“Anlamak
önyargıdır” ifadesi, olayları algılamada önyargıların ne kadar belirleyici
olduğunu belirten güzel bir tespittir. Söz konusu Türkiye’de olayları anlama
biçimi olunca önyargı bölümündeki belirleyicilik ne yazık ki daha fazla oluyor.
Soyut, ideolojik bagajlar, kısmi olarak olgular karşısında daha fazla
belirleyici oluyorlar. Bunun en somut göstergesi, Gazze’de verilen mücadelenin
anlaşılma ve yansıtılma biçiminde kendisini buluyor.
Ne yazık ki Türkiye’deki katı ideolojik ve mezhepçi kutuplar, Gazze meselesinin hem siyasi hem toplumsal boyutunu yeniden yorumlayıp hamasetini ve politik çıkarını maksimize edecek şekilde ele almaktadır.
Tam bu noktada önyargıların
belirleyiciliğiyle beraber pragmatist hesapların da belirleyiciliği kendisini
gösteriyor. Bu konuda yeni eylem biçimleri ve örgütlenme yapılarıyla farklılık
arz eden gruplar ayrıca ele alınmayı hak etmektedir.
Aksa
Tufanı, Gazze’de farklı mezhebî ve ideolojik yapıya sahip grupların birlikte
gerçekleştirdiği eylemliliği tanımlamaktadır. Toplamda bu mücadelede 14 grup
yer almaktadır. Ancak Türkiye’de, emperyalizme karşı birlikte hareket eden bu
grupların mücadelesi, toplu şekilde sahiplenilmek yerine mezhebî ve ideolojik
bagajlar dolayısıyla ayrıştırılarak veya sansürlenerek sahiplenilmektedir.
İktidar
ve iktidarla mesafesini yanlış ayarlamış STK’lar, mezhebî ve ideolojik
bagajlarını merkeze alıp gerek söylem gerek eylemlilik bazında sol grupları
veya faklı mezhebî grupları anmaktan imtina etmektedirler. Aynı şekilde,
eylemlerde Filistin konusunda duyarlı sol grupların kendilerine alan
bulamamaları gözlemlenmektedir. İç siyasette iktidara yarayacak hamasi söyleme
Sol’un kendisini dâhil etmemesi tabii bir sonuçtur.
Muhalefet
çevresi içinde Filistin meselesinde kendi ideolojik bagajlarının yoğun olduğu
gözlemlenmektedir. Sahada eylemlilik göstermeyen ana muhalefet ve muhalefete
yakın olan STK’lar, söylem olarak Filistin’deki sol-seküler gruplara atıf
yaparken Hamas’ı terörle anmaktan geri durmamaktadır. Bugün işbirlikçi yapıya
büründüğü halde FKÖ’yü anabilen Özgür Özel, direnişi mümkün kılan ve Filistin
için gelecek vaad eden grupları anmaktan imtina etmektedir. İktidardaki Aksa
Tufanı’nı sahiplenme ve Filistin'de ki katliamı anma biçimindeki sansür,
muhalefette de aynı şekilde kendisini göstermektedir.
Halbuki
Gazze’de direnişi mümkün kılan anlayışın, emperyalizme ve Siyonizme karşı tüm
dini/ideolojik ihtilafların kutuplaşmayı değil, omuz omuza mücadeleyi
örgütlediği görülmektedir. Türkiye’de ana akım siyasi partiler için gelecek,
toplumsal kutuplaşmayı beslemekten geçerken, direniş sürecinde olan Filistin
için ortaklaşma/birlikte direniş gösterme yolundan geçmektedir. Bu problemi
aşmanın en önemli yolu, mücadeleyi siyasal alandan toplumsal alana taşımakla
mümkün gözükmektedir.
Türkiye’nin
İsrail’e karşı somut adımlar atabilmesi, toplumsal mutabakatla mümkün
gözüküyor. Çünkü alınacak her karar, toplumun her kesimini etkileyecektir. Bu
hakikati göz önünde bulundurarak, Filistin meselesini herhangi bir mahallenin
diline ve gündemine hapsetmek, bu süreçte Filistin mücadelesine zarardan başka
bir şey vermeyecektir. Direnişten mülhem, Filistin de tekbir (Hamas)
ve yumruk (FHKC) nasıl yan yana geldiyse, hem coğrafyamız hem de Filistin için bizim de emperyalizme karşı tekbir ve yumruğu yan yana getirmemiz gerekmektedir.
Toplumsal
kutuplaşma küçük hesaplarla hareket eden partilerin tabii refleksidir. Ancak
geleceğe özgür adımlar atmak isteyen toplumun bu küçük hesaplardan kendisini
arındırıp, siyasetten daha ileri ve gerçekçi pozisyon alması gerekmektedir. Hem
Filistin için hem kendimiz için!
Harun Özkarakaş
20 Haziran 2024
Kaynak
0 Yorum:
Yorum Gönder