Bugün
Fransa’da ve kapitalist dünyada doğum kontrolü veya doğum sayılarının gönüllü
olarak sınırlandırılması amacıyla büyük bir kampanya yürütülüyor.
Gazeteler,
konuyla ilgili anketleri, söyleşileri ve tartışmaları paylaşıyorlar. Doğum
kontrolünü temel alan kanun tasarıları meclislerin gündemine geliyor.
Bu
tartışmaya girmek, biz komünistlerin seçimi değil. Biz, anne, çocuk ve aile
için çözüme kavuşturulması gereken kimi acil sorunlar olduğunu düşünüyoruz.
Fakat
madem bu sorun gündeme geldi, biz de sorunla alakalı komünist politikamızı izah
edip çözümlerimizi sıralayalım.
Gönüllü
doğum kontrolü fikrine destek sunanlar, bu fikre aynı gerekçelerle destek
sunmuyorlar.
Doğum
kontrolüne destek verenleri üçe veya dörde ayırmak mümkün:
Efendilerinin
suçlarının sorumluluklarını halk kitlelerinin sırtına yüklemek, kapitalist
sistemdeki tutarsızlıklarının bedelini halka ödetmek isteyen, halkların
kurtuluş mücadelesini yanlış yöne sevk etmek için uğraşan, kapitalizmin
bilinçli ideologları.
Bencil,
korku içerisindeki, ümitsiz, Lenin’in dediği gibi, “istikametinin yıkıma doğru
olduğunu, hayatının giderek daha da zorlaştığını, varoluş mücadelesinin daha da
acımasızlaştığını, kendisinin ve ailesinin daha da ümitsiz bir hâl aldığını
görüp hisseden, tüm o ümitsiz hâliyle yok olan, geleceğinden umudu kesmiş,
morali bozuk ve korkak bir sınıfın temsilcisi olarak karşı koyan, ‘yapacak bir
şey yok’ diye düşünen, ‘bizimle aynı cefayı çekecek, aynı yükü omuzlayacak,
aynı yoksulluğu yaşayacak ve aynı aşağılamalara maruz kalacak ne kadar az
sayıda çocuk olursa o kadar iyi’ diyen küçük burjuvazinin ideologları.” [Lenin,
“İşçi Sınıfı ve Yeni Maltusçuluk”]
Kapitalist
düzende işçilerin evlerinde doğan ve sayıca çok olan çocuklar karşısında
korkuya kapılan, bu acılara yol açan sorunların doğum kontrolüyle çözüme
kavuşturulacağına samimiyetle inanan sosyologlar.
Son
olarak, aldığı düşük ücretle, çektiği sefaletle, yıkık dökük evleriyle,
alkolizm belasıyla, aile tarafından terk edilmişlikle kapitalist sistemin en
ağır sonuçlarına maruz kalan kadına acıyan, doğum kontrolünü biyolojik
esaretten kurtuluş yolu, özgürlüğe ve sevgiye atılmış bir adım olarak takdim
eden feministler.
Kapitalizmin
ideologları, dünyada çok fazla sayıda insan olduğunu, bunca insanın karnının
doyurulmasının artık imkânsız olduğunu söylüyorlar. Bu ideologlar, ayrıca
insanın üretimdeki gelişmeden daha hızlı ürediği iddiasındalar. Onlara göre,
kıtlık, yoksulluk ve savaşlar, bu durumun sonucu. Dolayısıyla doğum meselesi,
sınırlanıp kontrol altına alınmalı.
Figaro’da yazan gerici akademisyen André Siegfried da bundan gayrı
bir şey söylemiyor. “Çok Fazla İnsan Var” başlıklı yazısında Avrupa ve Asya
kıtalarının çok kalabalık olduğunu, doğurganlığın buralarda bir erdemmiş gibi
sunulduğunu, bu anlayışın artık gözden geçirilmesinin vaktinin geldiğini
söylüyor. Bu tür kişiler, sefaletin, savaşların ve devrimlerin sebebinin doğum
oranı olduğunu düşünüyorlar.
Nazi
işgali sırasında Fransa’da Alman yanlısı hükümete başkanlık eden Mareşal Pétain’e
yakın duran yazar Jean Guetienno, “dünyada çok fazla insan olduğunu, bu sebeple
doğum kontrolü politikasından yana durduğunu” söylüyor.
Bu
tezi esasen doğum oranlarının kontrol altına alınmasının insanların esenliği ve
barışın sürdürülmesi için gerekli olduğunu söyleyen kapitalist ülkelerdeki
doktorlar dile getiriyorlar. Söz konusu tezi geliştirense bir jinekoloji
dergisi.
Başına
gelecekler karşısında korkuya kapılmış olan küçük burjuvazi, bir vakitler
belirli bir medeniyet düzeyine ulaşmış modern insanın ruh hâline işaret
ederek, insanın sınırsız doğurganlığın sonuçlarını kabul edemeyecek koşullarla
yüzleştiğini tespit ediyor ve bu fikrini psikoanalizdeki keşiflerle
desteklemeye çalışıyor.
“Ben, cinsellik
teorileriyle yüklü makalelere, tezlere, kitapçılara vs., hâsılı, burjuva
toplumunun o necis, rezil dünyasından mebzul miktarda ortalığa saçılan yazın
türüne asla güvenmiyorum. Göbek deliğine yoğunlaşıp, Hintli veli misali,
belirli meseleleri tefekkür edip duranlara da güvenmiyorum. Bana kalırsa, esasta
farazi olan ve her yana saçılan bu cinsellik teorileri, çoğunlukla keyfidirler
ve kişinin burjuva ahlâkı üzerinden, cinsel hayatında aşırılığı veya kişisel
anormalliği meşrulaştırma, kendi hastalığını dayatma ihtiyacından
kaynaklanırlar. Burjuva ahlâkına karşı duyulan örtük saygı, bana kalırsa, her
yerde seksle ilgili bir konu aramak kadar itici bir şey. Esasında bu uğraşı,
aydınların ve onlara yakın kesimlerin bir hobisidir. Ama bu uğraşının partide,
sınıf bilinçli, savaşan bir proletaryada yeri yoktur.” [“Cinsellik, Evlilik ve Lenin”]
Lenin,
Zetkin’le gerçekleştirdiği söyleşide bunları söylüyor.
Bazı
sosyologlar, doğum sayılarının sınırlandırılmasının gönüllü annelik
aracılığıyla ailenin uyumlu gelişimini mümkün kılacak ve kürtajın çilesine
karşı kullanılacak bir araç olarak değerlendiriyorlar.
Bir
doktor, “uzun zamandır doğum kontrol fikrinin öncülerini potansiyel kürtajcılar
olarak kabul ediyoruz” diyor. Oysa doğum kontrol ve cinsel rehabilitasyon,
kürtajla mücadele aracı olarak kullanılıyorlar. Bunlar, en önemli toplumsal
cezalar olarak gündeme geliyorlar.
Özetle,
şunu söylemek gerekiyor: yoksulluğa ve savaşa son vermek, bireyi ve kolektifi
mutlu kılmak, kadınları özgürleştirmek istiyorsanız, etkili bir çözüm yolu
bulunmak zorundadır.
Doğumların
gönüllü sınırlaması, aile planlaması, gerekli imkân ve araçlara sahip
olunduğunda çocuk sahibi olunması gibi başlıklar üzerinden bugün Fransa’da ve
dünyada herkes doğum sayılarının sınırlandırılması konusunda ortaklaşıyor.
Malthus’tan
Paul Reynaud’ya
Bu,
yeni bir mesele değil. On sekizinci yüzyılın sonunda Malthus ismindeki bir
İngiliz papaz, halk kitlelerinin çilesini çektikleri tüm marazların sebebinin
insanların ulaştığı sayı olduğunu iddia ediyor, doğum sayılarının gönüllü
olarak sınırlandırılmasının yegâne çare olduğunu söylüyordu.
Esasında
doğum kontrolü politikası kapitalizmle birlikte doğup gelişti.
Lord
Horder’ın doğum kontrolü konusunda yürütülen propaganda faaliyetine katkı
olarak kaleme aldığı çalışma, yaklaşık 130 yıl önce piyasaya çıkmıştı. Bu
propaganda faaliyetini Maltusçular Birliği 1878’de başlatmıştı. Doğum kontrolü
fikrine destek sunanlar inkâr ediyorlar, ama dostları, bu fikrin Maltusçu
teoriye ait olduğunu söylüyorlar.
Maltusçu
teorinin doğum kontrolü uygulamaları üzerinden pratiğe dökülmesi, birçok
ülkede, bilhassa ABD ve Büyük Britanya’da iki dünya savaşı arası dönemde ağır
ekonomik krizler yaşamasına mani olmadı. Bu dönemde ABD’de işsiz sayısı 15
milyonu bulmuştu ve bunca insan, ağır bir yoksulluğun çilesini çekiyordu.
Dolayısıyla kimileri, bu insanların belirli bir kısmının yok edilmesinin doğal
bir aşama olduğunu söylediler. İki savaş arası dönem, büyük bir ekonomik krize,
işsizliğe, yoksulluğa ve insanın değerindeki kayba tanıklık etti.
Savaş,
bilmediğimiz şey değil. 1914-1918 arası dönemde büyük bir savaş yaşandı.
1925’te savaşı Fas’ta, 1926’da Suriye’de yaşadık. 1930 ve 1940’ta savaşı gene
gördük. Vietnam sekiz yıl savaştı, bugün Cezayir savaşıyor. İleride göreceğimiz
gibi, bugün bazı insanlar, sömürgelerdeki aşırı nüfusun ulusal kurtuluş
mücadelelerinin sebebi olduğunu söylüyorlar.
Çocuğa
düşman bir isim olarak Bay Paul Reynaud (Fransız başbakan -1940) 1936 eylülünde
şunu söylüyordu: “Ordunun gücü, asker sayısına göre değil, yıkım gücüne ve bu
yıkma eylemlerinin sayısına göre ölçülmeli. Sayı denilen faktör önemini
yitiriyor.”
Oysa
bu tür fikirlerin ekonomik ve toplumsal sorunları çözdüğüne dair elde bir kanıt
yok.
İkinci
Dünya Savaşı sonrası ünlü kitabı Hayatta Kalma Yolu ile ön plana çıkan
Amerikancı Vogt, bu çalışmasında Avrupa nüfusunun üçte bir oranında azaltılması
gerektiğini söylüyordu. “Ya kıtlık veya savaş yüzünden yok olacağız, ya da
nüfusumuzu sınırlayacağız” diyen Vogt’un adımlarını izleyen gerici yazar Paul
Reboux, 1951 tarihli kitabında doğum kontrolünün atom bombasından daha sağlıklı
bir yol olduğundan bahsediyordu. Ona göre, ya atom bombasını ya da doğurmamayı
seçmeliydik. Atom bombası, doğumların planlanması suretiyle doğum sayılarının
sınırlanması konusunda doğanın bize verdiği bir görevdi. Bu tür kişiler, kapitalizmin
bir şeyleri planlayabileceği iddiasındaydılar. Oysa kapitalizm koşullarında
üretim anarşisi hüküm sürüyor. Bu düzende her şey kâr içindir, aslolan
rekabettir. Halk kitlelerinin yoksullaştığı süreçte servet, bir avuç insanın
elinde birikir. Bu durum ilerlemeyi frenler.
Yürüttükleri
kampanya üzerinden burjuva ideologları, ücret, barınma, toplumsal kanunlar,
barış gibi mücadelelerle kendi paylarını artırma, imkânlarını iyileştirme
çabalarında halk kitlelerinin yüzünü başka yöne çevirmek, sosyalizm mücadelesinden
sapmalarını sağlamak için uğraşıyorlar.
Burjuva
ideologları, halkın talepleri karşısında, onları güçlü kılacak silâhları
edinmek istiyorlar. İkide bir çıkıp “mutlu musun? Bu, senin hatan, bu kadar çok
çocuk yapma” diyorlar.
Maltusçu
Teorilerdeki Yalanlar
Malthus
ve yeni Maltusçulara göre nüfus, doğal biyolojik kanunlara uygun olarak
gelişiyor, o, gelişen üretimden daha hızlı bir biçimde artabiliyor. Neticede
üretim, doğum sayılarının gerisinde kalıyor. Bu isimlere göre nüfus, her yirmi
beş yılda bir iki katına çıkıyor.
Jean
Fréville, L’Epouvantail malthusien [“Malthus’un Korkuluğu”] isimli
kitabında, Malthus’un tahminlerinin doğru çıkması için 1800 yılında 800-900
milyon olan nüfusun 1956’da 50 milyarı aşması gerektiğini söylüyor.
Karl
Marx, bu teorinin yanlışlığını kapitalist birikimin genel kanununa dair
açıklamasında ustalıkla ortaya koyuyor.
Marx,
her bir toplumsal üretim tarzının kendi nüfus kanununa sahip olduğunu söylüyor.
Kapitalizm koşullarında nüfus kanunu, nispi aşırı nüfus veya rezerv ordu ile
alakalı. Ayrıca Marx, nispi aşırı nüfusun kapitalizm için gerekli olan farklı
biçimlerini tarif ediyor.
İşçi
sınıfı büyüdükçe yoksulluk da artıyor. Kapitalist birikimin genel kanunu bunu
emrediyor. Bu koşullarda birileri çıkıyor, işçilere “sayınızı sermayenin ihtiyaçlarına
uygun hâle getirin” diyor.
Maltusçuların
yapmak istedikleri bu.
Dünyada
sosyalist kampın varolduğu, sömürgelerde ulusal kurtuluş mücadelelerinin
sürdüğü koşullarda, kapitalizm çelişkilere geçici çözüm bile bulamıyor.
Jeanette Vermeersch
Fransız
Komünist Partisi Politik Büro Üyesi ve Paris Vekili
4 Mayıs 1956
Kaynak
0 Yorum:
Yorum Gönder