orta yol yok. Emekçi
halkların sömürülmesi karşısında politika geliştirmeyen hangi çevre olursa
olsun emperyalizmin, tekellerin ve burjuvazinin dostudur.
Sinan Akdeniz
12
Kasım 2025
Dipnot:
[1] Devrimci Hareket, “Devrimci Yolculara Çağrı ve Bilgilendirme”, 3 Kasım
2025, DH.


0 Yorum:
Yorum Gönder