13 Mart 2022

Aseksüel İç Çamaşırı Mankeni ve Günümüzün Diğer Sırları


Kısa süre önce Yasmin Benoit isimli, insanın kafasını allak bullak eden bir fenomene denk geldim. İç çamaşır mankenliği mesleğini aseksüellik aktivistliği ile birleştiren bu kadın, birbiriyle çelişen kimlikler arasında salınırken, güneşin altında duyarcıların dillerine doladıkları her sohbet konusu hakkında laf edecek vakti nasılsa buluyor.

Ona bir iç çamaşırı katalogunu karıştırırken rastlamadım. Erkek gözlerimle o tür kataloglardan daha fazla pornografik olan başka bir materyale bakarken, Guardian’ın internet sitesinde gezinirken gördüm onu.

Gaby Hinsliff [cinsel özgürlüğün kadın özgürlüğünün temel taşı olduğunu düşünen -çn.] “seks pozitif feminizm”in bittiğini söylüyor, üstelik bu laf, bir pop yıldızının ağzından çıkıyor. Guardian için yazılar yazan güzel erkekleri, kadınları ve eşcinselleri eleştirme riskini alarak, bu noktaya nasıl geldiğimizi sorma cüretini gösterme gereği duyuyorum. Bu geldiğimiz yerin, kadınların dünyasının gecelik ilişkilerin olağan bir yönü dâhilinde, boğulduğu, tokatlandığı, küfürlere maruz kaldığı, yüzlerine tükürüldüğü bir yer olduğunu söylemem gerekiyor.

Guardian, son yirmi yıl içerisinde cinselliği en fazla ön plana alan ve onu kendi sayfalarında belirli bir saygınlığa kavuşturan bir yayın organı. O, dün olduğu gibi bugün de soyunmanın, önüne gelenle yatmanın, aynı anda başka kişilerle ilişki yaşamanın, fahişeliğin (affedersiniz, “seks işçiliği” demeliydim) ve pornografinin alan kazandığına ilişkin yığınla makaleye yer vermiş bir gazete.

Eğer Guardian, kaşları kalkık liberal medya organlarının günümüzün cinselliği en fazla öne çıkartan kültürüne tapmaya karar vermeleriyle neticelenen kültürel değişime ön ayak olmamışsa bile, onun söz konusu eğilime karşı koymadığını da belirtmek gerekiyor.

Taciz, tecavüz ve cinayet haberleri yapan, ama bir yandan da kadınların nesneleştirilmesini öven gazetelerle tecavüz çetelerini baş sayfaya, meme resimlerini üçüncü sayfaya koyan gazeteler arasındaki fark nedir? Kullanılan kelime sayısı mı, bence o bile değil.

Cinselliğe pozitif yaklaşma (seks pozitiflik) ile iç çamaşırı mankenliği aseksüellik açısından aynı koltukta taşınacak karpuzlar değil aslında. Daha derine baktığımızda da bu birlikteliği anlamlandıramıyoruz. Bugünün seks takıntısı, çelişkili bir biçimde, aslında seksin kendisi ile ilgilidir. “Seks pozitiflik”, aslında cinselliği yüceltme değil, onu yıkıma uğratma çabasıdır.

Son yirmi yılda cinsellik ve toplumsal cinsiyet konularında yaşanan cinnet hâlini anlamak istiyorsak, önce liberalizmin ne olduğunu anlamamız gerekiyor. Liberalizm kavramının özünü bireysel özerklik meselesi teşkil ediyor. Bu anlayışa göre toplumumuzun yücede tutması gereken tek ilke, bir kişinin kendi bedeni ve varlığı üzerinde kurduğu mülkiyet ilişkisi ve iktidar olmalı, o özerkliğe gölge düşürecek her türden dış güç, birer put gibi parça parça edilmeli.

Önceden erkek ve kadının rolleri, cinsellikle alakalı ahlak kuralları ve aile hayatını bireyin “özgürlüğü” adına çöpe atan liberalizm, bugün kendi içine dönüp bakma ihtiyacı duyuyor. Bugün liberalizm, hukukun ve toplumun bireye ve bedenine yönelik dışarıdan dayattığı resmi talepleri elinin tersiyle ittikten sonra, bireyin hâlen daha içinde sahip olabileceği, hukuka ve topluma dair sınırları da silmeyi önüne koyuyor, ama bir yandan da aynı liberalizm, bireyin fiziksel ve ruhsal varlığına sahip olması gerektiğini söylüyor.

Dolayısıyla içte yaşanan bu savaşta biyolojinin kendisi düşman hâline geliyor. Sonradan giydirilmiş cinsel kimliklerle donanmış bedenin varlığından çok insanın varoluşunun teleolojik niteliğini ifade eden cinsellik ve üreme meselesi, bizim sadece kendimiz için varolmadığımızı, ayrıca neslimiz, zürriyetimiz için de varolduğumuzu kafamıza vura vura anımsatıyor.

Liberalizm, yürüttüğü proje dâhilinde cinselliği üreme meselesinden ayırmak için uğraşıyor, teknolojik ilerleme de bu sürecin hızlanmasına katkıda bulunuyor.

Ne var ki bu ideolojik projenin daha da ilerletilmesi gerekiyor. Yani cinsellik, tümden önlenip bedenlerimiz güvenli bir biçimde kısırlaştırılsa bile cinsellik üzerine kurulu doğamız, hâlen daha inatla üreme, ilişki kurma ve başkasını severken kendimizden feragat etme gibi kusurlara eğilim gösteriyor, bu tür yollara tevessül ediyor.

Liberalizm, akla dayalı düzenleme ilkesi anlamında bir logosa sahip, ama bu, onun kimi mitlere sahip olmadığı anlamına gelmiyor. O, liberal politika ve toplumsal siyaset ardında duran resmi teorilerine hiç temas etmemiş, onları hiç bilmiyor olsa bile insanları ikna edip harekete geçirme konusunda kimi hikâyelere ve anlatılara başvuruyor.

Günümüz liberalizminin ürettiği mitler, tüm karşılıklı, toplumsal ve komünal yetke ve bilgi kaynaklarını tehlikeli bir haleyle kuşatıyor. Liberalizme göre toplum, kendi gizli iktidarını bizim üzerimizde tesis etmek için uğraşan gizli “yapılar”ca yönetiliyor. Bu yapıların adı bazen “beyaz üstünlüğü”, bazen “patriarka”, bazen de “heteronormativite” oluyor. Söz konusu yapılar önce ifşa ediliyor, ardından dil, algı ve yeniden formülleştirme gibi oyunlar oynanarak, yapısızlaştırıyor, yıkıma uğratılıyor.

Liberalizme göre birey, hukukî planda komşularından özgürleştikten sonra artık kavramsal ve sembolik düzeyde kendisini istemediği, kendisinin belirlemediği, varoluşu dâhilinde yüzleştiği her türden faktörden kurtulmak zorunda.

Bu kimseye zararı yokmuş gibi görünen bilişsel oyun, esasen liberal modernitenin esrara olan dünyevi inancının dış yüzeyini teşkil ediyor. İçte ise bu inanç, ürkütücü ve şiddete meyilli ritüelleri içeriyor. Yoldan sapmanın ve yapısızlaştırma girişiminin yol açtığı sis dâhilinde dışa dönük talepler kaybolup giderken, beden olarak varolma meselesi, doğrudan götürülüp beden üzerinde zor yoluyla mülkiyet kurma zorunluluğuna bağlanıyor.

Kendilerini önceleyen felsefeciler ve sufiler gibi bugünün liberalleri de bedenin akli melekelerin kontrol edemediği dürtüler ve bireysel irade konusunda sıkıntı yaşıyorlar. Her duygunun dünyaya açık olduğu, ona özlem duyduğu koşullarda, bedenin arzuları ve ihtiyaçları, her daim rasyonel öznenin niyetlerini hükümsüz kılıyor.

Bu meseleyi çözmek için benimsenen yaklaşım, zamanla ipuçlarını stoacılardan temin eden aydınlanmacı liberalizmin aristokrasiye özgü disiplinlerinden önemli oranda uzaklaştı ve daha çok bedeni akla boyun eğdirme ile ilgili nispeten daha acımasız ve az çok dinî bir dürtüye yöneldi. Bu yeni dünyada Hristiyanlığın ahlaki ve kavramsal mirası neopaganizmin çoğulculuğu ve kaderciliğiyle cem oldu.

Bireysel irade, artık bedene kesintisiz bir biçimde dayatılıyor ve bu dayatma, ucu açık bir arayış dâhilinde gerçekleşiyor. Söz konusu süreçte birey, giderek daha fazla uçlara savruluyor ve hep başlatıcı olma isteği duyuyor. Liberal ideolojiyi birebir yaşayan, ama onu bilmeyen kişiler, sürecin sonunda dövme, pirsing, doğal olmayan saç renkleri ve tabii ki kendi cinsiyetiyle uyumlu olmayan giyinme tarzı ve moda gibi yeni kültürel pratiklere yöneliyor.

Daha da ilerlediğinde bu süreç, kişi “toplumsal cinsiyete uyum” ameliyatı için bıçak altına yatıyor. Böylece sağlıklı doku ve organlar alınıyor ya da yeniden biçimlendiriliyor, beden, transhümanizm uyarınca değişime tabi tutuluyor, böylece insanlar, kendi bedenlerini teknolojiyle bütünleştirmek veya hayvanları taklit etmek adına, yeniden biçimlendiriyorlar. Sürecin ayrıca “kiralık rahim”le çocuk doğurma pratikleri, genetik modifikasyon ve gönüllü kısırlaştırma gibi sonuçlara yol açtığını görmek gerekiyor.

Aslında liberalizmin başvurduğu dil oyunlarının uzlaştırıcı niteliği, bir yanılsamadan ibaret. Bu oyunlarda, gnostik dünyanın şiddete dayalı gerçeğinde insan kurban etme ve kan akıtma törenlerine ait ruh gizli. Ortaçağ’da kendi günahkâr bedenini kırbaçlatırken arada istavroz çıkartan veya Diyonizosçu tören dâhilinde vecde ulaşan, kendinden geçen keyif düşkünü gibi, bugünün “kültür karşıtı” özerk öznesi de kendi varlığı üzerinde hâkimiyet kuruyor, böylece sadece kendisinin tanımladığı bir hâle ulaşacağını düşünüyor.

Yukarıda bahsini ettiğimiz bakire iç çamaşırı mankeni hikâyesiyle taban tabana zıt başka bir makale yayımlanıyor Guardian’da. Makale, yeni gelişen bir “seks kulübü” türünü övüyor. Asıl yücelttiği şeyse kulübün ismi. İlerici sapıklar için bir oyun sahası olarak iş gören mekâna “Melez” ismi verilmiş. Sadece transların ve kendisini kadın gibi hissedenlerin geldiği mekân olmakla övünen kulüp, “düşük gelirlilere yardım etmek için bir yardım bileti uygulamasına sahne oluyor.” Ayrıca mekân sahipleri, “translara, beyaz olmayanlara ve engellilere kapılarını açmakla, onlara pozitif ayrımcılık yapmakla” övünüyorlar.

Fakat bu albenili maskelerin ardına baktığımızda karşımıza, aslında hiç de cinsellikle alakası olmayan bir dünya çıkıyor. Makaleye göre, “bazı insanlar mekâna fetişleriyle alakalı arzularını tatmin etmek için gidiyorlar. “Sadomazoşizm sahnesi” (EHTM), seks dâhil her türden aktivitenin usturuplu şekilde ifade edilmesi için seçilmiş bir tabir. ‘Melez’ isimli bu mekâna insanların gelmesini sağlayansa onun müzik ve ortaklaşma ihtiyacını birlikte karşılıyor olması.”

Eskinin insanı bıktıran hedonizminden sonra cinsel ahlak, intikamını almak için geri dönmüş gibi görünüyor. Eskiden seksten dinî ve ahlakî açıdan uzak durulmalıydı, bugünse ondan politik açıdan uzak durulmalı. Bireyler, “doğuştan heteroseksüel olanların patriarkası ve beyaz üstünlükçülüğü” denilen ve sonraki nesillere seks yoluyla geçebilen ilk günahlardan arınmış, masum varlıklar olabilmeli.

EHTM (esaret, hâkimiyet, teslimiyet ve mazoşizm) ile liberal bireycilik arasındaki bu beklenmedik izdivaç, esasında mükemmel bir eşleşmedir. Aralarında mükemmel bir uyum söz konusudur. Geleneksel cinsel ilişkideki örtük ve karşılıklı tavizler yerine bu ilişkide kişiler, alabildiğine resmi ve sözleşme üzerine kurulu bir sistem içerisinde hareket etmektedirler. Bu sistemde hiyerarşi, bireyselliğin görünürde tehlikeye girdiği, ama aslında gerçek manada tehlike yaşamadığı, bireyselliğin kendisini sürekli ıslah edip yenilediği bir cinsellik oyunu olarak inşa ediliyor.

Bu dünyada Yasmin Benoit ideal bir liberal tiptir. O, kendi bedenine ve cinselliğine “sahiptir, çünkü onların sayesinde para kazanmakta, kâr elde etmekte, ama bir yandan da cinsel ilişkiye dair erotik arzusundan tümüyle kopmaktadır. Benoit kendi varlığı üzerinde sahip olduğu mülkiyeti teyit ederken, kendisini cinsel bir figür hâline getirse bile o, aslında seks denilen fiziksel eylemi de ve onun şart koştuğu karşılıklı ilişkiyi de redde tabi tutuyor. Hinsliff’in makalesinde atıfta bulunduğu “fahişe yürüyüşleri” türünden etkinlikler konusunda herkes, aslında cinsel teşhir ile cinsel açıdan istifade edilebilirlik arasındaki her türden bağı bile bile inkâr etmenin keyfini çıkartıyor.

Eskiden, liberalizmin ışığının aydınlatmadığı zamanlarda, üzerindeki kıyafetleri çıkartıp seks yapmak istemeyen kadına “baştan çıkartıcı” veya “cilveli” denilirdi. Ama son dönemde tanık olduğumuz “seks pozitif feminizm” dalgasında feministler bu gerilimi ustalıkla kullanıyorlar. “Bak ama dokunma” diyen o tahrik edici gerilim, bugün politik bir erdemmiş gibi allanıp pullanıyor. Cinsel teşhirin cinsellik açısından sahip olduğu yan anlamlarını bilerek, açıktan görmezden gelmek suretiyle cinselliğin kendisi bir güce dönüştürülüyor: kişi, hem kendi cinsel doğası üzerinde mülkiyet iddiasında bulunuyor, hem de suçlu gösterilip arzularının esiri olduğu konusunda töhmet altında bırakılan gözlemcinin altı zekice bir hamleyle oyuluyor.

Oynanan oyunlarındaki tuhaflık şu ki bugün kıyafetlerini çıkartan “feminist” kadınlar, esasında liberalizmin kendisinden de eski bir oyunu oynuyorlar. Bu aslında, kendi çevresiyle ancak cinsel manipülasyon hamleleriyle ilişki kurabilen varlıklar olmayı içine sindiren kadınların oynadığı eski ve tehlikeli bir oyun.

Bu tür teşhirlerde ve inkârlarda kutsal bir unsur söz konusu. Görülen ama yasaklı olan şey, kurban kültürünü esas alan o derin dinî mantıkla örtüşüyor. Sonuçta o törenlerde de tanrıya verilen şeyin fanilerce tüketilmesi veya mülk edinilmesine asla izin verilmiyor.

Modern liberalizm, din ve gizli ilimler açısından yoruma tabi tutulabilir. Böylesi bir yorum asla abartılı değildir. Aksini iddia edenler, bugün birçok ilericinin okültizmi, gizli ilimleri açıktan benimsiyor oluşuna bakabilirler. “WitchTok” [TikTok’ta tarot falı, büyü, sihir gibi konulara ilgili kişilerin oluşturduğu, “Cadı TikTok’u” anlamına gelen grup -çn.] liberal bireyciliğin şekillendirdiği popüler büyü törenlerine tanıklık ediyor. Yasmine Benoit de bu hareketin bir parçası. 2019’da Witches [“Cadılar”] dergisinde kendisine yer ayrılmış.


Üzerindeki beyaz elbisesi ve elinde tuttuğu hançerle poz veren Benoit, “ilkel insanlarda görülen gücü ve hüneri” kendi bedeninde taşıyan “siyahî cadılar”ın övüldüğü bir makale için çekilen fotoğraflarda bir cadıyı canlandırıyor. Evet, bugünün modern cadıları, cadı ile ilgili fikri muhtemelen Charmed [“Büyülenmiş”] isimli diziden alıyorlar. Yasmin de oradaki kadınlar gibi giyindiğinde cadıya benzeyeceğini düşünüyor. İşte asıl mesele de buradaki sahtelik ve performans merakı.

Cinselliğe saplantılı olma ve seks pozitiflik meselesinde de görüldüğü üzere, bu sıradan büyü pratiklerinde asıl mesele, kişinin yanlışa yönlendirilmesidir.

Geleneksel dindarlıkta olduğu gibi liberalizmde de cinselliğe yer yoktur, çünkü cinsellik, gücünü teslim etmeyi ve mutluluk arayışını içerir. Gizli ilimlerdeki ve cinsellikteki teşhir pratikleri, bizi esasında doğaüstü ve erotik olana dönük doğal arzumuz sebebiyle etkiler. Ama gözlerimiz ve bizdeki şehvet, o ayartıcı, baştan çıkartıcı performansın halesine kapıldığı ölçüde, biz bu teşhir pratiklerinin gerçek niyetini gözden kaçırırız: Bu teşhirlerin gerçek amacı ve niyeti, ilişkiler dünyasını birbiriyle rekabet eden egoların dünyasına dönüştürüp, toplumsal ve politik varlıklar olarak hayatlarımızın yitip gitmesini sağlamaktır.

Sebastian Milbank
14 Şubat 2022
Kaynak

0 Yorum: