Yel
değirmenlerini karşısına alacak birey değil, yel değirmenlerini kuşatacak
insanları yetiştirecek politik hat yok, aranıyor.
Şimdi;
değirmene karşı olan her "aykırı/muhalif" birey/ler toplamı sadece
söylem geliştiriyor, eylem geliştirenler de değirmenin kollarının ve sütununun
renkli olmasını istiyor. Söylem, hayatı değiştirmediği için geliştirilen eylem
de sözün meydanda sınırlı insan sayısıyla söylenmesinden öteye geçmiyor. Özünde
basın açıklamasından öteye geçilmeyen durum yaşanıyor. Yani durum kötüdür.
Kolektife
ve emeğe işaret etmeyen her aykırı rüzgârın esmesi için uygun hava hattı
egemenler ve burjuvazi tarafından oluşturuluyor. O rüzgâr estirilmezse o yel
değirmenlerinin de kolları dönüp “üretim/sömürü” çarklarını çevirmeyecek.
Sadece
rüzgâr esiyor/estiriliyor, fırtınanın kopmaması için değirmen sahipleri rüzgâra
sadece müsaade etmiyor çünkü onun esmesi demek kendi varlıklarını sürdürmeleri
anlamını taşıyor.
Rüzgârı
eken fırtınayı biçmiyor. Fırtına koparsa o değirmen de kalmayacak.
Yeryüzünde
her gün hatta her saat sayısız deprem oluyor, kendini hissettirmiyor. Bu küçük
depremlerin asıl büyük depremlerin gerçekleşmemesi için bir tür enerji
boşaltımı sağladığı iddia ediliyor, yani bu küçük depremlere “ihtiyaç” var.
Artçılar için de aynı kâr/zarar hesabı geçerli. O yüzden fırtınadansa rüzgârın
esmesi “gerekiyor”, değirmen işlemeli.
Hiç
mi esinti olmasın, o zaman sıcak bunaltmaz mı? Esintidense sıcak kavurmalı ki
fırtına koparılabilsin. Rüzgârın ara ara getirdiği hafif esinti, her seferinde
bir umut yanılsaması oluşturmasın ki sınıf ve kitleler harekete geçebilsin. Her
esintide fırtınanın esin kaynağı aranmasın.
Ezilen
ve sömürülenler olarak bizim rüzgârın getirdiği esintilere değil, hava akımını
kendine toplayıp sürekli işleyen değirmeni işlemez hale getirecek fırtınaya
ihtiyacımız var. O zaman kimse/ler koluna/görünür uzvuna Don Kişot dövmesi
yaptıramaz.
Değirmen
sahipleri Don Kişot’ları arıyor, Spartaküsleri değil. Don Kişotlar değil, Son
Spartaküsler olacağız, mücadeleyi büyütmekten başka çaremiz yok.
S. Adalı
30
Haziran 2024
0 Yorum:
Yorum Gönder