13 Haziran 2023

Yeni Maltusçulukla Mücadele


Bugün Fransa’da ve kapitalist dünyada doğum kontrolü veya doğum sayılarının gönüllü olarak sınırlandırılması amacıyla büyük bir kampanya yürütülüyor.

Gazeteler, konuyla ilgili anketleri, söyleşileri ve tartışmaları paylaşıyorlar. Doğum kontrolünü temel alan kanun tasarıları meclislerin gündemine geliyor.

Bu tartışmaya girmek, biz komünistlerin seçimi değil. Biz, anne, çocuk ve aile için çözüme kavuşturulması gereken kimi acil sorunlar olduğunu düşünüyoruz.

Fakat madem bu sorun gündeme geldi, biz de sorunla alakalı komünist politikamızı izah edip çözümlerimizi sıralayalım.

Gönüllü doğum kontrolü fikrine destek sunanlar, bu fikre aynı gerekçelerle destek sunmuyorlar.

Doğum kontrolüne destek verenleri üçe veya dörde ayırmak mümkün:

Efendilerinin suçlarının sorumluluklarını halk kitlelerinin sırtına yüklemek, kapitalist sistemdeki tutarsızlıklarının bedelini halka ödetmek isteyen, halkların kurtuluş mücadelesini yanlış yöne sevk etmek için uğraşan, kapitalizmin bilinçli ideologları.

Bencil, korku içerisindeki, ümitsiz, Lenin’in dediği gibi, “istikametinin yıkıma doğru olduğunu, hayatının giderek daha da zorlaştığını, varoluş mücadelesinin daha da acımasızlaştığını, kendisinin ve ailesinin daha da ümitsiz bir hâl aldığını görüp hisseden, tüm o ümitsiz hâliyle yok olan, geleceğinden umudu kesmiş, morali bozuk ve korkak bir sınıfın temsilcisi olarak karşı koyan, ‘yapacak bir şey yok’ diye düşünen, ‘bizimle aynı cefayı çekecek, aynı yükü omuzlayacak, aynı yoksulluğu yaşayacak ve aynı aşağılamalara maruz kalacak ne kadar az sayıda çocuk olursa o kadar iyi’ diyen küçük burjuvazinin ideologları.” [Lenin, “İşçi Sınıfı ve Yeni Maltusçuluk”]

Kapitalist düzende işçilerin evlerinde doğan ve sayıca çok olan çocuklar karşısında korkuya kapılan, bu acılara yol açan sorunların doğum kontrolüyle çözüme kavuşturulacağına samimiyetle inanan sosyologlar.

Son olarak, aldığı düşük ücretle, çektiği sefaletle, yıkık dökük evleriyle, alkolizm belasıyla, aile tarafından terk edilmişlikle kapitalist sistemin en ağır sonuçlarına maruz kalan kadına acıyan, doğum kontrolünü biyolojik esaretten kurtuluş yolu, özgürlüğe ve sevgiye atılmış bir adım olarak takdim eden feministler.

Kapitalizmin ideologları, dünyada çok fazla sayıda insan olduğunu, bunca insanın karnının doyurulmasının artık imkânsız olduğunu söylüyorlar. Bu ideologlar, ayrıca insanın üretimdeki gelişmeden daha hızlı ürediği iddiasındalar. Onlara göre, kıtlık, yoksulluk ve savaşlar, bu durumun sonucu. Dolayısıyla doğum meselesi, sınırlanıp kontrol altına alınmalı.

Figaro’da yazan gerici akademisyen André Siegfried da bundan gayrı bir şey söylemiyor. “Çok Fazla İnsan Var” başlıklı yazısında Avrupa ve Asya kıtalarının çok kalabalık olduğunu, doğurganlığın buralarda bir erdemmiş gibi sunulduğunu, bu anlayışın artık gözden geçirilmesinin vaktinin geldiğini söylüyor. Bu tür kişiler, sefaletin, savaşların ve devrimlerin sebebinin doğum oranı olduğunu düşünüyorlar.

Nazi işgali sırasında Fransa’da Alman yanlısı hükümete başkanlık eden Mareşal Pétain’e yakın duran yazar Jean Guetienno, “dünyada çok fazla insan olduğunu, bu sebeple doğum kontrolü politikasından yana durduğunu” söylüyor.

Bu tezi esasen doğum oranlarının kontrol altına alınmasının insanların esenliği ve barışın sürdürülmesi için gerekli olduğunu söyleyen kapitalist ülkelerdeki doktorlar dile getiriyorlar. Söz konusu tezi geliştirense bir jinekoloji dergisi.

Başına gelecekler karşısında korkuya kapılmış olan küçük burjuvazi, bir vakitler belirli bir medeniyet düzeyine ulaşmış modern insanın ruh hâline işaret ederek, insanın sınırsız doğurganlığın sonuçlarını kabul edemeyecek koşullarla yüzleştiğini tespit ediyor ve bu fikrini psikoanalizdeki keşiflerle desteklemeye çalışıyor.

“Ben, cinsellik teorileriyle yüklü makalelere, tezlere, kitapçılara vs., hâsılı, burjuva toplumunun o necis, rezil dünyasından mebzul miktarda ortalığa saçılan yazın türüne asla güvenmiyorum. Göbek deliğine yoğunlaşıp, Hintli veli misali, belirli meseleleri tefekkür edip duranlara da güvenmiyorum. Bana kalırsa, esasta farazi olan ve her yana saçılan bu cinsellik teorileri, çoğunlukla keyfidirler ve kişinin burjuva ahlâkı üzerinden, cinsel hayatında aşırılığı veya kişisel anormalliği meşrulaştırma, kendi hastalığını dayatma ihtiyacından kaynaklanırlar. Burjuva ahlâkına karşı duyulan örtük saygı, bana kalırsa, her yerde seksle ilgili bir konu aramak kadar itici bir şey. Esasında bu uğraşı, aydınların ve onlara yakın kesimlerin bir hobisidir. Ama bu uğraşının partide, sınıf bilinçli, savaşan bir proletaryada yeri yoktur.” [“Cinsellik, Evlilik ve Lenin”]

Lenin, Zetkin’le gerçekleştirdiği söyleşide bunları söylüyor.

Bazı sosyologlar, doğum sayılarının sınırlandırılmasının gönüllü annelik aracılığıyla ailenin uyumlu gelişimini mümkün kılacak ve kürtajın çilesine karşı kullanılacak bir araç olarak değerlendiriyorlar.

Bir doktor, “uzun zamandır doğum kontrol fikrinin öncülerini potansiyel kürtajcılar olarak kabul ediyoruz” diyor. Oysa doğum kontrol ve cinsel rehabilitasyon, kürtajla mücadele aracı olarak kullanılıyorlar. Bunlar, en önemli toplumsal cezalar olarak gündeme geliyorlar.

Özetle, şunu söylemek gerekiyor: yoksulluğa ve savaşa son vermek, bireyi ve kolektifi mutlu kılmak, kadınları özgürleştirmek istiyorsanız, etkili bir çözüm yolu bulunmak zorundadır.

Doğumların gönüllü sınırlaması, aile planlaması, gerekli imkân ve araçlara sahip olunduğunda çocuk sahibi olunması gibi başlıklar üzerinden bugün Fransa’da ve dünyada herkes doğum sayılarının sınırlandırılması konusunda ortaklaşıyor.

Malthus’tan Paul Reynaud’ya

Bu, yeni bir mesele değil. On sekizinci yüzyılın sonunda Malthus ismindeki bir İngiliz papaz, halk kitlelerinin çilesini çektikleri tüm marazların sebebinin insanların ulaştığı sayı olduğunu iddia ediyor, doğum sayılarının gönüllü olarak sınırlandırılmasının yegâne çare olduğunu söylüyordu.

Esasında doğum kontrolü politikası kapitalizmle birlikte doğup gelişti.

Lord Horder’ın doğum kontrolü konusunda yürütülen propaganda faaliyetine katkı olarak kaleme aldığı çalışma, yaklaşık 130 yıl önce piyasaya çıkmıştı. Bu propaganda faaliyetini Maltusçular Birliği 1878’de başlatmıştı. Doğum kontrolü fikrine destek sunanlar inkâr ediyorlar, ama dostları, bu fikrin Maltusçu teoriye ait olduğunu söylüyorlar.

Maltusçu teorinin doğum kontrolü uygulamaları üzerinden pratiğe dökülmesi, birçok ülkede, bilhassa ABD ve Büyük Britanya’da iki dünya savaşı arası dönemde ağır ekonomik krizler yaşamasına mani olmadı. Bu dönemde ABD’de işsiz sayısı 15 milyonu bulmuştu ve bunca insan, ağır bir yoksulluğun çilesini çekiyordu. Dolayısıyla kimileri, bu insanların belirli bir kısmının yok edilmesinin doğal bir aşama olduğunu söylediler. İki savaş arası dönem, büyük bir ekonomik krize, işsizliğe, yoksulluğa ve insanın değerindeki kayba tanıklık etti.

Savaş, bilmediğimiz şey değil. 1914-1918 arası dönemde büyük bir savaş yaşandı. 1925’te savaşı Fas’ta, 1926’da Suriye’de yaşadık. 1930 ve 1940’ta savaşı gene gördük. Vietnam sekiz yıl savaştı, bugün Cezayir savaşıyor. İleride göreceğimiz gibi, bugün bazı insanlar, sömürgelerdeki aşırı nüfusun ulusal kurtuluş mücadelelerinin sebebi olduğunu söylüyorlar.

Çocuğa düşman bir isim olarak Bay Paul Reynaud (Fransız başbakan -1940) 1936 eylülünde şunu söylüyordu: “Ordunun gücü, asker sayısına göre değil, yıkım gücüne ve bu yıkma eylemlerinin sayısına göre ölçülmeli. Sayı denilen faktör önemini yitiriyor.”

Oysa bu tür fikirlerin ekonomik ve toplumsal sorunları çözdüğüne dair elde bir kanıt yok.

İkinci Dünya Savaşı sonrası ünlü kitabı Hayatta Kalma Yolu ile ön plana çıkan Amerikancı Vogt, bu çalışmasında Avrupa nüfusunun üçte bir oranında azaltılması gerektiğini söylüyordu. “Ya kıtlık veya savaş yüzünden yok olacağız, ya da nüfusumuzu sınırlayacağız” diyen Vogt’un adımlarını izleyen gerici yazar Paul Reboux, 1951 tarihli kitabında doğum kontrolünün atom bombasından daha sağlıklı bir yol olduğundan bahsediyordu. Ona göre, ya atom bombasını ya da doğurmamayı seçmeliydik. Atom bombası, doğumların planlanması suretiyle doğum sayılarının sınırlanması konusunda doğanın bize verdiği bir görevdi. Bu tür kişiler, kapitalizmin bir şeyleri planlayabileceği iddiasındaydılar. Oysa kapitalizm koşullarında üretim anarşisi hüküm sürüyor. Bu düzende her şey kâr içindir, aslolan rekabettir. Halk kitlelerinin yoksullaştığı süreçte servet, bir avuç insanın elinde birikir. Bu durum ilerlemeyi frenler.

Yürüttükleri kampanya üzerinden burjuva ideologları, ücret, barınma, toplumsal kanunlar, barış gibi mücadelelerle kendi paylarını artırma, imkânlarını iyileştirme çabalarında halk kitlelerinin yüzünü başka yöne çevirmek, sosyalizm mücadelesinden sapmalarını sağlamak için uğraşıyorlar.

Burjuva ideologları, halkın talepleri karşısında, onları güçlü kılacak silâhları edinmek istiyorlar. İkide bir çıkıp “mutlu musun? Bu, senin hatan, bu kadar çok çocuk yapma” diyorlar.

Maltusçu Teorilerdeki Yalanlar

Malthus ve yeni Maltusçulara göre nüfus, doğal biyolojik kanunlara uygun olarak gelişiyor, o, gelişen üretimden daha hızlı bir biçimde artabiliyor. Neticede üretim, doğum sayılarının gerisinde kalıyor. Bu isimlere göre nüfus, her yirmi beş yılda bir iki katına çıkıyor.

Jean Fréville, L’Epouvantail malthusien [“Malthus’un Korkuluğu”] isimli kitabında, Malthus’un tahminlerinin doğru çıkması için 1800 yılında 800-900 milyon olan nüfusun 1956’da 50 milyarı aşması gerektiğini söylüyor.

Karl Marx, bu teorinin yanlışlığını kapitalist birikimin genel kanununa dair açıklamasında ustalıkla ortaya koyuyor.

Marx, her bir toplumsal üretim tarzının kendi nüfus kanununa sahip olduğunu söylüyor. Kapitalizm koşullarında nüfus kanunu, nispi aşırı nüfus veya rezerv ordu ile alakalı. Ayrıca Marx, nispi aşırı nüfusun kapitalizm için gerekli olan farklı biçimlerini tarif ediyor.

İşçi sınıfı büyüdükçe yoksulluk da artıyor. Kapitalist birikimin genel kanunu bunu emrediyor. Bu koşullarda birileri çıkıyor, işçilere “sayınızı sermayenin ihtiyaçlarına uygun hâle getirin” diyor.

Maltusçuların yapmak istedikleri bu.

Dünyada sosyalist kampın varolduğu, sömürgelerde ulusal kurtuluş mücadelelerinin sürdüğü koşullarda, kapitalizm çelişkilere geçici çözüm bile bulamıyor.

Jeanette Vermeersch
Fransız Komünist Partisi Politik Büro Üyesi ve Paris Vekili
4 Mayıs 1956
Kaynak

0 Yorum: