15 Mart 2020

,

Salgınlar, Kapitalizm, Sosyalizm


Salgınların Kuluçka Merkezi Kapitalizmdir: Yegâne Çözüm Sosyalizmdir

Sebep olduğu hastalık olan “2019 Koronavirüs hastalığı” veya “COVID-19” adıyla bilinen yeni koronavirüs “SARS-CoV-2” tüm dünyayı kasıp kavuruyor. İtalya’da ölenlerin sayısı 1500’e ulaştı. Burada devlet, karantina tedbirlerini bütün ülke geneline yaydı.[1] Çin’de ise ülke genelindeki tüm fabrikalarda üretim durduruldu. Dünya Sağlık Örgütü’ne göre[2] 100’den fazla ülkede yüz binden fazla vakada virüs görüldü, ölü sayısı yazının yazıldığı gün itibarıyla 3.809’a ulaştı. ABD’de borsa bugün yüzde yedi değer kaybetti, muhtemelen 2008’dekine benzer bir resesyonla karşı karşıyayız.
Virüs, ABD’de de görüldü. Dünya Sağlık Örgütü 213, NBC News 434 vakada görüldüğünü söyledi. Muhtemelen sayı bundan daha fazla, zira hastaneler ve klinikler teşhis için gerekli donanıma sahip değiller. İlk aşamada Hastalıkların Kontrolü Merkezi denilen kurum her şeyi eline yüzüne bulaştırdı ve hastanelere yanlış test kitlerini gönderdi, ardından da bu kitler geri istendi. Şu an itibarıyla ABD’de HKM, kaç kişinin teste tabi tutulduğunu söylemiyor, buna karşın ABD’de test yapılanların sayısının hükümet yetkililerinin çıkarttıkları engeller sebebiyle çok düşük olduğunu biliyoruz.[3]
ABD Gıda ve İlâç İdaresi (FDA), Pazartesi günü laboratuvarlara iki milyondan fazla test kitinin gönderilmesi gerektiğini, hafta sonuna kadar buna 4 milyon kitin eklenmesinin şart olduğunu açıkladı.[4] Bu açıklama, ülke genelinde teyit edilmiş vaka sayısının epey yüksek olduğunu kanıtlıyor. Bir yandan da ülkede salgın yayıldıkça ırkçı, yabancı düşmanı sözlü ve fizikî saldırıların yeniden gündeme gelişine tanıklık ediyoruz.[5]
Koronavirüsün yayılması ile birlikte kapitalizmin tüm çelişkileri açığa çıktı. Bu salgın, sosyalizmin neden acil bir ihtiyaç olduğunu ortaya koydu.
Kapitalizmde Koronavirüs
Her şey daha da kötüye gidiyor. Virüsün yayılması durdurulamıyor. Bunun sebebi, biyolojik değil toplumsal. Doktorlar, insanların kendilerini hasta hissettikleri durumda evde kalmalarını tavsiye ediyorlar, böylece virüsün yayılma ihtimalini azaltmayı düşünüyorlar, oysa işçiler öksürüyorlar diye evde kalamaz, bunu maddi açıdan karşılayamaz durumda.
Trump, virüs kapmış kişilerin işe gitmesi gerektiğini söyledi, buna karşın Hastalıkların Kontrolü Merkezi, virüs kapmış kişilerin karantina altına alınması tavsiyesinde bulunuyor.[6] İşçilerin, işe gitmeme konusunda henüz yapılmamış olan bir açıklamayı maddi açıdan karşılaması mümkün değil. New York Belediye Başkanı Bill de Blasio, kısa süre önce metroya binilmemesini ve evden çalışılmasını önerdi.[7] Oysa birçok insan, toplu taşıma araçlarını kullanmak zorunda. Hükümetten gelen öneriler, onun işçi sınıfıyla bir bağının bulunmadığının kanıtı. Amerikalıların yüzde 58’i bin dolardan daha az birikime sahip, yüzde 40’ı ise beklenmedik bir gelişme dâhilinde ortaya çıkabilecek 400 dolarlık bir faturayı karşılayacak durumda değil.[8] Dolayısıyla birçokları için evden çıkmamak veya toplu taşıma araçlarını kullanmamak, basit bir tercih meselesi değil.
Giderek daha fazla insan, hastalandığı vakit doktordan uzak durmak zorunda kalıyor. Sigortası olsun ya da olmasın, hastaneye gitmek bile hastane faturalarının şişmesine sebep oluyor. Bir habere göre Amerikalıların dörtte biri, kendilerinin veya aile üyelerinin bakım masrafları sebebiyle tedaviyi başka bir zamana ertelediğini söylüyor.[9] Mayıs 2019’da Amerika Kanser Derneği’nin tespit ettiği kadarıyla yetişkinlerin yüzde 56’sı, tıbbi ihtiyaçlarını finanse etme konusunda en az bir kez güçlükle karşılaşmış.[10] Tıbbi masraflar üzerinden yüklenilen borçlar, ülkede iflasın ana sebepleri arasında birinci sırada yer alıyor. Bağış toplama sitelerinde yapılan bağışların üçte birini sağlık masrafları oluşturuyor. Dünyanın en zengin ülkesinde sağlık sistemi GoFundMe isimli bu bağış toplama sitesi üzerine kurulu.
Bunun çok tehlikeli bir senaryo olduğu su götürmez bir gerçek. Herkes, koronavirüs testi yaptırdıkları takdirde büyük bir yükü sırtlayacağının farkında. Osmel Martinez Azcue’nun hikâyesi bunu anlatıyor.[11] Çin’den döndükten sonra grip semptomları gösterdiğini görüp hastaneye giden bu adam, basit bir grip geçirdiğini öğreniyor ama hastaneye gittiği için 3270 dolarlık bir faturayla yüzleşiyor. Başka bir site ise virüs ile ilgili olarak hastaneye gidildiğinde karşılaşılacak olası maliyetlerin tablosunu[12] aktarıyor:
Prosedür
Sigortasız/Ağ Dışı
Sigortalı
Komple Kan Hücresi Sayımı
36 dolar
11 dolar
Kapsamlı MP Kan Testi
58 dolar
16 dolar
Grip Testi: A Virüs
43 dolar
16 dolar
Grip Testi: B Virüs
43 dolar
16 dolar
Ayakta Muayene: 15 dk
149 dolar
74 dolar
Ayakta Muayene: 25 dk
222 dolar
110 dolar
Ayakta Muayene: 40 dk
327 dolar
161 dolar
Genel Acil Bakım Muayenesi
239 dolar
129 dolar
Acil Muayenesi Orta Şiddette
441 dolar
169 dolar
A: Yüksek/Acil
708 dolar
280 dolar
A: Yüksek Şiddet ve Tehdit
1151 dolar
443 dolar
Kaynak: FAIR Health/CPT © 2018 Amerikan Tıp Derneği (AMA)
Tabii ki bu masraflar bazıları için sorun teşkil etmiyor. Amerika’nın en zengin üç ismi, en alttaki Amerikalıların yarısından fazla servete sahip.[13] Servetin giderek daha az sayıda kapitalistin elinde toplaşması, kapitalizmin genetiğinin bir parçası. Öte yandan Kate Pickett ve Richard Wilkson’ın önemli kitabı The Spirit Level: Why Greater Equality Makes Societies Stronger [Su Terazisi: Eşitlik Toplumları Neden Daha Güçlü Kılıyor] eşitlikçi toplumlarda yaşayan insanların daha sağlıklı olduğunu ortaya koyuyor. Bu toplumlarda insanlar daha uzun yaşıyorlar, bebek ölüm oranları düşük seyrediyor, sağlık hizmetleri daha fazla kişiye ulaşıyor. Eşitsizlik sağlığın da bozulmasına neden oluyor.
Peki bunların COVID-19’la ilgisi ne? Bu sonuçlar üzerinden elde edilen teori, servet ve güç konusunda yaşanan eşitsizliğin kronik strese yol açtığını söylüyor. Bu durum, kalp-damar sistemini ve bağışıklık sistemini harap ediyor, bireyler sağlık sorunlarıyla daha fazla yüzleşiyor. Yani toplumlar giderek daha fazla eşitsiz hâle geldikçe bireyler de salgınlara daha fazla açık hâle geliyor. Kapitalizmdeki eşitsizlik, COVID-19 yayıldıkça herkesin hayatını riske atıyor.
Sosyalizmde Koronavirüs (COVID-19)
COVID-19, bu türden salgınlara karşı koyma noktasında sosyalizmin acil bir ihtiyaç olduğunu ortaya koydu. Burada herkese sağlık hizmeti vermeyi öngören temelsiz programları veya eskinin Yeni Akit liberalizmini kastetmiyoruz. Herkese Sağlık Hizmeti denilen ve Bernie Sanders tarafından önerilen programın koronavirüs gibi salgınlara karşı koyması mümkün değil. Burada esas olarak üretime insanî ihtiyaçların yön verdiği, kârın dümeni insanî ihtiyaçlara bıraktığı bir toplum üzerinde duruluyor. Kapitalistlerin olmadığı böylesi bir topluma üretim ve yeniden üretim süreci işçi sınıfı ve ezilenler tarafından demokratik biçimde planlanıyor. COVID-19’a gerekli cevabı, kapitalizme kıyasla böylesi bir toplumda daha iyi geliştireceğimiz açık.
Sosyalist toplumda salgınlara karşı alınacak koruma önlemleri ve bunlara verilecek cevaplar, büyük ölçüde farklılık arz edecektir. El sabunu, el antiseptiği ve yüzey temizleyici bezler veya spreyler türünden ürünlere yönelik talep, salgın koşullarında daha fazla artar. Bugünse bu türden önemli ürünler konusunda dünya genelinde bir kıtlıkla karşı karşıyayız. Kapitalizmde kâr maksimizasyonu ihtiyacı, şirketleri bu tür talebin yüksek olduğu dönemlerde artırmaya itiyor. Örneğin bir habere göre Purell El Antiseptiği gibi ürünlerin fiyatları büyük oranda artmış.[14] Kapitalizm koşullarında ürünlerdeki kıtlık daha fazla kâra sebep oluyor.
Kapitalizm, çalışabilmesi için birbirine bağlı olan, dünyanın farklı uçlarında faaliyet yürüten endüstrileri içeren üretim sistemini alabildiğine küreselleştirdi. Bu sayede Çin’deki bir fabrikada iPhone üreten bir işçi, ABD’deki Apple tüketicisi tarafından hissedilmeyen bir sömürüyle yüzleşti. Buradan şirketler, işçilere daha az koruma sağlayan bölgelere yönelip maliyeti düşürme imkânı buldular. Kapitalistler için hayırlı olan bu süreç dâhilinde COVID-19 türünden salgınlar, sistemin zayıf yanlarını açığa çıkarttı. Yeni ilâçların yapımında kullanılan temel malzemelerin önemli bir kısmı Çin’den geliyor.[15] Endüstrinin kendisi de virüs salgınından etkilendiğinden, salgınla mücadele için gerekli ürünlerin üretimi de kesintiye uğradı. Bu da ABD gibi ülkelerde salgına hızla cevap verme imkânını ortadan kaldırdı.
Oysa sosyalizmin ana özelliği, onun demokratik bir işleyişe sahip planlı bir ekonomi olmasıdır. Bu ekonomide tüm kaynaklar, ödeme becerisine değil ihtiyaca göre tahsis edilir. İhtiyaca üreticiler ve tüketiciler, demokratik yollara başvurarak karar verirler. Üretim araçlarının işçilerin kontrolüne girmesiyle acil durumlarda bu tür ürünlerin üretimini en kısa sürede artırma imkânı buluruz.
Ayrıca kafa emeği ile el emeği arasındaki ayrımı ortadan kaldırarak sosyalizm, giderek daha fazla işçinin tüm üretim sürecine aşina olmasını ve gerektiğinde devreye girmesini mümkün kılar. Örneğin Arjantin’deki MadyGraf[16] ve İspanya’daki Mondragon türünden, kapitalizm koşullarında oluşturulmuş işçi kooperatiflerinde işçiler, üretimin tüm yönlerini öğrenmiş durumda. Bu sayede işçiler, fazla çabaya ihtiyaç duyan alanlara geçme imkânı buluyorlar.
Sosyalizm tek ülkede varolamaz, dolayısıyla dünya genelinde planlanmış bir ekonomi bu tür salgın momentlerinde acil ve önemli hâle geliyor. Eğer bir ülkede kıtlık varsa diğer ülkeler bu eksikliği giderebilir. Koronavirüs türünden salgınlar, ancak bu sayede kontrol altına alınabilir, salgın her yerde durdurulmadan durdurulamaz. Küresel bir planlı ekonomide bu iş, muhtemelen daha kolay olacaktır.
Evde Kalmak
Bir kişi hastalandığında ve kendisiyle başkalarını koruma kararı verdiğinde işini kaybetme, kirasını ödeyememe, masasına bir tabak yemek koyamama, çocuklarının ihtiyacını giderememe endişesi duymamalı. Oysa kapitalizm koşullarında barınma ve sağlık, basit bir meta olarak görülüyor. Dolayısıyla insanlara sürekli ikazda bulunuluyor ve onlara, “ya hasta hasta çalış ve bu hastalığı başkalarına bulaştır ya da evde kalıp işini riske at” deniliyor.
Sosyalizmde ise üretim daha da fazla mekanikleştirilir, gereksiz işler elenir, reklâmcılık ve sağlık sigortası gibi sektörlere “elveda” denilir, zamanla çalışarak harcadığımız süre kısalır. Günün önemli bir bölümü, sanatla meşgul olarak veya arkadaşlarımızla, ailemizle paylaşımlarda bulunarak geçirilir.
Salgınlar esnasında herkes evde kalır, herkese test yapılır. Planlı bir ekonomide kaynaklar en fazla ihtiyaç duyulan alanlara tahsis edilir, ayrıca hastalık sebebiyle işgücünde belirli bir azalmanın yaşanacağı olgusu dikkate alınır.
Koronavirüs Tedavisi Nerede?
Şuan kâr peşinde koşan birçok şirket, COVID-19’u tedavi edip edemeyeceğini veya önleyip önleyemeyeceğini görmek için tedavi süreçlerini örgütlemeye çalışıyor. Bu noktada bir yandan da virüs için aşı geliştiriliyor. ABD Gıda ve İlâç İdaresi Biyolojik Değerlendirme ve Araştırma Merkezi direktörü Peter Marks, bu aşının insanda aylar sonra denenebileceğini söylüyor. Öte yandan geçen hafta içerisinde Sağlık ve İnsan Hizmetleri Sekreteri Alex Azar, koronavirüs aşısını herkesin satın alabilmesini güvence altına alamayacaklarını söyledi[17] ve “özel sektörün bu alana yatırım yapması gerekiyor, bu sebeple aşının fiyatını kontrol edemeyiz” dedi. Bu açıklamanın ilâç fiyatlarının önemli oranda arttığı bir dönemde Eli Lilly gibi bir ilâç şirketi için yıllarca lobi faaliyeti yürütmüş birinden gelmesi gerçekten tuhaf.
Gilead Sciences, Moderna Therapeutics ve GlaxoSmithKline gibi ilâç şirketleri, tedaviler geliştirmek için çalışma yürütüyorlar. Bu şirketlerin asıl derdi, virüs tedavisi üzerinden daha fazla kâr elde etmek. Ama şirketler, kaynaklarını ve verilerini tedaviyi en hızlı şekilde geliştirmek için tahsis ediyor değiller. COVID-19 araştırmalarının mevcut durumu, kapitalizmin yeniliği teşvik ettiği yalanını ifşa ediyor.
Şurası önemli: şirketlere has “yenilikçi girişim” olarak takdim edilen ilâç geliştirme faaliyetlerinin önemli bir kısmı, vergi mükelleflerinin beslediği devlet araştırmaları olmadan yürütülemez. Bayh-Dole Kanunu türünden kanunlar sayesinde şirketler, Ulusal Sağlık Kurumu gibi kamu destekli kurumların geliştirdikleri moleküllerle veya maddelerle ilgili patentleri satın alabiliyorlar, ardından da aynı şirketler, kârlarını katlamak için fiyatları artıyorlar. Bilim ve Sanayinin Entegrasyonu Merkezi’nin yürüttüğü bir çalışmada, 2010-2016 arası dönemde hükümetin fonladığı araştırmalarla FDA’nın onayladığı yeni ilâçlar arasındaki ilişki analiz ediliyor.[18] Araştırmacıların tespitine göre onaylanıp piyasaya sürülen 210 ilâcın tamamı da Ulusal Sağlık Kurumu’nun destek olduğu araştırmaların ürünü.
Demek ki kapitalistlerin mallarına el konulmasıyla birlikte halkın özel şirketlerin daha fazla kâr elde ettiği süreçleri sübvanse etmesine gerek kalmayacak. İlâç sanayinin millileştirilmesi ile birlikte fikri ve mali kaynaklar, tüm dünyayı ilgilendiren meselelerin çözümüne aktarılacak, bir avuç insanın kasasını besleyen ilâçlara odaklanma zorunluluğu ortadan kalkacak. COVID-19 örneğine baktığımızda ise en önemli isimlerin harekete geçirildiğine, kaynakların etkin tedavinin geliştirilmesi için bu alana teksif edildiğine tanık oluyoruz. Esasında ağır borç yüküyle yüzleşilmeyen bu türden alanları daha fazla insan incelemek isteyebilir, böylece daha fazla doktor ve bilim insanından istifade edilebilirdi.
Sosyalizmde Sağlık Hizmetleri
Sosyalizmde tüm sağlık hizmeti sektörü, doktorların, hemşirelerin, çalışanların ve hastaların idaresi altında olacak. Böylece zengin kapitalistlerin hastaneler, ilâç şirketleri, cihaz imal eden firmalar ve sigorta şirketleri ile ilgili önemli kararları aldığı mevcut sistemden farklı bir sistem kurulacak (bugün “tıbbi endüstriyel kompleks”i teşkil eden bu türden önemli aktörler başka bir bağlamda örgütlenecek).
COVID-19 gibi bir salgınla yüzleşildiğinde sağlık hizmetleri insan hakkı olarak görülecek ve bu hizmet karşılığında para alınmayacak. Bu sayede herkes, ekonomik yükünden zerre korkmadan, test yaptırıp muayene olabilecek. Hastanede kalınması veya karantina altına alınması gibi bir durum söz konusu olduğunda hasta ve ailesi, sağlıkları için en iyi olana odaklanabilecek, hastane faturalarının hayatlarını mahvettiği bir durumla karşılaşmayacak.
Süreç içerisinde sağlık hizmetleri denilen alanın amacı da kapsam itibarıyla genişletilecek. Her bir kişinin hayatı ve toplumsal çevresi, sağlık sorunlarının ele alınması noktasında önemli görülecek. Böylece sosyalizm koşullarında sağlık sistemi, iklim krizi gibi sorunları ele alma imkânı bulacak.
Bugün kimse, COVID-19 ile iklim değişikliği arasındaki ilişkiye bakmıyor. Dünyanın sıcaklığının artışı üzerinde durmuyor. Yüz büyük şirketin ve askerî-endüstriyel kompleksin bu süreçteki rolü incelenmiyor. Bu gerçekliğin ileride yeni hastalık ajanlarının ortaya çıkışını hızlandıracağını kimse görmüyor. Kışlar kısalıyor, su döngüleri değişiyor, yabani hayatın takip ettiği göç yolları, insanların yaşadıkları yerlere yakınlaşıyor, tüm bunlar, yeni hastalıklarla yüzleşme riskini artırıyor.
Salgın koşullarını yaratan, bizatihi kapitalizmin kendisi. Bu noktada kapitalizmin bulduğu “çözümler”in kifayetsiz olduğunu ve temelde krizi derinleştirdiğini görmek lazım. Bu çözümler, hastalıkların ve ölümlerin artması dışında bir anlama sahip değil. Kapitalizm, koronavirüsün kesintisiz biçimde yayıldığı sürecin ana kuluçka merkezidir. Bu sistemde sağlık hizmetleri salgınlarla asla başa çıkamaz. Koronavirüsün de ortaya çıkarttığı biçimiyle sağlık ve refah düzeyimiz konusunda daha fazla toplum temelli bir analize yönelmek gerekmektedir. Hepimiz birbirimize, doğaya, bizi kuşatan çevreye bağlıyız. Sosyalizm, toplumu bu ilişkiler temelinde yeniden yapılandıracaktır.
Ayrıca şunu söylemek lazım: sosyalizm asla bir ütopya değildir. Sosyalizmde de salgınlar görülecektir. Ama sosyalist toplumda, yani tüm üretimin işçilerin kontrolünde olan planlı bir ekonomi dâhilinde örgütlendiği koşullarda, sorunların giderilmesi için eldeki tüm kaynaklar en iyi şekilde aktarılacak, insanların yaratıcı ve bilimsel enerjisi bu türden işlere teksif edilecektir.
Mike Pappas
12 Mart 2020
Dipnotlar
[1] “Coronavirus”, 10 Mart 2020, BBC.
[2] “Opening Remarks”, 9 Mart 2020, WHO.
[3] “Coronavirus Cases”, 9 Mart 2020, DN.
[4] Kevin Zeese ve Margaret Flowers, “Covid-19”, 8 Mart 2020, PR.
[5] Christopher Brito, “NYC Subway”, 6 Mart 2020, CBS.
[6] “State Deletes Tweet”, 6 Mart 2020, AP.
[7] Allie Griffin, “Mayor Tells”, 9 Mart 2020, FP.
[8] Annie Nova, “Many Americans”, 20 Temmuz 2019, CNBC.
[9] Michael Sainato, “Americans Dying”, 7 Ocak 2020, Guardian.
[10] American Cancer Society, “Medical Costs, 2 Mayıs 2019, SD.
[11] Ben Conarck, “Miami Man”, 24 Şubat 2020, MH.
[12] Hillary Hoffowar, “Coronavirus”, 29 Şubat 2020, BI.
[13] Noah Kirsch, “The 3 Richest Americans”, 9 Kasım 2017, Forbes.
[14] Jeanne Whalen, Abha Bhattarai ve Jay Greene, “Purell Prices”, 4 Mart 2020, WP.
[15] Matthew Herper, “Coronavirus Vaccines”, 26 Şubat 2020, STAT.
[16] Nathaniel Flakin, “Workers Went on Strike”, 22 Haziran 2019, LV.
[17] Elisabeth Buchwald, “No Guarantee”, 2 Mart 2020, MW.
[18] Alexander Zaitchik, “Taxpayers”, Other.

0 Yorum: