11 Kasım 2025

,

Medet


Ayşe Kulin bir röportajında, komşusunun torunu gençle sohbetini aktarıyor. Gençlerin tarihe yönelik ilgisizliğini ve bilinçsizliğini eleştiren Kulin, ülkenin işgal edildiğini, bir milli mücadele verildiğini bilmeyen gence ettiği lafı aktarıyor: “Sen şöyle mi zannediyorsun? Mavi gözlü bir adam geldi, padişaha dedi ki ‘in bakalım oradan, ben oturacağım. Cumhuriyeti kurdum.” Genç buna “evet” diyor. İşte o gencin partisi TKP, lideri Kemal Okuyan’dır.

Bu parti ve lideri de böyle olduğunu düşünüyor. Cumhuriyet mitolojisine bağlanan bu ekip, kurtuluş mücadelesini çöpe atıyor. Halkın emperyalizme karşı mücadelesini paranteze alıp siliyor. Halkın iradesini küçümsüyor. Çünkü asker ve sivil bürokrasiyi sosyalizme ikna etmek için çabalıyor. Bu çaba, tarih bilincini de şekillendiriyor.

Çünkü tüm bu kadrolar, CHP için yetiştirilmiş, sosyalist ve devrimci hareketin postlarına yerleştirilmiş kişiler. Halkın mücadelesine körleşmek, onu susturmak, halkın mücadele etme ihtimalini ortadan kaldırmak için varlar. Bugün bağırıyor olmalarına, ağızlarından dökülen sözcüklere kanmamak gerek. Hepsi de aslında aydınlanma ve modernizme dair şeyleri mülk edinip Marksizm-Leninizme, komünist hareket içerisinde işçiye, halka ve fukaraya dair ne varsa tasfiye etmekle görevli. Bugün o yüzden sol örgütlerin tek eylemi kitap okumak, film izlemek.

O ağız ve kafa, bir işçi ya da köylünün ağzından çıkan “devrim” ve “sosyalizm” ile bir küçük burjuvanın ağzından dökülen “devrim” ve “sosyalizm” farklı tartılara yerleştiriyor. İlki hafif, ikincisi ağır kabul ediliyor. Aslında devrim ve sosyalizm, aşağılık bir oluş olarak değerlendiriliyor. “Adam, Vaşington’da çok zengin bir aileye doğmuş olmasına rağmen bu işlerle uğraşıyor” deniliyor. “Yüksek maaş alacakken bu işlere girmiş” lafı üzerinden övülüyen kişi, partinin başına geçiriliyor. Yoksulun, işçinin, köylünün devrimciliği ve sosyalistliği küçük görülüyor. İşçi, köylü ve fukaranın ağzındaki devrim ve sosyalizm, zararlı kabul ediliyor. Onun aydınlanmanın terbiyesine, modernizmin disiplinine tabi tutulması gerektiği düşünülüyor.

İşçinin ettiği teorik laf küçük görülürken aynı laf, zengin bir doktorun, mühendisin ya da avukatın ağzından döküldüğünde “vay be!” deniliyor. Zenginin devrimle ve sosyalizmle ilişkisine daha baştan bir kutsallık ve yücelik atfediliyor. Fakirin ve işçinin ilişkisi, doğal, yavan, yaban ve değersiz görülürken, küçük burjuvanın ilişkisine methiyeler düzülüyor. O ilişki, özel, güzel ve yüce kabul ediliyor.

CHP’li bir küçük burjuva, sosyalizmi ve devrimi aydınlanma ve modernizm süzgecinden geçirmeye mecbur. Devrim ve sosyalizm, aydınlanma ve modernizmin suyuna yatırılıyor. Devlete ve sermayeye zarar vermeyecek, yürüyüşünü sekteye uğratmayacak kıvama getiriliyor.

Vaşingtonlu olan, zengin ailenin içine doğan Kemal Okuyan, Devrim’i doğal olarak bir yücelme, yükselme olarak algılıyor. Onu sıradan, yaban, doğal, gerçek sınıfsal ilişkilerden kopartma işini üstleniyor. En maddeci yerden en fazla devrimi bir uçak olarak tasavvur ediyor. Yakıtının burjuva ideolojisi olduğunu düşünüyor. 

Okuyan, kitabında “Devrim’e ulaşabilir miyiz?” sorusunu soruyor. Devrimi somut, maddi, gerçek çelişkilerin ve dinamiklerin içerisinde aramak yerine, göğe fırlatıyor, onu erişilecek bir yüce ideal olarak kodlayıp kendi zihnine hapsediyor. Küçük burjuvanın tek işi, her şeyi ve herkesi kendisine mecbur etmeye çalışmak. Bu noktada, her şeyi kendisinden başlatıp kendisinde bitiriyor. Kolektifleşmiyor, ortaklaşmıyor, yoldaşlaşmıyor.

O nedenle Okuyan, kitabını imzalarken “Şeyh Kemal Okuyan” imzasını kullanıyor. Yoldaşına mesaj verme, ikazda bulunma fırsatını kaçırmıyor. Basit bir imza gününü “tarikatımdan ayrılmayasın ha” demek ve kulak çekmek, partinin sahibini anımsatmak için kullanıyor. Postunu Cübbeli gibi kullanıp “devrim için ancak benimle yücelebilirsiniz?” diyor. O, devrimi ve sosyalizmi halktan, işçiden ve fukaradan çalmak için var.

Tarikatını kendi mülkü gördüğü, partiyi kendi şirketi olarak yönettiği açık. Tepedeki özel “aile” haricinde kimse TKP’li değil, olamaz. Devrim ve sosyalizm, aydınlanmanın terbiyesine, modernizmin disiplinine tabi olmalı. CHP’nin dişine uygun olmalı. Devlete ve sermayeye zarar vermemeli. Bakmayın arada Koç’u eleştirdiklerine... Eski merkez komite üyeleri Koç’un profesörü, yöneticileri Koç’a çalışıyor, danışma kurulundaki adam Koç’un özel yetiştirdiği kadro. Devrimci Yol ve TKP geleneği, CHP’ye hizmet etmeye mecbur.

Bu özel kadrolar, işçinin, köylünün, fukaranın devrim ve sosyalizmle ilişkisinden korkarlar. O ilişkiyi dağıtmak, yumuşatmak, gerektiğinde yok etmek zorundalar. Devrim, İsa’nın göğe yükselişi türünden bir yücelme olarak resmedilmelidir. O yücelmeyi ancak özel kişiler gerçekleştirebilir. Devrim ve sosyalizm, avamdan, halktan ve sınıftan kopartılmalıdır. CHP ve CHP’nin parçası olduğu devletin emri bu yöndedir. O devlet, toplumu dönüştürecekse, halkı işgal edecekse, solu namluya sürer.

O CHP ve küçük burjuva solcuları, işgalle mücadeleyi anımsayamaz. Anımsatamaz. Çünkü kendileri bir işgalci pratiğin parçasıdır. Aynı Ayşe Kulin, PR çalışması ve plan gereği, CHP üyesi yapılır. Kitabının reklâmını içeren afiş, hemen cami duvarlarına yapıştırılır.

1919-1922 arası dönemde işgale karşı mücadele edilen iradeye yönelik işgalci, sömürgeci-yerleşimci bir siyaset uygulanıyor. CHP ve onunla iltisaklı sosyalist hareket, milli mücadeleye savrulmuş bir küfür. Mandacı ve işgalci...

Bu açıdan, karikatürize edilip politik-ideolojik ağırlığı silinmeye çalışılan “CHP’li teyze” tipi denildiğinde akla İsrailli yerleşimcilerin lideri Daniella Weiss gelmeli. Bu kadın ne düşünüyorsa, CHP’liler de aynı şeyi düşünüyor. Aynı işgalci pratik, Müslüman ve Kürt için devreye sokuluyor. Sol, onun bayrağını sallıyor.

Kırıkkanat, “açı doyurmak zor. İmamoğlu gibi bir zenginin başa geçmesi iyi oldu” diyor. Devrimci Yol, İmamoğlu’nun dolara iyi geldiğini söylüyor. Bu kafa, Devrimci Hareket gibi örgütleri, TKP gibi yapıları kendisine örgütledi. Küçük burjuvanın devrimle ve sosyalizmle ilişkisi, yücede ve değerli kabul ediliyor. Weiss, tüm sosyalist harekete ve iç İsrail’e öncülük ediyor.

Tayyip’e ve AKP’ye karşı mücadele, bu küçük burjuvanın öncülüğünde ilerliyor. Oysa CHP siyasetini (özellikle son 15 yıldır) küçük burjuva hareket olarak Fethullahçılar yönetiyor. Fethullahçılar, tüm muhalefeti “hırsızlık” ve “liyakatsizlik” eleştirisine indirgiyorlar. Her iki konu da kendileriyle ilgili. Fethullah, yıllarca AKP’ye “senin aklın, sağ kolun ben olayım. Bensiz bir şey yapamazsın” dedi. Kendisini liyakatin ölçüsü olarak gördü. “Hırsızlık” da dersaneler gibi işletmelere çökülmesiyle ilgiliydi.

Aslında sokağa dökülen sosyalistler, Fethullahçılar için bağırıyorlar. Onların, ardındaki gücün devrim yapacağını sanıyorlar. Devrimi ve sosyalizmi halktan, işçiden ve fukaradan kaçırmakla görevli sol örgütler, başka güçlerden medet umuyor. En fazla, Dünya Bankası gibi emperyalist odakların işini yapan Tunç Soyer, Mansur Yavaş gibi isimlerin peşine takılabiliyor. Kendi iradesini siliyor. Çünkü işçinin, halkın ve fukaranın bu momentte irade sahibi olmasına izin verilemez. Tüm örgütler, bu şekilde düşünüyor.

O nedenle o işçiye, halka ve fukaraya düşman olan kimlikçi siyasetler, sol örgütleri ve üniversite çalışmalarını ele geçiriyor. Devletin ve sermayenin desteğiyle bu kimlikçi siyasetler, işgal harekâtının bileşeni olarak her yere sahip oluyorlar.

Batı’da lubunist hareketin kadınlığı da işgal ettiğinden, Kadın’ı dilden ve eylemden söküp attığından bahsediliyor. Bugün “Anne” denilemiyor, yarın “Kadın” denilmesine izin verilmeyecek.

Yeşil, kentsel, dijital dönüşüm bağlamında sosyalist hareket, devletin ve sermayenin işgal harekâtında akıncı birlikleri olarak hareket ediyor. Komünist siyaset, bu küçük burjuva hareketle dövüşmeden yol alamaz.

Eren Balkır
10 Kasım 2025

0 Yorum: