23 Nisan 2019

,

Çatlak Zemin

Şeyh İmam. Mısırlı müzisyen. “Çöküş dönemlerine kafa tutmuş ve daha iyi bir gelecek için arzulu olan binlerce işçi ve aydını harekete geçiren politik Arap müziğinin en önemli unsuru”.[1] Hafız… Altmışlarda “adalet marşları” besteliyor. Che Guevara’nın ölümü üzerine yaktığı bir ağıt da var.[2]

İmam, “El-Ful V’il Lahme” isimli bir şarkısında[3] her yerde halkı et değil de bakla yemeye teşvik eden bir doktordan bahsediyor. Muhsin isimli bu doktoru eleştirdiği bu şarkısında, “Doktor Muhsin, bırak da biz et yiyerek zehirlenelim, siz de bakla yiyerek daha iyi, daha sağlıklı beslenin” diyor.[4] Burjuvazi adına yoksulun aşına göz dikenlere saldırıyor.

Tabii ki bu şarkı, ancak tekellerin henüz veganizm pompalamadıkları dönemde bestelenebilirdi. Bugün hem Şeyh İmam hem de bu türden şarkılar, gerici ve demodedirler. Tekeller, etten mahrum ettikleri kitlelere veganizm öğretiyorlar. İşsiz bıraktıkları erkeklerin kızlarını, eşlerini feminizmle kandırıyorlar. Aile, vatan, tanrı ile savaşında LGBT bireyleri silâhaltına alıyorlar. Birey, ancak LGBT olabilir, gerisi zafiyettir. Buradaki mesele, LGBT değil, onun edebiyatını yapanlardır.

* * *

Gebze’deki mahpushanede evlatlarını ziyarete giden, ama polisin aşağılayıcı saldırısına maruz kalan analara dair görüntüler, ancak vicdanı yaralayabilir. Çünkü bu devirde vicdan, kolay iyileşen bir şeydir. Resimlerde, videolarda gördüğümüz hâl de analar da bugün solun büyük bir kısmı için gerici ve demodedir.

Çünkü artık faşistlere inat, “ne tanrı, ne vatan, ne aile” diye haykırıldığı günlerdeyiz.[5] Zemin çatlamış, sınırlarına, kabına sığmayan, bütünlüğünün pazardaki kıymetini gören birey, ortalığa fırlamıştır. Bedeni kendisinin oyun bahçesi zanneden, onu pazarın uzantısı kılan alıklık, güncellenmiştir. Bugün bütünlüğe, özneliğe ancak burjuva olmakla mazhar olabileceğini düşünenler, herkese akıl dağıtıyorlar. O akıl burjuvazinin aklıdır.

Zemini çatlatan piyasa için mahpushane önündeki o ananın başındaki beyaz eşarp, sıkıcı, sıkıştırıcı ve rahatsız edicidir. Ona gölge olan koca-erkek, eril, gerici ve yozdur. Erkek, 11 Eylül sonrası terörle mücadele döneminin parmakla işaret ettiği teröristtir. O anaya siyah gözlükleri ve copuyla baskı uygulanmasına imkân veren vatansızlık ve devletsizlikse, tek özgürlük biçimidir. 

İşte bazı örgütler, o erkeğe karşı silâhlanıyorlar. Ulus-devlet eleştirileri, ulus olmaya, devlet olma kavgasına yöneliktir. Solun ağzında çiğneyip şekil verdiği, sonra da taptığı helva, tekellerindir, burjuvazinindir.

* * *

Mesele, elin iş tutması, ellerin ortaklaşmasıdır. İş tutulunca mekân genişler, ayrıntılar zenginleşir, pratiği besler, iş aktıkça çoğullaşma, çağlama, ihtiyaç hâlini alır. Eli işte gözü oynaşta olan için mekân, giderek daralacak, her daim kapıya bakılacaktır.

Oynaşın, hazzın, keyfin teorisi, mücadelenin teorisini esir almıştır. O teori, içeride neyi nasıl yapılacağına dair fikri, kapı dışarı etmiştir. Bugün sermayenin ve emtianın akışına köle ruhlarıyla karışanlar, özgürlük naraları atıyorlar. Bunun neticesi şudur: Mücadele, mekândaki işten, emekten soyutlanmıştır.

Soldaki Kemalizm ve ulus-devlet eleştirileri, kasıtlıdır ve sığ bir liberalizm üzerinden biçimlenmektedir. Sömürgelik, çift derililik, iç vatan, bu liberalizmin defterinde giderek silikleşen konulardır. O liberalizm, silmek için vardır.

Gözü Avrupa’da olanın yaptığı ulus-devlet ve milliyetçilik eleştirisinin bir hükmü yoktur. Bu tür eleştiriler ve zemindeki çatlaktan sızan liberalizm, piyasa ve tekeller içindir, onlara içrektir. Nefesini orada alabileceğini düşünenler, ciğerlerini kontrol ettirmelidirler.

Sıkışansa yürektir. Kaçma imkânı olanlar kaçarlar, geride kalanlara acıyan bir çift göz, küçümseyen bir dil bırakırlar. O yüzdendir, iteklenen anaların sızısı üç beş twitter cümlesi kadardır. O analar, İmamoğlu’nun 1 Mayıs’ın yaklaştığı günlerde açığa çıkan “Adam 1 Mayıs’ta gaz yemiş” videosu kadar değer görmeyecek, antrikot piyesi kadar dikkat çekmeyecektir. Ahmet Kaya’nın dediği gibi, bu sol istemiştir “gül tenindeki yaraları!”

Dün Ahmet Türk’e atılan yumruk için “toprak ağasına atılan yumruk” lafı eden TKP, koşa koşa, o çok eleştirdiği Kılıçdaroğlu’nun hesabını soruyor.[6] Onun neyin ağası olduğunu unutuyor. Belediye meclis üyesi Candan Badem’in ağzından çıktığı biçimiyle, sonuçta bu parti, “emperyalizmi ortaçağ karanlığına tercih eden”dir.[7] Tercihleri sınıfsal niteliklerine uygundur.

Avrupa’ya kaçmış olanlarsa, o herkesten ilericilerse, “tezekliler” diye Çubuklu saldırgana küfrediyorlar. Benzer bir dil, Avrupa’daki Müslüman Arap’a “hadi çölüne!” diye hakaretler yağdırıyor. Sol, bu hâldedir. Sosyalistin de komünistin de CHP çizgisine örgütlenme süreci tamama erdirilmiştir.

* * *

Faşizme inat ambalajlanan tüm kimlik siyaseti formları, döne dolaşa sosyalist harekete saldıracaktır, buna mecburdur. Kendi varlık koşullarının bu olduğunu iyi biliyorlar. On yıldır çatılan ideolojinin Gebze’de analara yapılana çıkartabileceği bir sesi kalmamıştır. Herkesi o ideoloji, lâl etmiştir.

“Birey olarak tüm varlığımı, bütünlüğümü tam pazara çıkartacağım, bu tanrı, vatan ve aile buna mani oluyor” diyenler çatmıştır o ideolojiyi. Faşistler, AKP, IŞİD vs… hep bir bahane vardır. Bu düşmanlar saldırdıkça, birileri “niye saldırdıklarını bir düşünün, o saldırdıkları yerleri terk edin” demiştir.

Solun, serbest piyasaya dönük gizli bir imanı söz konusudur. Üretim araçları, güçleri ve/veya ilişkilerindeki “gelişme”nin arkasına sakladığı şey, işte bu imandır. Sola piyasaya düşmüş bir ruh ve beden yön vermektedir. Ondaki anti-faşizm, kitleleri müesses nizama örgütlemektedir.[8] “Türkiye ittifakı” müessestir.

* * *

Dr. Şivan, her gittiği köye bir imam götürür. Kendisi ile ilgili belgeselde söylendiği gibi[9], “imam öyle bir konuşur ki dinleyenler, Kur’an’ın Kürtlere indiğini düşünürler”. Hareketin ve mücadelenin inşa edildiği zemin, burasıdır. Mustazaf, artık Kürd’dür, Kürdîdir.

O zemin çatlamıştır. Varoluş ve beka derdiyle liberal bağlar kurulmuş, bağlam olmayan bağlamda bağ olmayan bağlara tevessül edilmiştir. Olmayan, olmamakta, oldurmamaktadır. Tasfiye ve asimilasyon iç içedir.

Devlet, bir bireye bağlanmış “tanrıdan, vatandan ve aileden” memnundur. Kendisi de öyledir. Memnuniyeti, sahte-yüzeysel eşitlikle ilgilidir. Devlet, Sivas’tan ötesinin kendisine ait olmadığını bilir, o bilinçle yangınlara yangın katar.

Kimlik siyaseti, o liberal oynaşlar, o yangınlara dairdir. Derin devlete karşı piyasaya sürülen liberal temrinler, cümleler, talimnamelerin parçasıdır. Bu, iyi bilinmelidir. Sivil toplum kuruluşlarına, liberal ofislere, AB danışmanlıklarına teksif edilen bireyler, ol derin devletin parçasıdırlar. Burada Avrupa vakıflarına çalışanlar, devlete çalıştıklarını çok iyi bilmektedirler.

* * *

Ama mahpushane önünde o analar itildiklerinde düşmüyorlarsa, bilinsin ki sırtlarını dayadıkları bir iman, bir vatan ve bir aile olduğu içindir.

Eren Balkır
23 Nisan 2019

Dipnotlar:
[1] Cedid, “Şeyh İmam’ın Mirası”, 2 Nisan 2010, İştirakî.

[2] Şeyh İmam, “Gifara Met”, Youtube.

[3] Şeyh İmam, “El-Ful V’il Lahme”, Soundcloud.

[4] “Şeyh İmam”, Toplumsal Haydut.

[5] Denzi Deng, “Tanrı, Vatan, Aile: Ne Boktan Hayat!”, 4 Nisan 2019, Çatlak Zemin.

[6] “İktidar Kılıçdaroğlu’na Saldırının Sorumluluğundan Kaçamaz”, 21 Nisan 2019, Sol.

[7] Eren Balkır, “İran Vesilesiyle, 1 Ocak 2018, İştirakî.

[8] David Broder, “Aptalların Antifaşizmi”, 26 Mart 2016, İştirakî.

[9] Dr. Şivan Belgeseli, Çayan Demirel, Youtube.

0 Yorum: