27 Şubat 2021

, ,

Liberal ve Faşist TKP


TKP, SİP iken içinde yer almış birinin aktardığıdır: Ankara’da ilk kez bir ilçe bürosu açılacaktır. Herkesin kanaati, sol birikimi güçlü olması sebebiyle bu büronun Mamak’ta açılacağı yönündedir. Ama parti, büroyu Dikmen’de açmaya karar verir. İl başkanına bu kararın sebebi sorulduğunda şu cevap alınır: “Mamak, eski Mamak değil. Oradaki solcular parayı buldular, Dikmen’e taşındılar. Dikmen daha canlı.”

Demek ki bu ülkede komünist parti olma iddiasındaki örgüt, temelde halkın iradesini ve devrimin çıkarlarını değil, parayı takip ediyor. Bugün semtevleri de benzer bir mantıkla açılıyor. Devletten gerekli emri ve izni alan örgüt, kentsel dönüşüme tabi tutulacak mahalleleri orta sınıfa ve burjuvaziye hazırlıyor.

Neticede yukarıda bahsini ettiğimiz o büro açıldı, fazla paralı olan solcular, büronun önünden bile geçmediği için şube kapatıldı. Artık partiyi büyütmek için o paralı solculara seslenme vakti gelmişti.

SİP, icazetle ve inayetle TKP oldu. Cumhuriyet-demokrasi ikiliğinde cumhuriyetçi komünist parti olmayı içine sindirdi. Öte yandan, demokrasici komünist partinin dipten derinden beslendiğini de belirtmek gerekiyor. Düşmanın zıtlıkla kaim olduğu görülmüyor.

* * *

Geçen yıl 11 Mart’ta Sağlık Bakanlığı, Türkiye’de ilk Kovid vakasının görüldüğünü açıkladı. İddiaya göre, bu açıklama için Dünya Bankası’nın salgın kredisi açıklaması yapması, ha bir de “TKP’nin onay vermesi!” beklenmişti.

Kimi analizlerde, IMF’in ve Dünya Bankası’nın yoksul ve gelişmekte olan ülkelerin boynuna zincir geçirmek için Kovid salgınını kullandığı üzerinde duruluyordu.[1] Ayrıca, özellikle dijital âlemin ve yüksek teknolojinin patronları, bu süreçte epey kâr elde ettiler. Tabii tüm bunlar, sermaye dostu, devlet muhibbi TKP’yi hiç ilgilendirmiyordu.

“Sol liberaller, pandemiye ağırlıklı olarak, halkı zor duruma sürükleyecek tedbirlerin alınmasını talep ederek cevap geliştirdiler. Oysa salgın tedbirleri, zaten sermayenin feda edebileceği, etmek istediği, hayatın toplumsal ve dinlenmeyle alakalı yönleri ve sağlık hizmetlerine erişim gibi şeylerle alakalıydı.”[2]

Bu, sol için de geçerliydi. O halkı, sınıfı ve ezileni çoktan “feda” etmişti. Para ve mal ile anlaşılmış insan ve yaşam, ideolojiyi ele geçirdi. O nedenle sol, tedbirlere tek laf etmedi, yükselen huzursuzluğu ve rahatsızlığı örgütleme gereği bile duymadı. Çünkü o da AKP’nin yanı başındaki muhalefet koltuğuna alıştırılmış, ısındırılmıştı. AKP, kendi solunu inşa ederek yürüdü.

* * *

İçeride devlet, tek tek kişiler düzeyinde, yeniden örgütlendi. Artık dilediğinde “maske takma!”, dilediğinde “tak!” diyen bir güç ve ona biat etmeye alışmış milyonlar vardı. Gösteriler, eylemler, iki kişinin yan yana gelmesi, her şey yasaktı. Halkın üç kuruşluk birikimi, damla damla yukarıya akıtıldı. Kendi halkını “sömürge, tebaa, sürü, düşman, terörist çete” olarak gören bir devlet, elindeki dizginleri daha da güçlendirdi. Bu süreçte en büyük katkıyı ve desteği ise solculardan, sosyalistlerden aldı. Onlar da halkı sömürge, tebaa, sürü, düşman, terörist çete görmeye alıştırıldılar.

Bugün esnafın üç karışlık dükkânında bir şeyler satması, imkânsızlaştı. Artık bu satıştan yüksek pay alan, dükkânları kendisine bağlayan, internetten alışveriş siteleri var. Sol, devrimi bu teknolojik devrime feda etti. Überleşmeyi, asgari ücreti kesen Biden’ı, Almanya’da işçilerin açlık grevine gitmesini sağlayan Merkel’i sevdi.[3] Gerici esnafın yok oluşunu ellerini ovuşturarak seyretti.

* * *

Türkiye Komünist Partisi, pandemi yasakları ile ilgili bildirisinde[4] “toplumsal ve ekonomik yaşamın tamama yakınının durdurulup, yaygın test uygulamasıyla salgının sınırlandırılabileceğini ısrarla vurguladıklarını” söylüyor. Devlet memuru ve düşünce kuruluşu olarak, gerekli önerileri yapmakla övünüyor. Utanmadan, siyasi faaliyetlerini askıya aldıklarından bahsediyor. Sonra çıkıp kendisine “partiyim” diyor.

TKP’ye göre, “insan yaşamı her şeyin üstünde”.

Oysa “insan” ve “yaşam”, gayripolitik kavramlar. Çünkü sınıfsız, çünkü sınırsız.

Buradan TKP, Kovid konusunda sorumluluğu, devletin yanında, toplumun sırtına yüklüyor. Yani “herkes, kendi evinin önünü süpürsün” diyor. Neoliberal dönemin cumhuriyetçi KP’si gibi davranıyor. “Yaşamcı politikaların, halka dayatılan kemer sıkma mantığının ahlakî bir dışavurumu” olduğunu görmüyor.[5] Devletin ve sermayenin tarif ettiği insana ve yaşama örgütleniyor.

Bir KP’nin sınıf, devrim ve iktidardan yüce gördüğü bir şeye göre hareket etmesi, mümkün değil. Hareket ediyorsa, gitsin örneğin Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği’ne katılsın! Derneğin uzantısı olduğu askere nasıl teslim olduğunu açıklasın.

* * *

Neticede, bir yanıyla askeri araçların da kullanıldığı bu süreçte, bakteri, virüs ve mikrop olarak görülen kesimlere dönük korku, genelleştirildi. TKP gibi yapılar, bu korku üzerinden alınan önlemlere destek sundular. Sermayenin ve devletin yarattığı korku, salgından daha büyüktü. O korku, sol eliyle harlandı. Devlet, sol silâhını iyi kullandı.

Kısa süre önce TKP, son aylarda Avrupa ülkelerinde pandemi önlemlerine karşı yapılan gösterilerin “liberaller ve faşistler tarafından örgütlendiklerini” söylüyordu, ama bugün kısıtlamaları ve yasakları tanımadıklarını, riyakâr ve arsız bir üslupla dillendirebiliyor, böylece liberallerin ve faşistlerin çizgisine geliyor!

O, böylelikle emekçi halkın, aylardır çektiği çile üzerinden TKP’ye yüzünü döneceğini sanıyor. Devletin yavaş yavaş yasakları kaldırma eğilimi içine girdiği noktada “tüccar siyaseti”ne başvuruyor, uyanıklık yapıyor, bir “Zübük” gibi davranıyor. “Sermayeye var da emekçiye yok mu?” diyor, ama temele, asıl soruna dair bir şey söylemiyor. Kitlelerdeki öfkeden kaçıyor. AKP eliyle devlet, bu süreci solcuların desteğiyle işletiyor.

* * *

Aslında TKP, “insan yaşamına ve halka karşı sorumluluk”tan söz ederken yalan söylüyor. Çünkü zaten o sorumluluğu tanımadıkları için solcu olmuşlar, bu sebeple, solculuklarını din gibi savunmaktan başka bir şey yapmıyorlar. Bu devletin ve sermayenin sola neden ihtiyacı olduğunu gayet iyi biliyorlar.

TKP, hem aylarca sürecek kapanmayı destekliyor, talep ediyor, hem de utanmadan, kapanmalar yüzünden çile çeken halkın nabzına göre şerbet dağıtıyor. Yalandan, “yasaklar kaldırılsın” diyor. Devlet ve sermaye aparatı olarak iş gördüğü gerçeğini gizlemeye çalışıyor.

TKP, bilimcilik putuna tapıyor, bu sebeple bilime körleşiyor. Bilim insanları, PCR testinin virüsü doğrudan teşhis ve tespit etmediğini söylüyorlar. Virüs bulaşmamış kişiler, başka hastalıklardan öldüklerinde ölüm raporlarına “Kovid’den öldü” yazılıyor. Rakamlar şişiriliyor. D vitamini takviyesi ile ilgili çalışmalar örtbas ediliyor, bu kadar izolasyonun ve karantinanın fazla olduğunu, bir işe yaramadığını söyleyen doktorlar ve bilim insanları susturuluyor. İlaç tekellerinden gelen emirler gizleniyor. Aşının yol açtığı olumsuz etkiler görülmesin diye türlü hamleler yapılıyor.

Ama bizim TKP’miz, herkese test yapılsın, daha fazla hasta ortaya çıksın, buna bağlı olarak, kapanma süreleri daha da uzasın istiyor. Küçük burjuva, kendisi pohpohlansın, övülsün, varlığına ihtiyaç duyulsun, vazgeçilmez olduğu görülsün, egemenlerin gözünde bir anlama sahip olsun derdinde. Siyasetini bu istek ve irade tayin ediyor. TKP, küçük burjuvanın özel tarikatı olarak yoluna devam ediyor.

* * *

Parti, bildirisinde, utanmadan, siyaset alanının tamamen kapatılmasına izin vermeyeceklerini söylüyor. Birkaç satır yukarıda ise partinin kendi faaliyetlerini pandemi sürecinde ciddi ölçülerde kısıtladığına ilişkin bir cümleye rastlanıyor. Yani aslında partinin kendisi, daha doğrusu, içine kaçmış olan devlet, zaten kapatmış siyaset alanını!

Parti, bu bildiriyi 12 Mart’ta veya takip eden bir iki ay içerisinde yazmış olsaydı, Leninist öncü olma vasfını yerine getirmiş olurdu. Bu hâliyle, ÇYDD’den farkı yok!

* * *

Soyut bir yaşamla ve soyut bir insanla siyasete bakılamaz. Siyaset, ayrışmayı, çentik atmayı, örgütlülüğü gerektirir. “Herkes yaşıyor, herkes insan nasılsa, kitlemiz acayip çoğalır” denilemez. Her durum ve dönemde o yaşama ve insana kılıç sallanmalıdır.

Bir komünist partinin görevi, liberaller gibi, yüce bir yaşamdan ve insandan konuşmak olamaz. Bu ikisi, sınıfa ve sınıfsala göre bölünmelidir. “Hangi insan, kimin yaşamı?” sorusu, zaruridir.

Bu açıdan, sosyal âlemlerinde Boğaziçi direnişi kapsamında meme sallayanların “politik ve devrimci” olduklarına dair yanılsama da boş ve zararlıdır. Kimse, mevcut bireylik hâliyle, herhangi bir örgüt ve hareket olmaksızın, politikleşmiş sayılmaz. Sırf oturduğu yerden meme göstererek politik olunmaz. Bir merhale aşılmalı, bir çentik atılmalı, bir kolektife, mücadeleye ve davaya ait olunmalıdır. Bunun dışı, burjuva liberal sızlanmalardır.

* * *

Bildiride TKP, “Kovid, toplumun meselesi” diyerek, sorumluluğu devletin sırtından alıyor. O, emperyalist kurumlarla iç içe geçmiş sendikalara, odalara, STK’lara tek laf edemiyor. Çıkar ilişkileri üzerinden konuşuyor. Bir komünist değil, “sorumlu vatandaş” olarak hareket ediyor. El yıkıyor, maske takıyor, mesafe alıyor, ama siyaset yapmıyor.

Altı ay sürecek sınırsız kapanma talep eden bir solcunun halk düşmanı olduğu, tartışma götürmez bir gerçekliktir. O, sadece, bankada altı ay boyunca geçinecek birikime ve ileride çalışma imkânına sahip orta sınıfların hizmetindedir.

Pandemiyi sol örgütler, sınıfsal-politik düzlemde analize tabi tutmadan, Sağlık Bakanlığı, DSÖ ve TTB gibi ele almışlardır. Bu, sınıfın ve politikanın tasfiye edildiğinin kanıtıdır. Sınıf ve politika dışı, sivil bir güç açığa çıkmıştır. Tüm örgütler, düşünce kuruluşu veya STK olduklarını, cümle âleme haykırmışlardır.

TKP, bugün Maltepe Belediyesi’ndeki grevi kırmak için çöp toplayan “sivil güç”tür. Devletle süren pazarlık dâhilinde bu güç, bazen bir şeylere itiraz ediyormuş gibi görünür, ama sadece genel burjuva siyaset sahnesinde küçük de olsa bir rol kapmak ister. O nedenle, devleti ve tekelleri sınıfüstü, insana ve yaşama dair şeyler olarak anlar.

Sınıf ve siyaset üstü olgular olarak insana ve yaşama tapan herkes, anti-komünisttir, karşı-devrimcidir, şimdi değilse bile ileride illaki olacaktır.

Eren Balkır
27 Şubat 2021

Dipnotlar:
[1] Peter Koenig, “Dünya Bankası ve IMF”, 18 Kasım 2020, İştiraki.

[2] Leyla Meşuyi ve Alexander Davidson, “Pandemi Hiçbir Şeyi Değiştirmedi”, 26 Ocak 2021, İştiraki.

[3] “İşçiler Açlık Grevinde”, 26 Şubat 2021, Sputnik.

[4] “Kısıtlamaları ve Yasakları Tanımıyoruz”, 24 Şubat 2021, TKP.

[5] Geoff Shullenberger, “Ahlaki Kanaatkârlık Tuzağı”, 23 Aralık 2020, İştiraki.

0 Yorum: