23 Mart 2016

,

Fareli Köyün Kavalcısı



Eskiden Neşe Özgen, “insanlar olağan ticaretini yaparlar, bu suç değildir, ama araya sınır çekerseniz, bu iş birden suç hâline gelir” derdi. Şimdi der mi bilmiyorum.

İran, yıllardır ambargo altında. Bazı uyanıklar, hem devletin hem ekonominin hem de kendi cukkalarının ihtiyacına binaen, İran’la dolaylı, örtük işler yapmışlar. O gün “hırsız” diye bağıranlar, perdenin arkasındaki, işin sahibi devleti koruyorlardı. Bugün o devlet, üzerini silkeliyor. Hepsi bu. Bize de kendimiz gibi temiz-saf devlete örgütlenmek kalıyor.

Yani “aldığınız komisyonları halka dağıtın” da denilebilirdi o gün. En azından “hırsız”dan daha politikti. Abluka altındaki İran da halka dağıtılacak paralar da umurlarında değildi. Zira artık herkes, ideolojik açıdan Fethullahçı olmuştu. Belki de aradaki kayıkçı dövüşü bunun içindi: geminin yelkenine Fethullahçı muhalefet rüzgârı lâzımdı.

* * *

Eğer Hillary Clinton epostaları doğru ise Tayyip, Necdet Özelgillerle Suriye konusunda bir cedel içerisine girmiş. Erdoğan, “Suriye ile ilişkilerimiz iyi, ekonomimiz tıkırında, ne gereği var çatışmaya” diyor. Askerî müdahaleyi ordu istiyor. AKP tongaya mı düşürülüyor yoksa NATO ordusu, emirleri mi yerine getiriyor, bugün için bilmiyoruz. Bildiğimiz şu: tüm terörü, bombaları, açık sınır siyasetini, IŞİD’i vs.’yi bir “meczubun” hezeyanlarına bağlayanlar, başka bir gerçeği gizliyor olmalılar. Peki bugün Erdoğan ölse ya da kulağından tutulup indirilse o gerçeği gizleyenler, hesap vermekten muaf mı olacaklar? “Ne güzel siyaset yaptınız öyle!” deyip alkışlamamızı mı bekleyecekler?

1997’de bir şey değişmiş bu coğrafyada ve dünyada. NATO’su, CIA’i paradigma değiştirmiş. FBI’ın o dönemde diplomatik yazışmaları izlemediği dört ülke var: İngiltere, Belçika, Türkiye ve Azerbaycan. İddiaya göre bunlar, Pentagon’a göbekten bağlılar.

Kimi Müslümanlar, iyi niyetli olarak, öznelliklerini, kimliklerini buldukları yere halel gelmesin diye, bu göbek bağının boyunlarına dolandığını görmüyorlar. Erdoğan’ın gizli ajandası olduğu için bugün dayak yediğine kendilerini ve başkalarını inandırmak istiyorlar. Üç kuruş rant ve mevki için İslam’a yapılanlara değdi mi peki? Hesap sorulacak, diri kalan bir mevzi kaldı mı geride? Bu devleti bilmez misiniz, kimseye zırnık koklatmaz, hasımlarını birbirine tokuşturur, herkes kendisine muhtaç olsun diye gece-gündüz işler çevirir…

* * *

O Gladio savcılarının tek satırını merak etmeyenler, bugün bir ABD’li savcının kavalının peşinden gidiyorlar. O savcılar, “ajanlar sıradan insanları öldürüyorlar ki halklar yüzlerini devlete dönsün ve daha fazla güvenlik talep eder hâle getirilsinler” diyorlar.

Preet Bharara isimli zat ise ABD’de, bilhassa Wall Street’i İşgal Et günlerinde, bankacılara yönelik açtığı davalar ile tanınıyor, ama kendisine “iyi de 2008’deki krizde tüccarların, mortgage baronlarının, sanayicilerin hiç mi günahı yok?” diye soruluyor, savcı da “yeterli delil yok” diyor. Dünyası Twitter olmuşlar da onun Erdoğan’ı eklemesine yüce anlamlar yükleyerek, yastığa başlarını rahatça bırakıyorlar. Kendisine halı, lokum gönderenlere ve “bu ülkeye manda tayin et” diyenlere rastlanıyor. Rıza Sarraf’ı tutuklayan Fethullahçı olduğu söylenen amirin “devletin onurunu kurtardık” lafının yanına hizalanıyorlar. Zekeriya Öz’ün Amerikan versiyonuna, biraz da Amerikalı olduğu için el açıyorlar. Devletimizse İngiliz-ABD hattında kendisine kitle örgütlüyor. Erdoğan başta olsa n’olur, olmasa n’olur!

Tayyip’in kendi gençlik kollarına TRT’de verdiği seminerde söylediği “üretim ekonomisi”ne yaptığı vurgu gerçekse, onun Bharara’nın kolladığı kesimle kesiştiğini görmek gerekiyor. Fuat Avni’den sonra bu savcıya da hayal kırıklığına uğrattığı için küfretmek istenmiyorsa, kuklaya değil kuklacıya bakmak gerekiyor.

Ve esasen o sözün sahibi Malcolm X’e kulak verilmeli. Zira Gladio’nun “gerilim stratejisi”, hükmünü o gün İtalya’da yitirmiş değil. Efendiler, kendileriyle birlikte halkı da yeniden kuruyorlar. Kurmak zorundalar. Örneğin ABD’de Trump’ı çıkartıyorlar, ona karşı muhalefeti de Moveon gibi siteler üzerinden Soros örgütlüyor. Aynı Soros, AB’deki göçmen yanlısı çalışmalara da el atıyor. Göçmenler üzerinden vicdanımızı temize çıkartıp kan ve ziftle dönen çarkların arasına karışılıyor.

Liberalizm kitlelerin ruhunu, faşizm bedenini parçalıyor. İlkinde dağılan ruh faşizme; ikincisinde beden liberalizme sığınıyor. “Evden çıkmayarak, alışveriş yapmayarak vs. faşizmi cezalandıralım” diyenlerin neye örgütlendiklerini görmeleri gerek. Bugün halkı o savcı veya ABD gibi tamamlanmış-kâmil varlığına örgütleyeceği hayalleriyle yaşayanların, devletin-burjuvazinin o halkta ve o halkla örgütlenmesine müdahil olmamaları, büyük ihanet.

Örgütlendikleri şeyin Gezi veya Sûr olmadığı açık. Bu ikisi, o neyse, ona örgütleniyor. Fuat Avniler, savcılar ve kimyasal bomba ihbarları ile geçiyor hayat. Ülkeyi yönetemediği, güzelim yurdumuzu Ortadoğu bataklığına soktuğu, şanlı devletimizi ayağa düşürdüğü vs. için şikâyet ediyoruz. Dilekçelerimiz kime sunuluyor, onu sorgulamak lazım galiba. Neye örgütleniyoruz, bizi neye-nereye hazırlıyorlar, zerre fikrimiz var mı? Doğruda dursak, ne yazar? O doğru, onların olduktan sonra…

Eren Balkır
23 Mart 2016

0 Yorum: