“Halk baskı altındaysa,
kendine kendinden başka bir şey kalmamışsa, ona 'ayaklan' demeyen alçaktır.”
[Maximilien
Robespierre]
Binlerce
insan, gönüllü olarak arama-kurtarma çalışmalarına katılmak için deprem
bölgesine gitti. Devletin umursamazlığı ortaya çıktıkça, “iş başa düştü”
düşüncesiyle gönüllü olanların sayısı daha da arttı. Fakat gönüllü olarak
yardıma koşan yurttaşlar, devlet düzeyinde bir koordinasyon ve önceden yine
devlet tarafından yapılmış iyi bir plan olmadan ne kadar az şey
yapabileceklerini acı bir şekilde görmek zorunda kaldılar. Şimdi “Binlerce
insanın gönüllü olarak bölgeye koşması yeterli olmadı, demek ki deprem
koordinasyonu planlamasını da biz yurttaşlar öğrenmeliyiz ve bir sonraki
felakette onu da biz yapmalıyız, o konuda da iş başa düştü, bunda bile devlete
güvenemeyiz” diye düşünmeye başlamış durumda.
Ama bunun sonu yok, devlet, orada bütün lüzumsuzluğuyla ve hatta engelleyiciliğiyle dururken, onu görmezden gelip her şeyi yurttaşların sivil inisiyatifleriyle yapması ne mantıklı ne de mümkündür.
Her şeyi halk yapacaksa devlet de
gerçekten “halk”ın, daha doğrusu, onun ezici çoğunluğunu oluşturan işçiler ve
emekçilerin çıkarlarına hizmet eden bir devlet olmalıdır. Her konuda bütün
sorumluluğu biz, sıradan, hiçbir yetkisi olmayan yurttaşlar almak zorundaysak
ve devletten hiç destek beklemeyeceksek bu devleti tanımamalıyız, daha da ötesi,
bu devlet bize engel olacaksa onu ortadan kaldırmalı ve kendi devletimizi
kurmalıyız. Fakat bu devletin yeniden bu şekilde yozlaşmasını, sadece
holdinglere, müteahhitlere, banka sahiplerine, otel patronlarına, silah
üreticilerine vb. hizmet eden, sadece banka kasalarına ve sadece zenginlerin
hayatına değer veren bir devlet olmasını (ki özünde her zaman öyleydi, zamanla
sadece her şey daha da utanmaz ve örtüsüz bir biçim aldı) engellemek için
gerekli önlemi de en başından almalıyız.
Bunun
için anlamamız gereken ilk şey, “halk” dediğimiz kitlenin “imtiyazsız,
sınıfsız, kaynaşmış bir kitle” olmadığı gerçeğidir. On binlerce insan enkaz
altındayken eğlence fotoğraflarını paylaşan (halkın ezici çoğunluğu sefalet
çekerken %500’lere varan kâr yaptığını açıklayan çok sayıda bankadan biri olan)
Akbank’ın sahibi, Malta vatandaşı Suzan Sabancı ve onun mensup olduğu, bir avuç
insandan oluşan zenginler sınıfı ile aynı bankanın depremde ölen çalışanlarının
çıkarları aynı değildir. “Halk”ın ezici çoğunluğunu oluşturan dar gelirli,
yoksulluk ve açlık sınırının altında yaşayan yurttaşların çıkarlarını
gerçekleştiren bir devlet kurmak için bu geniş kitlenin işçi sınıfının
önderliğinde birleşmesi ve mevcut düzeni baştan aşağıya yıkması zorunludur.
İşçi Sınıfının Kurtuluşu
16
Şubat 2023
Kaynak
0 Yorum:
Yorum Gönder