Cinsel Kimliği Silmeye Çalışan Teknoloji Tanrı Rolü Kesiyor
Seçilmiş
teknoloji tanrıları, semadan bize sesleniyorlar. Tıpkı dinî bir tarikat gibi,
toplumlar içerisinde faaliyet yürüten bu teknoloji tanrıları, bedensizleşme veya
cinsiyet kimliği üzerinden zihnin kurtulabileceğini, kurtuluş için fizikî beden
denilen kötülükten kurtulmak gerektiğini söylüyorlar.
Mary
Harrington, “gnostiklerin saf bilinçten ibaret yaratıklar hâline geleceğimiz
günlere dair özlemlerinin gerçek olduğunu” söylüyor.
Octavia
Butler’ın eserlerinde bahsini ettiği Toprağın Tohumu dinini esas alan Toprağın
Tohumu Hareketi Vakfı, kendisini insan ömrünü uzatma işine adamış bir STK. Bu
konuda yer bilimlerinin pratiğiyle, genelde fiziksel dünyayla insan arasındaki
etkileşimi ele alan jeoetik yaklaşımını benimsiyorlar. Ömrü uzatmak için nanoteknoloji
pratiklerinden ve kişisel siber bilinç anlayışından yararlandıklarını iddia
ediyorlar. Biyoztaz üzerinden ölüleri diriltme çalışmaları yapıyorlar. “Hareket,
insan bilincini koruma, uyandırma, diriltme ve indirme” meselelerine
odaklanıyor. Bu, insan ömrünün teknoloji yoluyla uzatılmasını öngören
transhümanizm dinine işaret ediyor.
Toprağın
Tohumu Hareketi Vakfı’nın kurucusu olan Martine Rothblatt, erkekle kadın
cinsiyetleri arasındaki sınırın kalkmasına, genetik mühendisliğine, yapay
zekâya düşkün olan, tanrı olmak gibi bir takıntısı bulunan bir transseksüel
transhümanist. Toplumsal cinsiyet endüstrisinin meydana getirdiği küresel iş
dünyası ağının, 700’ün üzerindeki CEO’yu içeren ağın adı olan Out Leadership
çalışmasının sözcülerinden.
Rothblatt, aynı zamanda ileride Uluslararası Cinsiyet Hakları Kanunu’na dönüşecek olan,
temel hak olarak insanın bedensizleşmesini hukukî statüye kavuşturacak belgeyi
hazırlayan kişi. O, teknolojinin tanrı yarattığına inanıyor. Aynı zamanda
Rothblatt, United Therapeutics isimli biyoteknoloji şirketinin kurucusu.
Şirkette onun yanı sıra Google’dan Ray Kurzweil gibi isimlerin de hisseleri
var. Rothblatt’in akıl hocası, ayrıca onun gibi transhümanist olan Kurzweil,
şirketin direktörü.
Rothblatt,
bir fetişist. Bedensizleşme ve kadın bedeninin nesneleştirilmesi, onun için
birer fetiş ve o, bu iki fetişin normalleşmesi gerektiğine inanıyor. Bir
zamanlar NASA’da çalışan Rothblatt, SiriusXM Uydu Radyosu’nun mucidi. Transseksüelliğin
ve son ürünü olan transcenderizmin transhümanizme giriş kapısı olduğunu
düşünüyor.
Rothblatt,
bir aralar teknolojik transcenderler ve teknolojik transhümanistler arasındaki
ilişkiye dair dersler veriyordu. Dünya Profesyonel Transcender Sağlığı
Uzmanları Derneği’nin (WPATH) başkanına ödül verilen törende Rothblatt,
transhümanistlerin bir sonraki aşamada tıpkı teknolojik transcenderlerin
WPATH’i gibi kendi örgütlerini kurmaları önerisinde bulundu.
Erkeklerin
egemen olduğu transhümanizm hareketini tanımlayan ve kuran asıl isim, Max
More’du. 1990 yılında More, bu hareketin “yaşama destek sunan ilke ve
değerlerin yön verdiği, bilim ve teknoloji aracılığıyla insanın mevcuttaki
biçimini ve sınırlarını aşacak şekilde zekanın evrim sürecini devam ettirip
hızlandırmayı amaç edinmiş yaşam felsefecileri”nin hareketi olduğunu
söylüyordu.
Büyük
kısmı erkeklerden oluşan transhümanistler, görünüşe göre, hayatı yenileyen
süreci meydana getiren ölümden azadeler. Kendi amaçları doğrultusunda
kadınların üreme kapasitelerine el koyma işine odaklanıyorlar, insanlığın
yarısını teşkil eden kadınları “regl olanlar, âdet görenler, emzirenler,
vajinalı bedenler ve erkek olmayan varlıklar” olarak kodluyorlar. Burada amaç,
kadını ele geçirme, sömürge toprağı gibi görülen kadın bedenini fethetme
sürecine uygun olarak, onu insanlıktan çıkartmak.
Erkekçi
ve transhümanist bir isim olan Hugo de Garis, kadının insanlıktan çıkartılması
konusunda oldukça tehlikeli işler ortaya koyuyor. “İstem dışı bekâr” bir isim
olarak Garis, durmadan kadın ve feminizm konusunda konuşuyor. Ona neoliberal
feministler, erkek hakları aktivistleri, siyasetçiler ve kurumlar eşlik ediyor.
Hepsi birlikte pornoyu, fuhşu, taşıyıcı anneliği ve kendi kârı için kadın
biyolojisini sömüren toplumsal cinsiyet endüstrisini eleştiren kadınlara
zorbalık etmeye çalışıyorlar, onları değersizleştirmek için uğraşıyorlar, her
fırsatta o kadınları hedef alıyorlar.
Batı
kültürünün önemli bir kısmında dinin yerini alan toplumsal cinsiyet endüstrisi,
iki iş birden görüyor.
1.
Bugün “toplumsal cinsiyet kimliği” denilen ideoloji kapsamında ilkokuldan tıp
fakültelerine kadar birçok yerde öğretilmekte olan “cinsiyet spektrumu”
anlayışı, “iki ayrı cinsiyet yoktur, cinsiyet bir tayftır ve çok farklı
renklerden oluşur” diyen anlayış, cinsel kimlik alanını piyasaya açıyor.
Vurgunculuklarını, kâra düşkünlüklerini gizlemek için LGBT örgütleri kuran
şirketlerin aynı cinsiyetten insanlar arasındaki ilişkiyi ticarileştirmesiyle
birlikte, bu “yeni cinsiyetler”, dünyada birçok büyük şirketin ve finans
kuruluşunun desteğini arkasına aldı.
2.
Toplumsal cinsiyet endüstrisi, bizi kabul edilmez olanı, kadın ve erkek
arasındaki sınırın ihlal edilmesi meselesini kabule hazırlamak için uğraşıyor.
Köprü başlarını tutmuş olan bu elit transhümanistler, yapay zekâyla,
nanoteknolojilerle, femtoteknolojilerle haşır neşir oluşumuzu, iç içe
geçişimizi kendi çıkarları için kullanacaklar. İki cinsiyeti aşan, sınırı ihlal
eden bu yaklaşım, bir kimlik gibi benimsenecek olursa, kadının üremeyle işi
olmasın, sadece taşıyıcı ve araç olsun anlayışına, ayrıca cinsiyet spektrumu
anlayışına alışacak olursak, kan ve genetik yoluyla kurulan aile birliği
dağılacak, böylece teknolojinin üreme sahasını ele geçireceği süreç,
tamamlanacak.
Ebeveynlerimiz
de tanrılarımız da şirketlerin yönettikleri devlet olacak, şirketler tek başlarına,
bir tür olarak gelişimimizi yönetme gücüne sahip olacaklar.
Jennifer Bilek
8
Ekim 2021
Kaynak
0 Yorum:
Yorum Gönder