Sebep
olduğu hastalık olan “2019 Koronavirüs hastalığı” veya “COVID-19” adıyla
bilinen yeni koronavirüs “SARS-CoV-2” tüm dünyayı kasıp kavuruyor. İtalya’da
ölenlerin sayısı 1500’e ulaştı. Burada devlet, karantina tedbirlerini bütün
ülke geneline yaydı.[1] Çin’de ise ülke genelindeki tüm fabrikalarda üretim
durduruldu. Dünya Sağlık Örgütü’ne göre[2] 100’den fazla ülkede yüz binden
fazla vakada virüs görüldü, ölü sayısı yazının yazıldığı gün itibarıyla 3.809’a
ulaştı. ABD’de borsa bugün yüzde yedi değer kaybetti, muhtemelen 2008’dekine
benzer bir resesyonla karşı karşıyayız.
Virüs,
ABD’de de görüldü. Dünya Sağlık Örgütü 213, NBC News 434 vakada görüldüğünü
söyledi. Muhtemelen sayı bundan daha fazla, zira hastaneler ve klinikler teşhis
için gerekli donanıma sahip değiller. İlk aşamada Hastalıkların Kontrolü
Merkezi denilen kurum her şeyi eline yüzüne bulaştırdı ve hastanelere yanlış
test kitlerini gönderdi, ardından da bu kitler geri istendi. Şu an itibarıyla
ABD’de HKM, kaç kişinin teste tabi tutulduğunu söylemiyor, buna karşın ABD’de
test yapılanların sayısının hükümet yetkililerinin çıkarttıkları engeller
sebebiyle çok düşük olduğunu biliyoruz.[3]
ABD
Gıda ve İlâç İdaresi (FDA), Pazartesi günü laboratuvarlara iki milyondan fazla
test kitinin gönderilmesi gerektiğini, hafta sonuna kadar buna 4 milyon kitin
eklenmesinin şart olduğunu açıkladı.[4] Bu açıklama, ülke genelinde teyit
edilmiş vaka sayısının epey yüksek olduğunu kanıtlıyor. Bir yandan da ülkede
salgın yayıldıkça ırkçı, yabancı düşmanı sözlü ve fizikî saldırıların yeniden
gündeme gelişine tanıklık ediyoruz.[5]
Koronavirüsün
yayılması ile birlikte kapitalizmin tüm çelişkileri açığa çıktı. Bu salgın,
sosyalizmin neden acil bir ihtiyaç olduğunu ortaya koydu.
Kapitalizmde
Koronavirüs
Her
şey daha da kötüye gidiyor. Virüsün yayılması durdurulamıyor. Bunun sebebi,
biyolojik değil toplumsal. Doktorlar, insanların kendilerini hasta
hissettikleri durumda evde kalmalarını tavsiye ediyorlar, böylece virüsün
yayılma ihtimalini azaltmayı düşünüyorlar, oysa işçiler öksürüyorlar diye evde
kalamaz, bunu maddi açıdan karşılayamaz durumda.
Trump,
virüs kapmış kişilerin işe gitmesi gerektiğini söyledi, buna karşın
Hastalıkların Kontrolü Merkezi, virüs kapmış kişilerin karantina altına
alınması tavsiyesinde bulunuyor.[6] İşçilerin, işe gitmeme konusunda henüz
yapılmamış olan bir açıklamayı maddi açıdan karşılaması mümkün değil. New York
Belediye Başkanı Bill de Blasio, kısa süre önce metroya binilmemesini ve evden
çalışılmasını önerdi.[7] Oysa birçok insan, toplu taşıma araçlarını kullanmak
zorunda. Hükümetten gelen öneriler, onun işçi sınıfıyla bir bağının
bulunmadığının kanıtı. Amerikalıların yüzde 58’i bin dolardan daha az birikime
sahip, yüzde 40’ı ise beklenmedik bir gelişme dâhilinde ortaya çıkabilecek 400
dolarlık bir faturayı karşılayacak durumda değil.[8] Dolayısıyla birçokları
için evden çıkmamak veya toplu taşıma araçlarını kullanmamak, basit bir tercih
meselesi değil.
Giderek
daha fazla insan, hastalandığı vakit doktordan uzak durmak zorunda kalıyor.
Sigortası olsun ya da olmasın, hastaneye gitmek bile hastane faturalarının
şişmesine sebep oluyor. Bir habere göre Amerikalıların dörtte biri,
kendilerinin veya aile üyelerinin bakım masrafları sebebiyle tedaviyi başka bir
zamana ertelediğini söylüyor.[9] Mayıs 2019’da Amerika Kanser Derneği’nin
tespit ettiği kadarıyla yetişkinlerin yüzde 56’sı, tıbbi ihtiyaçlarını finanse
etme konusunda en az bir kez güçlükle karşılaşmış.[10] Tıbbi masraflar
üzerinden yüklenilen borçlar, ülkede iflasın ana sebepleri arasında birinci
sırada yer alıyor. Bağış toplama sitelerinde yapılan bağışların üçte birini
sağlık masrafları oluşturuyor. Dünyanın en zengin ülkesinde sağlık
sistemi GoFundMe isimli bu bağış toplama sitesi üzerine kurulu.
Bunun
çok tehlikeli bir senaryo olduğu su götürmez bir gerçek. Herkes, koronavirüs
testi yaptırdıkları takdirde büyük bir yükü sırtlayacağının farkında. Osmel
Martinez Azcue’nun hikâyesi bunu anlatıyor.[11] Çin’den döndükten sonra grip
semptomları gösterdiğini görüp hastaneye giden bu adam, basit bir grip
geçirdiğini öğreniyor ama hastaneye gittiği için 3270 dolarlık bir faturayla
yüzleşiyor. Başka bir site ise virüs ile ilgili olarak hastaneye gidildiğinde
karşılaşılacak olası maliyetlerin tablosunu[12] aktarıyor:
Tabii
ki bu masraflar bazıları için sorun teşkil etmiyor. Amerika’nın en zengin üç
ismi, en alttaki Amerikalıların yarısından fazla servete sahip.[13] Servetin
giderek daha az sayıda kapitalistin elinde toplaşması, kapitalizmin genetiğinin
bir parçası. Öte yandan Kate Pickett ve Richard Wilkson’ın önemli kitabı The
Spirit Level: Why Greater Equality Makes Societies Stronger [Su
Terazisi: Eşitlik Toplumları Neden Daha Güçlü Kılıyor] eşitlikçi toplumlarda
yaşayan insanların daha sağlıklı olduğunu ortaya koyuyor. Bu toplumlarda
insanlar daha uzun yaşıyorlar, bebek ölüm oranları düşük seyrediyor, sağlık
hizmetleri daha fazla kişiye ulaşıyor. Eşitsizlik sağlığın da bozulmasına neden
oluyor.
Peki
bunların COVID-19’la ilgisi ne? Bu sonuçlar üzerinden elde edilen teori, servet
ve güç konusunda yaşanan eşitsizliğin kronik strese yol açtığını söylüyor. Bu
durum, kalp-damar sistemini ve bağışıklık sistemini harap ediyor, bireyler
sağlık sorunlarıyla daha fazla yüzleşiyor. Yani toplumlar giderek daha fazla
eşitsiz hâle geldikçe bireyler de salgınlara daha fazla açık hâle geliyor.
Kapitalizmdeki eşitsizlik, COVID-19 yayıldıkça herkesin hayatını riske atıyor.
Sosyalizmde
Koronavirüs (COVID-19)
COVID-19,
bu türden salgınlara karşı koyma noktasında sosyalizmin acil bir ihtiyaç
olduğunu ortaya koydu. Burada herkese sağlık hizmeti vermeyi öngören temelsiz
programları veya eskinin Yeni Akit liberalizmini kastetmiyoruz. Herkese Sağlık
Hizmeti denilen ve Bernie Sanders tarafından önerilen programın koronavirüs
gibi salgınlara karşı koyması mümkün değil. Burada esas olarak üretime insanî
ihtiyaçların yön verdiği, kârın dümeni insanî ihtiyaçlara bıraktığı bir toplum
üzerinde duruluyor. Kapitalistlerin olmadığı böylesi bir topluma üretim ve
yeniden üretim süreci işçi sınıfı ve ezilenler tarafından demokratik biçimde
planlanıyor. COVID-19’a gerekli cevabı, kapitalizme kıyasla böylesi bir
toplumda daha iyi geliştireceğimiz açık.
Sosyalist
toplumda salgınlara karşı alınacak koruma önlemleri ve bunlara verilecek
cevaplar, büyük ölçüde farklılık arz edecektir. El sabunu, el antiseptiği ve
yüzey temizleyici bezler veya spreyler türünden ürünlere yönelik talep, salgın
koşullarında daha fazla artar. Bugünse bu türden önemli ürünler konusunda dünya
genelinde bir kıtlıkla karşı karşıyayız. Kapitalizmde kâr maksimizasyonu
ihtiyacı, şirketleri bu tür talebin yüksek olduğu dönemlerde artırmaya itiyor.
Örneğin bir habere göre Purell El Antiseptiği gibi ürünlerin fiyatları büyük
oranda artmış.[14] Kapitalizm koşullarında ürünlerdeki kıtlık daha fazla kâra
sebep oluyor.
Kapitalizm,
çalışabilmesi için birbirine bağlı olan, dünyanın farklı uçlarında faaliyet
yürüten endüstrileri içeren üretim sistemini alabildiğine küreselleştirdi. Bu
sayede Çin’deki bir fabrikada iPhone üreten bir işçi, ABD’deki Apple tüketicisi
tarafından hissedilmeyen bir sömürüyle yüzleşti. Buradan şirketler, işçilere
daha az koruma sağlayan bölgelere yönelip maliyeti düşürme imkânı buldular.
Kapitalistler için hayırlı olan bu süreç dâhilinde COVID-19 türünden salgınlar,
sistemin zayıf yanlarını açığa çıkarttı. Yeni ilâçların yapımında kullanılan
temel malzemelerin önemli bir kısmı Çin’den geliyor.[15] Endüstrinin kendisi de
virüs salgınından etkilendiğinden, salgınla mücadele için gerekli ürünlerin
üretimi de kesintiye uğradı. Bu da ABD gibi ülkelerde salgına hızla cevap verme
imkânını ortadan kaldırdı.
Oysa
sosyalizmin ana özelliği, onun demokratik bir işleyişe sahip planlı bir ekonomi
olmasıdır. Bu ekonomide tüm kaynaklar, ödeme becerisine değil ihtiyaca göre
tahsis edilir. İhtiyaca üreticiler ve tüketiciler, demokratik yollara
başvurarak karar verirler. Üretim araçlarının işçilerin kontrolüne girmesiyle
acil durumlarda bu tür ürünlerin üretimini en kısa sürede artırma imkânı
buluruz.
Ayrıca
kafa emeği ile el emeği arasındaki ayrımı ortadan kaldırarak sosyalizm, giderek
daha fazla işçinin tüm üretim sürecine aşina olmasını ve gerektiğinde devreye
girmesini mümkün kılar. Örneğin Arjantin’deki MadyGraf[16] ve İspanya’daki
Mondragon türünden, kapitalizm koşullarında oluşturulmuş işçi kooperatiflerinde
işçiler, üretimin tüm yönlerini öğrenmiş durumda. Bu sayede işçiler, fazla
çabaya ihtiyaç duyan alanlara geçme imkânı buluyorlar.
Sosyalizm
tek ülkede varolamaz, dolayısıyla dünya genelinde planlanmış bir ekonomi bu tür
salgın momentlerinde acil ve önemli hâle geliyor. Eğer bir ülkede kıtlık varsa
diğer ülkeler bu eksikliği giderebilir. Koronavirüs türünden salgınlar, ancak
bu sayede kontrol altına alınabilir, salgın her yerde durdurulmadan
durdurulamaz. Küresel bir planlı ekonomide bu iş, muhtemelen daha kolay
olacaktır.
Evde
Kalmak
Bir
kişi hastalandığında ve kendisiyle başkalarını koruma kararı verdiğinde işini
kaybetme, kirasını ödeyememe, masasına bir tabak yemek koyamama, çocuklarının
ihtiyacını giderememe endişesi duymamalı. Oysa kapitalizm koşullarında barınma
ve sağlık, basit bir meta olarak görülüyor. Dolayısıyla insanlara sürekli
ikazda bulunuluyor ve onlara, “ya hasta hasta çalış ve bu hastalığı başkalarına
bulaştır ya da evde kalıp işini riske at” deniliyor.
Sosyalizmde
ise üretim daha da fazla mekanikleştirilir, gereksiz işler elenir, reklâmcılık
ve sağlık sigortası gibi sektörlere “elveda” denilir, zamanla çalışarak
harcadığımız süre kısalır. Günün önemli bir bölümü, sanatla meşgul olarak veya
arkadaşlarımızla, ailemizle paylaşımlarda bulunarak geçirilir.
Salgınlar
esnasında herkes evde kalır, herkese test yapılır. Planlı bir ekonomide
kaynaklar en fazla ihtiyaç duyulan alanlara tahsis edilir, ayrıca hastalık
sebebiyle işgücünde belirli bir azalmanın yaşanacağı olgusu dikkate alınır.
Koronavirüs
Tedavisi Nerede?
Şuan
kâr peşinde koşan birçok şirket, COVID-19’u tedavi edip edemeyeceğini veya
önleyip önleyemeyeceğini görmek için tedavi süreçlerini örgütlemeye çalışıyor.
Bu noktada bir yandan da virüs için aşı geliştiriliyor. ABD Gıda ve İlâç
İdaresi Biyolojik Değerlendirme ve Araştırma Merkezi direktörü Peter Marks, bu
aşının insanda aylar sonra denenebileceğini söylüyor. Öte yandan geçen hafta
içerisinde Sağlık ve İnsan Hizmetleri Sekreteri Alex Azar, koronavirüs aşısını
herkesin satın alabilmesini güvence altına alamayacaklarını söyledi[17] ve
“özel sektörün bu alana yatırım yapması gerekiyor, bu sebeple aşının fiyatını
kontrol edemeyiz” dedi. Bu açıklamanın ilâç fiyatlarının önemli oranda arttığı
bir dönemde Eli Lilly gibi bir ilâç şirketi için yıllarca lobi faaliyeti
yürütmüş birinden gelmesi gerçekten tuhaf.
Gilead
Sciences, Moderna Therapeutics ve GlaxoSmithKline gibi ilâç şirketleri,
tedaviler geliştirmek için çalışma yürütüyorlar. Bu şirketlerin asıl derdi,
virüs tedavisi üzerinden daha fazla kâr elde etmek. Ama şirketler, kaynaklarını
ve verilerini tedaviyi en hızlı şekilde geliştirmek için tahsis ediyor
değiller. COVID-19 araştırmalarının mevcut durumu, kapitalizmin yeniliği teşvik
ettiği yalanını ifşa ediyor.
Şurası
önemli: şirketlere has “yenilikçi girişim” olarak takdim edilen ilâç geliştirme
faaliyetlerinin önemli bir kısmı, vergi mükelleflerinin beslediği devlet
araştırmaları olmadan yürütülemez. Bayh-Dole Kanunu türünden kanunlar sayesinde
şirketler, Ulusal Sağlık Kurumu gibi kamu destekli kurumların geliştirdikleri
moleküllerle veya maddelerle ilgili patentleri satın alabiliyorlar, ardından da
aynı şirketler, kârlarını katlamak için fiyatları artıyorlar. Bilim ve
Sanayinin Entegrasyonu Merkezi’nin yürüttüğü bir çalışmada, 2010-2016 arası
dönemde hükümetin fonladığı araştırmalarla FDA’nın onayladığı yeni ilâçlar
arasındaki ilişki analiz ediliyor.[18] Araştırmacıların tespitine göre
onaylanıp piyasaya sürülen 210 ilâcın tamamı da Ulusal Sağlık Kurumu’nun destek
olduğu araştırmaların ürünü.
Demek
ki kapitalistlerin mallarına el konulmasıyla birlikte halkın özel şirketlerin
daha fazla kâr elde ettiği süreçleri sübvanse etmesine gerek kalmayacak. İlâç
sanayinin millileştirilmesi ile birlikte fikri ve mali kaynaklar, tüm dünyayı
ilgilendiren meselelerin çözümüne aktarılacak, bir avuç insanın kasasını
besleyen ilâçlara odaklanma zorunluluğu ortadan kalkacak. COVID-19 örneğine
baktığımızda ise en önemli isimlerin harekete geçirildiğine, kaynakların etkin
tedavinin geliştirilmesi için bu alana teksif edildiğine tanık oluyoruz.
Esasında ağır borç yüküyle yüzleşilmeyen bu türden alanları daha fazla insan
incelemek isteyebilir, böylece daha fazla doktor ve bilim insanından istifade
edilebilirdi.
Sosyalizmde
Sağlık Hizmetleri
Sosyalizmde
tüm sağlık hizmeti sektörü, doktorların, hemşirelerin, çalışanların ve
hastaların idaresi altında olacak. Böylece zengin kapitalistlerin hastaneler,
ilâç şirketleri, cihaz imal eden firmalar ve sigorta şirketleri ile ilgili
önemli kararları aldığı mevcut sistemden farklı bir sistem kurulacak (bugün
“tıbbi endüstriyel kompleks”i teşkil eden bu türden önemli aktörler başka bir
bağlamda örgütlenecek).
COVID-19
gibi bir salgınla yüzleşildiğinde sağlık hizmetleri insan hakkı olarak
görülecek ve bu hizmet karşılığında para alınmayacak. Bu sayede herkes,
ekonomik yükünden zerre korkmadan, test yaptırıp muayene olabilecek. Hastanede
kalınması veya karantina altına alınması gibi bir durum söz konusu olduğunda
hasta ve ailesi, sağlıkları için en iyi olana odaklanabilecek, hastane
faturalarının hayatlarını mahvettiği bir durumla karşılaşmayacak.
Süreç
içerisinde sağlık hizmetleri denilen alanın amacı da kapsam itibarıyla
genişletilecek. Her bir kişinin hayatı ve toplumsal çevresi, sağlık
sorunlarının ele alınması noktasında önemli görülecek. Böylece sosyalizm
koşullarında sağlık sistemi, iklim krizi gibi sorunları ele alma imkânı
bulacak.
Bugün
kimse, COVID-19 ile iklim değişikliği arasındaki ilişkiye bakmıyor. Dünyanın
sıcaklığının artışı üzerinde durmuyor. Yüz büyük şirketin ve askerî-endüstriyel
kompleksin bu süreçteki rolü incelenmiyor. Bu gerçekliğin ileride yeni hastalık
ajanlarının ortaya çıkışını hızlandıracağını kimse görmüyor. Kışlar kısalıyor,
su döngüleri değişiyor, yabani hayatın takip ettiği göç yolları, insanların
yaşadıkları yerlere yakınlaşıyor, tüm bunlar, yeni hastalıklarla yüzleşme
riskini artırıyor.
Salgın
koşullarını yaratan, bizatihi kapitalizmin kendisi. Bu noktada kapitalizmin
bulduğu “çözümler”in kifayetsiz olduğunu ve temelde krizi derinleştirdiğini
görmek lazım. Bu çözümler, hastalıkların ve ölümlerin artması dışında bir
anlama sahip değil. Kapitalizm, koronavirüsün kesintisiz biçimde yayıldığı
sürecin ana kuluçka merkezidir. Bu sistemde sağlık hizmetleri salgınlarla asla
başa çıkamaz. Koronavirüsün de ortaya çıkarttığı biçimiyle sağlık ve refah
düzeyimiz konusunda daha fazla toplum temelli bir analize yönelmek
gerekmektedir. Hepimiz birbirimize, doğaya, bizi kuşatan çevreye bağlıyız.
Sosyalizm, toplumu bu ilişkiler temelinde yeniden yapılandıracaktır.
Ayrıca
şunu söylemek lazım: sosyalizm asla bir ütopya değildir. Sosyalizmde de
salgınlar görülecektir. Ama sosyalist toplumda, yani tüm üretimin işçilerin
kontrolünde olan planlı bir ekonomi dâhilinde örgütlendiği koşullarda,
sorunların giderilmesi için eldeki tüm kaynaklar en iyi şekilde aktarılacak,
insanların yaratıcı ve bilimsel enerjisi bu türden işlere teksif edilecektir.
Mike Pappas
12 Mart 2020
Kaynak
Dipnotlar:
[1] “Coronavirus”, 10 Mart 2020, BBC.
[2]
“Opening Remarks”, 9 Mart 2020, WHO.
[3]
“Coronavirus Cases”, 9 Mart 2020, DN.
[4]
Kevin Zeese ve Margaret Flowers, “Covid-19”, 8 Mart 2020, PR.
[5]
Christopher Brito, “NYC Subway”, 6 Mart 2020, CBS.
[6]
“State Deletes Tweet”, 6 Mart 2020, AP.
[7]
Allie Griffin, “Mayor Tells”, 9 Mart 2020, FP.
[8]
Annie Nova, “Many Americans”, 20 Temmuz 2019, CNBC.
[9]
Michael Sainato, “Americans Dying”, 7 Ocak 2020, Guardian.
[10]
American Cancer Society, “Medical Costs, 2 Mayıs 2019, SD.
[11]
Ben Conarck, “Miami Man”, 24 Şubat 2020, MH.
[12]
Hillary Hoffowar, “Coronavirus”, 29 Şubat 2020, BI.
[13]
Noah Kirsch, “The 3 Richest Americans”, 9 Kasım 2017, Forbes.
[14]
Jeanne Whalen, Abha Bhattarai ve Jay Greene, “Purell Prices”, 4 Mart 2020, WP.
[15]
Matthew Herper, “Coronavirus Vaccines”, 26 Şubat 2020, STAT.
[16]
Nathaniel Flakin, “Workers Went on Strike”, 22 Haziran 2019, LV.
[17]
Elisabeth Buchwald, “No Guarantee”, 2 Mart 2020, MW.
[18]
Alexander Zaitchik, “Taxpayers”, Other.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder