03 Nisan 2019

,

Çevrimdışı


Yılmaz Güney, Umut isimli filmini çekmeden önce yapımcıların kapısını çalar. Hepsi de filmin ve hikâyesinin tutmayacağını, destek vermelerinin mümkün olmadığını söyler. Son gittiği görüşmede aynı cevabı alan Güney, odadan çıktıktan sonra yumruğunu sıkar ve “size bu ülkenin İstanbul ve Ankara’dan ibaret olmadığını göstereceğim” der.

Umut çekilir, sansür kuruluna gider. Kurul, esas olarak filmdeki zengin-fakir ayrımına kafayı takar, hatta “zengin korkak olur, zenginlerin canı tatlıdır” sözünden bile rahatsızlık duyar ve zengini kötü gösteren sahnelerin çıkartılmasını talep eder.

Öte yandan, aynı Yılmaz Güney, birkaç yıl sonra Mart 1976’da hapishanede çocuk koğuşunda çıkan ayaklanma konusunda yazdığı bildiride, “Çinçin’in, Yenidoğan’ın, Hıdırlık’ın, Ankara’nın tüm fakir semtlerinin çocuklarına, virane ve gecekondu sakinlerine” seslenir.[1]

* * *

Bugün seçim yapıldı ve gene AKP’ye oy veren kitlelerle dalga geçenler, içindeki tüm irini akıtma fırsatı buldular. Hepsinin yazdıklarında o sansür kurulundaki paşaların aklı, fikri konuşuyor. Türkiye’nin sadece Ankara ve İstanbul’dan ibaret olduğunu düşünüyorlar, zafer sarhoşluğunun sebebi bu. İki belediyede teslim edilen koltuk, çok kıymetli. O yüzden sosyal medyalarında iki kentin GSMH içerisindeki payını gösteren tabloyu paylaşıp, zevkten dört köşe oluyorlar. O tabloda işçi de ezilen de yok çünkü.

Sendika koltukları da kıymetli. Fıkra gibi anlatılan bir hikâye vardır. EMEP’li bir sendika başkanı, sendika seçimini kaybedince uzun süre oturduğu başkanlık koltuğunu evine götürmüş. Bu zihniyetin işçi sınıfı mücadelesiyle bir alakası olamaz. Ankara ve İstanbul’a daralmış bir pratik, gerekli ağlara bağlanır ve o ağın örümceği gibi düşünmeye alışır. Sendika koltukları ve alınan maaşlar da belirli bir ağ oluşturur. Solun o ağı dağıtması mümkün değildir.

Sorun buradadır. Mesele, Lenin’den cümle cımbızlamak, o cümleleri bağlamlarından çıkartıp istismar etmek değil, bugünde ezilenler, sömürülenler için mevziler örmektir.

* * *

Üç gün önce CHP’ye destek açıklaması yapıp[2] üç gün sonra “CHP’ye karşıyız” denilemez.[3] Bu ayak oyunlarının işçi sınıfına hayrı yoktur. “İşçiiiiiii” diye bağırmak, işçiden yanaymış gibi görünmek, teoride ve pratikte işçilere alan açmamak içindir. İşçi, “işçiii” diye bağırmaz, derdini, umudunu bağırır. Aslolansa, “küçük burjuvanın ve ondaki saadetin özgürlüğü değil, mücadelenin özgürlüğüdür.”[4]

İşçici ve ezilenci pratik, işçiye ve ezilene tüm alanı kapatmak için vardır. Meselesi, küçük burjuva ve onun saadetidir. Mücadeleyi esas olarak sevmez. Onu esir alır. Sadece belirli koltukları kaplaması, suyun başını tutması, biraz değer görmesi, dünyalık biriktirmesi gerekir.

Sol, giderek dünyalık biriktirme pratiğine dönüşmektedir. Küçük burjuva, işin başını ve sonunu kendisine bağlar, süreç içerisinde herkesi kendisine mecbur eder. Dolayısıyla, onun işle ve mücadeleyle bir alakası yoktur, aidiyet nedir bilmez. Her şeyi mülk ve mülkiyet üzerinden anlar.

* * *

Son seçim ardından solcular, “lise mezunu olmayan, beyaz, eğitimli vs. olanlar oy kullansın, bu cahiller oy kullanmasın” nakaratını tekrar dillerine doladılar. Bu yaklaşım, işçi ve ezilenle ilgilidir. Onların siyasette yerinin olmadığını düşünmektedirler. O sol küçük burjuva akıl, her yanı kuşatmıştır. İşle ve mücadeleyle ilişkisini kesenler, işçi ve ezilenle de kesmektedirler.

Dersim’de CHP’ye çalışanlar, ne yaptıklarının farkındadırlar. İşçinin, ezilenin bağımsız devrimci bir hat açmasını istemezler, isteyemezler. Küçük burjuva adına, onun için, siyaseti pazarlık olarak icra etmeye mecburdurlar. O siyasette işçiye, ezilene yer yoktur. İşçi ve ezilenin umudu, CHP’ye bağlanmıştır.

CHP ise AKP’nin bağlı olduğu yere bağlıdır. Mesele, CHP’ye oy verilmesi değil, bunun kutsanması, yüceltilmesi, mutlaklaştırılması, övülmesi, ilke hâline getirilmesidir. Dikkat edilmesi gereken husussa şudur: CHP, sosyalist hareket içerisine yerleştirdiği kadrolarını bir bir çağırmakta, birikimlerini kendi kasasına kapatmaktadır.

* * *

Ülkede elli yıldır sola açılan alan, belirli bir emir vermektedir. Solcular, o emre göre hareket etmelidirler. Sola açılan alansa burjuva siyaseti içi gerilimlerle alakalıdır. Bize o gerilimlerden medet ummak öğütlenmektedir. Her şey, hayat, kâinat burjuvaziye aittir, bize “o mülke ve rekabete boyun eğin” denmektedir. Küçük burjuva, bunun için vardır. O, sadece “ah şu CHP’yi bana vercekler ki!” deyip durur.

Sola açılan alanın işçilerle, ezilenlerle bir alakası yoktur. Var olan bağlar, tek tek kopartılmıştır. Bugün Yılmaz Güney’in çağrısına inat, herkes sınırsız ve sınıfsız bir yerden konuşmaktadır. Sola açılan alan ve o alanın gerçek sahiplerinin emri, bu yöndedir.

Twitter ve genelde sosyal medya, bugün sol için tek varlık alanıdır. Bunlarda sorun yoktur, sorun, solun burayı sınırsızlık ve sınıfsızlık mekânı olarak kodlamış olmasıdır. Sosyal medya, sendikal çalışmanın yerini almıştır. Çünkü orası daha rahattır. Eskiden sınırsızlığın ve sınıfsızlığın mekânı sendika idi. Kimileri için üniversiteydi. Tüm bu mekânların yerini egemenlerin örümcek olduğu ağlar aldı.

Mesele, Ankara ve İstanbul’daki seçim zaferinin sosyalist hareketi de sarhoş etmesidir. Artık Kürdistan kalmamıştır, hapishaneler, oradaki isyan manasızdır, yoksulların direnişi değersizdir, tüm politik unsurlar, toparlanıp sumen altına süpürülmüştür. Sumen, ağaların paşaların isimliklerinin kirlenmemesi için kiri pası sakladıkları örtünün adıdır.

* * *

Umut, ancak Ankara-İstanbul dışına çıkabilenler tarafından çekilebilecek bir filmdi. Bugün böyle bir film çekilemez.

Umut, o örümceklerin ördükleri ağların dışına çıkıp yoksulla, ezilenle, işçiyle, onların derdi ve öfkesiyle buluşulduğunda somuttur, gerçektir. Somut ve gerçek, burjuvaya aitmiş gibi görüldüğü sürece, devrime ve sosyalizme uzanan yolu asla göstermez.

Eren Balkır
3 Nisan 2019

Dipnotlar:
[1] Yılmaz Güney, Umut Filmi Senaryosu, Academia.

[2] “İstanbul ve Ankara açısından temel yaklaşımımız, Türkiye siyasetinde belirleyici rolü açısından Cumhur İttifakı’na kaybettirmek üzere CHP’ye oy vereceğiz.” [Emek Partisi MYK Üyesi İskender Bayhan, 25 Mart 2019, Evrensel.]

[3] “Ancak bu onun karşısındaki tüccar, inşaatçı, düzen içi belediyecilik anlayışı açısından neredeyse hiçbir farkı bulunmayan CHP ve İmamoğlu’nun anlayışını desteklediğimiz anlamına gelmemektedir.” [Emek Partisi, 1 Nisan 2019, Evrensel.]

[4] V. I. Lenin, “Belediye Sosyalizmi”, 24 Şubat 2014, İştirakî.

0 Yorum: